Adilbey
Aktif Üyemiz
“Unutmamak ve unutturmamak adına..
Başını öne eğmiş,hayatına ket vurulmuş tüm yarım kalmışların anısına…”
Hayata rehin bırakılmış umutlar taşıyordu huysuz bir güne.
Sorulardan geliyordu;karanlık akşamların yorgun bedeninde açtığı derin yanık izlerinde bir içli şairi besleyerek.Kimsenin kendi sesini dinlemediği ağıda benzeyen zor bir hikayede figüranlık yaptığına içerleyen yüreğine,yurdunun gülzarında direnen soluk benizli çocukların inadını öğretiyordu bozgun sonraları.Direnmek oluyordu gece;inadına ayakta durmak bir soysuz fırtınada.
Ama ne zamana kadardı, bu kirli eşikte çizilmiş belirsizliğin öfkesinde hayat,ne kadardı yalnızlık?
Sorulardan geliyordu; bir avuç yaşanmışlığın uçurum kıyısında dağıttığı gülümser saatlerden.Anlamak cinneti çağrıştırıyordu her yeni saatinde gecenin. Anlamak,buza kesmiş yüreğinde bir ağır leke. Sesine düşen karanlığı gökyüzüne bölüştüren martılara bir çığlık gibi yükseliyordu ağıtlar.
Umutları arsızca kirleten karanlık köşelerin haklı sahiplerine bir şiirin bileylediği yüreğini sunuyordu gülünç kapı önlerinde.Bu bile ne kadar ağırdı hayata,ne kadar da ağır.Utanılası bir düş olmalıydı bu;belleklerden silineceği güne dek,tüm köprülerin yeniden onarılacağı sıkıntı sonrası.
“Bir kızın kocaman gözlerinde gördüm
kırılan sevinci
ve kalbimi puslu yamaçlara saldım
çobanlar çoktan inmişlerdi ovaya
Bense
Yapayalnız bir ağaçtım doruklarda”
Oysa yalnızlık türkülerine inat,soylu bir serüvenin adımları çoğalıyordu durmadan karşılığında tiranlığın.
Sorulardan geliyordu,yıldırımların kanattığı şirin bir tarih şehrinde.Ahşap mahzunluğunda şehrin,maziden koparılmış cevapları ararken serâzat bir salınışa sığınıyordu geceleri.Yüzleri duaya durmuş çocukların aydınlığında gece paramparça,gece şaşkın.
Sesler duyuyordu,kimi haşin,kimi üzgün,kimi ağlamaklı… “ Bir kez daha kaybetmişizdir” nidalarına asılı kalıyordu demir kapılara yaslanan geçmişi hüznün.Cevaplara giyotin tadında kelimeler eşlik ederken anlıyordu,yarım bırakılmış hayallerin kekremsi tadının neye benzediğini.
En çok gecelerde hüznün asaletinde yeniden serpilip güne kendini hazırlayan pırıl pırıl bir bahar yeşerirdi gözlerinde.İşte o zaman çölleri vahaya dönüştüren tek bir kapıya çıkardı bütün yollar.Terkisinde sonsuzluğu taşıyan yolcuların konakladığı bir nefeslik sıkıntı oluverirdi herşey,bir adımlık kâbus sadece.
Artık karşılıksız kalmalıydı tüm sorular. Bütün sır o kapının ardında bekleyen muştudaydı.Ne kadar da yakındı aydınlık, ne kadar da yakın..