faruk islam
Özel Üye
HESAB ÜSTÜ HESAB
İdrak ettiğimiz hicri 1435 yılını acaba hangi bilinçle karşılamamızgerekiyordu? Akıp-giden zaman dilimi bizi nasıl bir akibete sürüklüyor? Zamanane yükledik? Hayata ne kattık?
Evet, Muharrem ayı bir muhasebe ve muhakeme ayıdır. Şehrullah/Allah’ın ayı birarınma ve aksiyon edinme fırsatıdır… Eyyamullah/Allah’ın günlerinde, ALLAHın kullarına düşen görev;sorumluluk almak ve hayatı sorgulamaktır…
Bizden istenen hesap; kendimizi gözden geçirmektir. Hayatı, vahyin değerleriile sahihleştirmek, salihlerden olabilmenin mücadelesini vermektir… “Hesapgünü”ne ayarlanmış bir bilinçle ve o güne dayalı bir biçimde yaşamaktır…
Doğrusu, “Hesap günü”, bağlantısı zayıf olanın insanlığı da zayıftır… Adaleti,ahlâkı, erdemi, merhameti, ihsanı, insafı o nispette azdır… “Hesap günü”bağlamında şekillenmeyen aile, şirket, kurum, toplum, devlet kaos ve kâbustankurtulamaz…
Bu bakımdan hayata zevk alma, keyf çatma penceresinden bakamayız. Hesap günühassasiyeti ve hüznü ile hareket etme mecburiyetimiz var…
Çünkü, bizi bekleyen bir “yarın” var… O günde yalana, yanlışa, yardakçılığa,yağcılığa, hatta yalvarmaya bile yer yoktur… Herkes yaptıklarından ve yapmasıgerekirken yapmadıklarından hesap verecektir…
“Her nefis, kazandıklarına karşılık bir rehinedir.” (Müddessir 38)
Bu açıdan hayattaki tüm hesaplamalarımızı, Seriu’l-Hisab/Hesabı pek çabukGören’i hesaba katarak yapmalıyız…
ALLAH’ın hesaba katılmadığı hiçbir iştehayır yoktur…
ALLAH ı hesaba katmayan bir siyasetbatıldır…
ALLAHı hesaba katmayan bir ticaretfasittir…
ALLAH’ı hesaba katmayan bir kültürmünkerdir…
ALLAH’ı hesaba katmayan bir hayatmerduttur…
Bireysel ve toplumsal kurtuluşun ilk adımı bu sarsıcı gerçeğin farkındaolmaktır… Fizik dünyanın aldatıcı değerleri üzerinden yapacağımız hesap-kitabınsonuçta hüsran ve hicran olacağını unutamayız…
Sayı, rakam, adet, ebat, hacim, siklet, not, puan hesaplamaları; anket, grafik,başarı göstergeleri başımızı döndürüyorsa, vay başımıza geleceklere!
Bu durum hayatın uyutucu, yutucu uygulamalarının, “Hesap günü”nün ürpertici,uyarıcı gerçeğinin önüne geçmesi demektir...
Bunun içindir ki, pozitivist, rasyonalist, modernist paradigmalarınkuşatmasında yetişen birey fırsatçı, çıkarcı, hazcı bir zeminde duruyor...
İç güdüsel baskılar, hevai tortular insanı dünyacı, bireyci ve bencilkılıyor... İştah, tamah, hübbü cah insanlık değerlerini çürütüyor...
Temel sorun, gününü gün ederken, “Hesap günü”nü atlamaktır...
“İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı. Hal böyle iken onlar, gafletiçinde yüz çeviriyorlar.” (Enbiya-1)
Ölümü hesaba katmayan, ölümü göze almayan kişi, onurlu ve özgür bir yaşamdankopmuştur...
Şu an tüketmekte olduğumuz ömür neyin öncelidir?
Yarın bize soracaklar... “Mutlak sorgu”dan önce yüzleşebilsek tümyaptıklarımızla... “Bu gün benim son günüm” bilinci ile hergün yeniden doğsak,inanıyorum ki hayatın kontrolünü ele alabiliriz... O zaman her gün diri birkalp, diri bir irade, diri bir ruh ile sorumluluklarımıza sarılabiliriz...
Ölümden izler taşıyan uyku için yastığa başımızı koyduğumuzda “Bu gün
için ne yaptın?” sorusu belirleyiciolsa, belirsizliklerden ve bulanıklıklardan kurtulabiliriz...
Bu günü “yarın”a bağlayarak yaşamak...
Yarın arkasında duramayacağımız, yüzümüzü kızartacak her şeyden bu günden uzakdurmak... Hesabını veremeyeceğimiz söz, eylem, düşünce, durum, tutum şimdidenbize ait olmamalıdır...
Çünkü Müslüman hesabını ve haddini bilen insandır...
Yine Müslüman bilir ki; kayıt dışı hiçbir şey yok, her şey kayıt altında...
O gün hiçbir dosya sümen altı edilmeyecek... Hiçbir dava zamanaşımınauğramayacak... “Hak ediş” neyse odur, hile yok, şike yok, sehiv yok...
Sırtımızda ağır bir veballe gidersek, “hesap günü”nde başımızı kaldırıp mazeretüretmeye mecalimiz kalmayacaktır...
İşte yakın ve yakîn gerçek budur...
Bu gerçekten hareketle bize düşen eleştiri veya özeleştiri ile zamankaybetmeden, hemen tevbe etmek ve vahye şahitliğimizi sürdürmektir…
Şahit olmak ve şahit tutmaktır…
Tıpkı Rasulullah (sav) Efendimizi veda hutbesinde gördüğümüz gibi:
“Yarın beni sizden soracaklar, benim hakkımda ne diyeceksiniz?”
Ashab:
“Allah tarafından sana indirilenleri bize tebliğ ettin. Peygamberlik vazifeniyerine getirdin. Bize nasihat ettin, diyerek şehadette bulunacağız.”
Bunun üzerine peygamberimiz şehadet parmağını semaya kaldırıp halka işaretederek:
“Allah’ım, şahid ol!
“Allah’ım, şahid ol!
“Allah’ım, şahid ol!” dedi.
Gerçekten, insanlar hangi halimize şahitlik edecekler?
İsyanımıza mı?
İhlasımıza mı?
Ramazan Kayan
İdrak ettiğimiz hicri 1435 yılını acaba hangi bilinçle karşılamamızgerekiyordu? Akıp-giden zaman dilimi bizi nasıl bir akibete sürüklüyor? Zamanane yükledik? Hayata ne kattık?
Evet, Muharrem ayı bir muhasebe ve muhakeme ayıdır. Şehrullah/Allah’ın ayı birarınma ve aksiyon edinme fırsatıdır… Eyyamullah/Allah’ın günlerinde, ALLAHın kullarına düşen görev;sorumluluk almak ve hayatı sorgulamaktır…
Bizden istenen hesap; kendimizi gözden geçirmektir. Hayatı, vahyin değerleriile sahihleştirmek, salihlerden olabilmenin mücadelesini vermektir… “Hesapgünü”ne ayarlanmış bir bilinçle ve o güne dayalı bir biçimde yaşamaktır…
Doğrusu, “Hesap günü”, bağlantısı zayıf olanın insanlığı da zayıftır… Adaleti,ahlâkı, erdemi, merhameti, ihsanı, insafı o nispette azdır… “Hesap günü”bağlamında şekillenmeyen aile, şirket, kurum, toplum, devlet kaos ve kâbustankurtulamaz…
Bu bakımdan hayata zevk alma, keyf çatma penceresinden bakamayız. Hesap günühassasiyeti ve hüznü ile hareket etme mecburiyetimiz var…
Çünkü, bizi bekleyen bir “yarın” var… O günde yalana, yanlışa, yardakçılığa,yağcılığa, hatta yalvarmaya bile yer yoktur… Herkes yaptıklarından ve yapmasıgerekirken yapmadıklarından hesap verecektir…
“Her nefis, kazandıklarına karşılık bir rehinedir.” (Müddessir 38)
Bu açıdan hayattaki tüm hesaplamalarımızı, Seriu’l-Hisab/Hesabı pek çabukGören’i hesaba katarak yapmalıyız…
ALLAH’ın hesaba katılmadığı hiçbir iştehayır yoktur…
ALLAH ı hesaba katmayan bir siyasetbatıldır…
ALLAHı hesaba katmayan bir ticaretfasittir…
ALLAH’ı hesaba katmayan bir kültürmünkerdir…
ALLAH’ı hesaba katmayan bir hayatmerduttur…
Bireysel ve toplumsal kurtuluşun ilk adımı bu sarsıcı gerçeğin farkındaolmaktır… Fizik dünyanın aldatıcı değerleri üzerinden yapacağımız hesap-kitabınsonuçta hüsran ve hicran olacağını unutamayız…
Sayı, rakam, adet, ebat, hacim, siklet, not, puan hesaplamaları; anket, grafik,başarı göstergeleri başımızı döndürüyorsa, vay başımıza geleceklere!
Bu durum hayatın uyutucu, yutucu uygulamalarının, “Hesap günü”nün ürpertici,uyarıcı gerçeğinin önüne geçmesi demektir...
Bunun içindir ki, pozitivist, rasyonalist, modernist paradigmalarınkuşatmasında yetişen birey fırsatçı, çıkarcı, hazcı bir zeminde duruyor...
İç güdüsel baskılar, hevai tortular insanı dünyacı, bireyci ve bencilkılıyor... İştah, tamah, hübbü cah insanlık değerlerini çürütüyor...
Temel sorun, gününü gün ederken, “Hesap günü”nü atlamaktır...
“İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı. Hal böyle iken onlar, gafletiçinde yüz çeviriyorlar.” (Enbiya-1)
Ölümü hesaba katmayan, ölümü göze almayan kişi, onurlu ve özgür bir yaşamdankopmuştur...
Şu an tüketmekte olduğumuz ömür neyin öncelidir?
Yarın bize soracaklar... “Mutlak sorgu”dan önce yüzleşebilsek tümyaptıklarımızla... “Bu gün benim son günüm” bilinci ile hergün yeniden doğsak,inanıyorum ki hayatın kontrolünü ele alabiliriz... O zaman her gün diri birkalp, diri bir irade, diri bir ruh ile sorumluluklarımıza sarılabiliriz...
Ölümden izler taşıyan uyku için yastığa başımızı koyduğumuzda “Bu gün
Bu günü “yarın”a bağlayarak yaşamak...
Yarın arkasında duramayacağımız, yüzümüzü kızartacak her şeyden bu günden uzakdurmak... Hesabını veremeyeceğimiz söz, eylem, düşünce, durum, tutum şimdidenbize ait olmamalıdır...
Çünkü Müslüman hesabını ve haddini bilen insandır...
Yine Müslüman bilir ki; kayıt dışı hiçbir şey yok, her şey kayıt altında...
O gün hiçbir dosya sümen altı edilmeyecek... Hiçbir dava zamanaşımınauğramayacak... “Hak ediş” neyse odur, hile yok, şike yok, sehiv yok...
Sırtımızda ağır bir veballe gidersek, “hesap günü”nde başımızı kaldırıp mazeretüretmeye mecalimiz kalmayacaktır...
İşte yakın ve yakîn gerçek budur...
Bu gerçekten hareketle bize düşen eleştiri veya özeleştiri ile zamankaybetmeden, hemen tevbe etmek ve vahye şahitliğimizi sürdürmektir…
Şahit olmak ve şahit tutmaktır…
Tıpkı Rasulullah (sav) Efendimizi veda hutbesinde gördüğümüz gibi:
“Yarın beni sizden soracaklar, benim hakkımda ne diyeceksiniz?”
Ashab:
“Allah tarafından sana indirilenleri bize tebliğ ettin. Peygamberlik vazifeniyerine getirdin. Bize nasihat ettin, diyerek şehadette bulunacağız.”
Bunun üzerine peygamberimiz şehadet parmağını semaya kaldırıp halka işaretederek:
“Allah’ım, şahid ol!
“Allah’ım, şahid ol!
“Allah’ım, şahid ol!” dedi.
Gerçekten, insanlar hangi halimize şahitlik edecekler?
İsyanımıza mı?
İhlasımıza mı?
Ramazan Kayan