Hayatı Öğrenmek...
"En hayırlınız, Kur'ân’ı öğrenen ve öğreteninizdir."
(Tirmizî, Fadâilu’l-Kur’ân, 15)
Kur'ân bir ırmak gibi gökten kaynarken hayat ta yerde üzüntüsü, sevinci ve durmak bilmeyen olaylarıyla kaynıyordu. Bu iki ırmak, bu iki akış birbiri ile buluşuyor ve söyleşiyordu. Hayatta takıldığı her yerde insan, Yaratanı ile birlikte olabiliyor, dahası hayatın olumsuz gitmemesi için gereken insanlık tedbirleri anlamına gelen hayat kurallarını bu kitapta bulabiliyordu.
Arada, bir de Kitab'ı hayat kılabilmiş olan bir elçi vardı. Satırların, cümlelerin; kendisinde davranış olduğu, eylem olduğu, anlamların enerjiye, harekete dönüştüğü bir insan… Anlamın halcesi. Dilcesinden de öte…
Düşüne düşüne, toplumu için önce yalnızlaşan o insan, Muhammed (sav) Yaratanı ile öyle bir kalabalıklaştı, öyle bir şenlendi ki o hayat şenliğiyle kente koştu. Dağa çıkmadı artık geceleri, düşlerindeki hariç. Miraca da insan dostlarına armağanlar getirmek için “seyahat etti.”
Son elçi…
Soru-cevap programı gibiydi o ilk dönem. Düşüne düşüne, toplumu için önce yalnızlaşan o insan, Muhammed (sav) Yaratanı ile öyle bir kalabalıklaştı, öyle bir şenlendi ki o hayat şenliğiyle kente koştu. Dağa çıkmadı artık geceleri, düşlerindeki hariç. Miraca da insan dostlarına armağanlar getirmek için “seyahat etti.” Hep kentte hep insanla hep çarşıda pazarda, mescitte, toplantıda, yuvasında, çocuğunda, dostunda, eşinde, çoluğundaydı. Ki kalabalık; bir kargaşa ve düzensizlik olmadığında dinginliğin de kendisiydi. Ki kalabalık birlik olduğunda sükûnetin kendisi…
Sorular soruldu. Kitap insanın yerel sorularına, yerelden evrensele açılacak anlam özleriyle yazıldı. Yazgı oldu. Bu yüzden Kitab’ın indiği gece Kadir oldu. Kadri yüksek bir gece. Kadri bilinirse ömürlük bir gece… Hayatı ölçüp biçeceğimiz değişmez değerlerin, kader teklifi olarak karşımıza çıktığı anın gecesi… Saklı. Aransın dursun diye…
Şimdi bu Kitab’ı öğrenmek, hayatı öğrenmektir. Ölüler kitabı değildir. Belki sonsuza dair güzel dileklerin olduğu dua bölümleri dışında… Ölülerin, onu salt kendilerinin mezarlarına mezarlarına okuyuşlarına karşı dirilere, soyut bir ters bakışla baktıklarını bile düşündürüyor bu Kitap. Çünkü içinde taşıp coşan bir hayat ırmağı var. Çok diri bir akış. Kevser burda. Evlerimizin yüksek raflarında, bir masa üstünde. Sesini duyuyor musunuz?
Şimdi bu Kitab’ı öğrenmek, hayatı öğrenmektir. Ölüler kitabı değildir. Belki sonsuza dair güzel dileklerin olduğu dua bölümleri dışında… Ölülerin, onu salt kendilerinin mezarlarına mezarlarına okuyuşlarına karşı dirilere, soyut bir ters bakışla baktıklarını bile düşündürüyor bu Kitap.
Hayattır anlatılan.
Hayatın sorunları var. Çözümleri var. Hayat seçimleri var. İyi ve kötü var. Hayatını bitirip istirahatte olana duyurulması anlamsız olan pek çok sorumluluk var. Sorumluluk bilinci var… O yüzden böyle düşünüyorum.
Son elçi "en faydalı olanınız Kur'ân’ı öğreten ve öğrenen" derken; hayatı iyi öğrenir, bilgiyle ve bilinçle yaşarsanız sizden faydalısı yok demek istemiştir. Öyle ya hayatı belirleme yetkisi onu Veren’e aitse, hele sen bu yetkinin O’na ait olduğunu özgürce onaylamış ve inanmışsan, yaşam değerlerin konusunda bir tek O’na güvenmişsen… Tamamdır. Al sana Kitap!
“İşte Kitap!" (Bakara, 2) "Terk et şüphelerini artık. Güvenle oku…" der gibidir.
Anlamını öğren ve paylaş ki her hayatın anlamlı olmaya hakkı var…
"En hayırlınız, Kur'ân’ı öğrenen ve öğreteninizdir."
(Tirmizî, Fadâilu’l-Kur’ân, 15)
Kur'ân bir ırmak gibi gökten kaynarken hayat ta yerde üzüntüsü, sevinci ve durmak bilmeyen olaylarıyla kaynıyordu. Bu iki ırmak, bu iki akış birbiri ile buluşuyor ve söyleşiyordu. Hayatta takıldığı her yerde insan, Yaratanı ile birlikte olabiliyor, dahası hayatın olumsuz gitmemesi için gereken insanlık tedbirleri anlamına gelen hayat kurallarını bu kitapta bulabiliyordu.
Arada, bir de Kitab'ı hayat kılabilmiş olan bir elçi vardı. Satırların, cümlelerin; kendisinde davranış olduğu, eylem olduğu, anlamların enerjiye, harekete dönüştüğü bir insan… Anlamın halcesi. Dilcesinden de öte…
Düşüne düşüne, toplumu için önce yalnızlaşan o insan, Muhammed (sav) Yaratanı ile öyle bir kalabalıklaştı, öyle bir şenlendi ki o hayat şenliğiyle kente koştu. Dağa çıkmadı artık geceleri, düşlerindeki hariç. Miraca da insan dostlarına armağanlar getirmek için “seyahat etti.”
Son elçi…
Soru-cevap programı gibiydi o ilk dönem. Düşüne düşüne, toplumu için önce yalnızlaşan o insan, Muhammed (sav) Yaratanı ile öyle bir kalabalıklaştı, öyle bir şenlendi ki o hayat şenliğiyle kente koştu. Dağa çıkmadı artık geceleri, düşlerindeki hariç. Miraca da insan dostlarına armağanlar getirmek için “seyahat etti.” Hep kentte hep insanla hep çarşıda pazarda, mescitte, toplantıda, yuvasında, çocuğunda, dostunda, eşinde, çoluğundaydı. Ki kalabalık; bir kargaşa ve düzensizlik olmadığında dinginliğin de kendisiydi. Ki kalabalık birlik olduğunda sükûnetin kendisi…
Sorular soruldu. Kitap insanın yerel sorularına, yerelden evrensele açılacak anlam özleriyle yazıldı. Yazgı oldu. Bu yüzden Kitab’ın indiği gece Kadir oldu. Kadri yüksek bir gece. Kadri bilinirse ömürlük bir gece… Hayatı ölçüp biçeceğimiz değişmez değerlerin, kader teklifi olarak karşımıza çıktığı anın gecesi… Saklı. Aransın dursun diye…
Şimdi bu Kitab’ı öğrenmek, hayatı öğrenmektir. Ölüler kitabı değildir. Belki sonsuza dair güzel dileklerin olduğu dua bölümleri dışında… Ölülerin, onu salt kendilerinin mezarlarına mezarlarına okuyuşlarına karşı dirilere, soyut bir ters bakışla baktıklarını bile düşündürüyor bu Kitap. Çünkü içinde taşıp coşan bir hayat ırmağı var. Çok diri bir akış. Kevser burda. Evlerimizin yüksek raflarında, bir masa üstünde. Sesini duyuyor musunuz?
Şimdi bu Kitab’ı öğrenmek, hayatı öğrenmektir. Ölüler kitabı değildir. Belki sonsuza dair güzel dileklerin olduğu dua bölümleri dışında… Ölülerin, onu salt kendilerinin mezarlarına mezarlarına okuyuşlarına karşı dirilere, soyut bir ters bakışla baktıklarını bile düşündürüyor bu Kitap.
Hayattır anlatılan.
Hayatın sorunları var. Çözümleri var. Hayat seçimleri var. İyi ve kötü var. Hayatını bitirip istirahatte olana duyurulması anlamsız olan pek çok sorumluluk var. Sorumluluk bilinci var… O yüzden böyle düşünüyorum.
Son elçi "en faydalı olanınız Kur'ân’ı öğreten ve öğrenen" derken; hayatı iyi öğrenir, bilgiyle ve bilinçle yaşarsanız sizden faydalısı yok demek istemiştir. Öyle ya hayatı belirleme yetkisi onu Veren’e aitse, hele sen bu yetkinin O’na ait olduğunu özgürce onaylamış ve inanmışsan, yaşam değerlerin konusunda bir tek O’na güvenmişsen… Tamamdır. Al sana Kitap!
“İşte Kitap!" (Bakara, 2) "Terk et şüphelerini artık. Güvenle oku…" der gibidir.
Anlamını öğren ve paylaş ki her hayatın anlamlı olmaya hakkı var…