harekat
Özel Üye
Bizce meçhul!
Türklerle Yahudilerin savaştığı bir örnek yok. Ama Müslümanlarla Yahudilerin savaşları çok!
O savaşların kökleri Resulullah dönemine dayanır.
Beni Nadiroğullurı, Beni Kureyza , Mustalik oğulları, Beni Kaynuka ve nihayet Hayber gazvelerinde, başlangıçta, Yahudiler, konumlarına ve Müslümanlar içindeki münafık dostlarına güvenerek Müslümanlara meydan okumuşlardı. Sonunda da ya teslim olup muahede etmişlerdi veya yurtlarından sürülmüşlerdi.
Esasında, Yahudiler cephe savaşını pek sevmezler. Onlar genellikle masa savaşlarını, para ve fitne savaşlarını ve daima da karşı tarafın içine yerleştirdikleri casus ve taraftarlarını kullanarak, düşmanlarını, onlarla karşılaşmadan bertaraf etme yolunu seçerler. Antik dönemdeki savaşları da dâhil, tamamen hud’a ve hile üzerine kurulu bir savaş taktikleri vardır.
Fakat bugünkü kuşak, cephe savaşını da göze alabilecek duruma gelmiş gibi görünüyor. Küstahça meydan okumalarına bakılırsa yine konumlarına, içimizdeki dostlarına ve ‘hami’lerine güveniyorlar!
Tabii sanırım, bu cüretlerinde bir; ellerindeki savaş teçhizatının, iki; AB ve ABD’nin kayıtsız şartsız desteğinin, üç; Araplarla yaptıkları son dört savaşta galip gelmiş olma şımarıklığının rolü büyüktür! Ve kendilerine güvendikleri zaman da hakikaten pervasız ve küstah olabiliyorlar.
Nitekim Beni Kaynuka gazvesi öncesinde, (savaş öncesinde, bir Yahudi, Pazar yerinde bir Müslüman kadına çirkin bir harekette bulunmuş. Çıkan kavgada o Yahudi ölünce diğer Yahudiler de yetişerek o Müslüman genci şehit etmişlerdi ve ciddi bir fitne baş göstermişti. Haberdar edilen Peygamberimiz (asv) hemen olay yerine koşmuş, fitnenin büyümeden söndürülmesini istemişti) meseleyi sulh ile çözmeye çalışan Peygamberimize (asv) karşı küstahlıklarını göstermiş ve Bedir Savaşı’nda mağlup olan Kureyş’lileri misal göstererek, “Ey Muhammed, sen bizi savaşın ne olduğunu bilmeyen Kureyşliler mi zannettin? Bizimle harp etmeye kalkıştığın zaman, muharebe nasıl olurmuş anlarsın?” demişlerdi.
Bunun üzerine şu ayet inmişti:
“O inkârcı kâfirlere de: «Siz mutlaka yenilgiye uğrayacak ve toplanıp cehenneme doldurulacaksınız.” (Âl-i İmran, 12).
Ayette geçen ‘se-tuğlebu-ne’ kelimesi, çokluk ifade eden bir fiildir ve Resulullah ile siyasi ve askeri muahedeler imzalayıp sonra da döneklik eden Medine civarındaki tüm Yahudi kabilelerini kast eder. Ve onların yakın bir gelecekte tümünün mağlup olacağını müjdeler. Nitekim kısa bir müddet sonra beş kabilenin dördü mağlup olup sürüldü, biri anlaşmayı tazeleyip kaldı.
Bu ayetin bu günümüze de bakan bir yanı var mı diye merak ettim.
O gün dağınık olan ve çoklu kabileler halinde yaşayan Yahudiler, bugün toplanıp (tuhşerûn) tek devlet çatısı altında birleşmiş durumdalar. Dağınık kabileler halinde yaşamadıkları için ayetteki ‘tuğlebun’ fiilini ‘tuğlebu’ şeklinde anlayabiliriz!
Hem ayette geçen tuhşerun ve tuğlebun fiilleri ‘edilgen yapıda ve gelecek zaman kipinde’ kullanıldıklarından ayetin bugüne baktığını söylemek hiç de abartı olmaz.
Malum, ayetler bazen sarahaten, bazen remzen, bazen işareten, bazen de sayısal ifadelerle (cifir olarak) bütün zamanlara bakarlar. Öyleyse bu ayetin günümüze akan yönü ne olabilir diye merak ettim. Gerçi mana ve makam itibarıyla bugüne tam tamına bakıyor. Eğer yukarda izah ettiğimiz gibi ‘tuğlebu-ne’ – sondaki ‘ne’ çokluk ifade eder- fiilini, tekil kipi olan ‘tuğlebu’ şeklinde değerlendirirsek karşımıza ilginç bir rakam çıkıyor:
1438!
1438, miladi 2016’ya tekabül ediyor.
2016 ile ilgili çok müjdeler olduğunu biliyordum ama mehdiyet çabalarının en başarılı neticelerinden biri olarak haber verilen “İnsanların akın akın Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde Allahı hamd ile tesbih et!” ayetindeki ebced değeri ile örtüşeceğini düşünmemiştim. Bu ayetin ebced değeri de (şedde sayılmazsa) 2016 ediyor.
Bu müjdeler gösteriyor ki, eğer Siyonistler İslam’a olan düşmanlıklarından vaz geçmezlerse perişan olacaklar.
Ve tabii ayetin çokluk ifade etiğini unutmuyoruz. Bu da İsrail ile birlikte onun yanında yer alanların da mağlubiyeti tadacaklarının remzidir!
Şimdi görüyoruz ki, İsrail, o gün Resullah (asv) ye karşı sergilediği küstahlığını bir kere daha onun getirdiği dinin müntesiplerine karşı sergiliyor.
O gün Müslümanların Kureyş müşriklerini yenmesini küçümseyerek ‘biz farklıyız’ diye böbürlenmiştiniz de, kökleriniz kazılıvermişti.
Şimdi aynı küstahlığı, siz İngilizlerin zaten belini kırdığı Arapları yendiğiniz için gösteriyorsunuz. İnşallah bu kere de Müslüman Türkler size haddinizi bildirecek.
Hem de bu bir vilahî vaiddir ki mutlaka gelip sizi bulacak!
* * *
Maalesef Türkiye hızla bir savaşın içine çekiliyor. Bu oyunun baş mimarı elbette ki İsrail’dir. Ama İsrail, savaşı kendi topraklarında kabul etmeyi planlamıyor.
Kendisine yine bir iki ahmak bulmuş. Sanırım Rumları ve iki kuruşa muhtaç hale gelmiş Yunanlıları önümüze sürecek. Tıpkı Birinci Dünya Savaşı sonrasında İngilizlerin yaptığı gibi… Yunanlılar uslanmamış. Herhalde bunda da bir hayır var. Zira 12 Adaya cidden ihtiyacımız var. Zaten çoğu İsrail füzeleriyle donatılmış…
Tabii İsrail’in yanına çektikleri, sadece onlar değil. Romanya’dan, Bulgaristan’a hatta Gürcistan’a ve hata inanmayacaksınız Azerbaycan’a kadar çevremizdeki bir yığın devletlerle askeri ve stratejik anlaşmalar imzaladı ki bela kendi üstüne dönmesin.
İki tane de sponsor almış yanına; Yahudi Şebeği Sarkozi’nin elinde oyuncak olmuş Fransa ve Yahudilerin ‘iğdiş’ ettiği Almanya!
Bize karşı kendileri ile işbirliği yaptıklarına bir bakın Allahınızı severseniz! Hepsi düne kadar Türk’ün nan u nimetini yemiş olanlar!
Hayat böyle bir şey demek ki! Kime iyilik yapsanız ondan kemlik görüyorsunuz!
* * *
İnşallah bir sıcak çatışma olmaz.
Olursa tabii ki, savaşlar her ülkeyi yıpratır. Ve eldeki malzemeler tükendiğinde ve elde yalnız yürek kaldığında bireysel cesareti olanlar kazanır!
Allah kime nusret verir bilemem. Ama şunu net biliyorum:
İsrail’i tarihten silecek kavim, kuzeyden gelecektir!
Tevrat Şöyle haber veriyor:
“Yehuda’da bildirin ve Yeruşelim’de işittirin; Memlektte boru (siren) çalın. Yüksek sesle bağırın ve deyin : Toplanın da duvarlı şehirlere (sığınaklara) girelim. Siyon’a doğru bayrak kaldırın (ya teslim olun); (ya da ) kaçıp sığının. Durmayın! Çünkü ben (Yehova), Şimalden (Kuzeyden üzerinize) bela ve büyük kırgın getireceğim! Arslan yerinden kalktı. Ve milletleri helak edici (kavim) yola düştü. (O ), Şehirlerin harap olsun, oturanı kalmasın diye, senin diyarını viran etmek için yerinden kalktı” (Yeremya, Bap 4, Ayet 5-7).
Yeremya’nın işaret ettiği o gün, büyük ihtimalle İsra Suresi’nde bahsi geçen şu vaade tekabül ediyor:
“(Ey İsrail oğulları, birinci helakinizden, yani Nebukadnezar ve Romalıların sizi yurtlarınızdan sürüp çıkarmasından ) Sonra, onlara karşı size tekrar egemenlik (devlet) verdik. Mallar ve çocuklarla sizi güçlendirdik; sayınızı daha da çoğalttık. Eğer iyi ve dostça davranırsanız iyilik ve dostluk bulursunuz. Kötülük yaparsanız yine kendinize yapmış olursunuz. Son (iki bozgunculuktan sonuncusu) bozgunculuğun zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine mescide (Beyt-i Makdis’e) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi yerle bir etsinler diye (üzerinize yine düşmanlarınızı gönderiz.)” (İsra, 6-7)
Ve eminim o gün, aynı zamanda insanların akın akın İslam’a girdikleri gün olacaktır inşallah! (Nasr (Yardım) Suresi, 2-3)(Mehmet Ali Bulut, Haber 7, Eylül 2011)
Türklerle Yahudilerin savaştığı bir örnek yok. Ama Müslümanlarla Yahudilerin savaşları çok!
O savaşların kökleri Resulullah dönemine dayanır.
Beni Nadiroğullurı, Beni Kureyza , Mustalik oğulları, Beni Kaynuka ve nihayet Hayber gazvelerinde, başlangıçta, Yahudiler, konumlarına ve Müslümanlar içindeki münafık dostlarına güvenerek Müslümanlara meydan okumuşlardı. Sonunda da ya teslim olup muahede etmişlerdi veya yurtlarından sürülmüşlerdi.
Esasında, Yahudiler cephe savaşını pek sevmezler. Onlar genellikle masa savaşlarını, para ve fitne savaşlarını ve daima da karşı tarafın içine yerleştirdikleri casus ve taraftarlarını kullanarak, düşmanlarını, onlarla karşılaşmadan bertaraf etme yolunu seçerler. Antik dönemdeki savaşları da dâhil, tamamen hud’a ve hile üzerine kurulu bir savaş taktikleri vardır.
Fakat bugünkü kuşak, cephe savaşını da göze alabilecek duruma gelmiş gibi görünüyor. Küstahça meydan okumalarına bakılırsa yine konumlarına, içimizdeki dostlarına ve ‘hami’lerine güveniyorlar!
Tabii sanırım, bu cüretlerinde bir; ellerindeki savaş teçhizatının, iki; AB ve ABD’nin kayıtsız şartsız desteğinin, üç; Araplarla yaptıkları son dört savaşta galip gelmiş olma şımarıklığının rolü büyüktür! Ve kendilerine güvendikleri zaman da hakikaten pervasız ve küstah olabiliyorlar.
Nitekim Beni Kaynuka gazvesi öncesinde, (savaş öncesinde, bir Yahudi, Pazar yerinde bir Müslüman kadına çirkin bir harekette bulunmuş. Çıkan kavgada o Yahudi ölünce diğer Yahudiler de yetişerek o Müslüman genci şehit etmişlerdi ve ciddi bir fitne baş göstermişti. Haberdar edilen Peygamberimiz (asv) hemen olay yerine koşmuş, fitnenin büyümeden söndürülmesini istemişti) meseleyi sulh ile çözmeye çalışan Peygamberimize (asv) karşı küstahlıklarını göstermiş ve Bedir Savaşı’nda mağlup olan Kureyş’lileri misal göstererek, “Ey Muhammed, sen bizi savaşın ne olduğunu bilmeyen Kureyşliler mi zannettin? Bizimle harp etmeye kalkıştığın zaman, muharebe nasıl olurmuş anlarsın?” demişlerdi.
Bunun üzerine şu ayet inmişti:
“O inkârcı kâfirlere de: «Siz mutlaka yenilgiye uğrayacak ve toplanıp cehenneme doldurulacaksınız.” (Âl-i İmran, 12).
Ayette geçen ‘se-tuğlebu-ne’ kelimesi, çokluk ifade eden bir fiildir ve Resulullah ile siyasi ve askeri muahedeler imzalayıp sonra da döneklik eden Medine civarındaki tüm Yahudi kabilelerini kast eder. Ve onların yakın bir gelecekte tümünün mağlup olacağını müjdeler. Nitekim kısa bir müddet sonra beş kabilenin dördü mağlup olup sürüldü, biri anlaşmayı tazeleyip kaldı.
Bu ayetin bu günümüze de bakan bir yanı var mı diye merak ettim.
O gün dağınık olan ve çoklu kabileler halinde yaşayan Yahudiler, bugün toplanıp (tuhşerûn) tek devlet çatısı altında birleşmiş durumdalar. Dağınık kabileler halinde yaşamadıkları için ayetteki ‘tuğlebun’ fiilini ‘tuğlebu’ şeklinde anlayabiliriz!
Hem ayette geçen tuhşerun ve tuğlebun fiilleri ‘edilgen yapıda ve gelecek zaman kipinde’ kullanıldıklarından ayetin bugüne baktığını söylemek hiç de abartı olmaz.
Malum, ayetler bazen sarahaten, bazen remzen, bazen işareten, bazen de sayısal ifadelerle (cifir olarak) bütün zamanlara bakarlar. Öyleyse bu ayetin günümüze akan yönü ne olabilir diye merak ettim. Gerçi mana ve makam itibarıyla bugüne tam tamına bakıyor. Eğer yukarda izah ettiğimiz gibi ‘tuğlebu-ne’ – sondaki ‘ne’ çokluk ifade eder- fiilini, tekil kipi olan ‘tuğlebu’ şeklinde değerlendirirsek karşımıza ilginç bir rakam çıkıyor:
1438!
1438, miladi 2016’ya tekabül ediyor.
2016 ile ilgili çok müjdeler olduğunu biliyordum ama mehdiyet çabalarının en başarılı neticelerinden biri olarak haber verilen “İnsanların akın akın Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde Allahı hamd ile tesbih et!” ayetindeki ebced değeri ile örtüşeceğini düşünmemiştim. Bu ayetin ebced değeri de (şedde sayılmazsa) 2016 ediyor.
Bu müjdeler gösteriyor ki, eğer Siyonistler İslam’a olan düşmanlıklarından vaz geçmezlerse perişan olacaklar.
Ve tabii ayetin çokluk ifade etiğini unutmuyoruz. Bu da İsrail ile birlikte onun yanında yer alanların da mağlubiyeti tadacaklarının remzidir!
Şimdi görüyoruz ki, İsrail, o gün Resullah (asv) ye karşı sergilediği küstahlığını bir kere daha onun getirdiği dinin müntesiplerine karşı sergiliyor.
O gün Müslümanların Kureyş müşriklerini yenmesini küçümseyerek ‘biz farklıyız’ diye böbürlenmiştiniz de, kökleriniz kazılıvermişti.
Şimdi aynı küstahlığı, siz İngilizlerin zaten belini kırdığı Arapları yendiğiniz için gösteriyorsunuz. İnşallah bu kere de Müslüman Türkler size haddinizi bildirecek.
Hem de bu bir vilahî vaiddir ki mutlaka gelip sizi bulacak!
* * *
Maalesef Türkiye hızla bir savaşın içine çekiliyor. Bu oyunun baş mimarı elbette ki İsrail’dir. Ama İsrail, savaşı kendi topraklarında kabul etmeyi planlamıyor.
Kendisine yine bir iki ahmak bulmuş. Sanırım Rumları ve iki kuruşa muhtaç hale gelmiş Yunanlıları önümüze sürecek. Tıpkı Birinci Dünya Savaşı sonrasında İngilizlerin yaptığı gibi… Yunanlılar uslanmamış. Herhalde bunda da bir hayır var. Zira 12 Adaya cidden ihtiyacımız var. Zaten çoğu İsrail füzeleriyle donatılmış…
Tabii İsrail’in yanına çektikleri, sadece onlar değil. Romanya’dan, Bulgaristan’a hatta Gürcistan’a ve hata inanmayacaksınız Azerbaycan’a kadar çevremizdeki bir yığın devletlerle askeri ve stratejik anlaşmalar imzaladı ki bela kendi üstüne dönmesin.
İki tane de sponsor almış yanına; Yahudi Şebeği Sarkozi’nin elinde oyuncak olmuş Fransa ve Yahudilerin ‘iğdiş’ ettiği Almanya!
Bize karşı kendileri ile işbirliği yaptıklarına bir bakın Allahınızı severseniz! Hepsi düne kadar Türk’ün nan u nimetini yemiş olanlar!
Hayat böyle bir şey demek ki! Kime iyilik yapsanız ondan kemlik görüyorsunuz!
* * *
İnşallah bir sıcak çatışma olmaz.
Olursa tabii ki, savaşlar her ülkeyi yıpratır. Ve eldeki malzemeler tükendiğinde ve elde yalnız yürek kaldığında bireysel cesareti olanlar kazanır!
Allah kime nusret verir bilemem. Ama şunu net biliyorum:
İsrail’i tarihten silecek kavim, kuzeyden gelecektir!
Tevrat Şöyle haber veriyor:
“Yehuda’da bildirin ve Yeruşelim’de işittirin; Memlektte boru (siren) çalın. Yüksek sesle bağırın ve deyin : Toplanın da duvarlı şehirlere (sığınaklara) girelim. Siyon’a doğru bayrak kaldırın (ya teslim olun); (ya da ) kaçıp sığının. Durmayın! Çünkü ben (Yehova), Şimalden (Kuzeyden üzerinize) bela ve büyük kırgın getireceğim! Arslan yerinden kalktı. Ve milletleri helak edici (kavim) yola düştü. (O ), Şehirlerin harap olsun, oturanı kalmasın diye, senin diyarını viran etmek için yerinden kalktı” (Yeremya, Bap 4, Ayet 5-7).
Yeremya’nın işaret ettiği o gün, büyük ihtimalle İsra Suresi’nde bahsi geçen şu vaade tekabül ediyor:
“(Ey İsrail oğulları, birinci helakinizden, yani Nebukadnezar ve Romalıların sizi yurtlarınızdan sürüp çıkarmasından ) Sonra, onlara karşı size tekrar egemenlik (devlet) verdik. Mallar ve çocuklarla sizi güçlendirdik; sayınızı daha da çoğalttık. Eğer iyi ve dostça davranırsanız iyilik ve dostluk bulursunuz. Kötülük yaparsanız yine kendinize yapmış olursunuz. Son (iki bozgunculuktan sonuncusu) bozgunculuğun zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine mescide (Beyt-i Makdis’e) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi yerle bir etsinler diye (üzerinize yine düşmanlarınızı gönderiz.)” (İsra, 6-7)
Ve eminim o gün, aynı zamanda insanların akın akın İslam’a girdikleri gün olacaktır inşallah! (Nasr (Yardım) Suresi, 2-3)(Mehmet Ali Bulut, Haber 7, Eylül 2011)
Moderatör tarafında düzenlendi: