Hasan Can

TaHKaR

Aktif Üyemiz
Yavuz' a yoldaş ve sırdaş olan nedim...
Hafız Mehmet Akkoyunlu sarayının mescidine bakan kendi halinde bir müezzindir. Ancak onda öyle bir ses vardır ki
virgul.gif
bülbüller bile imrenir. Kâh volkanlar gibi coşar
virgul.gif
kâh akar sular gibi. O yanık Kahire aksanı ile okumaya başladı mı
virgul.gif
dinleyenler bir hoş olur. Cemaatin gözleri dolar
virgul.gif
yanaklardan sıcak damlalar kayar.
Şah İsmail'in fitne kaynattığı günlerde doğu Anadolu'da cinayetler
virgul.gif
baskınlar birbirini izler
virgul.gif
halk canından bezer. Geceleri kapı sürgüler
virgul.gif
camlara kepenk çekerler. Havada tarifi zor bir ağırlık vardır. Hani sıkıntı
virgul.gif
kasvet karışımı bir şey. Kargaşa gitgide büyür ve gün gelir Akkoyunluları da sarar. Öyle çok cami yıkılır ve öylesine mâsum katledilir ki
virgul.gif
görenler haçlı geçti sanır.
İşte Yavuz'un 'İslam âlemine birlik' parolasıyla yola çıktığı demlerde Hafız Mehmet Tebriz'e gider. Büyük Veli Kemâleddin Erdebili'nin hizmetine girer.
Çaldıran zaferinden sonra Erdebili Hazretleri'nin ziyaretine gelen Sultan'ın gözü onca insan arasında Hafız Mehmed ile oğlu Hasan'a takılır. Bunlar isimsiz insanlardır
virgul.gif
ancak yüzlerinde iç ferahlatan bir samimiyet vardır. Birden kanı kaynar ve niye öyle yapar bilemez
virgul.gif
onları İstanbul'a davet eder. Hafız Mehmed'in işi bellidir: Müezzinlik! Hasan Can'ı ise yanına alır
virgul.gif
nedim edinir. İlerliyen günlerde yanılmadığını görür. Bu genç sıradan biri değil
virgul.gif
hem gönül ehli
virgul.gif
hem âlimdir. Bir çok lisan bilir. İkisi arasında tarifsiz bir yakınlık başlar. Sırdaş
virgul.gif
yoldaş olurlar. Hani o
virgul.gif
beyninden geçenleri kafatasından saklayan Selim sadece ona açılır.
BEKLENEN RÜYA
Yavuz'un Mısır seferine niyetlendiği günlerdir. Evet Son Abbasi Halifesi Mütevekkilallah'ın gücü yoktur
virgul.gif
ancak yine de onu incitmekten çekinir. İbn-i Kemâl Paşa ve Zembilli Ali Efendi
virgul.gif
Sultanı iknaya çalışırlar. Evet bu seferin lüzumuna herkesten çok o inanır
virgul.gif
ama yine de huzursuzdur. Yemekten içmekten kesilir
virgul.gif
uykuyu dağıtır. Sabahlara kadar ibadet eder
virgul.gif
buruşuk kağıtlara karışık şekiller çizer. 'Ah!' der
virgul.gif
'Ah bir işaret gelse.'
İşte uykusuz geçen bir gecenin ardından Hasan Cana sorar:
-Nerelerdeydin?
-Azıcık dalmışım efendim.
-Öyleyse rüyanı anlat.
-Dikkate değer bir rüya gördüğümü hatırlamıyorum.
-Olacak iş mi yani
virgul.gif
bir insan uyusun da rüya görmesin. İyi düşün görmen lâzımdı!
Hasan Can çıkar. 'Tuhaf' der
virgul.gif
'Sultan bir işaret bekliyor ama ne?' Tam o sırada bir başka Hasan (Kapıcıbaşı Hasan Efendi) yaklaşır. 'Ben' der 'garip bir rüya gördüm
virgul.gif
ama şimdi bunu nasıl anlatmalı sultana?'
Hasan Can onu adeta aparır
virgul.gif
koparır
virgul.gif
çıkarır Yavuz'a. Sultan 'buyur!' der
virgul.gif
o başlar anlatmaya:
-Hünkârım akşam çadırınızın önünde nöbetteydim. Bir ara içim geçti. Ya da öyle olduğunu sanıyorum. Zira mekân aynıydı ve ben ayaktaydım. Baktım dört atlı çadıra yaklaşıyor. Hemen davrandım
virgul.gif
önlerine çıktım. Güya 'Kimsiniz
virgul.gif
necisiniz?' diye sorgulayıp çevirecektim onları. Ancak vuruldum sanki. Dondum kaldım. Atlar çok asildi ve yere basmıyorlardı. Süvariler hem çok heybetli
virgul.gif
hem çok sevimliydiler. Bırakın hesap sormayı
virgul.gif
eteklerine kapanmak
virgul.gif
ellerini öpmek için yanıp tutuşmaya başladım. Esrarengiz ziyaretçiler hünkârımızı sordular. Çadırdan ışık sızıyordu. 'Meşgul olmalı' dedim. Öndeki 'İyi' dedi
virgul.gif
'Rahatsız etme. Sabahleyin geldiğimizi söylersin. Biz Server-i Kâinatın eshabındanız. Efendimiz Selim Han'a selâm söyledi ve buyurdular ki: Haremeynin hizmeti kendisine verildi!' Ve geldikleri gibi uzaklaştılar. Bir anda ufukta kayboldular. Sancakları ışıklı izler bıraktı. Tam 'bunlar kim ola?' diye düşünüyordum ki bir ses 'Nasıl tanımazsın' dedi. 'Öndeki Hazreti Ebubekir
virgul.gif
yanındakiler
virgul.gif
Ömer
virgul.gif
Osman ve Ali! Radıyallahüanhüm ecmain.
Yavuz heyecanlıdır. Rüyayı tek kelimesini kaçırmadan dinler ve nedimine döner. 'Bilir misin Hasan
virgul.gif
biz emir olunmadıkça kıpırdamayız. İşte şimdi tamam. Artık çıkabiliriz yola.'
SİNA DENEN BELA
Sina Çölü kelimenin tam mânâsı ile belâdır. Yer sarıdır
virgul.gif
gök sarı. Güneş tepsi kadar iri
virgul.gif
hava toz yüklüdür. Kum dağları biteviye yer değiştirir ve klavuzlar dönektir. Sonra çölün tek vahası yoktur. Molalar ayrı derttir. Sıcak kum vücudu kuşatır ama
virgul.gif
kumun az altı yılan
virgul.gif
çiyan kaynar. Kunduralardan akrepler çıkar. Kaypak zemin yorucudur. Dahası toplar
virgul.gif
çadırlar
virgul.gif
hasırlar Yerinden kıpırdamayan ağırlıklar.
İşte askerin tâkâtını zorladığı anlardan birinde Yavuz Selim atından atlar
virgul.gif
yürümeye başlar. Eh sultanın yürüdüğü yerde
virgul.gif
hayvanına binmek kimin haddine? Bu işe mana veremeyen vezirler önceleri susmayı dener
virgul.gif
yutkunup dururlar. Yavuz'a tek kelime söyleyemezler ama
virgul.gif
güçleri Hasan Can'a yeter. Fırsatını bulup çevirirler. 'Yetti gayri!' derler
virgul.gif
'Astırırsanız astırın
virgul.gif
kestirirseniz kestirin! Ama itirazımız var!'
-Neye?
-Askeri yürütmenize!
Hasan Can mânâlı mânâlı güler. Önce boynu bükük
virgul.gif
gözleri yarı kapalı yürüyen sultanı gösterir
virgul.gif
sonra vezirlerin kulağına eğilir 'Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem yaya olarak yol gösteriyor' der
virgul.gif
'eğer yakışır diyorsanız
virgul.gif
binelim atlarımıza'
İnanın imdad-ı İlahi ortadadır. Nitekim hiç olmadık şeyler olur. Orduya kara kara bulutlar gölge yapar
virgul.gif
sahraya görülmedik yağmurlar yağar. Bu çölü 13 günde geçen ikinci bir ordu yoktur. Anlaşılan o ki
virgul.gif
halifelik İslam'ın zinde gücüne bahş olmaktadır. Türk'e!
CEZA MI
virgul.gif
CAİZE Mİ?
Bir gün Yavuz
virgul.gif
Hasan Can'a 'Biliyor musun?' der
virgul.gif
'Bu gece Muhammed Bedahşi Hazretlerini gördüm. Beyaz bir elbise giymiş
virgul.gif
yolculuğa hazırlanıyordu.' Hasan Can gayri ihtiyari 'Ahiret yolculuğu olsa gerek' der. Yavuz'un bu cevaba canı sıkılır. 'Sen bilmez misin?' der
virgul.gif
'Rüyalar tabire bağlıdır. Eğer Şeyh'e bir hal olursa gözüme gözükme!'
Çok geçmez. Muhammed Bedahşi hazretlerinin vefat haberi gelir. Sultan Halimi Çelebi'ye döner: 'Şimdi ben bu Hasan'ı cezalandırmaz mıyım?' der. Halimi Çelebi 'A be çocuk niye ağzını tutmazsın' gibilerden teessürle bakar. Lâkin Hasan Can hâl ehlidir
virgul.gif
rahattır. 'Araştıralım efendim' der
virgul.gif
'Eğer benim tabirimden sonra vefat ettiyse
virgul.gif
cezaya hazırım
virgul.gif
ama önce vefat ettiyse sultanımız bu fakire bir caize (hediye) verse gerek'
Araştırırlar. Hasan Can haklı çıkar. Sultan çıkarır kaftanını
virgul.gif
ona bağışlar. Dahası keseler dolusu altın verir. Hasan Can kaftanı sırtına alır
virgul.gif
ama altınları fakir fukaraya dağıtır. Sevabını bağışlar Bedahşi Hazretlerinin nurlu ruhuna.
AKIBET HAYR
Biliyorsunuz hayatı muhteşem zaferlerle dolu olan Yavuz
virgul.gif
genç yaşında küçücük bir çıbana boyun eğer. Son nefesini verirken Hasan Can yanındadır.
Yavuz sorar:
-Hasan bu ne hal?
-Şimdi Allah ile olacak zamandır sultanım.
-Ah be Hasan. Sen bunca zamandır
virgul.gif
bizi kimle bilirdin?
Yavuz'un konuşmaya mecâli yoktur. Mushaf-ı şerifi işaret eder. Hasan Can o berrak sesiyle Yasin-i Şerif'e başlar. Yine volkanlar coşar
virgul.gif
sular akar. Sultanın yüzünde huzurun izleri hâlelenir. Sonra latif bir tebessüm yayılır. Koca sultan ayan beyan güler
virgul.gif
belki de ilk kez böyle güler...
'Nasıl bre?'
Mısır seferine çıkacakları gün kayıkla Üsküdar'a geçerler. Nedendir bilinmez Sultan
virgul.gif
yoldaşına takılır. 'Hasan Can kahvaltı yaptın mı?'
Hasan Can cevap verir 'Beli (evet) sultanım!'
-Yumurta seversin değil mi?
-Beli sultanım!
Aradan yıllar geçer. Yollar
virgul.gif
muharebeler
virgul.gif
insanlar
virgul.gif
şehirler... Nihayet Mısır seferi biter
virgul.gif
İstanbul'a gelirler. Şimdi yine sandaldadırlar. Ama bu kez yönleri Sarayburnu'nadır. Sultan ansızın Hasan Can'a döner 'Nasıl bre?'
Cevap ışık hızıyla gelir: 'Rafadan sultanım!'
Birlikte düşünmek
virgul.gif
beraber hissetmek... 'Hemhâl olmak' denilen şey bu olsa gerek.
Hasan Can Hazretleri Bursa Yeşil Türbe haziresinde medfûndur.​
 
Üst Alt