İkinci Mukaddeme

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Mazide nazarî olan bir şey, müstakbelde bedihî olabilir. Şöyle tahakkuk etmiştir. Âlemde meylü’l-istikmal vardır.(Haşiye1) Onun ile hilkat-ı âlem, kanun-u tekâmüle tâbidir. İnsan ise; âlemin semerat ve eczasından olduğundan, onda dahi meylü’l-istikmalden bir meylü’t-terakki mevcuddur. Bu meyl ise telâhuk-u efkârdan istimdad ile neşv ü nema bulur. telâhuk-u efkâr ise; tekemmül-ü mebadi ile inbisat eder. tekemmül-ü mebadi ise; fünun-u ekvanın tohumlarını sulb-ü hilkatten zamanın terbiyegerdesi bir zemine ilka ile telkih eder. O tohumlar ise tedricî tecrübeler ile büyür ve neşv ü nema bulur.
Buna binaendir: Bu zamanda bedihiye ve ulûm-u âdiye sırasına girmiş pek çok mesail var; zaman-ı mazide gayet nazarî ve hafî ve bürhana muhtaç idiler. Zira görüyoruz: Şimdilik coğrafya ve kozmoğrafya ve kimya ve
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
tatbikat-ı hendesiyeden çok mesail var ki; mebadi ve vesaitin tekemmülüyle ve telâhuk-u efkârın keşfiyatıyla, bu zamanın çocuklarına dahi meçhul kalmamışlardır. Belki oyuncak gibi onlar ile oynuyorlar. Halbuki İbn-i Sina* ve emsaline nazarî ve hafî kalmışlardır. Halbuki hikmetin pederi hükmünde olan İbn-i Sina, şiddet-i zekâ ve kuvvet-i fikir ve kemal-i hikmet ve vüs'at-i kariha noktasında bu zamanın yüzlerce hükemasıyla muvazene olunsa, tereccüh edip ağır gelecektir. Noksaniyet İbn-i Sina'da değil; çünkü ibn-i zamandır. Onu nakıs bırakan, zamanın noksaniyeti idi. Acaba bedihî değil midir ki, Kolomb*-u zîfünunun sebeb-i iştiharı olan yeni dünya'nın keşfi, faraza bu zamana kadar kalmış olsa idi; hiç kaptan arasında kıymeti olmayan bir kayık sahibi de yeni dünya'yı eski dünyaya komşu etmeye muktedir olacaktı. Evvelki keşşafın tebahhur-u fikrine ve mehaliki iktihamına bedel, bir küçük sefine ile bir pusula kifayet edecekti. Fakat bununla beraber şimdi gelecek bir hakikatı nazar-ı dikkate almak lâzımdır. Şöyle ki: mesail iki kısımdır:

Birisinde telâhuk-u efkâr tesir eder. Belki ona mütevakkıftır. Nasıl ki maddiyatta büyük bir taşı kaldırmak için teavün lâzımdır.
Kısm-ı diğeride esas itibariyle telâhuk ve teavün tesirsizdir. Bin de, bir de birdir. Nasıl ki hariçte bir uçurum üzerinden atlamak veyahut bir dar yerden geçmekte küll ve küll-ü vahid birdir. teavün faide vermez.
Bu kıyasa binaen fünunun bir kısmı, büyük taşın kaldırılması gibi teavüne muhtaçtır. Bunların ekseri, ulûm-u maddiyedendir. Diğer bir kısmı, ikinci misale benzer. tekemmülü def'î, yahut def'î gibi olur. Bu ise, ağlebi maneviyat veya ulûm-u ilâhiyedendir. Lâkin eğer çendan telâhuk-u efkâr bu kısm-ı saninin mahiyetini tağyir ve tekmil ve tezyid edemez ise de; bürhanların mesleklerine vuzuh ve zuhur ve kuvvet verir.
Hem de nazar-ı dikkate almak lâzımdır ki: Kim bir şeyde çok tevaggul etse; galiben başkasında gabileşmesine sebebiyet verir. Bu sırra binaendir ki: Maddiyatta tevaggul eden, maneviyatta gabileşir ve sathî olur. Bu noktaya nazaran; maddiyatta mehareti olanın maneviyatta hükmü hüccet olmasına
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
sebeb olmadığı gibi, çok defa sözü dahi şayan-ı istima değildir. Evet bir hasta; tıbbı hendeseye kıyas ederek, tabibe bedelen mühendise müracaat edip gösterdiği ilâcı istimal eder ise; akrabasına taziye vermeye davet ve kendisi için kabristan-ı fenanın hastahanesine nakl-i mekân etmek için bir raporu istemek demektir. kezalik hakaik-i mahza ve mücerredat-ı sırfeden olan maneviyatta, maddiyyunun hükümlerine müracaat ve fikirleriyle istişare etmek, âdeta lâtife-i rabbaniye denilen kalbin sektesini ve cevher-i nuranî olan aklın sekeratını ilân etmek demektir. Evet her şeyi maddiyatta arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise maneviyatı göremez...
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt