[SAGAAL]
[/SAGAAL]
Hizmette önde bulunanların fikir ihtilafına düşmemeleri elzemdir. Zira önde bulunanlar arasındaki düşünce ihtilafı, arkadakilerin de ihtilafa düşmelerine yol açar.
Ki bu durum, arka saflarda bulunanların ümitlerini sarsar, yıpratır ve onların geriye dönmelerine sebebiyet verir. Bundan dolayıdır ki, önde yürüyenlerin çok kararlı olmaları fevkalâde önemlidir.
Bu itibarla da, yapılacak iş ve hizmetler, evvelâ çok iyi istişare edilmeli, iyi-kötü rizikoları ve faydaları nazar-ı itibara alınarak çok iyi planlanmalıdır. Bu mevzuda kesinlikle herhangi bir kusur yapılmamalıdır. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), bir işin öncesinde, esbaba tevessülde kusur etmemeyi talim maksadıyla, mescide devesini bağlamadan girip "Allah'a tevekkül ettim." diyene, "Önce deveni bağla, sonra tevekkül et!" buyurarak bu hakikati ifade eder. Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) bununla şöyle demektedir: Bütün zarar yollarını tıkayıp kâr yollarını açtıktan sonra işe koyul ki, neticede kaderi tenkit etme. İşin başında esbaba riayette kusur etme ki, sonunda da "Keşke!" demeyesin.
Evet, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu manada istişareye çok önem verirdi; Uhud Savaşı öncesinde de ashabını toplayıp istişarede bulunmuşlardı. Ashab-ı kiramın gençleri, meydan harbini arzu etmişlerdi. Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) niyeti ise müdafaa harbi idi.
Ancak, Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) istişarede genelin görüşünü esas alarak zırhını ve silahlarını kuşanmıştı. Sonra ashabın büyükleri meselenin farkına varıp gençleri ikna etmiş ve Efendimiz'e gelerek, "Yâ Resûlallah! Gençlerimiz ısrarlarından vazgeçtiler. Siz, nasıl emir buyurursanız öyle yapalım." demişlerdi. Ama Allah Resûlü, "Bir Peygamber, bir meselede karar verdikten sonra artık geriye dönmez." diyerek istişarede alınan kararı uygulamaya koymuştu.
Allah Resûlü istişare neticesine göre karar verip Medine dışına çıkmıştı. Karar verdikten sonra geriye dönseydi, ihtimal fikir ihtilaflarına sebebiyet verilecekti ve sahabe arasında fikri ayrılıklar olacaktı. Bazıları, "Peygamberimiz, fikrinden vazgeçirildi." diyeceklerdi. Hâlbuki karar verdikten sonra fikrinden vazgeçmek, bir irade zaafı ifadesidir ve O pâk dâmen, bu tür şeylerden fersah fersah uzaktır. Bunlar, basit hareketler değildir ve İslâm tarihinde çok mühim hâdiselerdendir. Bu itibarla, işin başında çok iyi düşünmek, isabetli karar vermek ve daha sonra da geriye dönmemek asıl olmalıdır. Zira her geriye dönüş, bir kısım insanların da dökülmesi demektir.
1- Bu yolda imana ve Kur'ân'a hizmet eden kimseler arasında ihlâsını koruyamayanlar zamanla elenecek ve döküleceklerdir ve bunu değiştirmeye de kimsenin gücü yetmeyecektir.
2- İnanan bir insan, tek başına da kalsa, "Allah benimle beraber olduktan sonra, O'nun yardımıyla her işin üstesinden gelirim." duygu ve düşüncesi içinde daima ümitvar olmalıdır.
Hizmette önde bulunanların fikir ihtilafına düşmemeleri elzemdir. Zira önde bulunanlar arasındaki düşünce ihtilafı, arkadakilerin de ihtilafa düşmelerine yol açar.
Ki bu durum, arka saflarda bulunanların ümitlerini sarsar, yıpratır ve onların geriye dönmelerine sebebiyet verir. Bundan dolayıdır ki, önde yürüyenlerin çok kararlı olmaları fevkalâde önemlidir.
Bu itibarla da, yapılacak iş ve hizmetler, evvelâ çok iyi istişare edilmeli, iyi-kötü rizikoları ve faydaları nazar-ı itibara alınarak çok iyi planlanmalıdır. Bu mevzuda kesinlikle herhangi bir kusur yapılmamalıdır. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), bir işin öncesinde, esbaba tevessülde kusur etmemeyi talim maksadıyla, mescide devesini bağlamadan girip "Allah'a tevekkül ettim." diyene, "Önce deveni bağla, sonra tevekkül et!" buyurarak bu hakikati ifade eder. Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) bununla şöyle demektedir: Bütün zarar yollarını tıkayıp kâr yollarını açtıktan sonra işe koyul ki, neticede kaderi tenkit etme. İşin başında esbaba riayette kusur etme ki, sonunda da "Keşke!" demeyesin.
Evet, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu manada istişareye çok önem verirdi; Uhud Savaşı öncesinde de ashabını toplayıp istişarede bulunmuşlardı. Ashab-ı kiramın gençleri, meydan harbini arzu etmişlerdi. Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) niyeti ise müdafaa harbi idi.
Ancak, Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) istişarede genelin görüşünü esas alarak zırhını ve silahlarını kuşanmıştı. Sonra ashabın büyükleri meselenin farkına varıp gençleri ikna etmiş ve Efendimiz'e gelerek, "Yâ Resûlallah! Gençlerimiz ısrarlarından vazgeçtiler. Siz, nasıl emir buyurursanız öyle yapalım." demişlerdi. Ama Allah Resûlü, "Bir Peygamber, bir meselede karar verdikten sonra artık geriye dönmez." diyerek istişarede alınan kararı uygulamaya koymuştu.
Allah Resûlü istişare neticesine göre karar verip Medine dışına çıkmıştı. Karar verdikten sonra geriye dönseydi, ihtimal fikir ihtilaflarına sebebiyet verilecekti ve sahabe arasında fikri ayrılıklar olacaktı. Bazıları, "Peygamberimiz, fikrinden vazgeçirildi." diyeceklerdi. Hâlbuki karar verdikten sonra fikrinden vazgeçmek, bir irade zaafı ifadesidir ve O pâk dâmen, bu tür şeylerden fersah fersah uzaktır. Bunlar, basit hareketler değildir ve İslâm tarihinde çok mühim hâdiselerdendir. Bu itibarla, işin başında çok iyi düşünmek, isabetli karar vermek ve daha sonra da geriye dönmemek asıl olmalıdır. Zira her geriye dönüş, bir kısım insanların da dökülmesi demektir.
1- Bu yolda imana ve Kur'ân'a hizmet eden kimseler arasında ihlâsını koruyamayanlar zamanla elenecek ve döküleceklerdir ve bunu değiştirmeye de kimsenin gücü yetmeyecektir.
2- İnanan bir insan, tek başına da kalsa, "Allah benimle beraber olduktan sonra, O'nun yardımıyla her işin üstesinden gelirim." duygu ve düşüncesi içinde daima ümitvar olmalıdır.
Son düzenleme: