Gök Tanrı İnanç Sisteminde Dini Hayat

TÜRKOĞLU

Aktif Üyemiz
Gök  Tanrı  dini  hayat
Gök Tanrı dini hayat
Tarihi kaynaklardan, Etnografik malzemeden gelen bilgilerin ışığı altında yapılan değerlendirmelerde de, Türklerin hayat tarzlarına bağlı olarak tarihi süreç içinde muhtelif dinî inançlar içinde yaşayışlarını sürdürdükleri anlaşılmaktadır. Farklı zamanlarda oluşan ve hayata karışan bu inançları, yaşadıkları ve hayata geçirdikleri biçimleriyle ifade etmek, yazıya alınmamış olmalarından dolayı, mümkün değildir. Bundan dolayı, biz onları, ancak elimize geçen bilgiler çerçevesinde sadece tarif ve tasvir etmeye çalışabiliriz. Semavî dinlerden önceki devreye ait Türk inançlarını, bugünkü görüntülerine bakarak biz bir inanç yumağı şeklinde ifade etmek istiyoruz. Farklı zamanların farklı inançlarından oluşan bu inanç yumağı, tarihin bilinmeyen devirlerinden itibaren Orta Asya Türklerinin, atalarımızın hayatında örülmeye, oluşmaya başlamıştır. Bu inançlar günümüzde de varlıklarını korumaktadırlar.

Türk dünyasının bütününe baktığımız zaman, semavî dinler içinde büyük çoğunluğun İslam dinine intisap ettiğini görürüz. Ancak, tarihi seyri içinde Yahudiliğe ve Hıristiyanlığa intisap eden ve bugün de hayatlarını bu dinlere bağlı olarak sürdüren Türk toplulukları mevcuttur.Bunların dışında yaşayan dinlerden Budizim’e, Maniheizm’e intisap etmiş Türk kitleleri mevcut olmuştur. Ancak günümüzde, bu dinlere mensup Türkler, çok küçük gurupları oluşturmaktadır. Ayrıca, Türk inançlarını, günümüze ulaşan biçimleri ile devam ettiren ve yaşayan Orta Asya ve Sibirya Türk kavimlerine çağımız tanıktır. Şüphesiz, bu inançların, çeşitli faktörlere rağmen kendilerini korumaları, ancak, yeni dinlerin inanç sistemiyle imtizaç etmiş olmaları ve bu yeni hayat içinde kendilerine yaşama alanı bulmalarıyla açıklanabilir. Bu yüzden onların, asli vasıflarını korusalar bile, değişikliklere uğradıklarını da kabul etmemiz gerekir.

Batılı araştırmacılar Orta Asya ve Sibirya Türkleri arasında tespit edilen ve kısmen Tarihi kaynaklarla beslenen Türk dinî inançlarını, bu topluluk içinde temsil eden din adamlarını nispetle ifade etmeyi tercih etmişlerdir.

Avrupalı etnograflar, Tunguz Kavimleri’nde benzer inançları temsil eden Şaman’ı dikkate alarak, Türk inançlarını da bu ad altında incelemeyi adet haline getirmişlerdir. Bu kavram daha sonra Şamanizm biçimine dönüştürülerek sadece Orta Asya ve Sibirya Türklerinin semavi dinlerle tanışıncaya kadarki dinî inançlarını değil, yer yüzünde görülen benzerlerini de ifade eden umumi bir muhteva kazanmıştır. Türkler ise, kendi dinî inançlarını temsil eden tipleri Kam, Baksı, Ozan, Oyun gibi adlarla çağırmıştır. Dolayısıyla, eski Türk inançlarını Şamanizm adı altında toplayıp incelemenin doğru olamayacağı düşüncesindeyiz.

Başlangıçtan bu yana Türk hayatına ait inançlar, tarihi kaynakların ve günümüz etnografik malzemesinin verdiği bilgiler çerçevesinde incelendiğinde onların, merkezinde Tanrı olan inanç yumağı halinde karşımıza çıktığını görürüz. Türklerin yaşadığı bugünkü coğrafi saha dikkate alınırsa, yumağın çok geniş bir sahaya yayıldığını ve hatta dağıldığını söyleyebiliriz.

Türklerin inanç yumağını gözden geçirir ve ana hatlarıyla ifade etmek istersek, bu inancın merkezinde Tengri vardır. Bunu yardımcı ve koruyucu iyeler, gök ve yer iyeleri, kara iyeler ve ata ruhu, arvak’lar ile tamamlamak mümkündür. Türk hayatında bu olağan üstü güç sahibi varlıklarla, insan hayatı arasında aracılık yapan din adamına Kam adı verilmektedir. Türk hayatında pek çok fonksiyonu üstlenen Kam, dinî otoriteyi temsil eder. Türkler, iyiliklerin ve kötülüklerin iyelerden ve arvaklardan geldiğine inanırlardı. Bu yüzden onları kızdırmamaya, onların yardımlarını kazanmaya, onları memnun etmeye çalışırlardı. Bu yüzden atalarımız Türkler, yılın belirli zamanlarında, Tengri, iyeler ve arvaklar için ayinler düzenler ve ayinlerde kurbanlar kesip şükranlarını onlara sunarlardı. Her varlığın bir iyesi olduğuna inanan Türkler, onları kurban ve saçı ile kazanmaya çalışırdı. Hun Türkleri, yılın ilk ayı içinde Kağan’ın sarayında ve Haziran ayında mukaddes ırmak yöresinde, Tengri, iyeler ve arvaklara, ayinle, at ve koyun kurban ederlerdi.

Hunlarda görülen bu ayin, aynı şekilde Köktürk, Uygurlar zamanında da Tamir Irmağı nın kaynağında sürdürülmüştür. Bu ayinlerde, Kağan, saygı ve baş eğme işareti olarak gündüz, güneşe, gece dolunaya yüzünü dönerdi.

Türkler, herhangi bir işe karar vermeden önce durumlarını ayın ve yıldızların hareketlerine bakarak tayin etmeye çalışırlardı. Hun, Köktürk ve Uygur Türkleri arasında rastlanılan kurban sunma merasimlerini diğer Türk kavimlerinde de görmekteyiz.

Mesela, Tabgaç Türkleri arasında ilkbahar ve sonbahar aylarında ata ruhlarına kurbanlar kesilirdi. Kurban sunuluşunda at ve koyunların kesiminden sonra, çevreye kutlu sayılan kayın ağaçları dikilirdi.

Köktürk çağında od’a ateşe, ocağa karşı da saygı gösterildiğini görüyoruz. Od’a ve Ocağa karşı Türklerin gösterdiği saygı ve inancın köklerini tespit etmek güç olmakla beraber, I. Kafes- oğlu, bunun Zerdüşt dinî tesiriyle Batı Türklüğüne geçmiş olacağı ihtimali üzerinde durur. Buna delil olarak, bu inancın Doğu Türkleri arasında bulunmamasını gösterir. Ancak, biz Ergenekon efsanesini dikkate alarak, bu inancın Türkler arasında daha eski zamanlara uzandığı ve kendilerine mahsus olduğu ihtimalinin de yabana atılmayacağı kanaatindeyiz

Köktürk çağı Bengü Taş yazıtlarında Tanrı adına Tengri, Türk Tengrisi koruyucu iyelere ise, Umay ve Yir-Sub şeklinde işaret edilmektedir. Uygur Türkleri de dağ iyesine, ruhuna bereket ve huzur verici iye diye inanmıştır. Kutlu dağ efsanesinde bu husus açıkça görülmektedir.
Kaynak: Yaşar Kalafat,Eski Türk Dini İzleri
 
Üst Alt