]Beni Sâ’d yurduna, varınca hemen sonra,
]Görülmemiş bir bolluk, bereket oldu orda.
]
Sütü az olan hayvan, bol- bol süt verir oldu,
Süt çocuğu yüzünden, bunlar biliniyordu.
Kuraklık sebebiyle, sıkıntıya düşünce,
Yağmur duası için, götürürlerdi önce.
Yanlarında O varken, Nurunun hürmetine,
Bolca yağmur yağardı, O’nun bereketine.
Peygamber Efendimiz, müşfik süt annesinin,(s.a.v)
Emmek isteyeniydi, dâim sağ memesinin.
Sol memesini ise, süt kardeşi emerdi,
Halime Hatun böyle, üstün şerefe erdi.
İki aylık olunca, emekledi mübarek.
Üç aylıkken ayakta, dikelir oldu dimdik.
Dört aylık olduğunda, duvara tutunarak,
Yürümeye başladı, hızlanıyor giderek.
Beş aylıkken yürüdü, altı’da isteyerek.
Hızla gelişiyordu, müstesnaydı mübarek,
Yedi aylık olunca, her yere gider oldu,
Sekiz aylık halinde, gayri konuşuyordu.
Artık dokuz aylıkken, konuşma gayet netti.
On aylığa gelince, yavaş- yavaş ok attı,
Halime hâtun der ki,”konuşmaya ilk önce,
Kelimei tevhid ve hamdü sena çekince,
Artık o günden sonra, bismillahi demeden,
Hiçbir şeye dokunmaz, uzanmazdı bir yerden.”
Sol eliyle tutmazdı, asıl iş sağ eldeydi.
Her bir davranışında, hikmet yüklü biriydi.
Yürüdüğü zamanlar, çocuklardan uzakta,
Oyun oynanan yerden, ayrı yerde durmakta,
Uzak durup onları, uzaktan seyrederdi,
-Onlara”Biz bunun için yaratılmadık”derdi.
Güneş ışığı gibi, bir nur kaplardı her gün,
Tekrar O’ndan açılış, ayan beyandı farkı.
İki yaşında iken, letâfetle süslüydü,
Gelişmiş bir çocuktu, gâyet gösterişliydi.
Halime hatun bir gün, hiç farkında olmadan,
Süt kardeşi Şeymâ’yla, o öğle sıcağında,
Kuzuların yanına, gitmişti öylesine.
Halime hatun koşup, Şeymâ’yı bulmasıyla,
Şeymâ’ya seslenerek,”Niçin böyle sıcakta,
Dışarıya çıktınız, süt kardeşin çocukla.”
Anneciğim kardeşim, dâima gölgelikte,
Üstte beyaz bir bulut, hep O’nunla birlikte,
Duruyordu, o yüzden, kardeşim gölgedeydi,
Anneciğim o bulut, ne güzel beyaz şeydi.
Peygamber efendimiz, ne kardeşi Şeymâ’ya,
Ne de başka çocuklar, incitmedi bir defa.
Halime hatun der ki, iki yaşı dolunca,
O’nu sütümden kestim, (süre dolmuştu onca)
Sonra O’nu annesi, Âmine’ye vermeye,
Eşim ile birlikte, gittik vardık, Mekke’ye.
Lâkin O’nun mübârek, yüzünü görememek,
Çok güç gelmişti bize, nurundan mahrum kalmak.
Bereketle- bollukla, dolup- dolup taşmıştık,
O’nun nimetlerine, oldukça alışmıştık.
Annesine bu üstün, hallerini anlattık,
Böyle bir evlat için, onu hep tebrik ettik.
“Benim oğlumun şanı büyük, dedi Âmine,
Bundan mübâreğini, görmedik dedik biz de.
Ve Âmine hatuna, bahâneler söyleyip,
Biraz daha bizimle, kalmasını istedik.
Âmine de bizlerden, memnun kalmış anladık.
Ve böylece yeniden, kabilemize döndük.
Sevinçliydik, O’nunla, tekrardan mutlu olduk,
Gene O’nun nuruyla, dolup taşmıştı bolluk.
O’nun bereketiyle, arttı mal ve şanımız.
Nimetlere gark oldu, hem de dört bir yanımız.
Peygamber efendimiz, gene ayrı zamanda,
Süt kardeş Abdullah’la, evlerinin yanında,
Hemen yakınlarında, uzak olmayan yere,
Kuzuların içine, gitmişlerdi bir ara.
Süt kardeşi Abdullah, koşarak eve geldi,
Annesine gördüğü, bir olayı bildirdi.
Annecim beyaz giymiş, iki kişi geldiler,
Tanımadım onları, bilemedim kimdiler.
Kureyşli kardeşimi, yere bi yatırdılar,
Karnını da yararak, ellerini soktular.
Halime hatun hemen, kocası Haris ile,
Koşarak ulaştılar, O’nun olduğu yere.
Baktılar gördüler ki, Efendimiz yatıyor, (s.a.v)
Rengi sanki değişmiş ve semâya bakıyor.
Semâyı seyrederken, kimbilir ne diyordu,
Rengi değişmişse de, tebessüm ediyordu.
“Yavrucuğum ne oldu, sana ne oldu böyle,
Çok merak içindeyiz, ne olur çabuk söyle.”
Dediler ve sordular, haris’le süt annesi,
Heyecandan âdeta, tutulmuş nefesleri.
Efendimiz de hemen, cevapta gecikmedi.
“Yanıma beyaz giymiş, iki kişiydi geldi.
Birisinin elinde, içi kar dolu bir tas,
Bilemedim neydiler bilgisi onlara has.
Beni tutup göğsümü, mahâretle yardılar,
Göğsün içerisinden, kalbimi çıkardılar.
Ve kalbimi yardılar, iyicene baktılar,
Ondan bir kan pıhtısı, çıkardılar attılar.
Göğsümü ve kalbimi, karla temizlediler,
Sonra tekrar kapatıp, ardından kayboldular.”
Dedi ve olanları, böyle bir- bir anlattı,
Süt anne ve Haris’i, bir nebze rahatlattı.
Efendimiz üç yaşken, şahit oldu bu şeye,
(Şakkı sâdır) denilir, bu mühim hâdiseye.
Kalbinin yarılması, demek oluyor anlam,
‘İnşirah’ suresinde, bahseder yüce Kur’ân.
Dört yaşı sonrasıydı, artık Halime hâtun,
Bu büyük emâneti, etmek istedi teslim.
O’nu alıp Mekke’ye, annesine götürdü,
Orada çok iltifat, saygı- teşekkür gördü.
Dede Abdülmuttalip, pek çok hediye verdi,
Süt anne Halime’ye, ihsanlarda bulundu.
Halime hatun der ki, bırakmam çok zor oldu,
Sanki kalbim mekke’de, O’nunla birlik kaldı.
Peygamber efendimiz, artık altı yaştaydı,
Altı yaşına kadar, annesinde büyüdü.
Akraba ziyareti, etmekti Medine’de,
Ve baba Abdullah’ı, mezar ziyaretine.
Medine’de tam bir ay, misafirce kaldılar,
Ziyaretler yaptılar, hem hasret giderdiler.
Beni Neccar’ kuyusu, denilen bir havuzda.
Efendimiz burada, yüzme öğrenip yüzdü.
Bu sıra Medine’de, oranın bir bilgini,
O’ndaki bu Nübüvvet, alâmetini sezdi.
Yanına yaklaşarak, adın ne dedi sordu,
Adım Ahmed deyince, o bilgin hemen durdu.
Sonra toparlanarak, yüksek sesle bağırdı,
Bu çocuk ‘Ahir zaman Peygamberi’ diyordu.
Öteki bilginler de, alâmet görmüşlerdi,
Hepsi de O Peygamber, olacak demişlerdi.
Ümmi Eymen haberi, Âmine’ye verince,
Bir zarar gelmesinden, korkmuş idi görünce.
O’nu hemen alarak Mekke’ye yola çıktı,
-Dönüş yaparken yolda, Âmine hastalandı.
Ebvâ denilen yere, geldikleri zamandı.
Kendinden geçiyordu, hastalığı pek arttı.
Ve dahi çok geçmeden, orada vefat etti,
Yavrusu altı yaşta, Rabbe emânet etti.
Oracıkta defnini, ifâ eylemişlerdi,
İlâhi takdirdi bu, ve boyun eğmişlerdi.
Ümmi Eymen, Zîşân’ı- yanına alıp düştü,
Mekke yolculuğu ki, daha üç gün sürmüştü.
Ve Mekke’ye gelince, doğruca dedesine,
Abdülmuttalibe varıp, anlatıldı hedise.
Efendimiz dedesi, Abdülmuttalip ile (s.a.v)
Artık birlikte idiler, Rabbimizin nezdinde..
glü
Sallü alâ Resûlüna Muhammed
Allahümme salli alâ Muhammed
Şevket OKYAY
Yararlanılan kaynak:
Türkiye Gazetesi
İslam alimleri serisi
Cilt ;1 Sayfa:3- 71
Muhammed Aleyhisselam, konusu
Çocukluğu bölümü.