Haccın Umreye Çevrilmesine Muhalefet Edenlerin Gerekçeleri:

ceylannur

Yeni Üyemiz
Haccın Umreye Çevrilmesine Muhalefet Edenlerin Gerekçeleri:



Bu hadislere muhalefet edenlerin gerekçeleri vardır: Birinci gerekçe: Bu hadisler neshedilmiştir.

İkinci gerekçe: Bunlar sahabeye özgüdür. Başkalarının, bu hadislerin ortaya koyduğu hükümde onlara ortak olmaları düşünülemez.

Üçüncü gerekçe: Aksine hüküm bildiren hadislerle bu hadislerin çeliş­meleri. Bu hadisler karşısında ortaya koydukları gerekçelerin toplamı bu kadardır.

Şimdi biz bu gerekçeleri teker teker sıralayıp ALLAH'ın yardım ve tevfi-kiyle bunlarda görülen yanlışlıkları ortaya koyacağız. [440]


A) Bu Hadisler Neshedilmiştir:



Birinci gerekçe, nesihtir. Nesh için şu dört şeye ihtiyaç varken bunlar­dan hiçbirini ortaya koyamamışlardır. l)^Başka naslara ihtiyaç vardır, 2) Bu naslar bu hadislerle çelişecektir, 3) Bu çelişki yanında hadislere karşı koyabilecek güçte olacaklardır, 4) Bu naslarm, bu hadislerden daha sonra oldukları sabit olacaktır. Nesih iddiasında bulunanlar diyorlar ki: Ömer b. Hattâb es-Sicistânî, el-Firyâbî — Eban b. Ebu Hâzim — Ebu Bekir b. Hafs — İbn Ömer senediyle rivayet eder ki, Hz. Ömer İbnü'l-Hattâb (r.a.) halife olunca: "Ey insanlar! ALLAH Rasûlü (s.a.) bize müt'ayı (temettü' haccmı) önce helâl, sonra haram kıldı." dedi. Bu hadisi Bezzâr, MüsnetF-inde Hz. Ömer'den rivayet etmiştir.[441]

Hacın umreye çevrilebileceğini mubah görenler diyorlar ki: Şaşılır si­ze! Rüzgârların sarsamadığı sabit dağların karşısına rüzgârların sağa-sola savurduğu heyelan halindeki kum tepesini dikiyorsunuz! Bu hadisin ne se­nedi, ne metni... Senedi, hadisçilere göre bize karşı delil olamaz. Metnine gelince, metinde geçen "müt'a" kelimesi ile ALLAH Rasülü'nün (s.a.) önce helâl, sonra haram kıldığı müt'a nikâhı kastedilmektedir. Bu kelimenin başka türlü anlaşılması şu sebeplerden ötürü asla caiz olmaz:

1- Temettü' haccının haram olmadığı konusunda ümmet icmâ etmiş­tir. Temettü' haccı ya farzdır, ya mutlak olarak hac ibadeti şekillerinin en faziletlisidir, ya müstehaptir ya da caizdir. Ümmet arasında bunun ha-ramlığım savunan beşinci bir görüş bulunduğunu bilmiyoruz.

2- Hz. Ömer İbnü'I-Hattâb'm (r.a.) şöyle dediği pek çok yoldan sahih olarak rivayet edilmiştir: "Hac yapsaydım elbet temettü' haccı yapardım." Bu sözü Esrem, Sünen'inde ve başka eserlerinde kaydetmiştir.

Abdürrezzak'm, Musannef adlı eserinde rivayet ettiğine göre (Hz. Ömer'in torunu) Salim b. Abdullah'a: "Hz. Ömer, temettü' haccını yasak­ladı mı?" diye sordular. O da: "Hayır, ALLAH Teâlâ'nın kitabından sonra ha?" diye karşılık verdi. Abdürrezzak'ın Nâfi'den rivayetine göre, bir adam ona "Hz. Ömer temettü' haccını yasakladı mı?" diye sordu; o da "Hayır" cevabını verdi. Yine Abdürrezzak'ın rivayetine göre îbn Abbas demiştir ki: "Temettü' haccını yasakladığını iddia ettiğiniz bu zâtın —yani Hz. Ömer'in— 'Şayet umre yapsam, sonra haccetsem elbet temettü' haccı ya­pardım, dediğini işittim."

Ebu Muhammed İbn Hazm: "Hz. Ömer'in temettü' haccını yasakla­dıktan sonra bundan vazgeçip temettü' haccı yapılabileceğini söylediği sa­hih olarak rivayet edilmiştir." diyorsa da, kendisince neshedilmiş olduğu sahih olan bu görüşe Hz. Ömer'in geri dönmesi imkânsızdır.

3- Hz. Peygamber (s.a.) kendisine bunun yalnızca o seneyi mi mahsus olduğunu yoksa ebediyyen mi böyle olduğunu soran sahabîye "Hayır, ebediyyen" diye cevap vermişken Hz. Ömer'in bunu yasaklaması imkân­sızdır. Hz. Peygamber'in (s.a.) bu ifadesi, bu konuda neshin olması ihti­malini ortadan kaldırmaktadır. Kendilerinde neshin câri olması imkânsız olan hükümlerden biri budur: Sözünde doğru ve güvenilir olan (Hz. Peygamber'in) devamlılığını ve sürekliliğini haber verdiği hükümde nesih ol­maz. Çünkü O'nun haberinde sözünden cayma olmaz. [442]


b) Bu Sahabeye Mahsustur:



İkinci gerekçe, bunun sahabeye mahsus olduğu iddiası. Şunları delil göstermişlerdir:

1- Abdullah b. Zübeyr el-Humeydî, Süfyan — Yahya b. Saîd el-Murakkı' senediyle Ebu Zerr'in şöyle dediğini rivayet eder: "ALLAH Rasû-lü'nün (s.a.) emriyle haccı umreye çevirmek bize mahsustur."[443]

2- Vekî'nin, Musa b. Ubeyde — Yâkub b. Zeyd senediyle rivayetine göre Ebu Zer diyor ki: "Bizden sonra hiç kimse haccını umreye çeviremez. Zira bu bize, Hz. Muhammed'in (s.a.) ashabına bir ruhsattı."

3- Bezzâr, Yusuf b. Musa — Seleme b. Fazl — Muhammed b. îshâk — Abdurrahman el-Esedî senediyle Yezîd b. Şerîk'in şöyle dediğini rivayet eder: Ebu Zerr'e: "Siz beraberinde iken ALLAH Rasûlü (s.a.) nasıl temettü' yaptı?" diye sorduk. O da: "Sizin bununla bir ilginiz yok. Bu —yani temettü'—, yalnız bizim için ruhsat verilen bir şeydir." diye cevap verdi.

4- Bezzâr, Yusuf b. Musa — Ubeydullah b. Musa — İsrail — İbrahim b. Muhacir — Ebu Bekir et-Teymî — Ebu Bekir'in babası ve Haris b. Süveyd senediyle Ebu Zerr'in hac ve temettü' konusunda "ALLAH Rasûlü'-nün (s.a.) bize verdiği bir ruhsattır." dediğini rivayet eder.

5- Ebu Dâvud, Hennad es-Serrî — İbn Ebî Zaide — Muhammed b. İshak — Abdurrahman b. Esved — Süleyman yahut Süleym b. Esved se­nediyle rivayet eder ki Ebu Zer, hacca niyetlenen ve sonra haccı umreye çeviren kişi hakkında şöyle derdi: "Bu, yalnızca ALLAH Rasûlü (s.a.) ile birlikte bulunan kafile içindir."[444]

6- Sahih-i Müslim'de Ebu Zerr'in şöyle dediği rivayet edilir: "Temettü' haccı yapmak Hz. Muhammed'in (s.a.) ashabına mahsustur." Bir metin­de: "Temettü' haccı bizim için ruhsattı.", bir diğer metinde: "İki müt'a —yani müt'a nikâhı ile temettü' haccı— hâsseten bizim için sahihtir." ve bir başka .metinde ise: "Temettü' haccı sizden ayrı olarak yalnız bize mahsustur." demiştir.[445]

7- Sünen-i Nesât'ds sahih senedle İbrahim et-Teymî'den onun da ba­basından rivayet edildiğine göre temettü* haccı konusunda Ebu Zer: "Sizin için değil. Size göre bir şey yok. Yalnızca bize, ALLAH Rasûlü'nün (s.a.) ashabına bir ruhsattır." demiştir.[446]

8- Ebu Davud ve Nesâî'nin Stfnen'lerinde rivayet edildiğine göre Bilâl b. Haris anlatıyor: "Ey ALLAH'ın Rasûlü! Haccm umreye çevrilmesi bize mi mahsusdur, yoksa bütün insanlar için genel geçerli bir şey midir?" diye sordum. ALLAH Rasûlü (s.a.): "Hayır, bize mahsustur." cevabını verdi. Bu hadisi İmam Ahmed de rivayet etmiştir.[447]

9- Ebu Avâne'nin Müsned'indt sahih senedle İbrahim et-Teymî'den onun da babasiftdan rivayet edildiğine göre, Hz. Osman'a temettü' haccı soruldu; o da cevap olarak: "Bizim içindir. Sizin için değil." dedi.[448]

Sahabeye tahsis edildiğini savunanların gösterdikleri delillerin toplamı işte bu kadar.

Haccm umreye çevrilmesini caiz ve bunun vacip olduğunu söyleyenler diyorlar ki: Bunların hiçbirinde sizin için bir delil yoktur. Çünkü bu saha­be sözleri ya bâtıldır, sözün kendisine nisbet edildiği kimseden asla sahih olarak rivayet edilmemiştir; ya da sahihtir, ancak masum (günahsız ve ha­tasız) olmayan birinin sözüdür, masumun (yani Hz. Peygamber'in) naslan-na onunla karşı gelinemez.

Birincisi; reddedilemez sahih naslara tercih edilmesinden öte el-Murakkı'm rivayeti delil bile olmaz. Onun rivayet ettiği hadisle karşı ko­nulduğunda Ahmed b. Hanbeh "el-Murakkı' el-Esedî de kim oluyor?" demişti. Ebu Zer, Hz. Peygamber'in (s.a.) haccı umreye çevirmeyi emretti­ğini rivayet etmişti. Ondan rivayet edilen 'bu, sahabeye mahsustur' sözü —şayet sahihse—, neticede onun kendi görüşü demektir. İbn Abbas ve Ebu Musa el-Eş'arî: "Bu, bütün ümmet için genel geçerlidir." demişlerdir. O halde Ebu Zerr'in görüşüne bu iki sahabînin sözüyle karşı konulur ve böylece sahih ve sarih naslar selâmet bulur.

Hem sonra bilinmektedir ki, Hz. Peygamber (s.a.), hakkında soru so­rulan ve hacdan çevrilme olan bu umrenin ebediyyen geçerli olacağını, belli bir nesile mahsus olmayacağını ifade etmiştir ki, bu nas ile de sahabeye mahsus olduğu iddiası bâtıl olur. Bu nas, sened bakımından Ebu Zer'den gelen rivayetten daha sahih ve —şayet Ebu Zerr'in rivayeti sahih olsa yine de— ona göre uyulmaya daha lâyıktır.

Hem ALLAH Rasûlü'nün (s.a.) ashabının, ALLAH Rasûlü'nün (s.a.) yap­tığı ve emrettiği bir konuda ihtilâf ettiklerini, bir kısmının "mensûh yahut hususîdir." dediğini ve bir kısmının da "ebediyyen bakidir" dediğini gör­sek; neshedildiği yahut hususi olduğunu iddia edenlerin görüşleri, asıl ola­na aykırı düştüğü için kesin bir delil bulunmaksızın kabul edilmez. En azın­dan bu konudaki rivayetler devamlılığını ve genel geçerliliğini iddia edenle­rin görüşleriyle çelişiklik arzeder. İki çekişmeli kişi arasında delil hüküm verir. Çekişme ortaya çıktığında, davayı ALLAH'a ve Peygamberine (s.a.) iletmek vacip olur. Şu halde Ebu Zer ile Hz. Osman, "Haccı umreye çevir­me neshedilmiştir veya hususîdir." derler ve Ebu Musa ile Abdullah İbn Abbas da: "Bu iş bakidir ve hükmü umumîdir." derlerse, nesih ve hususî­lik iddiasında bulunanların delil göstermeleri gerekir.

Bilâl b. Hâris'in rivayet ettiği merfû hadise gelince; bu hadis yazılmaz (kayda değmez) ve böylesi bir hadisle yukarıda sıralanan sabit direkler rae-sabesindeki sahih hadislere karşı gelinemez.

Ahmed b. Hanbel'in oğlu Abdullah diyor ki: Babam, 'hacca niyetle­nip ihrama giren kimse şayet Beytullah'ı tavaf eder, Safa-Merve arasında sa'y yaparsa; haccını umreye çevirebilir' görüşündeydi. Temettü' haccı hak­kında, "ALLAH Rasûlü'nün (s.a.) iki emrinin sonuncusudur." demiştir. Al­lah Rasûlü (s.a.): "Haccınızı umreye çevirin." buyurmuştur. Abdullah sö­zünü şöyle sürdürüyor: Babama: "Peki haccın umreye çevrilmesi konusun­da Bilâl b. Hâris'in hadisi —yani bize mahsustur sözü— hakkında ne di­yorsun?" diye sordum. O da: "Ben bu görüşte değilim. Bu adam tanınmı­yor. Bu, senedi tanınmayan bir hadistir. Bence Bilâl b. Haris hadisi sabit değildir." cevabını verdi... İşte ne dediği ortada?

Ben derim ki: İmam Ahmed'in sözlerinin doğruluğunu ve bu hadisin sahih olmadığını gösteren bir dehl de şudur: Hz. Peygamber (s.a.) sahabî-lere haclarını çevirmelerini emrettiği bu temettü' haccmm ebediyyen geçerli olduğunu haber vermiştir. Böyle söyledikten sonra bu hac şeklinin sahabî-lere mahsus olduğunu söylediği artık nasıl sabit olabilir ki? Bu en imkânsız bir şeydir. Nasıl sahabîlere haccı umreye çevirmelerini emredip "Kıyamet

gününe kadar umre, hacca dahil olmuştur" diye belirtir de sonra O, bunun sonraki nesillere değil, yalnız sahabeye mahsus olduğunu söylediği sabit olabilir? Biz ALLAH'ı şahit tutarız ki, bu Bilâl b. Haris hadisi ALLAH Rasûlü'-nden (s.a.) sahih olarak gelmemiştir, O'nun hakkında yapılan bir hatadır. Bilâl b. Hâris'in rivayeti, ALLAH Rasûlü'nden (s.a.) bunun aksini rivayet eden güvenilir ve sağlam ilim nakilcilerinin rivayetlerine nasıl tercih edile­bilir? Hem sonra ALLAH Rasûlü'nün (s.a.) böyle buyurduğu sabitken İbn Abbas (r.a.) nasıl aksine fetva verir, ömrü boyunca avamdan havâs'tan insanların bulunduğu meclislerde bunun üzerinde tartışmalar yapar ve Al­lah Rasûlü'nün (s.a.) pek çok sayıda ashabı bulunurken bunlardan hiçbir adam kalkıp da "Bu, bize mahsustur. Bizden başkaları için bu hak yoktur" demez ve neticede sahabenin ölümünden sonra Ebu Zerr'in bunu kendileri­ne mahsus gördüğü ortaya çıkar?!.

Hz. Osman'ın (r.a.) temettü' haccı konusunda bunun kendileri için olduğu, kendilerinden başkaları için geçerli olmadığı yolundaki sözü ile Ebu Zerr'in sözünün hükümleri eşittir. Ebu Zer ve Hz. Osman'dan gelen rivayetin üç şeye ihtimali vardır:

1- Bunun caizliğinin sahabeye mahsus olduğu. Haccı umreye çevirme­yi haram sayanlar bu şekilde anlamaktadırlar.

2- Vacip olmasının sahabeye mahsus olduğu. Üstadımız —ALLAH ruhu­nu mukaddes eylesin— bu görüşteydi. Derdi ki: ALLAH Rasûlü (s.a.), haccı umreye çevirmelerini sahabeye emredip buyurmuştur ve sahabe bu emri yerine getirmek üzere harekete geçmekte kararsızlık geçirince öfkelenmiştir ki, işte bundan ötürü bu çevirme işi onlara farz kılınmıştı. Ama kıyamet gününe kadar ümmet için caiz ve müstehaptır. Ancak o ilim deryası İbn Abbas bunda ısrar edip kıyamet gününe kadar ümmete vacip saymış ve kurbanlık sevketmeyen her ifrâd ve kıran haccı yapan kimsenin kesinlikle ihramdan çıkmasının farz olduğunu, hatta istemese bile ihramdan çıkmış sayılacağını söylemiştir. Ben, onun görüşüne üstadımızın görüşüne nisbetle daha çok eğilim göstermekteyim.

3- Üçüncü ihtimal: Sahabeden sonra hiç kimse ister kıran, ister ifrâd yapsın kurbanlık hayvanı bulunmaksızın hacca başlayamaz. Başlarsa haccı umreye çevirme gereğini duyar. Ancak Hz. Peygamber'in (s.a.) son olarak emrettiği gibi kurbanlık sevketmemişse temettü', sevketmişse kıran yapma­sı farz olur. Nitekim Hz. Peygamber'in (s.a.) bu şekilde emrettiği sahih yolla aktarılmıştır. Bir kimse ifrâd haccı yapmak üzere ihrama girip tavaf ettiğinde; haccı, tek umreye çevirip temettü' yapamaz. Bu, yalnız sahabe içindi. Çünkü onlar, Hz. Peygamber (s.a.) temettü' haccım ve haccı umre­ye çevirmeyi emretmeden önce baştan ifrâd haccı için ihrama girmişlerdi. Hz. Peygamber'in (s.a.) temettü' yapma ve haccı umreye çevirme emri ke­sinlik kazanınca, artık hiç kimsenin O'na muhalefet edip ifrâd haccı yap­ma, sonra da onu umreye çevirme hakkı kalmamıştır.

Bu son iki ihtimali düşündüğün zaman görürsün ki, bunlar birinci ihtimale göre ya daha ağırlık kazanmaktadırlar, ya da ona denktirler ve sabit, sarih hadislerin onunla çatışmaları toptan ortadan kalkar. Başarı yalnız ALLAH'tandır.

Müslim'in Sahih'mdc, temettü' haccının sahabeye mahsus olduğu yo­lunda Ebu Zerr'den aktardığı rivayete gelince; şayet bununla temettü' hac­cının aslı kastediliyorsa hiçbir müslüman bu görüşte değildir. Aksine müs-lümanlar, temettü' haccının kıyamete kadar caiz olduğunda görüş birliği içindedirler. Şayet haccı umreye çevirme suretiyle temettü' yapma kastedi­liyorsa, bu da yukarıda sıralanan üç yöne muhtemeldir. el-Esrem Sünen'-inde diyor ki: Ahmed b. Hanbel bize, Abdurrahman b. Mehdî — Süfyan-A'meş — İbrahim et-Teymî senediyle Ebu Zerr'in temettü' haccı konusun­da "Bu bize mahsustur" dediğini aktardıktan sonra dedi ki: "ALLAH, Ebu Zerr'e rahmet etsin. Temettü' haccı ALLAH'ın (c.c.) kitabında: "kim umreyi hacca eklemek suretiyle temettü' yaparsa..." şeklinde[449] (umumî olarak) geçmektedir."

Haccın umreye çevrilmesini kabul etmeyenler diyorlar ki: Ebu Zer ve Hz. Osman'ın söyledikleri "bu neshedilmiştir yahut sahabeye mahsustur." şeklindeki böylesi bir söz re'y ile söylenemez. O halde bu sözü söyleyen, devamlılığını ve genel geçerliliğini iddia edenlerin bilmedikleri fazla bir bil­giye sahip demektir. Çünkü iddia edenler ıstıshâb deliliyle nassın devamlı­lık ve genel geçerliliğine hükmediyorlar; bunlar, dava edilen mal karşısın­daki zilyed mesabesindedirler. Neshedildiğini[450] ve hususîliğini iddia eden­ler ise beyyine (delil, şahid) getirip de zilyede tercih edilenler mesabesinde­dirler.

Haccın umreye çevrilebileceğini caiz görenler diyorlar ki: Bu, kuşkusuz fasit bir sözdür. Hatta kuşkusuz re'y (delile dayanmayan kişisel gö-rüş)dir. Bunun, Hz. Osman ve Ebu Zerr'den daha büyük birinin re'yi ol­duğunu İmrân b. Husayn, Sahihayn'daki şu rjvayetiyle —metin Buharî'nindir— açık bir şekilde ortaya koymuştur: "Daha Kur'an âyetleri inerken biz ALLAH Rasûlü (s.a.) ile birlikte temettü' yaptık. Sonra bir adam kendi re'yi ile dilediğini söyledi." Müslim'deki metin ise şöyledir: "ALLAH'­ın (c.c.) kitabında temettü' haccı ile ilgili âyet indi. ALLAH Rasûlü (s.a.) bize temettü' yapmamızı emretti. Sonra temettü' haccinı nesheden bir âyet inmedi. ALLAH Rasûlü (s.a.) de vefat edinceye kadar bunu yasaklamadı. Bir adam kendi re'yi ile dilediğim söyledi." Bir metinde İmrân b. Husayn'-ın "bir adam" sözüyle Hz. Ömer'i kasdettiği belirtiliyor.[451]

Kendisine temettü' haccinı soran ve "Baban bunu yasakladı." diyen adama karşı Abdullah İbn Ömer: "ALLAH Rasûlü'nün (s.a.) emri mi, yoksa babamın emri mPuyulmaya daha lâyıktır?" diye karşılık verdi.[452]

İbn Abbas, bu konuda kendisine Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in gö­rüşlerini ileri sürerek karşı koymaya çalışanlara "Üzerinize gökten taş ya­ğacak, nerdeyse! Ben, ALLAH Rasûîü (s.a.) şöyle buyurdu diyorum; siz, Ebu Bekir ve Ömer şöyle dedi, diyorsunuz!" şeklinde karşılık verdi.[453] İşte bu âlimlerin cevabıdır; "Osman ve Ebu Zer, ALLAH Rasûlü'nü (s.a.) sizden daha iyi bilirler." diyenlerin cevabı değildir. İbn Abbas ve Abdullah İbn Ömer de kalkıp "Ebu Bekir ve Ömer, ALLAH Rasûlü'nü (s.a.) bizden daha iyi bilirler." deselerdi ya! Ne sahabeden, ne de tabiînden hiç kimse, ALLAH Rasûlü'nün (s.a.) nassını bu cevapla redde razı olmaz. Onlar, ALLAH ve Rasûlünü en iyi bilenlerdir ve ismet sahibi olmayanın görüşünü, ismet sahi­binin sözüne tercihten de en çok sakınan insanlardır. Hem sonra ismet sahibinden, bunun kıyamete kadar baki olduğu yolunda nas sabit olmuş­tur. AH b. Ebu Tâlib (r.a.), Sa'd b. Ebî Vakkas, îbn Ömer, İbn Abbas, Ebu Musa, Saîd b. Müseyyeb ve tabiînin çoğunluğu baki olduğunu söyle­mişlerdir. Şu olay da gösterir ki; bu, tam bir re'ydir, Hz. Peygamber'in (s.a.) böyle bir şey söylediği söylenemez: Ömer Îbnü'l-Hattâb (r.a.) temettü' haccinı yasaklayınca Ebu Musa el-Eş'arî, ona: "Ey mü'minlerin emîri! Hac ibadeti konusunda icad ettiğin de ne?" diye sordu. O da şöyle cevap verdi: "Ya Rabbimizin kitabına uyarız ki ALLAH: 'Hac ve umreyi ALLAH için tamarnlayın! buyuruyor;[454] yahut da ALLAH Rasûlü'nün sünnetine uyarız. Zira ALLAH Rasûlü (s.a.) kurbanını kesinceye kadar ihramdan çıkmadı." Görüldüğü gibi Ebu Musa ile Hz. Ömer haccm temettu'a çevrilmesini ve yeni baştan. ihrama girilmesini engellemenin hac ibadeti konusunda Hz. Ömer'in icad ettiği bir re'y olup ALLAH Rasûlü'nden (s.a.) böyle bir rivaye­tin bulunmadığında hemfikirdirler. Hz. Ömer neyi delil gösterirse göstersin Ebu Musa, Hz. Ebu Bekir'in (r.a.) bütün halifeliği süresince ve Hz. Ömer'in halifeliğinin ilk zamanlarında insanlara, haccın umreye çevrilebileceği fet­vasını verirdi. Nihayet Hz. Ömer (r.a.) bunu yasaklaması konusunda onunla görüştü ve her ikisi de bunun hac ibadeti hususunda Hz. Ömer'in (r.a.) ortaya attığı bir re'y olduğunda birleştiler. Sonra Hz. Ömer'in bu görüşün­den vazgeçtiği sahih senedle rivayet edilmiştir. [455]
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
c) Aksini İfade Eden Hadisler de Vardır:



Üçüncü gerekçe: Haccın umreye çevrilebileceğini ifade eden hadisle­rin, aksini ifade eden hadislerle çatışması. Buna delil olarak şu hadisleri gösteriyorlar:

1- Müslim, Safıih'inde Zührî-Urve yoluyla Hz. Âişe'nin (r.anha) şöyle dediğini rivayet eder: Veda haccı için ALLAH Rasûlü (s.a.) ile birlikte yola çıktık. Kimimiz umreye, kimimiz hacca niyetlenerek ihrama girdik, telbiye getirmeye başladık. Mekke'ye vardığımızda ALLAH Rasûlü (s.a.): "Kim um­re ihramına girmiş ve kurbanlık sevmetmemişse ihramdan çıksın. Kim de umre ihramına girmiş ve kurbanlık sevketmişse kurbanını kesinceye kadar ihramdan çıkmasın. Hacca niyetlenip ihrama girenlerse haclarını tamamla­sınlar." buyurdu. ..[456]

2- Yine Müslim'in, Sahihimde Mâlik — Ebu'I-Esved — Urve senediy­le rivayetine göre Hz. Âişe anlatıyor: Veda haccı senesi ALLAH Rasûlü (s.a.) ile birlikte çıktık. Kimimiz umreye, kimimiz hac ve umreye ve kimimiz de hacca niyetlenip ihrama girdik, telbiye getirdik. ALLAH Rasûlü (s.a.) ise hacca niyetlenip ihrama girdi, telbiye getirdi. Umreye niyetlenenler ihram­dan çıktılar. Hacca veya hem hacca, hem umreye niyetlenenler ise kurban bayramının birinci günü oluncaya kadar ihramdan çıkmadılar.[457]

3- İbn Ebî Şeybe, Muhammed b. Bişr el-Abedî — Muhammed b. Amr b. Alkame — Yahya b. Abdurrahman b. Hâtıb senediyle Hz. Âişe'nin şöyle dediğini rivayet eder: ALLAH Rasûlü (s.a.) ile birlikte hac yolculuğuna çıktık, üç gruba ayrıldık: Kimimiz umre ile hacca, kimimiz ifrâd haccına ve kimimiz de yalnız umreye niyetlenip ihrama girdik, telbiye getirdik. Hem hacca ve hem de umreye niyetlenenler hac görevlerini tamamen bitirinceye kadar ihram dolayısıyla haram olan hiçbir şey onlara helâl olmadı. İfrâd haccına niyetlenenler de yine hac görevlerini tamamen bitirinceye kadar ihram dolayısıyla haram olan hiçbir şey onlara helal olmadı. Yalnız umre­ye niyetlenenler Beytullah'ı tavaf edip Safa-Merve arasında sa'y yapınca ihramlıya haram olan şeyler onlara helâl oldu ve nihayet hacca yö­neldiler.[458]

4- Müslim'in Sahih'inde İbn Vehb — Amr b. Haris — Muhammed b. Nevfel senediyle rivayetine göre Iraklı bir adam, Muhammed b. Nev-fel'e: "Bir kimse hac niyetiyle ihrama girse, Beytullah'ı tavaf edince ih­ramdan çıkabilir mi, çıkamaz mı? Benim için Urve b. Zübeyr'e bir sor." diye ricada bulundu... Urve, orada geçen konuşmalardan sonra şunları söy­ledi: ALLAH Rasûlü (s.a.) hac yaptı. (Teyzem) Âişe bana şöyle haber verdi: Hz. Peygamber (s.a.) Mekke'ye geldiğinde Önce abdest almakla işe başla­dı. Sonra Beytullah'ı tavaf etti. Sonra Ebu Bekir hac yaptı. O da ilk olarak Beytullah'ı tavafla işe başladı. Sonra bu umre sayılmadı. Sonra Ömer de böyle yaptı. Sonra Osman hac yaptı. Onun da ilk önce Beytullah'ı tavafla işe başladığını gördüm. Sonra bu umre sayılmadı. Sonra Muaviye ve Ab­dullah İbn Ömer hac yaptılar. Daha sonra babam Zübeyr b. Avvam'la birlikte hac yaptım. O da ilk olarak Beytullah'ı tavafla başladı. Sonra bu umre sayılmadı! Daha sonra Muhacirleri ve Ensâr'ı gördüm, onlar da böy­le yapıyorlardı. Sonra bu umre sayılmadı. En son böyle yaptığını gördü­ğüm kimse İbn Ömer'di. Sonra İbn Ömer haccı bozup umreye çevirmedi. İşte İbn Ömer yanlarında! Ona niçin sormuyorlar? Geçmiş büyüklerden hiçbiri Mekke'ye ayağını bastığında ilk olarak Beytullah'ı tavaf etmeden önce bir şey yapmazdı. Ama sonra onlar ihramdan çıkmazlardı. Annem (Esma) ile teyzemi (Hz. Âişe) Mekke'ye ayak bastıklarında gördüm, ilk olarak Beytullah'ı tavaftan önce bir şey yapmazlardı. Beytullah'ı tavaf eder, ama ihramdan çıkmazlardı.[459]

İşte haccı umreye çevirme hadîslerine karşı ileri sürdükleri hadisler bun­lar. ALLAH'a hamd ve şükürler olsun, bunlarda bir çatışma yoktur.

Zührî — Urve — Âişe senediyle rivayet edilen birinci hadisi ele alalım: Bu hadiste ya Abdülmelik b. Şuayb, ya babası Şuayb, ya dedesi Leys, yahut onun üstadı Akîl yanlışlık yapmıştır. Çünkü Mâlik, Ma'mer ve diğer muhaddisler Zührî — Urve — Âişe senediyle hadisi rivayet etmişler ve Hz. Peygamber'in (s.a.), yanında kurbanlık bulunmayan kimselerin tavaf ve sa'y yapınca ihramdan çıkmalarını emrettiğini açıkça belirtmişlerdir. Mâ­lik, Yahya b. Saîd — Amra senediyle Hz. Âişe'nin şöyle dediğini rivayet eder: "ALLAH Rasûlü (s.a.) ile birlikte Zilkade ayının bitimine beş gün kala yola çıktık. Bu yolculuğu yalnız hac yolculuğu olarak görüyorduk. Mek­ke'ye yaklaştığımızda ALLAH Rasûlü (s.a.), yanında kurbanlık hayvanı bu­lunmayan kimselerin Beytullah'ı tavaf edip Safa-Merve arasında sa'y ya­pınca ihramdan çıkmalarını emretti..."[460] Yahya diyor ki: Bu hadisi Ka­sım b. Muhammed'e aktardım. "Vallahi (Amra) sana hadisi olduğu gibi aktarmış." dedi.

Mansûr, İbrahim — Esved senediyle Hz. Âişe'nin şöyle dediğini riva­yet eder: ALLAH Rasûlü (s.a.) ile birlikte yola çıktık. Bu yolculuğu yalnız hac yolculuğu olarak görüyorduk. Mekke'ye vardığımızda Beytullah'ı ta­vaf ettik. Hz. Peygamber (s.a.), kurbanlık sevketmeyenlerin ihramdan çık­malarını emretti. Bunun üzerine kurbanlık sevketmemiş olanlar ihramdan çıktılar. Hz. Peygamber'in (s.a.) hanımları da kurbanlık sevketmeyenler arasında oldukları için onlar da ihramdan çıktılar.[461]

Mâlik ile Ma'mer, her ikisi de İbn Şihab — Urve senediyle Hz. Âişe'­nin şöyle dediğini rivayet ederler: Veda haccı senesi ALLAH Rasûlü (s.a.) ile birlikte yola çıktık. Umreye niyetlenip -ihrama girdik, telbiye getirdik. Sonra ALLAH Rasûlü (s.a.): "Kimin yanında kurbanlık varsa hacla umreye birlikte niyetlensin, her ikisinin de yapılması gereken vazifelerini yerine ge­tirmeden ihramdan çıkmasın." buyurdu.[462]

İbn Şihab, Urve aracılığıyla Hz. Âişe'den, Sâlim'in babası (îbn Ömer) aracılığıyla Hz. Peygamber'den (s.a.) rivayetine benzer bir rivayette bulu­nur. Rivayetin metni şöyledir: ALLAH Rasûlü (s.a.) Veda haccında umreyi hacca ilâve etmek suretiyle temettü' yaptı. Kurbanlık şevketti. Kurbanlığım Zülhuleyfe'den beraberinde götürdü. ALLAH Rasûlü (s.a.) Önce umreye ni­yetlenip ihrama girdi, telbiyeye başladı. Sonra hacca niyetlenip ihrama gir­di, telbiye getirdi. İnsanlar da ALLAH Rasûlü (s.a.) ile birlikte umreyi hacca ilâve etmek suretiyle temettü1 yaptılar. İnsanların kimileri kurbanlık alıp beraberinde sevketmiş, kimileri ise kurbanlık getirmemişlerdi. Hz. Peygamber (s.a.) Mekke'ye gelince insanlara şöyle hitap etti: "Sizlerden kurbanlık sev-kedenlerin, haclarını tamamlayıncaya kadar kendilerine ihramdan dolayı haram olan şeylerden hiç birini yapmaları helâl olmaz. Kurbanlık sevket-memiş olanlar Beytullahı tavaf etsinler, Safa-Merve arasında sa'y yapsınlar ve saçlarını kısaltıp ihramdan çıksınlar. Sonra hacca niyetlenip ihrama gir­sinler ve kurban kessinler. Kurbanlık bulamayanlar üç gün hacda, yedi gün de evlerine dönünce oruç tutsunlar..."[463]

Abdülaziz ei-Mâcişûn, Abdurrahman b. Kasım — babası Kasım sene­diyle Âişe'den: "ALLAH Rasûlü (s.a.) ile birlikte yola çıktık. Hatırımıza hac­dan başka bir şey getirmiyorduk..." diye başlayan hadisi rivayet eder. Bu hadiste Hz. Âişe devamla der ki: Mekke'ye vardığımda ALLAH Rasûlü (s.a.) ashabına: "Haccı, umreye çevirin." buyurdu. Bunun üzerine yanında kur­banlık bulunanlar dışında insanlar ihramdan çıktılar.[464]

A'meş, İbrahim aracılığıyla Hz. Âişe'nin şöyle dediğini rivayet eder: "ALLAH Rasûlü (s.a.) ile birlikte yola çıktık. Hatırımıza hacdan başka bir şey getirmiyorduk. Mekke'ye vardığımızda ihramdan çıkmamız emre­dildi..."»[465]

Abdurrahman b. Kasım, babası yoluyla Hz. Âişe'nin şöyle dediğini rivayet eder: ALLAH Rasûlü (s.a.) ile birlikte yola çıktık. Hatırımıza hacdan başka bir şey getirmiyorduk. Şerife vardığımızda hayız oldum. Ben ağlar-kan ALLAH Rasûlü (s.a.) yanıma girdi. "Niçin ağlıyorsun?" diye sordu. Ben de: "Vallahi, keşke bu sene hac yapmayaydım..." dedim. (Râvî hadisin devamını genişçe veriyor. Bu kısımda Hz. Âişe diyor ki:) Mekke'ye vardı­ğımda Hz. Peygamber (s.a.): "Haccınızı umreye çevirin." buyurdu. Bu­nun üzerine yanında kurbanlık bulunanlar müstesna olmak üzere insanlar ihramdan çıktılar.[466]

Bu metinlerin hepsi Sahih'dz olup Câbir, İbn Ömer, Enes, Ebu Musa, İbn Abbas, Ebu Saîd, Esma, Berâ, Hafsa ve başka sahabîlerin, Hz. Pey-gamber'in (s.a.), ashabına yanında kurbanlık hayvanı bulunanlar dışında herkesin ihramdan çıkmasını ve haclarını umreye çevirmelerini emrettiği yolundaki rivayetlerine de uygundur. Bütün bu sahabîlerin Hz. Peygam-ber'in (s.a.) ashabına kurbanlık sevkedenler dışında herkesin ihramdan çık­masını ve daha önceki hac niyetlerini temettü' niyetine çevirmelerini emret­mesi konusunda ittifak sağlamış olmaları bu rivayetin yanlışlığına ve bu rivayette bir yanılgı bulunduğuna delildir. Bunu şu husus da ortaya koyar: Bu rivayet Leys — Akıl — Zührî — Urve senediyle aktarılmıştır. Aynı Leys, Akîl — Zührî — Urve — Âişe senediyle, Hz. Peygamber'in (s.a.) temettü' haccını ve kurbanlık sevketmeyenlerin ihramdan çıkmaları emrini içeren Zührî — Salim — babası İbn Ömer senediyle rivayet etmiş olduğu hadisin benzerini rivayet eden râvidir.

Sonra düşündüğümüzde gördük ki, Hz. Âişe'nin hadisleri birbirini doğ­rulamaktadır. Yalnız bazı râviler, bir kısım rivayetlerde eklemeler yapmış­lar; bazıları hadisi özetleyerek, bazıları sadece bir kısmım aktararak ve bazıları da aynı anlamı ifade edecek sözlerle (rivayet bi'1-mâna metoduyla) rivayet etmişlerdir. Sözkonusu hadiste hacca niyetlenenlerin ihramdan çık­malarım meneden bir ifade bulunmamaktadır. Yalnızca, Hz. Peygamber'­in (s.a.) haccı tamamlamayı emrettiği ifadesi yer almaktadır. Şayet bu ifa­de sahihse maksat ihram üzere devam olacaktır. Şu halde bunun ihramdan çıkmayı ve haccı umreye çevirmeyi emirden önce ifade edilmiş olması ve tamamlama emrine arız olan ziyade bir emir olması belirginlik kazanmış demektir. Nitekim haccın ifrâd, temettü' ve kıran türleri arasında tercihin serbest bırakılması üzerine de böyle ziyade bir emir arız olmuştu. Bunun bu şekilde belirginlik kazanması kaçınılmazdır. Aksi halde bu, haccı fes­hetme emrini ve haccı feshetme emri de ifrâd haccma izni neshetmiş olur. Böyle bir şey kesinlikle imkânsızdır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.) sahabeye ihramdan çıkmalarını emrettikten sonra bunu bozmalarını ve birinci ihram üzere kalmalarım emretmemiştir. Bu, kesinlikle olmayacak bir şeydir. O halde bu ifadenin —şayet sahihse— sahabeye haccın feshetmeleri emredil­meden önce olması belirginlik kazanır. Bundan başkası asla caiz değildir. En iyi bilen ALLAH'tır.

Ebu'l Esved — Urve — Hz. Âişe senediyle rivayet edilen "...Hacca veya hem hacca hem umreye niyetlenenler ise kurban bayramının birinci günü oluncaya kadar ihramdan çakmadılar." hadisi ile Yahya b. Abdur­rahman b. Hâtıb yoluyla Hz. Âişe'den rivayet edilen "Hem hacca hem de umreye niyetlenenler, hac görevlerini tamamen bitirinceye kadar ihram dolayısıyla haram olan hiçbir şey onlara helâl olmadı. İfrâd haccına niyet­lenenler için de aynı durum sözkonusu oldu." hadisine gelince; her iki hadisi de hadis hafızları münker saymışlardır. Hem bu hadisler münker sayılmaya da lâyıktırlar.

Esrem, Ahmed b. Hanbel — Abdurrahman b. Mehdî — Mâlik b. Enes — Ebu'l-Esved — Urve senediyle Hz. Âişe'nin şunları söylediğini kaydeder: "ALLAH Rasûlü (s.a.) ile birlikte yola çıktık. Kimimiz hacca, ki­mimiz umreye ve kimimiz de hacla umreye (birlikte) niyetlenip ihrama gir­dik. ALLAH Rasûlü (s.a.) ise hacca niyetlenip ihrama girdi. Umreye niyetle­nenler Beytullah'ı tavaf edip Safa-Merve arasında sa'y yapınca ihramdan çıktılar. Hacla umreye niyetlenenler ise kurban bayramının birinci gününe kadar ihramdan çıkmadılar." Ahmed b. Hanbel dedi ki: "Bu hadiste ne tuhaflık var! Bu hatadır." Esrem diyor ki: Ahmed b. Hanbel'e: "Zührî, Urve aracıhğıyla~"Hz. Âîşe'den bunun aksini rivayet ediyor!" dedim. O da: "Evet, Hişam b. Urve de öyle rivayet ediyor." dedi.

Hafız Ebu Muhammed İbn Hazm diyor ki: "Bu iki hadis gerçekten münkerdir. Ebu'I-Esved'in rivayet ettiği buna benzer bir hadis daha vardır ki, onun da münkerliği, çürüklüğü ve bâtıl olduğu ortadadır. Acaba râvisi-nin bunu rivayet etmesi nasıl caiz oluyor?" Sonra İbn Hazm, Buharı yo­luyla Ebu'l-Esved'den şu rivayeti kaydeder: Esmâ'nın azatlısı Abdullah, Hz. Ebu Bekir Sıddîk'ın (r.a.) kızı olan bu Esmâ'nın her ne zaman (Mek­ke'deki) Hacûn mevkiine uğrasa şu sözleri söylediğini işitmiş olduğunu ri­vayet eder: "ALLAH, Rasûlü'ne salât eylesin. İşte biz O'nun beraberinde burada konaklamıştık. Biz o vakit yükü hafif, binilecek hayvanları az, azık­ları az kimselerdik. Ben, kızkardeşim Âişe, (kocam) Zübeyr, falan ve falan şahıslar umre yaptık. Beytullah'a el sürüp tavaf edince ihramdan çıktık. Sonra öğleyi müteakip hac için yeniden ihrama girdik.[467] İbn Hazm di­yor ki: Çok az bir hadis bilgisine sahip olan herhangi bir kimsenin de derhal anlayabileceği üzere bu hadis kuşkusuz, şu iki asılsız (bâtıl) yönden dolayı kusurlu ve zayıftır:

1- "Ben ve kızkardeşim Âişe... umre yaptık." sözü. Hz. Âişe'nin Mek­ke'ye ilk olarak girdiğinde umre yapmamış olduğu konusunda nakil erbabı arasında bir ihtilâf yoktur. Bundan dolayıdır ki; Hz. Peygamber (s.a.) hac tamam olduktan sonra Muhassab gecesi [468] Hz. Âişe'ye Ten'îm'den umre yaptırmıştır. Câbir b. Abdullah bu şekilde rivayet etmiştir. Aynı zamanda Esved b. Yezîd, îbn Ebî Müleyke, Kasım b. Muhammed, Urve, Tavus ve Mücahid gibi güvenilir fâviler de Hz. Âişe'den bu şekilde rivayet etmiş­lerdir.

2- "Beytullah'a el sürüp tavaf edince ihramdan çıktık. Sonra öğleyi müteakip hac için yeniden ihrama girdik." sözü. Kuşku yok ki, bu da asılsızdır. Çünkü Câbir, Enes b. Mâlik, Âişe ve İbn Abbas, hepsi de ih­ramdan Mekke'ye girdikleri gün çıkıldığım ve hacca terviye günü (arefe gününden* bir önceki gün) niyet edildiğini rivayet etmişlerdir. Sözkonusu iki gün arasında kuşkusuz üç gün vardır.

Ben derim ki: Hadis ne münkerdir, ne de asılsız (bâtıl). Hadis sahih­tir. Bu durum, Ebu Muhammed'in kendi anlayışından kaynaklanmaktadır. Zira Esma, hem kendisinin hem de Âişe'nin umre yapmış olduğunu haber vermektedir ki, kuşkusuz bu olmuştur. "Beytullah'a el sürüp tavaf edince ihramdan çıktık." sözü ile hem kendisinin ve hem de Hz. Âişe'ye isabet eden hayız özrünün kendilerine isabet etmediği kimselerin yaptığı şeyi ha­ber vermektedir. Hz. Âişe'nin, Mekke'ye girdikleri gün, Beytullah'a el sür­düğünü ve o gün ihramdan çıktığını belirtmemiştir. Kuşku yok ki, Hz. Âişe umre niyetiyle geldi ve bu niyetini Şerifte hayız oluncaya kadar sür­dürdü. Orada umreye haccı da eklemek suretiyle kıran yaptı. Şu halde Hz. Âişe, Hz. Peygamber (s.a.) İle birlikte umre yaptı yahut umreye niyet­lenip geldi dense, bu söz yalan olmaz.

"Sonra öğleyi müteakip hac için yeniden ihrama girdik." sözüne ge­lince; bir kere Esma Mekke'ye girildiği günün öğle vaktini müteakip ihra­ma girdiklerini söylemiyor ki, Ebu Muhammed'in dediği lâzım gelsin. O, terviye gününün öğle vaktini müteakip zamanı kasdetmektedir. Avam-havâs herkesin bilebileceği ve zihinlerin başka yönlere kayması sözkonusu olma­yan şeylerden olması dolayısıyla böylesi bir şeyin anlaşılması ve anlatımı için özel olarak şu günün öğle vaktinden sonra diye belirtilmesine gerek yoktur. Şu halde sika râvilerin hadislerini böyle bir kuruntuyla reddetmeye yol yoktur.

Ebu Muhammed diyor ki: Hz. Âişe'den aktarılan sözkonusu iki hadis için —kendisinin münker saydığı hadisleri kastediyor— en sağlıklı yol bu hadiste geçen "Hacca veya hem hacca, hem umreye niyetlenenler hac vazi­felerini tamamen bitirip kurban bayramının birinci günü oluncaya kadar ihramdan çıkmadılar." sözünü yorumlayıp Âişe bu sözüyle yanında kur­banlık bulunanları kasdetmiştir demelidir. Böylece bu iki hadisten münker-. lik kalkmış ve bütün hadisler uzlaşmış olur. Zira Zührî, .Urve'den Ebu'l-Esved'in Urve'den yaptığı rivayetin aksini rivayet ediyor. Zührî kuşkusuz Ebu'l-Esved'den hıfz yönünden daha sağlamdır. Yahya b. Abdurrahman bu konuda Âişe'den aktardığı rivayette Esved b. Yezîd, Kasım b. Muham­med b. Ebu Bekir, Âişe'nin azadli kölesi Ebu Amr Zekvân, Abdurrahman kızı Amra gibi —bu hanım Âişe'nin kucağında yetişmiştir— hıfzda, güve­nilirlikte, büyüklükte ve Âişe'yle sıkı fıkıhkta kendilerine denk olamayaca­ğı insanlara muhalefet etmiştir. Oysa bu insanlar Hz. Âişe ile samimiyeti ve sıkı fıkıhğı oian insanlardır. Haydi böyle olmasalar bile onların rivayeti­ne yahut tek kalsa bile onlardan birinin rivayetine elbet uymak vacip olur­du. Çünkü bunların rivayetlerinde Ebu'l-Esved ile Yahya'nın rivayetinde bulunmayan bir fazlalık vardır. Bir delili bilmeyen veya onun farkında olmayan, onu bilen, hatırlayan ve haber verenin üstünde değildir. Oysa bu büyük zatlar Hz. Âişe'den gelen rivayette birbirlerine muvafakat sağla­mışlardır. Böylece yukarıda zikrettiğimiz Ebu'l-Esved ve Yahya'nın hadisi­ne tutunulamaz olmuştur.

İbn Hazm sözlerini şöyle sürdürüyor: Hem Ebu'l-Esved ve Yahya'nın rivayet ettiği hadisler müsned değil, mevkufturlar. Çünkü bu râviler, Hz. Peygamber'in (s.a.) sahabîlere ihramdan çıkmalarını emretmesi hâdisesin­den sözetmeksizin Hz. Âişe kimin ne yaptığını nasıl anlatmışsa, onlar da ondan bunu aktarmışlardır. Hz. Peygamberden (s.a.) başka hiç kimsenin yaptığı delil olmaz. Bu iki râvinin zikrettiği şeyler sahih olsa bile Hz. Pey­gamber'in (s.a.), yanında kurbanlık bulunmayanlara, haccı umreye çevir­melerini emrettiği sahih senedle rivayet edilmiştir. Artık bu emri yerine getirmeyi uzatıp geciktirseler, ihramdan çıkmasalar ALLAH Teâlâ'ya isyan ermiş olurlardı. ALLAH, onları bu duruma düşmekten korumuş ve bundan aklamıştır. Şu halde kesinlikle sabit olmuştur ki, Ebu'l-Esved ile Yahya'­nın hadisinde, sadece yanında kurbanlık bulunanlar kastedilmiştir. Yukarı­da verdiğimiz sahih hadisler de, aynen böyle Hz. Peygamber'in (s.a.), ya­nında kurbanlığı bulunanlara haccı umreyle birleştirmelerini ve her ikisinin de yapılması gerekli amellerini yapmadan ihramdan çıkmamalarım emretti­ğini ifade etmektedirler. Sonra tbn Hazm, Mâlik — İbn Şihab — Urve — Âişe senediyle Hz. Peygamber'in (s.a.): "Yanında kurbanlık hayvanı bulunan kimse hac ve umreye niyetlenip ihrama girsin. Sonra her ikisinin yapılması gereken vazifelerini yerine getirmeden ihramdan çıkmasın." bu-yurduğunu[469] kaydedip diyor ki: Gördüğün gibi Urve aracılığıyla Âişe'­den gelen bu hadis, Ebu'l-Esved yoluyla Urve'den ve Yahya yoluyla Âişe'­den gelen hadislerde kastedilen şey şudur diye söylediğimiz hususu şüphe bırakmayacak bir şekilde ortay_a koymaktadır. Şimdi mesele (kapalılık) ta­mamen ortadan kalkmış oldu. Âlemlerin Rabbi ALLAH'a hamdolsun.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
İbn Hazm sözlerine devamla, diyor ki: Ebu'l-Esved hadisinde cümlele­rin çıkartılmış olduğunu, Urve'den aktarılan onun annesinin, teyzesinin ve Zübeyr'in yalnızca umre yaptıklarını, Rükn'e el sürünce ihramdan çıktıkla­rını ifade eden sözleri de ortaya koyar. Hiç ihtilâf yok ki, umre yapan kimse Rükn'e el sürmekle ihramdan çıkamaz; ihramdan çıkmak için Rükn'e el sürdükten sonra Safa-Merve arasında sa'y yapmak gerekir. O halde ha­disten cümleler çıkartıldığı sahih demektir. Bu cümleleri, zikrettiğimiz di­ğer sahih hadisler ortaya çıkarmaktadır. Böylece kavga ve gürültü tama­men ortadan kalkmış oldu. Başarı yalnız ALLAH'tandır.

Ebu'l-Esved'in Urve'den rivayet ettiği Ebu Bekir, Ömer, Muhacirler, Ensâr ve İbn Ömer'in yaptıklarını ihtiva eden hadis için îbn Abbas çok iyi bir cevap vermiştir. Onun verdiği cevap yeterlidir. A'meş, Fudayl b. Amr — Saîd b, Cübeyr — İbn Abbas senediyle ALLAH Rasûlü'nün (s.a.) temettü' yaptığını rivayet etmiştir. İbn Abbas'tan bunu işiten Urve: "Ebu Bekir ve Ömer, temettü' haccını yasakladılar." dedi. Bunun üzerine İbn Abbas: "Bakıyorum siz helak olacaksınız. Ben, 'ALLAH Rasûlü (s.a.) buyurdu' diyorum; sen, 'Ebu Bekir ve Ömer dedi' diyorsun!" diye karşılık verdi.[470]

Abdürrezzak'ın, Ma'mer — Eyyûb se*nediyle rivayetine göre Urve, İbn Abbas'a: "ALLAH'tan korkmuyor musun? Temettü' haccma ruhsat veriyor­sun!" dedi. İbn Abbas: "Ey Urvecik! Annene sor!" diye karşılık verdi. Bunun üzerine Urve: "Fakat Ebu Bekir ve Ömer yapmadılar" deyince^, İbn Abbas: "Vallahi, siz böyle devam ederseniz öyle görüyorum ki, ALLAH size azap eder. Ben size ALLAH Rasûlü'nden (s.a.) hadis aktarıyorum, siz bize Ebu Bekir ve Ömer'den sözediyorsunuz?!" diye cevap verdi. Bu söz­ler üzerine Urve: "Elbet onlar, ALLAH Rasûlü'nün (s.a.) sünnetini daha iyi bilen ve O'nun sünnetine senden daha çok uyan insanlardı." dedi.[471]

Ebu Müslim el-Keccî,[472] Süleyman b. Harb — Hammad b. Zeyd — Eyyûb es-Sahtiyanî — İbn Ebî Müleyke senediyle rivayet eder ki; Urve b. Zübeyr, ALLAH Rasulü'nün (s.a.) sahabîlerinden birine: "Zilhicce ayının ilk on günü içinde insanlara, bu günlerde umre yapılmazken umre yapma­larını emrediyormuşsun?!" diye sordu. O da: "Niçin bunu annene sormu­yorsun?" dedi. Urve: "Zira Ebu Bekir ve Ömer bunu yapmadılar." diye cevap verdi. Bunun üzerine o sahabî: "İşte buradan helak oldunuz. Öyle görüyorum ki, ALLAH (c.c.) sizi mutlaka cezalandıracaktır. Ben size ALLAH Rasûlü'nden hadis aktarıyorum, siz bana Ebu Bekir ve Ömer'in yaptıkları­nı haber veriyorsunuz!" dedi. Urve de ona: "Onlar, ALLAH Rasulü'nün (s.a.) sünnetini vallahi senden daha iyi bilirlerdi." dedi. Bunun üzerine o sahabî sustu.

Sonra Ebu Muhammed İbn Hazm, Urve'nin bu sözüne karşılık aşağı­da zikredeceğimiz cevabı verdi. Üstadımızın verdiği ondan daha güzel bir cevabı da nakledeceğiz.

Ebu Muhammed diyor ki: Biz, Urve'ye deriz ki: İbn Abbas hem ALLAH Rasulü'nün (s.a.) sünnetini ve hem de Ebu Bekir ile Ömer'in uygulamaları­nı senden daha iyi bilir; o, senden daha hayırlı ve o üçüne senden daha yakındır. Bunda hiçbir müslüman kuşku duymaz. Mü'minlerin annesi Âi-şe, senden daha bilgili ve daha doğrudur... Sonra İbn Hazm, Sevrî — Ebu İshak es-Sebîî — Abdullah senediyle şu rivayeti aktarır: Hz. Âişe, "Kim haccı yönetmek üzere görevlendirildi?" diye sordu. "İbn Abbas" diye ce­vap verdiler. Bunun üzerine Hz. Âişe: "O, haccı en iyi bilen insandır" dedi. Ebu Muhammed, "Maamafih, Urve'den daha hayırlı, daha faziletli, daha bilgili, daha doğru ve daha güvenilir bir kimse, Hz. Âişe'den Urve'­nin dediğinin aksini rivayet etmiştir." dedikten sonra, Bezzâr — el-Eşec — Abdullah b. İdris el-Evdî — Leys — Atâ ve Tavus — İbn Abbas sene­diyle rivayet eder ki, ALLAH Rasûlü (s.a.), Ebu Bekir ve Ömer temettü' yapmışlardır; bunu ilk yasaklayan Muâviye'dir.

Abdürrezzak, Sevrî — Leys — Tavus — İbn Abbas senediyle de şu hadisi kaydeder: "ALLAH Rasûlü (s.a.) ile Ebu Bekir temettü' yaptılar. Ebu Bekir vefat edince Ömer ve Osman da aynısını yaptılar. Bunu ilk yasakla­yan Muâviye'dir. "[473]

Ben derim ki: Bu İbn Abbas hadisini Müsned'inde İmam Ahmed ve Tirmizî de rivayet etmiştir. Tirmizî: "Bu hadis hasendir" demiştir.[474]

Abdürrezzak'ın, Ma'mer — İbn Tavus — babası Tavus senediyle riva­yetine göre Übey b. Kâ'b ile Ebu Musa, Ömer İbnü'l-Hattâb'a: "Kalkıp insanlara şu temettü' işini açıklasan olmaz mı?" dediler. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Bunu bilmeyen kaldı mı ki? Ben kendim yapıyorum." karşılı­ğını verdi.

Ali b. Abdülaziz el-Bağavî, Haccac b. Minhâl — Hammad b. Seleme — Hammad b. Ebu Süleyman yahut Humeyd — Hasan (Basrî) senediyle rivayet eder ki; Hz. Ömer, Kabe'nin malım almak istedi ve: "Kabe'nin bu mala ihtiyacı yok" dedi. Yemenlileri idrarla (elbise) boyamaktan me­netmek istedi ve bir de temettü' haccını yasaklamak istedi. Bunun üzerine Übey b. Kâ'b dedi ki: "ALLAH Rasûlü (s.a.) ve ashabı bu malı gördüler. O'nun ve ashabının bu mala ihtiyaçları vardı; ama almadı. Sen de alma. ALLAH Rasûlü (s.a.) ve ashabı Yemen dokuması kumaşlardan yapılan elbi­seleri giyerlerdi. Ama kumaşların idrarla boyandığını bildiği halde O, bunu yasaklamadı. ALLAH Rasûlü (s.a.) ile birlikte temettü' yaptık; ama kendisi bunu yasaklamadı ve ALLAH yasaklayıcı bir âyet de indirmedi."[475]

Hz. Ömer'in, "Şayet sene ortasında umre yapsam, sonra da hac yap­sam elbet temettü' yapardım. Elli kere hac yapsam elbet temettü' yapar­dım." dediği yukarıda geçmişti. Bu sözleri Hammad b. Seleme, Kays — Tavus — İbn Abbas senediyle Hz. Ömer'den şu şekilde rivayet eder: "Bir sene içinde iki kere umre yapsam, sonra hac yapsam elbet haccımla birlikte bir umre daha yapardım." Sevrî ise, Seleme b. Küheyl — Tavus — İbn Abbas senediyle Hz. Ömer'in: "Umre yapsam, ardından bir daha umre yapsam, sonra hac yapsam elbet temettü' yapardım." dediğini rivayet eder. İbn Uyeyne, Hişam b. Huceyr ve Leys — Tavus senediyle İbn Abbas'ın şöyle dediğini aktarır: Temettü' haccını yasakladığım iddia ettiğiniz bu zatın —Hz. Ömer'i kastediyor—; "Umre yapsam, sonra hac yapsam elbet temettü' yapardım" dediğini işittim. İbn Abbas diyor ki: Şu kadar, bu kadar kere olsa da, temettü' yapmadıkça kişinin haccı katiyen tamam olmaz.[476]

Üstadımızın verdiği cevaba gelince; Hz. Ömer (r.a.), asla temettü' hac-cını yasaklamış değildir. Yalnızca "Haccmız ve umreniz için en tamam olanı, ikisi arasını ayırmanızdır." demiş ve böylece Hz. Ömer, onlar için en faziletli olanı yani kişinin her birisi için memleketinden ayrı bir yolculuk yapmasını tercih etmiştir. Böylesi, başka bir yolculuk yapmaksızın yapılan kıran ve hususî temettü' haccından daha faziletlidir. Ahmed b. Hanbel, Ebu Hanife, Mâlik, Şafiî —ALLAH onlara rahmet etsin— ve başka âlimler de buna parmak basmışlardır. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer'in —ALLAH on­lardan razı olsun— yaptıkları ifrâd şekli budur ve Hz. Ömer (r.a.), insan­lar için bunu tercih ederdi.[477] Hz. Ali (r.a.) de aynısını yapardı. Hz. Ömer (r.a.) ve Hz. Ali (r.a.), "Hac ve umreyi ALLAH için tamamlayın." âyeti[478] hakkında "Hac ve umreyi tamamlamak demek, aile yuvandan onlar için ihrama girmendir" demişlerdir. Hz. Peygamber (s.a.) de umresi hakkında Hz. Âişe'ye: "Sevabın, çektiğin yorgunluk ölçüsüncedir." buyurmuştur.[479] Hac yapan kişi aile yuvasına dönüp umre yapmak için yeniden oradan ayrılır, hac aylarından Önce umre yapar ve orada kalır hac yapar, yahut hac aylarında umre yapar evine döner, sonra hac yaparsa, işte o zaman her bir ibadeti aile yuvasından yapmış olur. Hac ve umrenin tam, kâmil bir şekilde yapılışı böyledir ve bu diğerlerinden daha faziletlidir.

Ben derim ki: İşte Hz. Ömer'in, insanlar için tercih ettiği husus bu­dur. Kimileri yanlışlıkla Hz. Ömer'in temettü' haccını yasakladığını san­mış; kimileri onun koyduğu yasağı, haccı umreye çevirmek suretiyle yapı­lan temettu'a yorumlamış; kimileri ifrâd haccını temettu'a tercihen bu ya­sağı en uygun olanı terketmeye yorumlamış; kimileri Hz. Ömer'den gelen yasaklama rivayetlerinin zikrettiğimiz müstehaplık rivayetleriyle çeliştikle­rini söylemiş; kimileri diğer konularda olduğu gibi bu konuda da Hz. Ömer'­den iki rivayet bulunduğunu söylemiş; kimileri yasaklamanın, Hz. Ömer'in eski görüşü olduğunu ve daha sonra bundan döndüğünü söylemiş, —Nitekim Ebu Muhammed İbn Hazm bu yolu tutmuştur— ve kimileri de hacıların hanımlarıyla misvak ağacı gölgesinde (yahut Arafat yakınlarındaki Erak denilen yerde) cinsel münasebette bulunmalarını hoş görmediğinden Hz. Ömer'in kendi görüşü olarak yasaklamış olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Ebu Hanife'nin, Hammad — İbrahim en-Nehaî senediyle rivayetine göre Esved b, Yezîd anlatıyor: Ben, Arefe günü öğleden sonra Ömer İbnü'l-Hattâb'la Arafat'ta vakfe yapıyordum. Saçlarını taramış, üzerinden güzel kokular savrulan bir adam çıkageldi. Hz. Ömer, ona: "Sen ihramh mı­sın?" diye sordu. Adam: "Evet" cevabını verdi. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Senin halin, ihramlı hali değil. İhramlı kimse, saçları uzun müddet taran­madığından keçelenen, üstü başı tozlu olan ve ter kokan kimse demektir." dedi. Adam: "Ben temettü' haccı yapmak üzere geldim. Yanımda ailem de var. Ben, bugün ihrama girdim." dedi. O zaman Hz. Ömer dedi ki: "Bu günlerde temettü' yapmayın. Zira ben onlara temettü' haccı konusun­da ruhsat versem hanımlarıyla Erak'ta (Arafat yakınlarında bir yer) cinsel münasebet kurarlar. Sonra onlarla hacca giderler."[480] Bu sözler, bunun Hz. Ömer'in kendi görüşü olduğunu ortaya koymaktadır.

İbn Hazm diyor ki: O halde ne oldu? Ve ne güzel oldu? Oysa Hz. Peygamber (s.a.) hanımlarını dolaştı, sonra sabah ihrama girdi. İhramdan önce göz açıp kapayacak kadar zaman kalana dek cinsel ilişki kurmanın mubah olduğunda ihtilâf yoktur. En iyi bilen ALLAH'tır. [481]
 

ceylannur

Yeni Üyemiz

d) Diğer Görüşleri ve Tenkidi:



Haccın umreye çevrilmesini menedenler, şimdi zikredeceğimiz ve bo­zukluklarını ortaya koyacağımız başkaca iki yol daha tutmuşlardır:

Birinci yol: Diyorlar ki: Sahabe ve onlardan sonra gelenlerin haccı feshetmenin caiz olup olmadığında ihtilâf ettikleri gözönüne alınırsa, ilim adamlarının pej; çoğuna hatta çoğunluğuna göre, yapılması caiz olmayan bir şeyden ibadeti korumak amacıyla ihtiyat olarak bunun engellenmesi gerekir.

İkinci yol: Hz. Peygamber (s.a.) hac aylarında umre yapmanın caiz olduğunu göstermek için sahabîlere haccı feshetmelerim emretmiştir... Çünkü cahiliye devri halkı, hac aylarında umre yapmayı hoşgörmezler ve derlerdi ki: "Devenin sırtındaki yağır (aşınmadan dolayı meydana gelen yara bere izi) iyileşir, iz silinir gider, safer ayı da çıkar giderse; işte o zaman umreci için umre helâl olur..." Hz. Peygamber (s.a.) sahabîlere bundan dolayı haccı feshetmelerini emretti.[482] Böylece onlara hac aylarında umre yap­manın caizliğini açıklamış oldu.

Bu her iki yol da tutarsızdır:

Birincisi: İhtiyat, sünnet belli değilse ancak o zaman meşru olur. Belli ise ona uymak ve ona aykırı olanı bırakmak ihtiyattır. Eğer ihtilaftan dola­yı onu bırakmak ihtiyatsa, ona aykırı olanı bırakmak ve ona uymak daha daha ihtiyatlıdır. İhtiyat iki türlüdür: 1) Âlimlerin ihtilâfından kurtulmak için ihtiyat, 2) Sünnete muhalefetten kaçınmak için ihtiyat.

Bunlardan birinin diğerine üstünlüğünü açıktır.

Hem burada ihtiyat imkânsızdır. Çünkü haccı feshetme konusunda âlimlerce üç görüş ileri sürülmüştür:

1- Haramdır.

2- Vaciptir.

3- Müstehaptır. Haram sayana muhalefetten kaçınma, vacip sayana muhalefetten kaçınmaya göre ihtiyat açısından daha elverişH değildir. Mu­halefetten kurtulmak için ihtiyatlı davranma imkânsız olunca, sünnete mu­halefetten kurtulmak için ihtiyat gösterme artık kesinlik kazanır.

İkinci yola gelince: Pek çok yönden tutarsızlığı daha da ortadadır:

1- Hz. Peygamber (s.a.) yukarıda da geçtiği üzere bundan önceki üç umresini hac aylarında, Zilkade ayında yapmıştır. Zilkade ayı ise hac ayla­rının ortasıdır. Hz. Peygamber (s.a.) bunu daha önce üç defa yapmışken, sahabîlerin, hac aylarında umre yapmanın caiz olduğunu ancak Hz. Pey-gamber'in (s.a.) kendilerine haccı umreye çevirmelerini emretmesinden sonra öğrendikleri, bu zamana kadar bilmedikleri nasıl düşünülebilir?

2- Sahihayn* daki bir hadise göre Hz. Peygamber (s.a.) mikatta saha­bîlere: "Kim umreye niyetlenip ihrama girmeyi, telbiye getirmeyi isterse öyle yapsın. Kim hacca niyetlenip ihrama girmeyi, telbiye getirmeyi isterse öyle yapsın. Kim de hac ve umreye niyetlenip, ihrama girmeyi, telbiye ge­tirmeyi isterse o da Öyle yapsın." buyurmuştur.[483]' Görüldüğü üzere Hz. Peygamber (s.a.) mîkatta, müslümanlann çoğunluğu yanında iken hac ay­larında umre yapmanın caiz olduğunu onlara açıklamıştır. Şu halde onlar, bu işin caiz olduğunu haccı feshetme işlemine kadar nasıl bilmemiş olabi­lirler? ALLAH'a yemin olsun ki, bu sözle bu işin caiz olduğunu öğrenmemiş-lerse feshetme suretiyle caiz olduğunu öğrenmemiş olmaları akla daha yatkındı.

3- Hz. Peygamber (s.a.) kurbanlık sevketmemiş olanlara, ihramdan çıkmalarını, sevketmiş olanlara ise kurbanı kesinceye kadar ihramlı kalma­larını emretmiş ve böylece ihramlılar arasında fark bulunduğunu ortaya koymuştur. Bu da gösterir ki, ihramdan çıkmaya engel, sırf birinci ihram değil, kurbanlık sevketmiş olmaktır. Haccı feshetmeyi menedenterin kay­dettikleri illet, belli türdeki ihramhya mahsus olamaz. Hz. Peygamber (s.a.) ihramdan çıkma ve çıkmama konusunda etkili olan hususun, —başka bir şey değil— kurbanın bulunup bulunmaması olduğunu söylemiştir.

4- Şöyle denilebilir: Hz. Peygamber (s.a.), müşriklere muhalefet etme­yi amaçlamışsa, bu durum, haccı feshetmenin bu illetten dolayı daha fazi­letli olduğuna bir delil teşkil eder. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.) şayet bunu yalnız müşriklere muhalefet olsun diye sahabîlere emretmişse bu durum kıyamete kadar ya vacip, ya müstehap olarak haccı feshetmenin meşrulu­ğuna bir delil olmuş olur. Zira Hz. Peygamber'in (s.a.) müşriklerin tavırla­rına muhalefet olsun diye hac ve umre konusunda yaptığı ve ümmetine meşru kıldığı şey ya vacip, ya müstehap olarak kıyamete kadar meşru de­mektir. Müşrikler Arafat'tan güneş batmadan önce hareket ederler, Müz-delife'den ise güneş doğuncaya kadar hareket etmez ve: "Ey Sebîr! Aydın­lan ki, kurban kesimine koşalım!" derlerdi. Hz. Peygamber (s.a.) onlara muhalefet ederek[484] "Bizim tavrımız, müşriklerin tavrına muhalefet etti. Biz güneş batıncaya kadar Arafat'tan hareket etmedik." buyurdu.

Bu muhaleîet ya Mâlik'in dediği gibi rükündür, ya Ahmed b. Hanbel, Ebu Hanîfe ve iki görüşünden birine göre Şafiî'nin dediği gibi vaciptir, yapmadığı takdirde kurban kesmek gerekir; ya da diğerlerinin dediği gibi sünnettir.

Müzdelife'den güneş doğmadan önce hareket etmek, müslümanlann ittifakıyla sünnettir. Aynı şekilde Kureyşliler Arafat'ta vakfe yapmazlar, Müzdelife'den hareket ederlerdi. Hz. Peygamber (s.a.) onlara muhalefet edip Arafat'ta vakfe yaptı ve oradan hareket etti. "...Sonra insanların ha­reket ettikleri yerden hareket edin." âyeti[485] bu konuda inmiştir. Bu mu­halefet müslümanlann ittifakıyla haccın rükünlerindendir. Müşriklere mu­halefet ettiğimiz hususlar ya vaciptir ya müstehaptır. Bunlar arasında mek­ruh yoktur. O halde nasıl haram bulunabilir? Nasıl "Hz. Peygamber (s.a.) ashabına, müşriklerin haccına muhalif bir hac şeklini emretmiştir. Oysa onlara yasakladığı şey, yapmalarını emrettiğinden daha faziletliydi." denebilir? Yahut nasıl "Müşriklerin yaptıkları gibi hac yapıp da temettü' yap­mayan kimsenin haccı, ALLAH Rasûlü'nün emriyle muhacirlerin ve Ensâr'ın oluşturduğu ilk müslümanlann yaptıkları hacdan daha faziletlidir." denebilir?

5- Sahihayn'da rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.) buyurdu ki: "Kıyamete kadar umre, hacca dahil olmuştur." O'na sordular: "Yaptı­ğımız bu umre yalnız bu sene için mi, yoksa ebediyen geçerli mi?" O da: "Hayır, ebediyen geçerlidir, Kıyamete kadar umre, hacca dahil olmuştur." buyurdu[486]

Câbir'in rivayet ettiği uzun hadiste açıkça geçtiği üzere sahabîler, hac­dan çevrilen umreyi sormuşlardı. Câbir anlatıyor: Hz. Peygamber (s.a.) sa'yı Merve'de bitirince: "Bu yapageldiğim hacca yeniden başlayabilsey-dim kurbanlık sevketmez, niyetlendiğim haccı umreye çevirirdim. Hangini­zin yanında kurbanlık hayvanı bulunmuyorsa, ihramdan çıksın ve haccını umreye çevirsin." buyurdu. Bunun üzerine Sürâka b. Mâlik ayağa kalkıp: "Ey ALLAH'ın Rasûlü! Bu seneye mi mahsus, yoksa ebediyen geçerli mi?" diye sordu. ALLAH Rasûlü (s.a.) parmaklarını birbirine geçirip iki kere: "Umre, hacca dahil olmuştur." buyurdu ve devamla: "Hayır, ebediyen geçerli." dedi... Bir metinde ise deniyor ki: ALLAH Rasûlü (s.a.) Zilkâde'nin dördün­cü günü sabahı (Mekke'ye) geldi ve bize ihramdan çıkmamızı emretti. Biz: "Arefe gününe ancak beş gün kalmışken bize hanımlarımızla cinsel ilişki kurmamızı ve erkeklik âletlerimiz meni akıtır bir halde Arafat'a gelmemizi emrediyor?" dedik... Hadisin daha sonraki bölümünde deniyor ki: Sürâka b. Mâlik: "Bu seneye mi mahsus, yoksa ebediyen geçerli mi?" diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.) de: "Ebediyen" cevabım verdi.[487]

Sahih-i Buhari'üt bir hadise göre Sürâka, Hz. Peygamber'e (s.a.): "Bu size mi mahsus ey ALLAH'ın Rasûlü?" diye sordu. O da: "Hayır, ebedi­yen." buyurdu[488] Böylece ALLAH Rasûlü (s.a.) açıklamış oldu ki, hacla­rını umreye çeviren sahabîlerin yaptıkları bu umre şekli, ebediyen geçerli­dir ve kıyamete kadar umre, hacca dahil olmuştur. Bu da temettü' umresi­nin, haccın bir bölümü olduğunu gösterir.

Bazı insanlar Hz. Peygamber'in (s.a.): "Hayır, ebediyen geçerli." sö­zünü delil olarak kullanma konusunda iki itiraz ileri sürmüşlerdir. Birincisi: Bu sözle, "Yapılan bu umre ile farzın düşmesi yalnız o seneye mahsus değil; aksine ebediyen farzı düşürür." denmek istenmiştir. Bu itiraz tutar­sızdır. Çünkü bunu kasdetmiş olsa, "ebediyen" şeklinde cevap vermezdi. Zira ebedîlik, belli bir grup için geçerli olmaz, bütün müslümanlar için geçerli olur. Hem Hz. Peygamber (s.a.): "Kıyamete kadar umre, hacca dahil olmuştur" buyurmaktadır. Sahabîler de bu sorularıyla vacipliğin tek­rar edip etmeyeceğini sormak isteselerdi; yalnız umreyi sormakla yetinmez­ler, haccı da sorarlardı. Ama onlar "Yaptığımız bu umre bu seneye mi mahsus, yoksa ebediyen mi geçerli?" diye sormuşlardır. Şayet umrenin va-cipliğinin her sene tekrar edip etmeyeceğini sormak isteselerdi; hac konu­sunda sordukları gibi "Her sene mi, ey ALLAH'ın Rasûlü?" diye sorarlar, O da hac konusunda onlara verdiği şu cevabı verirdi: "Söylemediğim, şey­leri olduğu gibi bırakın, sormayın. Evet, deseydim elbet (her sene) vacip olurdu." Sahabîler, Hz. Peygamber'e (s.a.): "Bu size mi mahsus?" diye sormuşlar; O da:""Hayır, ebediyen geçerli." diye cevap vermiştir. Bu soru ve cevap, hususîlik bulunmadığı konusunda açık ifadelerdir.

İkincisi: Soruyu soran kişi, soruda geçen "bu" sözüyle hac aylarında umre yapmanın caizliğini kasdetmektedir. Bu itiraz öncekinden daha tutar­sızdır. Çünkü soruyu soran kimse bu soruda, hac aylarında umre yapma­nm caiz olup olmadığını değil, (başka tür) haccı feshetme suretiyle yapılan temettü' haccını sormuştur. Zira Hz. Peygamber'in (s.a.) yanında kurban­lık hayvanı bulunmayanların haccı feshetmelerini emretmesi üzerine sor­muştur. O vakit Sürâka, Hz. Peygamber'e (s.a.): "Bu seneye mi mahsus, yoksa ebediyen geçerli mi?" diye sormuş; Hz. Peygamber (s.a.) de onun sorduğu soruya cevap vermiştir, sormadığına değil. Hz. Peygamber'in (s.a.) yanında kurbanlık hayvanı bulunmayanlara ihramdan çıkmalarını emret­mesinin ardından "Kıyamete kadar umre hacca dahil olmuştur." buyur­ması bunun kıyamete kadar devamlı olduğunun açık ifadesidir. O halde hususîlik iddiası ibtal olmuştur. Başarı yalnız ALLAH'tandır.

6- Kaydettiğimiz bu illet ne hadiste geçmektedir, ne de hadiste ona bir işaret vardır. Şayet bu illet asılsız ise itirazınız ibtal olur. Eğer sahihse, hiçbir yönden sahabe için bir ayrıcalığı gerektirmez. Hatta sahihse o illetin bulunduğu şeyin devamlılığını ve sürekliliğini gerektirir. Nitekim Hz. Pey­gamber'in (s.a.) ve ashabının gücünü müşriklere göstermek için remel (ko­şar adım yürümek) meşru kılınmış ve muşrûluğu kıyamete kadar süreklilik .- arzetmiştir. Şu halde her nasıl düşünülürse düşünülsün, bu illeti delil göste­rerek bunun sahabîlere mahsus olduğunu söylemenin tutarsızlığı ortaya çıkmış demektir.

7- Sahabe —ALLAH onlardan razı olsun—, üç sene Hz. Peygamber'le (s.a.) hac aylarında umre yapmış olmalarına rağmen buradan hareketle hac aylarında umre yapmanm caizliğini anlamakla, mikatta Hz. Peygamber'in (s.a.) kendilerine bu konuda izin vermesiyle ve nihayet haccı umreye çevir­melerini emretmesiyle yetinmemişse, onlardan sonra gelenlerin bununla ye­tinmeyip Hz. Peygamber'in (s.a.) emrine uymak ve O'nun ashabının yolu­nu takip etmek amacıyla haccı umreye çevirmeleri daha lâyıktır. Ancak herhangi bir kimse: "Biz sahabenin yetinmediği ile yetinir, caizlik konu­sunda onların ihtiyaç duyduklarına ihtiyaç duymayız." diyecek olursa, bu bir cehalettir; ondan ALLAH'a sığınırız.

8- ALLAH Rasûlü'nün (s.a.), haram bir husus olan haccı feshetme işle­mini ashabına emretmek suretiyle bunun mubah olduğunu öğretmesi düşü­nülemez. Çünkü bu yasağı işlemeksizin, bundan daha kolay bir açıklamay­la, A$ha açık bir delâletle ve daha az bir külfetle öğretmesi mümkündür.

Soru: Hz. Peygamber (s.a.) onlara bunu emrettiğinde haccı feshetme işlemi haram değildi.

Cevap: O zaman ya vaciptir, ya da müstehaptır. Bunlardan her birini savunan bir grup vardır. O halde vacip yahut müstehap kılındıktan sonra bunu haram kılan kimdir? Bu vacipliği yahut müstehaplığı hangi nas, han­gi icmâ kaldırmıştır? Bu sorgulamadan asla kurtuluş yoktur.

9- Hz. Peygamber (s.a.): "Bu yapageldiğim hacca yeniden başlayabil-seydim kurbanlık sevketmez, niyetlendiğim haccı umreye çevirirdim." bu­yurmuştur. Şimdi, Hz. Peygamber'in (s.a.) hac aylarında umre yapmanın caizliğini o vakit yeni öğrendiğini ve bu yüzden onu kaçırdığı için üzüldü­ğünü mü sanıyorsun? Bu, en imkânsız 'şeylerdendir.

10- Hz. Peygamber (s.a.), kurbanlık sevketmeyip ifrâd ve kıran haccı-na niyetlenenlere, haccı umreye çevirmelerini emretti. Malumdur ki, kıran yapan kimse hac aylarında hac yanında umre de yapmıştır. O halde Hz. Peygamber (s.a.) kendisi yapmış olduğu ve haccı umreye eklediği halde hac aylarında umre yapmanın caiz olduğunu göstermek için nasıl kıran yapan kimseye kıran haccını umreye çevirmesini emredebilir?

11- Haccın umreye çevrilmesi usul kıyasına aykırı değil, uygundur. Bu konuda nas bulunmamış olsaydı bile kıyas bunun caiz olmasını gerekti­rir. O halde bu konudaki nas, kıyasa uygun gelmiştir. Bunu Şeyhülislâm (İbn Teymiye) söylemiş ve o, bu hususu şöyle açıklamıştır: İhramlı bir kimse gerektiğinden fazlasını kendine gerekli kılıp yüklense, imamların ittifakıyla caizdir. Şayet umre yapmak üzere ihrama girse, sonra umreye haccı da katsa, tartışmasız caizdir. Hac yapmak üzere ihrama girse, sonra buna um­reyi de katsa, cumhura göre caiz olmaz. Bu görüş aynı zamanda Mâlik, Ahmed b. Hanbel ve zahir mezhebine göre Şafiî'nin de görüşüdür. Ebu Hanife ise temel kabul ettiği, 'kıran yapan kimse iki tavaf, iki sa'y yapar' görüşüne dayanarak bunun caiz olduğunu söylemiştir... Şeyhülislâm de­vamla diyor ki: Kıran yapa
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
yapan kimsenin iki tavaf, iki sa'y yapacağı yolunda İmam Ahmed'den aktarılan rivayetten çıkartılacak kıyas da budur. Durum böyle olduğunda hac yapmak üzere ihrama giren kimse artık hacdan başka bir şey yapmaya niyetlenemez. Temettü' haccına niyetlenmişse artık hem umre ve hem de hac yapmayı kendisine gerekli kılmış demektir. Haccı fes­hetme suretiyle kendisine önce olduğundan daha fazla görev yüklediği için bu caiz olmuştur. Daha faziletli olduğuna göre müstehap demektir. Bu durum, temettuZ yapan kişi (Hz. Peygamber'in emriyle) haccı umreye çe­virdi sananlara problem olmuştur. Oysa durum böyle değildir. Çünkü hac­cı yalnız umreye çevirmek istese, hiç ihtilafsız bu, caiz değildir. Haccı fes­hetme, yalnızca umreden sonra hac yapma niyetini taşıyanlar için caizdir. Temettü' haccına niyetlenen kişi umre ihramına girdiğinde hacca da girmiş demektir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.): "Kıyamete kadar umre hacca dahil olmuştur." buyurmaktadır. Bu sebeple temettü' yapan kimsenin um­re ihramına girmesinden itibaren üç gün oruç tutması caizdir. Bu da o kimsenin o durumda hacda olduğunu gösterir. Bundan sonra hac için ihra­ma girmesi ise tıpkı cünüp kimsenin önce abdest alması, sonra gusletmesi gibidir. Hz. Peygamber (s.a.) cünüplükten dolayı guslettiğinde böyle ya­pardı. Ölen kızını yıkayan kadınlara "Sağından ve abdest organlarından yıkamaya başlayın." buyurmuştur.[489] Abdest organlarım yıkama guslün bir bölümüdür.

İtiraz: Bu üç yönden tutarsızdır:

1- Haccını feshettiği vakit ilk ihramıyla kendisine yasak olan şeyler, feshetme suretiyle helâl olur. Bu ise kendisine yüklediği (niyetlendiği) gö­revden daha aşağıdır.

2- İlk olarak niyetlendiği hac şekli, kendisine çevirdiği hac şeklinden daha mükemmeldir. Bundan dolayı birincisi cezaya ihtiyaç göstermez. Kendişine çevrilen ise ceza olarak kurban kesimine ihtiyaç gösterir. İçinde ceza bulunmayan hac şekli, ceza bulunan hac şeklinden daha faziletlidir.

3- Umrenin hacca ilâvesi caiz olmazsa onun hacca bedel yapılması ve haccın umreye çevrilmesi haydi haydi caiz olmaz.

Bu itiraz yönlerine biri toplu, diğeri tafsilatlı olmak üzere iki yoldan cevap verilecektir:

Toplu cevap: Bu yönler tamamen sünnete karşı yapılan itirazlardır. Bu itirazlara ise, şöyle cevap verilir: Vahyi kişisel görüşlere tercih gerekli­dir. Sünnete muhalif her görüş kesinlikle bâtıldır. Bâtıl olduğunu ise, sahih ve sarih sünnete muhalefet etmiş olması ortaya koyar. Kişisel görüşler sün­nete tabidirler. Sünnet, kişisel görüşlere tâbi değildir.

Tafsilatlı cevap: Zaten maksadımız da budur. Biz 'haccın feshi, kıyasa uygundur' görüşünü kabullenmiştik. O halde bu kabullenişin hakkını ver­mek gerekir. Buna göre birinci yönün cevabı: Temettü' haccı —araya ih­ramdan çıkış girmiş olsa da—, içinde hiç ihramdan çıkma bulunmayan ifrâd haccından daha faziletlidir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.), yanında kurbanlık hayvanı bulunmayanlara temettü' haccı yapmak üzere ihrama girmelerini ve ashabına haccı, temettü' haccına çevirmelerini emretmiş, ken­disi de bu hac için ihrama girmiş olmayı temenni etmiştir. Aynı zamanda ALLAH'ın, kitabında sözü edilen hac şekli de budur. Ümmet bu hac şeklinin caiz, hatta müstehap olduğunda icmâ etmiş, diğerlerinde ise iki görüşe ay­rılmışlardır. Hz. Peygamber (s.a.) de hac için ihrama giren ashabına sonra haclarını temettü' haccına çevirmelerini emrettiğinde onların çekimser dav­ranmaları üzerine kızmıştır. Hem kesinlikle herhangi bir haccın, en hayırlı nesillerin ve âlemlerin en faziletlisi olan. insanların, Peygamberleri (s.a.) ile birlikte yapmış oldukları hacdan daha faziletli olması mümkün değildir. Hz. Peygamber (s.a.) kurbanlık sevketmiş olanlar dışında kalan bütün sa-habîlere, haclarını, temettü' haccma çevirmelerini emretmiştir. Bu tür hac dışında başka bir haccın bundan daha faziletli olması mümkün değildir. Ancak kıran haccma niyetlenip kurbanlık sevkedenin yaptığı hac bundan müstesnadır. Nitekim ALLAH Teâlâ da Peygamberine kıran haccını seçmiş­tir. ALLAH'ın, Peygamberi için seçtiği hac kıran haccı; Peygamberin ashabı için seçtiği hac ise temettü' hacadır. Hangi hac bu ikisinden daha faziletli olabilir? Hem Hz. Peygamber'in (s.a.), ashabını, üstün bir hac şeklinden vazgeçirip daha az faziletli ve başkası kendisine tercih edilen bir hac şeklini yaptırması mümkün değildir. Temettü' haccmın ifrâd haccından daha fazi­letli olduğunu gösteren daha pek çok sebep vardır; ancak onları anlatmahin yeri burası değildir. Böylece bu hac şeklinin, feshetme suretiyle kaçırı­lan ihram üzere kalmaktan daha faziletli ve daha tercihe şayan olduğu anlaşılmış ve bununla ikinci yönün asılsızlığı ortaya çıkmış oldu.

"O, kurban kesilmesi zorunlu bir hac şeklidir." sözünüze gelince, bu söz çeşitli yönlerden tutarsız bir sözdür:

a) Temettü' haccında kurban kesimi, istenilen bir ibadettir ve bu, hac-cın tamamlayıcısıdir. Şükran kanıdır, ceza kam değil. Memleketinde bulu­nan (mukim) kimse için kurban bayramında kurban kesimi nasıl b gün yapılan ibadetin tamamlayıcı sidir, tıpkı bunun gibi kan akıtmayı içeren hac şekli de kurban kesimini içeren bayram yerindedir. Zira o gün kurban kesi­miyle ALLAH'a yakınlaşma kan akıtma gibidir. Tirmizî ve başkalarının Ebu Bekir Sıddîk'tan rivayetlerine göre Hz. Peygamber'e (s.a.): "Hangi hac daha faziletlidir?" diye sordular. O da: "Acc ve secc" cevabını verdi.[490] "Acc'\ Yüksek'sesle telbiye getirme; "secc", kurban kanı akıtma demek­tir. "İfrâd yapan kimse de bu fazileti elde etme imkânına sahiptir." denir­se şöyle cevap verilir: Yalnız kıran ve temettü' yapanlar hakkında bunun meşru olduğuna dair nas gelmiştir. İfrâd yapan için de müstehap olduğu düşünülse bile onun sevabı nerde, temettü' ve kıran yapanların kestiği kur­banın sevabı nerde?

b) Şayet bu, ceza kanı olsaydı; ondan yemek caiz olmazdı. Oysa sahih bir rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.), hacda kestiği kurbanın etinden ye­miş; her deveden bir parça etin bir tencereye konmasını emretmiş ve kendi­si onların etinden yemiş, çorbalarından içmiştir.[491] Şayet O'na düşen pay, bir devenin yedide biri ise her deveden yemiş olduğu gözönüne alındığında yüz parça yemiş demektir. Develerden düşen pay, bölüştürme suretiyle bel­li olmamış şayi hissedir. Sahıhayn'da rivayet edilen bir hadise göre de Hz. Peygamber (s.a.), temettü' haccı yapmakta olan hanımları adına kesmiş olduğu kurbandan yemiştir. İmam Ahmed bu hadisi delil olarak kullan­mıştır. Sahihayn'da Hz. Âişe'den (r.a.) rivayet edildiğine göre Hz. Pey­gamber (s.a.), hanımları adına kurban kesti. Sonra onlar adına kestiği bu kurbandan kendilerine gönderdi.[492] ALLAH Teâlâ, Mina'da kesilen kurban­lar hakkında buyuruyor ki: "Siz de bunlardan yeyin, çaresiz kalmış yoksu­lu da doyurun. "[493] Bu âyet sırf oraya mahsus değilse, kesinlikle temettü' ve kıran kurbanlarını da kapsar. Zira orada meşru olan, temettü' ve kıran kurbanlarının kesimidir. İşte bundan dolayı —ALLAH daha iyi bilir ya— Hz. Peygamber (s.a.), Rabbinin "yeyin" emrine uymak için her deveden bir parça etin bir tencereye konmasını emretmiş, böylece bütün kestiği kur­banlardan yeme imkânına kavuşmuştur.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
c) Cezaya sebeb olan şey, aslında yasaktır. Bir mazeret bulunmaksızın ona kalkışılmaz. Çünkü cezanın sebebi ya bir vacibin terki, yahut bir yasa­ğın çiğnenmesidir. Temettü' haccında ise kurban kesimi ya vacip olarak —İbn Abbas ve bir grup âlim bu görüştedir— yahut müstehap olarak — çoğunluk bu görüştedir— emredilmiş bir şeydir. Şayet temettü' haccı kur­banı ceza kurbanı olsaydı, bir mazeret bulunmaksızın onun sebebini yap­maya kalkışmak caiz olmazdı. O halde onların "ceza kanıdır" sözlerinin asılsızlığı ortaya çıkmış ve anlaşılmıştır ki, bu hac ibadetine ait bir kurban­dır; ALLAH bu sayede kullarına bir genişlik göstermiş ve sürekli ihramda kalmadan kaynaklanan bir meşakkat bulunduğu için de onun sebebiyle ih­ram sırasında ihramdan çıkmayı mubah kılmıştır. Bu, yolculukta namazı kısaltma ve oruç tutmama, mestler üzerine meshetme yerindedir. Gerek Hz. Peygamber (s.a.), gerekse ashabı hem bunu hem de bunu yapmışlar­dır. "ALLAH Teâlâ, verdiği ruhsatların yapılmasından hoşlanır. Nitekim ken­disine karşı bir günah işlenmesinden hoşlanmaz."[494] Görüldüğü üzere Al­lah'ın, kolaylaştırdığı ve hafifleştirdiği bir şeyi kulunun yapmasını sevmesi, ona haram kıldığı ve yasakladığı şeyi işlemesinden hoşlanmaması gibidir. Her ne kadar kesilen kurban, iki yolculuktan birinin düşmesinden dolayı rahatlayışa bir bedel ise de bu, hac aylarında gelen kimse için ifrâd haccı ve onu müteakip umre yapmaktan daha faziletlidir. Bedel bazan vacip de olabilir. Meselâ (öğleye) bedel sayanlara göre cuma ile, su kullanma imkâmna sahip olmayan için teyemmüm bedel oldukları halde vaciptirler. Bedel bazan vacip olabildiğine göre, müstehap olması caizlik bakımından daha uygundur. Arada ihramdan çıkılması hepsinin bir tek ibadet olmasını en­gellemez. İfâza tavafı örneğinde olduğu gibi. Zira ifâza tavafı, ittifakla bir rükündür; ancak birinci ihramdan çıkıştan sonra yapılır. Aynı şekilde Mina günlerinde şeytan taşlama da böyledir; tamamen ihramdan çıktıktan sonra yapılır. Ramazan orucunda da geceleri oruç bozulur; ama bu, onun bir tek ibadet olmasını engellemez. Bundan dolayı Mâlik ve başkaları de­mişlerdir ki: Bütün Ramazan ayı için bir tek niyet kâfidir, zira oruç bir tek ibadettir. En iyi ALLAH bilir.

"Umrenin hacca ilâvesi caiz olmazsa, onun hacca bedel yapılması ve haccın umreye çevrilmesi haydi haydi caiz olmaz." sözünüze gelince; bir değirmen gürültüsü işitiyoruz, ama öğüttüğü unu görmüyoruz! Bu iki şey arasında ne bağlantı var? Elinizde hiçbir sağlam delili bulunmayan bu da­vanın delili nedir? Hem sonra bunu söyleyen şayet Ebu Hanife (r.a.) taraf­tarlarından ise, Ebu Hanife'nin kendisi bu kıyasın tutarsızlığını itiraf etme­mektedir. Şayet başkalarından ise kıyasının sıhhatini ortaya koyması iste­nir; ama buna yol bulamaz. Sonra denir ki: Umreyi ilâve eden kimse niyet­lendiği görevinden noksanlaştırmıştır. Çünkü haç için bir tavaf, umre için başka bir tavaf yapacaktı. Kıran yapınca sahih sünnetin hükmünce bir ta­vaf, bir sa'y yapması yeterli olmuştur. Bu cumhûr'un görüşüdür. Oysa niyetlendiği görevi noksanlaştırmıştır. Fesheden ise niyetlendiğinden eksilt­memiş, aksine ibadet şeklini ondan daha mükemmel, daha faziletli ve daha çok vacibi bulunan bir şekle aktarmıştır. Her nasıl düşünülürse düşünülsün böylece kıyasın tutarsızlığı ortaya çıkmış oldu. Hamd, yalnız ALLAH'adır. [495]

[440] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/203.

[441] Senedde adı geçen Ebân b. Ebu Hâzim, gevşek hafızalı bir râvidir, diğer râviler sikadır. Hadiste "temettü' " değil "müt'a" kelimesi geçiyor. Bu kelime, hem müt'a nikâhı

ve hem de temettü* haccı anlamında kullanılmaktadır. Ancak mutlak olarak kullanıl­dığında çoğunlukla müt'a nikâhı kastedilmektedir.

[442] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/203-205.

[443] Humeydî, Müsned, Hadîs no: 132.

[444] Ebu Davud, 1807. Râvıleri sikadır. Ancak İbn İshâk'ın tedlîsi vardır.

[445] Müslim, 1224.

[446] Nesâî, 5/179, 180.

[447] Ebu Davud, 1808; Nesâî, 5/179; Ahmed, 3/469. Senedi zayıftır.

[448] İbn Hazm, Haccetu7-Veda, s. 276. İsnadı sahihtir.

[449] Bakara, 2/196.

[450] "Neshedildiğini" diye tercüme ettiğimiz kısım, metnin Arapça aslında "feshedildiğini" diye kaydedilmekteyse/de, konunun gelişinden anlaşılacağı üzere tercüme ettiğimiz şekilde olmalıdır.

[451] Buharı, 25/36, 65/33; Müslim, 1226 (165, 166, 172); Nesâî, 5/149, 150.

[452] Yukarıda geçti. Bk. Dipnot: 101.

[453] Bu rivayet ileride gelecektir. Bk. Dipnot: 203.

[454] Bakara, 2/196.

[455] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/205-211.

[456] Müslim, 1211 (112). Yukarıda geçti.

[457] Buharî, 25/34; Müslim, 1211 (118).

[458] Senedi hasendir.

[459] Müslim, 1235. Bk. Dipnot: 91.

[460] Yukarıda geçti.

[461] Buharî, 25/34; Müslim/1211 (128).

[462] Buharî, 25/31; Müslim! 1211; Mâlik, 1/410, 411.

[463] Buharı, 25/104; Müslim, 1227.

[464] Müslim, 1211 (120).

[465] Müslim, 1211 (129).

[466] Müslim, 1211 (120).

[467] Buharî, 26/11; Müslim, 1237.

[468] Muhassab gecesi: Teşrik günlerinden sonraki gece. Hz. Pey|amber (s.a.) ve ashabı Mina'dan hareket ettiklerinde Muhassab'da konaklamış ve fiİceyi orada geçirmiş ol­dukları için bu isim verilmiştir.

[469] Buharı, 25/31; Müslim, 1211. Bk. Dipnot: 196.

[470] Ahmed, Müsned, 1/337. Senedi zayıftır.

[471] Senedi sahihtir.

[472] Ebu Müslim, Sünen sahibi İbrahim b. Abdullah b. Müslim el-Basrî olup 292/904 senesinde vefat eden büyük bir hadis hafızıdır. Hayatı için bk. el-Vâfî bi'l-Vefeyât, 5/43; Tezkiretü'l-Huffâz, 2/620; Şezerâtü'z-Zeheb, 2/210. Senedin diğer râvileri de sikadır. O halde sened sahihtir. Ayrıca bk. İbn Hazm, Hacceîü'l-Vedâ, s. 268.

[473] Haccetü'i-Vedâ, s. 269.,

[474] Ahmed, 1/292, 313, 314; Tirmizî, 822. Senedi zayıftır.

[475] Haccelü'l-Vedâ, s. 270. Râvileri sikadır.

[476] Haccetü'1-Vedâ, s. 271.

[477] Ahmed'in Müsned'de (1/92) rivayetine göre Hz. Osman bunu açıkça belirtmiştir. Rivayetin metni şöyledir: Abdullah b, Zübeyr anlatıyor: Vallahi, biz Cuhfe'de Os­man ile birlikte idik. Yanında, aralarında Habîb b. Mesleme el-Fihrî'nin de bulundu­ğu bir grup Şamlı vardı. Kendisine umreyi hacca ilâve ederek temettü' yapma konusu söylenince: "Hac ve umre için en tamamlayıcı olanı her ikisinin de hac aylan içinde olmamasıdır. Bu umreyi tehir edip şu Kabe'yi iki kere ziyaret etseniz daha faziletli olur. Çünkü ALLAH Teâlâ, hayırda genişlik kılmıştır." dedi. Hz. Ali b. Ebu Tâlib (r.a.) vadinin İçinde devesini otlatıyordu. Hz. Osman'ın sözü kulağına ulaşınca geldi, Hz. Osman'ın (r.a.) başında durdu ve: "ALLAH Rasûlü'nün (s.a.) açtığı bir çığır ve ALLAH Teâlâ'nm, kitabında kullarına verdiği bir ruhsat konusunda onlara darlık çıka­rıp yasaklamayı mı amaçlıyorsun? Oysa bu

çığır ve ruhsat, ihtiyaç sahipleri ve evi uzak olanlar İçin tanınmıştı." dedi. Sonra hac ve umreye birlikte niyetlenip ihrama girdi, telbiye getirdi. Hz. Osman (r.a.) bunun üzerine insanlara yöneldi ve: "Bunu yasaklamış mıydım? Doğrusu ben bunu yasaklamadım. Ancak bu, benim yol gösteri­ci bir görüşümdür. Dileyen uyar, dileyen terkeder." dedi. Bu rivayetin senedi sahih­tir. Taberî (2/207) bunu Hz. Ali'den rivayet etmiştir. Süyutî, ed-Dürru'l-Mensûr'da (1/208) bunu kaydediyor ve ilâve olarak; Vekî, İbn Ebî Şeybe, Abd b. Humeyd, İbnü'l-Münzir, İbn Ebî Hatim, Nahhâs (Nâsih adlı eserinde), Hâkim (rivayetin sahih olduğunu söylemiştir) ve Beyhakî'nİn (Sfi«e«'inde) rivayet etmiş olduğunu belirtiyor. İbn Kesir, Abdürrezâk'tan Ma'mer yoluyla Zührî'nin şöyle dediğini kaydeder: Bize kadar ulaştığına göre; "Hac ve umreyi ALLAH için tamamlayın" âyeti hakkında Hz. Ömer: "Her birini diğerinden ayırmak ve umreyi hac aylan dışında yapmak hac ve umrenin tamamındandır." demiştir.

[478] Bakara, 2/196.

[479] Buharı, 26/8; Müslim, 1211 (126). Nevevî'nin kaydına göre hadisin anlamı şudur: İbadetin sevabı, çekilen meşakkat veya harcanan şeyin çokluğuna göre artar. Meşak­katten maksat, Şerîat'ın kötülemediğidir. Harcanan şey hakkında da durum böyledir.

[480] Haccelü'l-Vedâ, s. 272. Senedi sahihtir. Benzer bir hadis için bk. Müslim, 1222; Ahmed, Müsned, 1/50.

[481] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/211-224.

[482] Buharı, 25/34, 63/26; Müslim, 1240; Ebu Davud, 1987.

[483] Yukarıda geçti.

[484] Buharî, 25/100; Tirmizt, 896; lbn Mâce, 3022; Nesâî, 5/265; Dârimî, 2/59, 60; Ah-med, 1/39, 42, 50, 54. Amr b. Meymûn anlatıyor: Hz. Ömer (r.a.) Müzdelife'de sabah namazı kıldırdığında, ben de orada hazır bulundum. Namazı kıldırdıktan son­ra vakfe yaptı ve: "Müşrikler güneş doğuncaya kadar hareket etmezler ve: Ey Sebîr! Aydınlan! derlerdi. Hz. Peygamber (s.a.) onlara muhalefet etti." deyip güneş doğ­madan önce hareket etti.., Sebîr: Orada malum bir dağın adıdır. Mina'ya giden kim­senin sol tarafına düşer. Mekke dağlarnın en büyüğüdür. Oraya defnedilen Hüzeyl kabilesinden Sebîr isminde bir adamın adıyla tanınmıştır. İsmailî ve İbn Mâce, "Kur­ban kesimine koşalım" kısmını ilâve etmişlerdir. Taberî "Ey Sebîr! Aydınlan ki kur­ban kesimine koşalım!" diye rivayet etmiştir.

[485] Bakara, 2/199.

[486] Yukarıda geçti.

[487] Müslim, 1216.

[488] Buharı, 26/7, 94/3.

[489] Buharî, 4/31, 23/11-9; Müslim, 939 (42, 43); Ebu Davud, 3145; İbn Mâce, 1459; Tirmizî, 990; Nesâî, 4/30.

[490] Hadis, şahİdleriyle sahih mertebesine yükselmiştir. Tirmizî (827), Beyhakî (5/42), İbn Mâce, (2924) ve Dârimî (2/31), İbn Ebî Füdeyk — Dahhak b. Osman — Muhammed b. Münkedir — Abdurrahman b. Yerbû — Ebu Bekir senediyle rivayet etmişlerdir. Hadisin râvileri sikadır. Ancak Buharı ile Tirmizî'nin söylediğine göre Muhammed b. Münkedir, Abdurrahman b. Yerbû'dan hadis işitmemiştir. Bununla birlikte İbn Huzeyme ve Hâkim (1/450, 451) hadisi sahih saymış, Zehebî de ona muvafakat et­miştir. Tİrmİzî (3001) bu hadisi İbn Ömer'den rivayet etmişse de, senedinde zayıf bir râvi olan İbrahim b. Yezîd el-Hûzî vardır. Bu konuda îbn Mes'ûd'dan, İbn Ebî Şeybe ile Ebu Ya'lâ el-Mavsılî (s. 1260, 1261), Ebu Üsâme — Ebu Hanife — Kays b. Müslim — Târik b. Şihâb — Abdullah b. Mes'ûd senediyle "En faziletli hac, acc ve secc'dir," hadisini rivayet ederler ki, senedi hasendir.

[491] Müslim, 1218; Tirmizî, 815; İbn Mâce, 3074.

[492] Buharî, 25/115; Müslim, 1211 (120).

[493] Hac, 22/28.

[494] Bu söz hadistir. Bk. Ahmed, 2/108. Senedi sahihtir. îbn Hibbân (914), sahih olduğu­nu söylemiştir.

[495] İbn Kayyim el-Cevziyye, Za’du’l-Mead, İklim Yayınları: 2/224-234.
 
Üst Alt