Muhtazaf | M.Salih AYDIN
Gurbet Mektupları 19
Sevgili dostlar!
Bir Ramazanı şerif ayına daha girmiş bulunmaktayız.
Bugün size bir gurbet mektubu yazarak, ortak dertlerimizi paylaşacağım.
İstedimki sizlerle hasbihal edeyim.
Nedense bizleri ilgilendiren birçok konu da, kendi meselelerimiz ve değerlerimiz olduğu halde kendimizi bırakıverdik.
Futbolu, televizyon dizilerini, siyaseti, tarafgirliği ön plana alarak bir yerlere gidiyoruz.
Halbuki dostumuzun samimiyetini, iki laf edip konuşmalarımızı, dertlerimizi paylaşmalarımızı bir kenara ittik.
Bir türlü bir başlangıç yapamıyoruz.
Bütün bu sebeblerle bu durum nereye kadar sürecek, neden bu güzellikleri bıraktık bilinmez.
Dedim ya, ortak dertlerimiz çok, ama sahip çıkan çok az, hatta yok denecek kadar az.
Bütün yüzden dostlukların başında çıkarlar ön planda.
Evet!
Hayatın nice cilveleri var, bu cilvelere hazırlıksız olan insanı eğitmek çok zor, zor olduğu kadar da imkansız gibi birşey.
Bu minval üzere size soruyorum, sizde kendinize sorarak.
- Hani kendine gelecektin?
Ve devam ederek!
- Sana yaptığım onca nasihatten sonra hala yaşantında bir değişme olmadı ise ben ne yapayım.
- Hayatın onca çilesine kendi yanlışlarını ekledi isen ben ne yapayım.
- Gittiğin arkadaşlarından bunca sille yemişsen ben ne yapayım.
- Alın terinle kazandığın paraları kumara, alkole, ve harama yatırdıysan ben ne yapayım.
- Hatta parayı kendine put yaptıysan ben ne yapayım.
- Ben ancak nasihat ederim, ey nefsim der anlarsan, anlarsın.
Gerisi lafı güzaf.
İnsanlar kendi basit işleri için bile bütün güçleriyle uğraşıp emek sarfederken, biz ne yapıyoruz.
Kocaman bir HİÇ!
Yarınlar, yarınlar için emek sarfedenlerin, davası uğruna uğraş verenlerindir.
Sahip çıktığın alınteri döktüğün, hizmet verdiğin şeyler senindir.
Sen sahip çıkmamışsın ama boşu boşuna ah, vah ediyorsun.
Ama daha biz işin başında fireler vermişiz, yolun başında bile değiliz.
Ailelerimize, çocuklarımıza sahip çıkamamışız.
Sahip çıkmaya Hiç te niyetimiz yok, ama bizim için zaman su gibi akıp gidiyor.
Vah demeden, hedefimizi belirleyip davamıza emek vermeye karar verelim.
Ve!
İki elimizin arasına kafamızı alarak şöyle düşünelim, bakalım ne çıkacak.
Tarumar olmuş kuppemiz, yıkılmış yurtlarımız, eylemişiz hançeremizden bir ah, viran olmuş, yıkılmış şu yaralı gönlümüz.
Müslüman yurtları istila olmuş, yürekler yanmış, ateşler harlanmış, hanelerine namahrem eller uzanmış, boyunları eğilmiş, gururları kırılmış, acıları kardeşleri tarafından paylaşılmamış.
Senin, benim rahatın yerinde sırtımız pek karnımız tok olsa ne olur.
Müminin derdiyle dertlenmedikten sonra, yaşasam ne olur.
O garip gurabaya, ekmek olacaksın, su olacaksın, kumanya olacaksın, kurban olacaksın, fitre, zekat olacaksın, kitap olacaksın.
Onların gözlerindeki ışıltı sana yeter.
Ahirette hesab sorulacak, ne acıki kazandığın paranla vermediğin garibin fakirin hakkı sana yeter.
Böyle bir duruma düşmemek için hem yardım edeceksin.
Şimdiden harekete geçelim, yapacak daha çok işimiz var.
Şimdi!
Her köşeden bir resim alıp bu resimleri birleştirelim.
Bakalım ne kadar birbirini tamamlayacak.
Ve durumumuz nerede, diye tekrar düşünelim.
Bakalım Mevla neyler, neylerse güzel eyler, inşaALLAH.
Derken Mübarek bir ay olan Ramazanı şerife girmiş bulunmaktayız.
Şu Ramazanı şerif içerisinde kendimize bir düzen verip, kulluk vazifemizi yerine getirerek, Ramazanı şeriften sonra aynı minval üzerine hayatımızı ALLAH’a kul olarak ömrümüzü idame etmemize dikkat ederek, ahiretimize azzık hazırlamalıyız.
İnfaklarımızı, sadakalarımızı, fitrelerimizi, zekatlarımızı vererek, sadece oruç tutarak değil, paramızlada fakirin, öksüzün, yetimin, dulun, ihtiyac sahibi herkesin yanında olduğumuzu ve sadece ALLAH c.c. rızası için yaparak erdemli bir müslüman olduğumuzun huzuruna erelim.
Ramazanı şerifimiz ramazanı şerif içerisinde bulunan kadir gecemiz ve bayramımız ümmete ve insanlığa hayırlar getirmesi dileğiyle inşaALLAH.
M.S.A.