Hazımsızlığı hazmetmek

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
fasil.jpg
Hazımsızlığın, halledilmesi çok zor ruhî bir maraz olduğunun bilinmesi gerekir. Şeytanın insan karşısındaki hazımsızlığı ve bu sebeple tepetaklak yuvarlanıp gitmesi bu hakikatin en çarpıcı bir misalini teşkil eder.Kur’ân-ı Kerim’de değişik yerlerde geçen şeytanın konuşmalarına bakılacak olursa, onun, Allah’ı bilen bir varlık olduğu anlaşılır. Fakat buna rağmen o, göz göre göre, sırf kıskançlık ve hazımsızlığından dolayı Hazreti Âdem’e secde etmemişti. Kur’ân-ı Kerim onun, secde mevzuundaki muhalefetini anlatırken hep “ebâ” fiilini kullanır ki, bu da onun bu konudaki ısrarını ifade eder. Yani şeytan katiyyen ve katıbeten Hazreti Âdem’e secde etmeme inat ve temerrüdü içindeydi. Mahiyeti kin ve nefretle dopdolu olduğundan, bu durum onun olumlu ve güzel şeyleri görmesine, düşünmesine fırsat vermiyordu. Kıskançlık ve hazımsızlığın yenilmesi, ortadan kaldırılması kolayca mümkün olsaydı, belki de şeytan böyle feci bir akıbete maruz kalmayacaktı. İhtimal, Hazreti Âdem’in Allah’la münasebeti ve melaike-i kiramın onu tazimi, şeytan için bir mana ifade eder ve böylece o, bu tablo karşısında dersini alır ve yola girerdi. Fakat kıskançlık ve hasedin kurbanı bu zavallı varlık, tepetaklak yuvarlanıp gitmiştir ve hâlâ da yuvarlanmaya devam etmektedir. Bir menkıbede şöyle anlatılır: Şeytan, Cenâb-ı Hakk’a, “Bu kadar çok insanı affediyorsun. Benim ceza ve çilem -sanki çile çekiyormuş gibi- daha bitmedi mi?” diye sorar. Cenâb-ı Hak da ona: “Senin ilk imtihan olduğun hususu bir kere daha hatırlatıyorum. Git ve Hazreti Âdem’in mezarına secde et. Ben de seni bağışlayayım.” der. Fakat şeytan nasıl bir haset ve hazımsızlığa kilitlenmiş ki, yine de red ve inkârına devam eder. Demek ki, hasedin öyle muzaaf ve mük’ab bir kısmı var ki, bunun sonucunda şeytan kendisini göz göre göre balıklamasına küfrün içine atmıştır.

Devami...
 
Üst Alt