Okyay
ÖZEL ÜYE
HACI ZİYA’nın
Sormayın dostlarım, çok kederliyim.
Bir dost kaybettim ki, nasıl diyeyim,
Yâren’di, ahbap’tı, nice sayayım,
Kitabı yazılır, Hacı Ziya’nın.
Gözümün önünde, gülümseyişi,
Hal-hatır soruşu, selam verişi.
Bir süre görmesek, kucaklayışı,
İmanın şavkıydı, Hacı Ziya’nın.
Bir varmış- bir yokmuş, dünya dediğin,
Hem artık, kesin kes benimsediğim,
Bir şeyi öğretti, bilemediğim,
“Hazır ol” ihtarı, hacı Ziya’nın.
Hani ya “Mal canın yongası” denmiş.
Meyveyi toplamak, almak özenmiş.
İlâhi takdir de o anda inmiş,
Ağaçtan düşmesi, Hacı Ziya’nın.
Ecel; nerde – nasıl gelir? Bilinmez.
Vade dolmuş ise, emir silinmez,
Bu kurala, asla karşı konulmaz,
Yurdu cennet olsun, hacı Ziya’nın.
Câmimizde ışık saçan lambaydı ,
Parlayan yıldızdı, aniden kaydı.
Cemaatte, en önde, daima o’ydu,
Yeri doldurulmaz, Hacı Ziya’nın.
Yâ Rabbi! Şahidiz doğruluğuna,
Hakk yola aşıktı, dini uğruna.
Bahşeyle en güzel Cenneti O’na,
Mükafatı olsun, Hacı Ziya’nın.
Sabır ver geride kalanlarına,
Muhterem eşine, evlatlarına,
Cennette birlikte olmalarına,
Şeffatı izni ver İnşaallah, o’na..
Sılayı-rahimi çokça severdi,
İçinde akraba sevgisi vardı,
Tarlayı- bahçeyi, bahane ederdi,
Her sene uçuşu, hacı Ziya’nın.
Câmi çıkışında, yirmi gün önce,
Vedâ ediyordu, sanki kendince.
Ayrılık zamanı gelmişti gene,
Yüzünü son gördüm hacı Ziya’nın.
“Yarın gidiyorum, nasip olursa,
Birkaç ay kalırım, kısmetim varsa”,
Dedi ve Allah’a ısmarlandık da.
Arkasından baktım, hacı Ziya’nın.
Kar yağmış gibiydi, başı ap- apak,
Saçları çok gürdü, sanki yün yumak.
Benden yaşlı idi, sade bi parmak,
Seksenden bir eksik, Hacı Ziya’nın..
Sesini alçaltır, süzme bal gibi,
Dinleyen açılsın, gonca gül gibi.
Tatlıdır, haz verir çünkü edebi,
Sohbeti doyulmaz, hacı Ziya’nın.
On beş yıl önceydi, Hacca gitmiştik,
Bu farzı birlikte ifa etmiştik.
Dostluk temelini ordan atmıştık,
Sevgisi bundandı Hacı Ziya’nın..
Camide, tam bir ay hatim yapıldı,
Tabii ki her güne, bir cüz okundu,
Okuyan hafıza gayet yakındı,
Elinde Kur’anı, Hacı Ziya’nın.
Ön safta durmayı, pek çok severdi,
Elbet bir fazilet almak isterdi.
Sanırım amacı; gönlünde derdi;
Rab’be sevdirmekti, hacı Ziya’nın.
Yüzü tebessümlü, çehresi nurlu,
Kendine kim baksa, mutlu olurdu.
Bunda bir keramet, bir nişan vardı,
Hakk dostluğundan, hacı Ziya’nın.
Câmiden kazara önce çıkmışsa,
Kapının önünde durur bilhassa,
Tek ki müminlerle bir müsafaha,
Etmekti dileği, hacı Ziya’nın.
Güle- güle dostum, kabrin nur dolsun,
Cennet bahçesinden; bir bahçe olsun.
Melekler müjdeyle yanına gelsin.
Berat belgesiyle, hacı Ziya’nın.
Hadi bir Fatiha okuyun lütfen,
Amel defteriniz süslenir belki.
Mağfiret dileyin, Rabbimiz Hakk’tan,
Bir hardal tanesi, zayolmaz bilki.
Şevket OKYAY
Sormayın dostlarım, çok kederliyim.
Bir dost kaybettim ki, nasıl diyeyim,
Yâren’di, ahbap’tı, nice sayayım,
Kitabı yazılır, Hacı Ziya’nın.
Gözümün önünde, gülümseyişi,
Hal-hatır soruşu, selam verişi.
Bir süre görmesek, kucaklayışı,
İmanın şavkıydı, Hacı Ziya’nın.
Bir varmış- bir yokmuş, dünya dediğin,
Hem artık, kesin kes benimsediğim,
Bir şeyi öğretti, bilemediğim,
“Hazır ol” ihtarı, hacı Ziya’nın.
Hani ya “Mal canın yongası” denmiş.
Meyveyi toplamak, almak özenmiş.
İlâhi takdir de o anda inmiş,
Ağaçtan düşmesi, Hacı Ziya’nın.
Ecel; nerde – nasıl gelir? Bilinmez.
Vade dolmuş ise, emir silinmez,
Bu kurala, asla karşı konulmaz,
Yurdu cennet olsun, hacı Ziya’nın.
Câmimizde ışık saçan lambaydı ,
Parlayan yıldızdı, aniden kaydı.
Cemaatte, en önde, daima o’ydu,
Yeri doldurulmaz, Hacı Ziya’nın.
Yâ Rabbi! Şahidiz doğruluğuna,
Hakk yola aşıktı, dini uğruna.
Bahşeyle en güzel Cenneti O’na,
Mükafatı olsun, Hacı Ziya’nın.
Sabır ver geride kalanlarına,
Muhterem eşine, evlatlarına,
Cennette birlikte olmalarına,
Şeffatı izni ver İnşaallah, o’na..
Sılayı-rahimi çokça severdi,
İçinde akraba sevgisi vardı,
Tarlayı- bahçeyi, bahane ederdi,
Her sene uçuşu, hacı Ziya’nın.
Câmi çıkışında, yirmi gün önce,
Vedâ ediyordu, sanki kendince.
Ayrılık zamanı gelmişti gene,
Yüzünü son gördüm hacı Ziya’nın.
“Yarın gidiyorum, nasip olursa,
Birkaç ay kalırım, kısmetim varsa”,
Dedi ve Allah’a ısmarlandık da.
Arkasından baktım, hacı Ziya’nın.
Kar yağmış gibiydi, başı ap- apak,
Saçları çok gürdü, sanki yün yumak.
Benden yaşlı idi, sade bi parmak,
Seksenden bir eksik, Hacı Ziya’nın..
Sesini alçaltır, süzme bal gibi,
Dinleyen açılsın, gonca gül gibi.
Tatlıdır, haz verir çünkü edebi,
Sohbeti doyulmaz, hacı Ziya’nın.
On beş yıl önceydi, Hacca gitmiştik,
Bu farzı birlikte ifa etmiştik.
Dostluk temelini ordan atmıştık,
Sevgisi bundandı Hacı Ziya’nın..
Camide, tam bir ay hatim yapıldı,
Tabii ki her güne, bir cüz okundu,
Okuyan hafıza gayet yakındı,
Elinde Kur’anı, Hacı Ziya’nın.
Ön safta durmayı, pek çok severdi,
Elbet bir fazilet almak isterdi.
Sanırım amacı; gönlünde derdi;
Rab’be sevdirmekti, hacı Ziya’nın.
Yüzü tebessümlü, çehresi nurlu,
Kendine kim baksa, mutlu olurdu.
Bunda bir keramet, bir nişan vardı,
Hakk dostluğundan, hacı Ziya’nın.
Câmiden kazara önce çıkmışsa,
Kapının önünde durur bilhassa,
Tek ki müminlerle bir müsafaha,
Etmekti dileği, hacı Ziya’nın.
Güle- güle dostum, kabrin nur dolsun,
Cennet bahçesinden; bir bahçe olsun.
Melekler müjdeyle yanına gelsin.
Berat belgesiyle, hacı Ziya’nın.
Hadi bir Fatiha okuyun lütfen,
Amel defteriniz süslenir belki.
Mağfiret dileyin, Rabbimiz Hakk’tan,
Bir hardal tanesi, zayolmaz bilki.
Şevket OKYAY
Son düzenleme: