*… Ebu Ma’mer Se’dani şöyle rivayet etmiştir:
“Bir şahıs Müminlerin Emiri Ali b. Ebi Talib’in (aleyhi selâm) huzuruna vardı ve şöyle arz etti: “Ey Müminlerin Emiri! Allah’ın semavî kitabı hakkında şek içindeyim.” İmam (aleyhi selâm) ona şöyle buyurdu: “Yazıklar olsun sana! Söyle bakayım, Allah’ın kitabında şek ettiğin şey nedir?” dedi ki: nasıl şek etmeyeyim? Kitabın bazı yerleri bazı yerlerini çürütmektedir!”
Ali b. Ebu Talib (aleyhi selâm) şöyle buyurdu: “Hiç şüphesiz kitabın bazı yerleri bazı yerlerini tasdik eder, bir birlerini tekzip etmez. Lâkin sen, onu anlayacak kadar akıl rızkına sahip değilsin. Söyle bakayım Allah Azze ve Celle’nin kitabının nerelerinde şek ettin?” dedi ki: Allah şöyle diyor: “Onlar, bu günleri ile karşılaşacaklarını unuttukları gibi biz de bugün onları unuturuz. (A’raf, 51)” ve aynı şekilde şöyle söylemekte: “Onlar Allah'ı unuttular. Allah da onları unuttu! (Tövbe, 67)” ve yine şöyle diyor: “Senin Rabbin unutkan değildir. (Meryem, 64)” Bir yerde unuttuğunu haber veriyor, başka bir yerde unutmadığını haber veriyor. Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri!”
İmam (aleyhi selâm) buyurdu ki: “Başka nerelerde şek ettiysen onları da söyle.” Dedi ki: Allah şöyle diyor: “Ruh ve melekler saf saf olup durduğu gün, Rahmân'ın izin verdiklerinden başkaları konuşmazlar; konuşan da doğruyu söyler. (Nebe, 38)” konuşun diyor onlarda şöyle diyorlar: “Rabbimiz Allah'a yemin olsun ki, biz, ortak koşanlar değildik. (En’am, 23)” ve şöyle diyor: “Sonra kıyamet günü (gelip çattığında ise) birbirinizi tanımazlıktan gelecek ve birbirinize lânet okuyacaksınız. (Ankebut, 25)” ve yine şöyle diyor: “İşte bu, cehennem ehlinin tartışması, şüphesiz bir gerçektir. (Sad, 64)” ve şöyle diyor: “Benim huzurumda çekişip durmayın. Ben size daha önce 'kesin bir uyarı' göndermiştim. (Kaf, 28)” ve keza şöyle diyor: “Onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder. (Yasin, 65)” Bir yerde onların konuşacağının haberini veriyor, başka bir yerde Rahman’ın izin verdiklerinin dışında kimsenin konuşmayacağının haberini veriyor. İzin verdiklerinin de doğru konuşacağını söylüyor. Bir yerde mahlûkların konuşmayacağının haberini veriyor, ama onların şu sözünü: “Rabbimiz Allah'a yemin olsun ki, biz, ortak koşanlar değildik.” Naklediyor. Bir yerde de onların kendi aralarında tartıştıklarını söylüyor. Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri! Bu duyduğun şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?!”
Hz. Ali (aleyhi selâm) buyurdu ki: “Yazıklar olun sana. Başka hangi ayetlerde şek ediyorsun? Onları da söyle.” Dedi ki: Allah Azze ve Celle şöyle diyor: “Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır.Rablerine bakıp durur. (Kıyamet, 22 ve 23)” ve şöyle diyor: “Gözler O'nu göremez; halbuki O, gözleri görür. O, eşyayı pek iyi bilen, her şeyden haberdar olandır. (En’am, 103)” ve şöyle diyor: “Andolsun onu, Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında önceden bir defa daha görmüştü. (Necm, 13 ve 14)” ve şöyle diyor: “O gün, Rahmân'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasının şefaati fayda vermez.O, insanların geleceklerini de geçmişlerini de bilir. Onların ilmi ise bunu kapsayamaz. (Ta-ha, 109 ve 110)” Gözler O’nu görürse ilmin de O’nu kapsadığı anlamına gelir. Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri! Bu duyduğun şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?!”
Hz. Ali (aleyhi selâm) buyurdu ki: “Yazıklar olun sana. Başka hangi ayetlerde şek ediyorsun? Onları da söyle.” Dedi ki: Allah Tebareke ve Teala şöyle diyor: “Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. (Şura, 51)” ve şöyle diyor: “Allah, Mûsa ile de doğrudan konuştu. (Nisa, 164)” ve şöyle demiştir: “Rableri onlara seslendi… (A’raf, 22)” ve şöyle diyor: “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına söyle… (Ahzab, 59)” ve şöyle diyor: “Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. (Maide, 67)” Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri! Bu duyduğun şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?!”
Hz. Ali (aleyhi selâm) buyurdu ki: “Yazıklar olun sana. Başka hangi ayetlerde şek ediyorsun? Onları da söyle.” Dedi ki: “Medhi yüce olan Allah şöyle diyor: “Hiç, O’nun adını taşıyan bir başkasını biliyor musun? (Meryem, 65)” Bir taraftan insanı işiten, gören, sahip, terbiye eden olarak adlandırmakta, öte taraftan O’nun müşterek olan bir çok adının olduğunu söylüyor. Diğer taraftan da “Hiç, O’nun adını taşıyan bir başkasını biliyor musun? Diyor. Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri! Bu duyduğun şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?!”
Hz. Ali (aleyhi selâm) buyurdu ki: “Yazıklar olun sana. Başka hangi ayetlerde şek ediyorsun? Onları da söyle.” Dedi ki: Allah Tebareke ve Teala şöyle diyor: “Ne yerde ne gökte zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak (ve gizli) kalmaz. (yunus, 61)” ve şöyle diyor: “Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. (Al-i İmran, 77)” ve şöyle diyor: “Hayır! Onlar şüphesiz o gün Rablerinden (O'nu görmekten) mahrum kalmışlardır. (Mutaffifin, 15)” O’nu görmekten mahrum olanlar nasıl O’na bakabilirler? Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri! Bu duyduğun şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?!”
Hz. Ali (aleyhi selâm) buyurdu ki: “Yazıklar olun sana. Başka hangi ayetlerde şek ediyorsun? Onları da söyle.” Dedi ki: Allah Azze ve Celle şöyle diyor: “Gökte olanın, sizi yere geçirmeyeceğinden emin misiniz? O zaman yer sarsıldıkça sarsılır. (Mülk, 16)” ve şöyle diyor: “Rahmân, Arş'a istivâ etmiştir. (Ta-ha, 5)” ve şöyle diyor: “O, göklerde ve yerde tek Allah'tır. Gizlinizi, açığınızı bilir. (En’am, 3)” ve şöyle diyor: “zâhirdir, bâtındır. (Hadid, 3)” ve şöyle diyor: “Her nerede olsanız, O sizinle beraberdir. (Hadid, 4)” ve şöyle diyor: “biz ona şah damarından daha yakınız. (Kaf, 16)” Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri! Bu duyduğun şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?!”
“Bir şahıs Müminlerin Emiri Ali b. Ebi Talib’in (aleyhi selâm) huzuruna vardı ve şöyle arz etti: “Ey Müminlerin Emiri! Allah’ın semavî kitabı hakkında şek içindeyim.” İmam (aleyhi selâm) ona şöyle buyurdu: “Yazıklar olsun sana! Söyle bakayım, Allah’ın kitabında şek ettiğin şey nedir?” dedi ki: nasıl şek etmeyeyim? Kitabın bazı yerleri bazı yerlerini çürütmektedir!”
Ali b. Ebu Talib (aleyhi selâm) şöyle buyurdu: “Hiç şüphesiz kitabın bazı yerleri bazı yerlerini tasdik eder, bir birlerini tekzip etmez. Lâkin sen, onu anlayacak kadar akıl rızkına sahip değilsin. Söyle bakayım Allah Azze ve Celle’nin kitabının nerelerinde şek ettin?” dedi ki: Allah şöyle diyor: “Onlar, bu günleri ile karşılaşacaklarını unuttukları gibi biz de bugün onları unuturuz. (A’raf, 51)” ve aynı şekilde şöyle söylemekte: “Onlar Allah'ı unuttular. Allah da onları unuttu! (Tövbe, 67)” ve yine şöyle diyor: “Senin Rabbin unutkan değildir. (Meryem, 64)” Bir yerde unuttuğunu haber veriyor, başka bir yerde unutmadığını haber veriyor. Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri!”
İmam (aleyhi selâm) buyurdu ki: “Başka nerelerde şek ettiysen onları da söyle.” Dedi ki: Allah şöyle diyor: “Ruh ve melekler saf saf olup durduğu gün, Rahmân'ın izin verdiklerinden başkaları konuşmazlar; konuşan da doğruyu söyler. (Nebe, 38)” konuşun diyor onlarda şöyle diyorlar: “Rabbimiz Allah'a yemin olsun ki, biz, ortak koşanlar değildik. (En’am, 23)” ve şöyle diyor: “Sonra kıyamet günü (gelip çattığında ise) birbirinizi tanımazlıktan gelecek ve birbirinize lânet okuyacaksınız. (Ankebut, 25)” ve yine şöyle diyor: “İşte bu, cehennem ehlinin tartışması, şüphesiz bir gerçektir. (Sad, 64)” ve şöyle diyor: “Benim huzurumda çekişip durmayın. Ben size daha önce 'kesin bir uyarı' göndermiştim. (Kaf, 28)” ve keza şöyle diyor: “Onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder. (Yasin, 65)” Bir yerde onların konuşacağının haberini veriyor, başka bir yerde Rahman’ın izin verdiklerinin dışında kimsenin konuşmayacağının haberini veriyor. İzin verdiklerinin de doğru konuşacağını söylüyor. Bir yerde mahlûkların konuşmayacağının haberini veriyor, ama onların şu sözünü: “Rabbimiz Allah'a yemin olsun ki, biz, ortak koşanlar değildik.” Naklediyor. Bir yerde de onların kendi aralarında tartıştıklarını söylüyor. Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri! Bu duyduğun şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?!”
Hz. Ali (aleyhi selâm) buyurdu ki: “Yazıklar olun sana. Başka hangi ayetlerde şek ediyorsun? Onları da söyle.” Dedi ki: Allah Azze ve Celle şöyle diyor: “Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır.Rablerine bakıp durur. (Kıyamet, 22 ve 23)” ve şöyle diyor: “Gözler O'nu göremez; halbuki O, gözleri görür. O, eşyayı pek iyi bilen, her şeyden haberdar olandır. (En’am, 103)” ve şöyle diyor: “Andolsun onu, Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında önceden bir defa daha görmüştü. (Necm, 13 ve 14)” ve şöyle diyor: “O gün, Rahmân'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasının şefaati fayda vermez.O, insanların geleceklerini de geçmişlerini de bilir. Onların ilmi ise bunu kapsayamaz. (Ta-ha, 109 ve 110)” Gözler O’nu görürse ilmin de O’nu kapsadığı anlamına gelir. Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri! Bu duyduğun şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?!”
Hz. Ali (aleyhi selâm) buyurdu ki: “Yazıklar olun sana. Başka hangi ayetlerde şek ediyorsun? Onları da söyle.” Dedi ki: Allah Tebareke ve Teala şöyle diyor: “Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. (Şura, 51)” ve şöyle diyor: “Allah, Mûsa ile de doğrudan konuştu. (Nisa, 164)” ve şöyle demiştir: “Rableri onlara seslendi… (A’raf, 22)” ve şöyle diyor: “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına söyle… (Ahzab, 59)” ve şöyle diyor: “Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. (Maide, 67)” Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri! Bu duyduğun şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?!”
Hz. Ali (aleyhi selâm) buyurdu ki: “Yazıklar olun sana. Başka hangi ayetlerde şek ediyorsun? Onları da söyle.” Dedi ki: “Medhi yüce olan Allah şöyle diyor: “Hiç, O’nun adını taşıyan bir başkasını biliyor musun? (Meryem, 65)” Bir taraftan insanı işiten, gören, sahip, terbiye eden olarak adlandırmakta, öte taraftan O’nun müşterek olan bir çok adının olduğunu söylüyor. Diğer taraftan da “Hiç, O’nun adını taşıyan bir başkasını biliyor musun? Diyor. Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri! Bu duyduğun şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?!”
Hz. Ali (aleyhi selâm) buyurdu ki: “Yazıklar olun sana. Başka hangi ayetlerde şek ediyorsun? Onları da söyle.” Dedi ki: Allah Tebareke ve Teala şöyle diyor: “Ne yerde ne gökte zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak (ve gizli) kalmaz. (yunus, 61)” ve şöyle diyor: “Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. (Al-i İmran, 77)” ve şöyle diyor: “Hayır! Onlar şüphesiz o gün Rablerinden (O'nu görmekten) mahrum kalmışlardır. (Mutaffifin, 15)” O’nu görmekten mahrum olanlar nasıl O’na bakabilirler? Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri! Bu duyduğun şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?!”
Hz. Ali (aleyhi selâm) buyurdu ki: “Yazıklar olun sana. Başka hangi ayetlerde şek ediyorsun? Onları da söyle.” Dedi ki: Allah Azze ve Celle şöyle diyor: “Gökte olanın, sizi yere geçirmeyeceğinden emin misiniz? O zaman yer sarsıldıkça sarsılır. (Mülk, 16)” ve şöyle diyor: “Rahmân, Arş'a istivâ etmiştir. (Ta-ha, 5)” ve şöyle diyor: “O, göklerde ve yerde tek Allah'tır. Gizlinizi, açığınızı bilir. (En’am, 3)” ve şöyle diyor: “zâhirdir, bâtındır. (Hadid, 3)” ve şöyle diyor: “Her nerede olsanız, O sizinle beraberdir. (Hadid, 4)” ve şöyle diyor: “biz ona şah damarından daha yakınız. (Kaf, 16)” Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri! Bu duyduğun şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?!”