İffetin Sembolü, Tesettür (2)

ceylannur

Yeni Üyemiz
İffetin Sembolü, Tesettür (2)

Tüm dinler ve mezhepler arasında hicap ve tesettür önemli konuma sahiptir, zira hicap ve iffet fıtrî bir konudur. Bu sebepten dolayı tüm dinlerin her biri, kadınlara bir nevi tesettür ve hicabı öngörmüştür.

Zerdüşt, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam'da bu konu farz ve gerekli kılınmıştır. Dini kitaplar, buyruklar, din ahkâmları ve bu dinlere inananların pratikte davranışları, bu konunun en iyi ispatıdır.
Dinlerin incelenmesi, bazı dinlerde hicabın daha sıkı olduğunu gösteriyor. Örneğin Zerdüşt inancında kadınlar uzun elbise, başörtü, ayak bileklerine kadar uzanan pantolonlar, elbiselerinin üzerine giyilen uzun pelerin veya çarşaf örtmeye ilaveten peçe de kullanmalıydılar.

Bu hicap tarzı persler, yani Hahameneşi, Eşkani ve Sasaniler zamanında da yaygındı ve Daryuş döneminde hicap konusu daha gerekli bir şekilde uygulanırdı. Ünlü tarihçi Will Dorant medeniyet tarihi adlı kitabında şöyle yazıyor:
"Zengin aile kadınları kapalı tahtı revanı olmadan evden dışarı çıkamazlardı."
Yahudi kadınlar da tesettürlü idiler. Tarih yazarları hicabın sadece yaygın olmakla kalmayıp, bu konuda fazlasıyla aşırıya kaçtıklarını da belirtiyorlar. Yahudi kavmi arasında kadınlar değersiz varlıklar sayılıyordu ve onlara sadece doğurgan oldukları ve böylece asker sayısı artabileceği için tahammül edilirdi. Bu sebepten dolayı ilişkilerinde çok katı kurallara uymaları gerekirdi.

Ebulkasım İştihardi, "İslam'da hicap" adlı kitabında şöyle yazıyor:
"Gerçi kapalı olmak Araplar arasında yaygın değildi ve İslam böyle bir olayın başlangıcı oldu, fakat Arap olmayanlar arasında en sıkı biçimde uygulanırdı.

Eski İran ve Yahudi toplumlarda hicap İslam'da belirlenenden çok daha kapalı bir biçimdeydi. Bu milletlerin kadınları avuç içleri ve yüzlerini de kapatmak zorundaydı. Anlayacağınız, bazı milletlerde kadının tesettürlü olması söz konusu değildi kadınların gözlerden ırak tutulması mevzu bahisti ve bu düşünce sıkı bir gelenek haline dönüşmüştü.
Yahudilerin kutsal 2 kitabı "Tevrat ve Telmud'da kadınların uymamaları halinde ilahi azaba yakalanacakları bazı konular bulunuyor. Arap yazar, "Abdurresul El Gaffar" "Çağdaş kadın adlı kitabında hicapla ilgili şöyle yazıyor: "Tevrat'ta hicapla ilgili birçok ayet mevcuttur, Hz. İsa -as- da onlara değiniyor. Tevrat ve İncil'de kadınları hicab kurallarına uymaları, bir örtü ile kendilerini yabancı erkeklerden sakınmaları gerektiğini belirten birçok ayet mevcuttur.
Hıristiyanlıkta, kadın hicabıyla ilgili Yahudiliğin ağır hükümleri devam etti. Hıristiyanlık tüm süs eşyaları ve makyaj yapmayı yasaklıyordu, bunun için kadınlar kendilerini örtmek zorundaydı. Mavariler, Papalar, Kardinaller ve dini emirlerine kilise tarafından uyulması gerekenler, kadınları tamamen örtünmeye, süslenmeye ve ziynet eşyası kullanmaya davet ediyorlardı.

Londra üniversitesi hocası Dr. Hekim İlahi "Kadın ve Özgürlük" adlı kitabında, Hıristiyanlık dininde kadın hicabıyla ilgili 2 büyük başpiskopos Klement ve Tertuligan'ın görüşlerini şu şekilde açıklıyor:

"Kadın tamamen hicap içinde olmalı, evinde olduğu zamanlar hariç. Zira gözlerin ona dikilmesini engelleyen tek şey elbisesidir. Kadın, başkalarının yüzüne bakarak günah işlememeleri için yüzünü göstermemeli. Allah Hıristiyan mümin bir kadının yabancılar nezdinde süslenmesini sevmez, hatta güzelliği bile gizlenmeli, zira onu görenler için tehlikeli olabilir."

Brown ve Şnayder "Kavimlerde giyim" adlı kitapta uzun elbiseli, başları örtülü olan Hıristiyan kadınların fotoğraflarını yayınlamış bulunuyorlar. Hıristiyanların kutsal kitabında kadınlara doğru örtünmenin temel olarak gösterilmesi, ayrıca yabancıların yanında ve özellikle kilisede susmaya ve konuşmamaya mecbur olmaları, örtünmenin aralarında farz olduğunun göstergesidir.
Demek ki Hıristiyanlar ve Avrupalılar arasında hicap ve örtünme yaygın ve yaşanan bir olaydı ve bu gelenek 13. yy.a, kadar devam etti. Fakat o tarihten sonra gederek zayıfladı.

İslam en son ve en mükemmel ilahi din olarak giyimi Allah'ın bir hediyesi olarak tanıtıyor. Bu din, tarih boyunca hicap konusunda yapılan ifrat ve tefritleri, yani (aşırıya kaçmaları) önlemek için giyinme ve örtünme konusunda kurallar belirleyerek, kadın ve erkeğin doğal yapısına uygun olarak ona doğru ve mantıklı bir çerçeve belirledi.

İslam'da örtünmek, kadının evde hapis hayatı yaşaması veya sosyal etkinliklere katılmaması için değil, sadece yabancı erkeklerle bulunduğu sosyal ilişkilerde saç ve vücutları örterek, gösterişten kaçınmaları için farz kılınmıştır.

İslam'da örtünmenin özelliği, kadını toplumun değişik alanlarından uzak tutmazken, çalışma ortamının sağlıklı olması ve kadının çalışma alanında yararlı ve etkili olmasını sağlamasıdır. İslam açısından hicap kadına değer ve kutsallık kazandırırken, zahiri ve deruni tehlikelerden koruyor. Hicap ayetleri nazil olduğundan itibaren Müslüman kadınlar bu ilahi kuralı kabul ettiler. Nitekim Hz. Muhammed'in -sav- eşi Ayşe bu gelişme hakkında şöyle dedi: "Ensar kadınların aferin; Nur suresinin ayetleri nazil olur olmaz, bir teki bile eskisi gibi dışarı çıkmayıp, siyah örtülerle başlarını örttüler."

Müslüman toplumlarda hicabın tarihi ve geçmişi:
Değişik toplumlarda hicabın tarihi sürecinin incelenmesi bazı toplumlarda örtünmenin kadını toplumdan uzak tutmak anlamında olduğunu gösteriyor. Bu konu kadının toplumda 2. sınıf vatandaş muamelesine tabii tutulduğu anlamındadır. Fakat İslam dininin zuhuruyla kadına ve konumuna olan bakış açısı değişti. Zira İslam dini kadına özel bir konum ve değer verirken, erkeklerle eşit tutuldu. Bu doğrultuda İslam'ın kadınlara olan bakış açısı kadının giyim tarzını da etkiledi. Toplumun bakış açısındaki değişiklik, kadınların değer yargılarındaki değişiklikten kaynaklanıyordu. Aslında bu değişim kadınların özünden kaynaklanıyordu ve sonuçta kadınlar, toplumda daha uygun bir konum kazandılar. Vahy ayetlerinin inmesi ardından kadınlar örtünmekle kendilerini süsleyerek, toplumda özgürce faaliyet yapmaya başladılar. Erkekler de bu olaya dayanarak, kadınlara bakış açılarını değiştirdiler. Ünlü Fransız tarihçi Gustav Lübon, "Arap ve İslam uygarlığı tarihi" adlı kitabında şöyle yazıyor: İslam kadınların daha iyi bir duruma gelmeleri için çok çalıştı ve kadını yüceltti. Genel olarak doğulu kadınlar, saygı görmek, ilmi şahsiyet, terbiyevi ve saadet açısından Avrupalı kadınlardan daha üstündürler."
Tarihin belirttiği üzere, Kur'an'ın hicap, başı ve vücudu, başörtüsü ve çarşaf gibi geniş elbise ile örtmeye dair ayetlerinin inmesi ardından, Müslüman kadınlar bu seçkin sünnetin gerçekleşmesi için çaba harcadılar. Pakistanlı düşünür Ebulala Mevdudi hicap ayeti hakkında şöyle yazıyor: "Hicap ayetinin inmesi ile örtünmek, kadın ve erkeklere farz oldu, hem de Hicaz'da kadın ve erkeklerin çıplak oldukları, hatta çıplak olarak tavaf ettikleri bir dönemde...

Will Dorant da Arap kadınların hicap konusu hakkında şöyle yazıyor: O dönemde kadınlar yüzlerini gözlerin dışarıda kaldığı peçe ile örtüyorlardı. Bu alışkanlık ondan sonra da devam etti."

Yapılan incelemeler, kadınların hicap konusunu olumlu karşıladıklarını, vücutlarını daha iyi örtecek şekilde tasarladıklarını belirtiyor. İbn-i Davut'un Sünen kitabında siyah çarşafın İslam'ın ilk yıllarında Arap kadınlarca kullanıldığı anlatılıyor. İbn-i Kesir şöyle devam ediyor: "Ümmi Selma hicap ayeti nazil olduğunda, Ensar kadınlarının yünden yapılmış siyah örtülerle başlarını örttüklerini rivayet ediyor. Kadınlar bu tarzda İslam peygamberi'nin -sav- yanından geçerken, Resulullah bu konuda onlara itiraz etmiyordu. Bu konuda hazretin bu olayı onayladığını gösteriyordu."

İslami hicap, asrısaadet kadınları için olumlu sonuçları vardır. Anlatılanlara göre Arabistan'da başörtülü kadınlar, "özgür" kadınlar olarak tanınıyor ve rahatsız edilmiyordu. Müslüman tarihçi ve yorumcu İbn-i Cuzi şöyle yazıyor: "Fasıklar gece vakti evden çıkan kadınları rahatsız ederlerdi, fakat kapanmış bir kadın görünce, bu kadın özgür kadınlardandır değip onu rahat bırakırlardı. Fakat tesettürsüz kadınları rahatsız etmeye devam ederlerdi.

Demek ki hicabın bir diğer hedefi kadınların toplumdaki güven ve huzurlarını sağlamaktı. İslam'ın diğer beldelere yayılmasıyla birlikte hicap da diğer kadınların olumlu tepkileri ile karşılaşıyordu. Miladi 16. yy'ın ünlü seyyahlarından Portekizli Tay Hiray'ın, "Doğu Hindistan'dan İtalya'ya kara yolculuk" adlı sefernamesinde şöyle okuyoruz:

"Bağdat kadınları uzun mantoya benzeyen ve ona Çudel dedikleri bir kumaşla dolaşıyorlar, fakat kumaşın rengi siyah değildir." Piter Della Vale'nin kitabında da İstanbullu kadınların hicabı Ferace, Mısırlı kadınların Ezar ve Kahireli kadınların ise Melaye olarak isimlendiriliyor. Bu çarşafların bir çoğu hz. Meryem'in -as- resimlerinde görüldüğü örtünme tarzına benziyor.

İngiliz Ker Porter de Bağdatlı kadınların hicabı konusunda şöyle yazıyor: "Tüm Bağdatlı kadınlar zengin veya fakir, hepsi çarşafla evden dışarı çıkıyorlar. Bu çarşaflara bürünen kadınların ailevi ve sosyal konumları, kenarlarına dikilen altınlarla belirleniyor." Bukingham adlı diğer seyyah da Bağdatlı kadınların çarşafları hakkında şöyle yazıyor: "Bağdatlı kadınların elbiseleri, Beynunnahreyn'deki köylü kadınların elbiseleri kadar sadedir. Zira kadınlar hangi kesimden olurlarsa, ekose mavi kumaşlarla, tıpkı Mısırlı fakir kadınlar gibi örtünüyorlar.
Bilindiği gibi Osmanlı imparatorluğu, Ortadoğu'nun büyük bir bölümünde iktidar sahibiydi. O dönemde Osmanlı topraklarında kadınlar örtünüyordu. Fakat Kemal Atatürk'ün iktidar olmasıyla laik düzen kuruldu.
Mustafa Kemal 1924'te batı yanlısı bakış açısının etkisiyle, Türklerin eski tarihi, Osmanlı imparatorluğu veya İslam'la ilgili her türlü konunun günlük yaşamdan soyutlanmasına çalıştı. Tabi ki bu konu Türk kadınların kaderini de etkiledi ve o tarihten itibaren türban yasağı da başladı.
 
Üst Alt