Ayyüzlüm
Yeni Üyemiz
Cenab-ı Hakk'ın kelâmı olan Kur’ân'ı okumak çok faziletli bir ibadettir. Hattâ İbnu'l-Cezerî (833/1429) selef âlimlerinin Kur’ân okumayı (nafile) ibadetler içerisinde birinci sıraya koyduklarını ifade eder (en-Neşr, 1/3). Nitekim Kur'ân'da bu hususa vurgu yapılmıştır: "Allah'ın Kitabı'nı okuyanlar, namaz kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık sarfedenler, asla zarara uğramayacak bir ticaret umarlar." (Fâtır, 35/29) "Ehl-i Kitap içinde, gece saatlerinde ayakta durup Allah'ın âyetlerini okuyarak secdeye kapanan bir topluluk da vardır" (Âl-i İmran, 3/113).
Allah Resûlü (s.a.s.), Kur’ân okumanın fazileti üzerinde durmuş ve bunu fiilen uygulamıştır. Meselâ:
"Ümmetimin en faziletli ibadeti Kur’ân okumaktır." (Münavi, Feyzu'l-Kadir, 2/44)
Bir adam:
- "Ya Resülallah! Allah'ın en çok sevdiği amel hangisidir"? diye sordu. Hz. Peygamber:
- "Konup göçendir" cevabını verdi. Adam:
- "Konup göçen kimdir?" diye sorunca,
- "Kur’ân'ı başından sonuna kadar okuyan, bitirince de tekrar başlayandır" cevabını aldı. (Tirmizî, "Kur’ân," 11)
"Allah evlerinden bir evde, Allah'ın kitabını okumak ve aralarında müzakere etmek için toplanan kimselerin üzerine sekine iner, onları rahmet kuşatır, melekler etraflarını sarar ve Allah onları kendi katında bulunanlara överek anlatır." (Ebû Davud, "Vitr", 14; Tirmizî, "Kur’ân", 10)
"Üç zümre vardır ki, onları Kıyametin dehşeti korkutmaz, onlar için hesap zorluğu yoktur, diğerlerinin hesabı bitinceye kadar onlar misk tepecikleri üzerindedirler. Bunlardan birisi, Allah'ın rızasını kazanmak için Kur’ân okuyan kimsedir." (Taberanî'den Münzirî, et-Terğîb, 1/311)
Ayrıca Hz. Peygamber, Kur’ân okuyan mü'mini hem kokusu hem de tadı güzel olan bir "meyveye" benzeterek (Buharî, "Et'ıme," 30; Müslim, "Müsafirîn," 243), onun meleklerle beraber olacağını da buyurmuştur. (Buharî, "Fedailü'l-Kur’ân," 17)
Konuyla ilgili diğer bazı hadislerde ise şu noktalar vurgulanmaktadır: "Sizin en hayırlınız Kur'ân'ı Kerim'i öğrenen ve öğretendir." (Buhârî, "Fedailu'l-Kur'ân," 21). "Kur'ân-ı Kerim'den tek harf okuyana bile bir sevap vardır. Her hasene on misliyle kayda geçer. Elif-Lâm-Mim bir harftir demiyorum. Aksine elif bir harf, lâm bir harf ve mim de bir harftir." (Tirmizi, "Sevâbu'l-Kur'ân," 16, HN: 2912) "Allah, geceleyin Kur'ân okuyan bir kula kulak verdiği kadar hiçbir şeye kulak verip dinlemez. Allah'ın rahmeti, kul namazda olduğu müddetçe kulun başı üstüne saçılır." (Tirmizî, "Sevâbu'l- Kur'ân", 17, HN: 2913). "Kim Kur'ân'ı okur ve onunla amel ederse, Kıyamet günü babasına bir taç giydirilir. Bu tacın ışığı, güneş dünyadaki herhangi bir evde bulunduğu takdirde onun vereceği ışıktan daha güzeldir. Öyleyse, Kur'ân'la bizzat amel edenin ışığı nasıl olacak, düşünebiliyor musunuz?" (Ebû Dâvud, "Salât", 349, HN: 1453). "Kim Kur'ân'ı okur, ezberler, helâl kıldığı şeyi helâl kabul eder, haram kıldığı şeyi de haram kabul ederse Allah, o kimseyi Cennet'e koyar. Ayrıca hepsine Cehennem şart olmuş bulunan ailesinden on kişiye şefaatçi kılınır." (Tirmizi, "Sevâbu'l-
Kur'ân," 13, HN: 2907). "Kur'ân'da mâhir olan (hıfzını ve okuyuşunu güzel yapan), Sefere denilen kerîm ve mutî meleklerle beraber olacaktır. Kur'ân'ı kekeleyerek ve zorlukla okuyana iki sevap vardır." (Buhârî, "Tevhid," 52; Müslim, "Müsafirin," 244)
Uhud şehidleri defnedilirken ve daha sonra imam olmaya ehil kişi tesbit edilirken, Kur’ân'ı iyi bilmenin bir ölçü olarak kullanılması da, Kur’ân bilme ve okumanın önemini ortaya koyan başka misallerdir.
Kur’ân'dan ezberlenen kısımların unutulmasının büyük günah sayılması da Müslümanları, sürekli Kur’ân okumaya yönelten noktalardan birisidir. Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: "Bir kimsenin şu âyetleri unuttum demesi ne kötü şeydir! Onlar ona unutturulmuştur. Kur’ân'ı hatırınızda tutmaya çalışın. Doğrusu o, hayvanın ipini koparıp kaçması gibi, kişinin zihninden silinip gider." (Müslim, "Müsafirin," 228, 229)
Gece Kur’ân Okuma
Âyet ve hadiste üzerinde bu kadar hassasiyetle durulan Kur’ân okuma işi, tarih boyunca Müslümanlar tarafından önemle yerine getirilmiş ve faziletine binaen Kur’ân, daha çok da geceleri okunmuştur. Gece okuma konusunda Cenab-ı Hak, "Geceleyin onunla (Kur’ân) teheccüd kılmak için kalk" (İsra, 17/79) buyurmaktadır. Bu âyeti Nahcivanî (920/1514) şöyle açıklar: "Gecenin derinliklerinde, kalbin bütün meşgale ve eğlencelerden uzak kaldığı anlarda kişinin okuduğu Kur’ân, nefse ağır ve vücuda yorucu gelse bile, daha etkili olur ve kalbe yerleşir." (Fevatih, 2/455)
Meşhur müfessir Hazin (725/1324) ise, "Gecenin yarısında kalk (namaz kıl), yahut bundan biraz eksilt. Veya bunu artır ve ağır ağır Kur’ân oku." (Müzzemmil, 73/3-4) âyetinin tefsirinde şöyle der: "Allah gece namazını emredince, peşinde Kur’ân okumayı zikretti. Efendimize, okuyacağı Kur’ân'ı yavaş yavaş okumasını emretti ki, kalbi tam bir huzura kavuşsun, âyetlerin mânâlarını düşünsün, istiğfar âyetlerini okuduğunda istiğfarda bulunsun, va’d ve vaîd âyetlerini okuduğunda korku ve ümit meydana gelsin, kıssa ve darb-ı meselleri okuduğunda ibretler alsın, böylece kalbi Allah'ın marifetiyle nurlansın." (Lübâbü't-Te'vil, 4/165)
Yukarıda da temas ettiğimiz gibi, İsra 73. âyetindeki zamirin Kur’ân'a raci olması, gerek teheccüd namazı içinde gerekse gece müstakil olarak Kur’ân okumanın önem ve gerekliliğine ayrı bir işarettir. (Bursevî, Rûhu'l-Beyan, 15/138) Hz. Peygamber de gece Kur’ân okumaya teşvik ederek, "Kur’ân öğrenin ve okuyun. Çünkü Kur’ân öğrenip okuyan ve gecesini onunla ihya eden kimse, misk dolu ve kokusu her tarafa yayılan kap gibidir" buyurur (Tirmizî, "Edeb," 79). Abdullah b. Ömer'in rivâyet ettiği hadiste, ancak iki kişinin kıskanılabileceği, bunlardan birinin de Kur’ân öğrenip gece gündüz okuyan olduğu belirtirken (Buharî, "Fezailü'l-Kur’ân," 20); diğer bir hadiste, "Kim gece on âyet okursa gafillerden sayılmaz. Yüz âyet okuyan kânitînden, bin âyet okuyan ise mukantarînden sayılır" (Ebû Davud, "Salât," 326, HN: 1398) der. "Kıyamet günü Kur’ân, 'Ya Rabbi! Ben bu şahsı, beni okuduğu için gece uykusuz bıraktım, izin ver ona şefaat edeyim" diyecektir" (İbn Hanbel, Müsned, 2/174) şeklindeki hadis de, gece Kur’ân okumayı teşvik eden beyanlardandır.
Hz. Peygamber, gece teheccüd namazında okuduklarının yanı sıra her gece İsra ve Zümer sûrelerini de okur ve bunu bir hizip olarak sürdürürdü (Buharî, "Tefsiru Sûre 17, 1). Hz. Aişe, Hz. Peygamber'in Allah tarafından her gece uyandırıldığını ve seher vakti gelmeden mutlaka hizbini bitirdiğini aktarmaktadır (Ebû Davud, "Tatavvu," 22). Evs b. Huzeyfe'nin bildirdiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.s.), Medine'ye gelen bir heyete her gece yatsıdan sonra sohbet ederdi. Fakat bir gece gecikti. Sebebi sorulunca, "Bu gün Kur’ân'dan okuma itiyadında olduğum hizbimi okumamıştım. Onu bitirmeden gelmek istemedim" buyurdular. Ravi Evs b. Huzeyfe diyor ki, sabah olunca ashaba, "Siz Kur’ân'ı kaç hizbe bölersiniz?" diye sordum; onlar, "Üç, beş, yedi, dokuz, on bir, on üç ve hizbu'l-mufassal olarak bölüyoruz" dediler. (Ebû Davud, "Ramazan," 9). Bu taksime göre sûreler şu şekilde sıralanmıştır: Üç: Bakara, Âl-i İmran, Nisa; Beş: Maide, En'am, A'raf, Enfal, Tevbe; Yedi: Yûnus, Hûd, Yûsuf, Ra'd, İbrahim, Hicr, Nahl; Dokuz: İsra'dan Furkan'a kadar; On bir: Şuara'dan Ya-Sîn'e kadar; On üç: Sâffât'tan Hucûrât'a kadar; Hızbu'l- Mufassal: Kâf'tan sona kadar. (İbn Kesir, Tefsir, IV/220). Buna göre sahabe, 7 günde Kur'ân'ı bitirmiş oluyordu. Nitekim Hz. Osman, Kur’ân okumaya Cuma gecesi başlar, Bakara'dan Maide'ye kadar okurdu. Cumartesi, En'am'dan Hûd Sûresi'ne kadar, pazar gecesi, Tâ-Hâ'dan Kasas''a kadar, salı gecesi, Ankebût'tan Sâd'a kadar, çarşamba gecesi, Zümer'den Rahmân'a kadar okur ve perşembe gecesi hatmini tamamlardı. İbn Mes'ud'un da kendine ait bir tertibi vardı. (Gazzalî, İhya, I, 244).
Gece uyuya kaldığı için hizbini okuyamayan kişinin, sabah ile öğle namazları arsında okuması durumunda aynı sevabı alacağını ifade eden hadisten, gece bir miktar Kur’ân okumanın Müslüman'ın vazgeçilmez görevi olduğu anlamını çıkarmak da mümkündür.
Hz. Peygamber, teheccüd namazında bazen sayfalarca Kur’ân okurdu. Hz. Huzeyfe, Efendimiz'le namaz kıldığını ve O'nun bir rekâtta Bakara Sûresi'nden başlayarak Nisa Sûresi'nin sonuna kadar okuduğunu belirtmektedir. İbn Abbas ise, Hz. Peygamber'in gece ibadetini öğrenmek için onlara misafir kaldığında, her rekâtta yaklaşık Müzzemmil Sûresi kadar (20 âyet) bir miktar okuduğunu söylemektedir.
Bu iki örnek bize teheccüd namazında, gücümüz nisbetinde az veya çok Kur’ân okuyabileceğimizi göstermektedir. Hz. Osman'ın bazen gece boyunca kıldığı iki rekât namazda bütün Kur’ân'ı hatmetmesi böyle bir teşvikin neticesidir. (Taberî, er-Riyadü'n-Nadra, 2/42)
Urve b. Zübeyr (94/712), gündüzleri Mushaf'a bakarak dörtte birini okur, geceleri de o miktarı teheccüdde okurdu. Ayağı kesildiği gece okuyamadı; onu da bir sonraki gece kaza etti (Ebû Nuaym, Hılye, 2/178). Mansur b Mu'temir (132/749) gecesini üçe böler, bir kısmında Kur’ân okur, bir kısmında ağlar, bir kısmında da dua ederdi (İbnü'l-Cevzî, Sıfatü's-Safve, 2/115). İmam Evzaî (157/774): "Kim geceleri uzun boylu Kur’ân okursa, mahşer günü hesap için az bekler" der (a.g.e., 4/257).
Bu arada Hz. Peygamber dahil, bazı şahsiyetlerin kendilerine açılan engin mânâ kapılarından girerek, bir âyetin tefekkürüne daldıklarından veya o anda o âyetten çok etkilendiklerinden, sabaha dek belli bir âyeti tekrar ettikleri de rivâyetler arasındadır. Meselâ:
Hz. Peygamber, "Eğer onlara azap edersen, onlar Senin kullarındır (dilediğini yaparsın), eğer onları bağışlarsan, şüphesiz Sen daima üstünsün, hikmet sahibisin."(Maide, 5/118) âyetini (İbn Mace, "İkametü's-Salâh," 179); Malik b. Enes, "Sonra o gün (size verilen) nimetten sorulacaksınız." (Tekasür, 102/7-8) âyetini (İbn Harrat, es-Salât ve't-Teheccüd, 278); Malik b. Dinar ve Temimuu'd- Darî, "Yoksa kötülükleri işleyen kimseler, kendilerini inanıp iyi işleyenler gibi yapacağımızı mı sandılar? Yaşamaları ve ölümleri onlarla bir olacak öyle mi? Ne kötü hüküm veriyorlar!"(Câsiye, 45/21) ile, "(Orada onların) yüzlerini ateş yalar. Öyle ki, (ateş dudaklarını, yüz adalelerini yaktığından) dişleri açıkta kalır." (Mü'minûn, 23/104) âyetlerini (Gazzalî, İhya, 1/315); Hasan-ı Basrî, "Eğer Allah'ın nimetlerini saymak isterseniz sayamazsınız. (Buna rağmen) yine de insan çok haksızlık edendir, çok nankördür"(İbrahim, 14/34) âyetini (İbn Harrat, a.y.); İmam-ı A'zam ise, "(Asıl azap ile), o (söz verilen) saatte karşılaşacaklardır. O saat cidden çok feci ve acıdır."(Kamer, 54/46) âyetlerini (Zehebî, Menâkıbü İmam Ebû Hanife, 23), bazen namazın içinde bazen dışında ve çoğu zaman gözyaşı eşliğinde, sabaha kadar tekrar etmişlerdir.
Kur'ân Okumanın Şekli
Gece Kur’ân okuyuşunun sesli mi sessiz mi yapıldığı meselesine de değinip, konuyu bitirmek istiyoruz.
Bir gece Hz. Peygamber, Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer'e uğramış, Hz. Ebû Bekir'in çok sessiz, Hz. Ömer'in ise sesli Kur’ân okuduklarını görmüş ve sabah onlarla karşılaştığında, ilkine sesini biraz yükseltmesini, ikicisine de biraz alçaltmasını emretmişti. Ebû Davud'un meşhur şerhlerinden olan Bezlu'l-Mechud'da konu, tasavvufî bir edayla şöyle izah edilmektedir: "Hz. Ebû Bekir, kendisinde şühûd ve cemal hâli galip olduğundan, 'duyurmak istediğim (Allah) duyuyor'; Hz. Ömer ise, üzerinde celâl ve heybet hâli galip olduğu için, 'uykusu derinleşmemiş olanları uyandırıyor ve gaflet getiren vesvesesiyle birlikte şeytanı kovuyorum,' cevabını verdi. Hz. Ebû Bekir'in hâli cem', Hz. Ömer'in hâli ise fark idi. Ama en mükemmel hal, Hz. Peygamber'in hâli olan cem'u'l-cem'dir. Hâzık bir ruh ve kalb doktoru, yüce mertebelere ulaştırıcı şefkat ve merhamet timsali olan Efendimiz, Hz. Ebû Bekir'e biraz sesini yükseltmesini emretti. Böylece, hem etrafta duyanlar yararlanacaktı, hem de Hz. Ebû Bekir, masivayı yakıp yok eden tevhid hâlinden cem' ve şuhûd hâline geçecekti, böylece vahdet eşyanın kesretini örtmemiş, yaratıklar da Yaratan'a perde olmamış olacaktı. Bu, Efendimizin ulaştırmakla görevli bulunduğu evliya-yi izamın mertebesidir. Hz. Ömer'e de biraz sesini kısmasını emretti. Böylece namaz kılıp Kur’ân okuyan diğer kimselerin dikkati dağılmamış olacağı gibi, özürlerinden ötürü uyuyanlar da rahatsız edilmeyecekti. Ayrıca Hz. Peygamber, Hz. Ömer'e, erbabı nazarında ibadetin tadı, itaatin özü olan münacattan mahrum kalmamasını da emretmiş ve mizacını ta'dil etmiş oluyordu." (Seharenfurî, Bezlu'l-Mechûd, 7/89)
Yine bir gece Hz. Peygamber (s.a.s.), Hz. Aişe Validemiz ile birlikte, Ebû Musa el-Eşarî'nin kapısından geçerken, onun o güzel sesiyle Kur’ân okuduğunu duymuş ve bekleyip bir süre dinlemişlerdi. Sabahleyin durumu anlatınca, Ebû Musa el-Eşarî, "Ya Resûlellah, eğer beni dinlediğinizin farkına varsaydım, daha güzel okumaya gayret ederdim" dedi. (Ebû Nuaym, Hılye, 1/258)
Huzeyfe İbn el-Haris, Hz. Aişe'ye, Efendimizin gece Kur’ân okurken nasıl okuduğunu sorup, "Bazen sesli bazen da sessiz" cevabını alınca sevincini, "Bu konuda genişlik yaratan Allah'a hamd olsun" şeklinde dile getirmişti (Tirmizî, "Salât," 330).
Netice olarak diyebiliriz ki, hem sesli hem sessiz okumaya teşvik eden rivâyetler bulunmaktadır. Öyle ise, gösterişten korkan sessiz okusun. Böyle bir endişesi olmayan, başkasını rahatsız etmemek şartıyla, sesli de okuyabilir. Sesli okumanın, dinlemek, öğrenmek, haz duymak yoluyla başkasına da faydası olmaktadır. Ayrıca okuyanın uykusunu dağıtarak uyanık tutar ve dikkatini toplamasına yardımcı olur. Bu arada duyanları da kalkmaya teşvik eder.
Kur’ân'ı, sevgilinin sözlerini dinleme iştiyak ve zevkiyle okuyan marifet ehli, kalbi masiva (Allah'ın dışındaki her şey) kirlerinden temizlenen kişinin Kur’ân okumaktan hiç bir zaman bıkmayacağını, Kur’ân ezberlemeyen mü'minin çok eksik olacağını ve Kur’ân'sız münacat yapılamayacağını belirtmişlerdir (İbn Receb, Camiu'l-Ulûm ve'l-Hikem, 2/343). Ebû Süleyman ed-Daranî, "Bazıları Kur’ân okurken düşünür ve ağlar, bir kısmı Kur’ân okurken düşünür ve coşar, üçüncü kısım ise Kur’ân okurken düşünür ama ne nara atar ne de ağlar, sadece hayret içinde dona kalır," diyerek gece ehlini üç sınıfa ayırmış, bu üç hâlin oluşma sebebini soranlara ise, "bunu açıklamaya gücüm yetmez" cevabını vermiştir (Ebû Nuaym, Hılye, 10/20).
Marifet ehlinin diğer ibadetler gibi Kur’ân okumaya bu derece önem vermesinin sebebi, Allah rızasına nail olmakla birlikte marifet ilmini elde etmektir. Çok tefekkür ve tekrarla okunan Kur’ân sayesinde kalbe marifet kapıları açılır ve her âyetten, bazen bir kelimeden, bir çok mânâ çıkarma imkânı elde edilir.
"Kur’ân'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpler üzerinde kilitleri mi var?" (Muhammed, 47/42) âyetini zikrettikten sonra Serrac (378/988): "Kalplerin kilitleri, günahtan, dünya sevgisinden, uzun gafletten, hırstan, övülmeğe düşkün olmaktan ötürü kalplere çöken paslardır. Tevbe ile kalbin pası silinince gaybdan kalbe nurlar doğar, o kimse kalbinden taşan hikmetleri söyler. Allah Resûlü'ne uyarak içini dışını temizleyip bildikleriyle amel edenleri Cenab-Hak, bilmedikleri ilme muttali kılar ki, bu işaret ilmidir." der (el-Luma', 147-148). Onun için tasavvuf ehlinin yaptığı tefsirlere, dirayet ve rivâyet tefsirlerinin yanında üçüncü bir şık olarak işarî tefsir denmiştir.
Prof. Dr. Abdulhakim Yüce
Allah Resûlü (s.a.s.), Kur’ân okumanın fazileti üzerinde durmuş ve bunu fiilen uygulamıştır. Meselâ:
"Ümmetimin en faziletli ibadeti Kur’ân okumaktır." (Münavi, Feyzu'l-Kadir, 2/44)
Bir adam:
- "Ya Resülallah! Allah'ın en çok sevdiği amel hangisidir"? diye sordu. Hz. Peygamber:
- "Konup göçendir" cevabını verdi. Adam:
- "Konup göçen kimdir?" diye sorunca,
- "Kur’ân'ı başından sonuna kadar okuyan, bitirince de tekrar başlayandır" cevabını aldı. (Tirmizî, "Kur’ân," 11)
"Allah evlerinden bir evde, Allah'ın kitabını okumak ve aralarında müzakere etmek için toplanan kimselerin üzerine sekine iner, onları rahmet kuşatır, melekler etraflarını sarar ve Allah onları kendi katında bulunanlara överek anlatır." (Ebû Davud, "Vitr", 14; Tirmizî, "Kur’ân", 10)
"Üç zümre vardır ki, onları Kıyametin dehşeti korkutmaz, onlar için hesap zorluğu yoktur, diğerlerinin hesabı bitinceye kadar onlar misk tepecikleri üzerindedirler. Bunlardan birisi, Allah'ın rızasını kazanmak için Kur’ân okuyan kimsedir." (Taberanî'den Münzirî, et-Terğîb, 1/311)
Ayrıca Hz. Peygamber, Kur’ân okuyan mü'mini hem kokusu hem de tadı güzel olan bir "meyveye" benzeterek (Buharî, "Et'ıme," 30; Müslim, "Müsafirîn," 243), onun meleklerle beraber olacağını da buyurmuştur. (Buharî, "Fedailü'l-Kur’ân," 17)
Konuyla ilgili diğer bazı hadislerde ise şu noktalar vurgulanmaktadır: "Sizin en hayırlınız Kur'ân'ı Kerim'i öğrenen ve öğretendir." (Buhârî, "Fedailu'l-Kur'ân," 21). "Kur'ân-ı Kerim'den tek harf okuyana bile bir sevap vardır. Her hasene on misliyle kayda geçer. Elif-Lâm-Mim bir harftir demiyorum. Aksine elif bir harf, lâm bir harf ve mim de bir harftir." (Tirmizi, "Sevâbu'l-Kur'ân," 16, HN: 2912) "Allah, geceleyin Kur'ân okuyan bir kula kulak verdiği kadar hiçbir şeye kulak verip dinlemez. Allah'ın rahmeti, kul namazda olduğu müddetçe kulun başı üstüne saçılır." (Tirmizî, "Sevâbu'l- Kur'ân", 17, HN: 2913). "Kim Kur'ân'ı okur ve onunla amel ederse, Kıyamet günü babasına bir taç giydirilir. Bu tacın ışığı, güneş dünyadaki herhangi bir evde bulunduğu takdirde onun vereceği ışıktan daha güzeldir. Öyleyse, Kur'ân'la bizzat amel edenin ışığı nasıl olacak, düşünebiliyor musunuz?" (Ebû Dâvud, "Salât", 349, HN: 1453). "Kim Kur'ân'ı okur, ezberler, helâl kıldığı şeyi helâl kabul eder, haram kıldığı şeyi de haram kabul ederse Allah, o kimseyi Cennet'e koyar. Ayrıca hepsine Cehennem şart olmuş bulunan ailesinden on kişiye şefaatçi kılınır." (Tirmizi, "Sevâbu'l-
Kur'ân," 13, HN: 2907). "Kur'ân'da mâhir olan (hıfzını ve okuyuşunu güzel yapan), Sefere denilen kerîm ve mutî meleklerle beraber olacaktır. Kur'ân'ı kekeleyerek ve zorlukla okuyana iki sevap vardır." (Buhârî, "Tevhid," 52; Müslim, "Müsafirin," 244)
Uhud şehidleri defnedilirken ve daha sonra imam olmaya ehil kişi tesbit edilirken, Kur’ân'ı iyi bilmenin bir ölçü olarak kullanılması da, Kur’ân bilme ve okumanın önemini ortaya koyan başka misallerdir.
Kur’ân'dan ezberlenen kısımların unutulmasının büyük günah sayılması da Müslümanları, sürekli Kur’ân okumaya yönelten noktalardan birisidir. Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: "Bir kimsenin şu âyetleri unuttum demesi ne kötü şeydir! Onlar ona unutturulmuştur. Kur’ân'ı hatırınızda tutmaya çalışın. Doğrusu o, hayvanın ipini koparıp kaçması gibi, kişinin zihninden silinip gider." (Müslim, "Müsafirin," 228, 229)
Gece Kur’ân Okuma
Âyet ve hadiste üzerinde bu kadar hassasiyetle durulan Kur’ân okuma işi, tarih boyunca Müslümanlar tarafından önemle yerine getirilmiş ve faziletine binaen Kur’ân, daha çok da geceleri okunmuştur. Gece okuma konusunda Cenab-ı Hak, "Geceleyin onunla (Kur’ân) teheccüd kılmak için kalk" (İsra, 17/79) buyurmaktadır. Bu âyeti Nahcivanî (920/1514) şöyle açıklar: "Gecenin derinliklerinde, kalbin bütün meşgale ve eğlencelerden uzak kaldığı anlarda kişinin okuduğu Kur’ân, nefse ağır ve vücuda yorucu gelse bile, daha etkili olur ve kalbe yerleşir." (Fevatih, 2/455)
Meşhur müfessir Hazin (725/1324) ise, "Gecenin yarısında kalk (namaz kıl), yahut bundan biraz eksilt. Veya bunu artır ve ağır ağır Kur’ân oku." (Müzzemmil, 73/3-4) âyetinin tefsirinde şöyle der: "Allah gece namazını emredince, peşinde Kur’ân okumayı zikretti. Efendimize, okuyacağı Kur’ân'ı yavaş yavaş okumasını emretti ki, kalbi tam bir huzura kavuşsun, âyetlerin mânâlarını düşünsün, istiğfar âyetlerini okuduğunda istiğfarda bulunsun, va’d ve vaîd âyetlerini okuduğunda korku ve ümit meydana gelsin, kıssa ve darb-ı meselleri okuduğunda ibretler alsın, böylece kalbi Allah'ın marifetiyle nurlansın." (Lübâbü't-Te'vil, 4/165)
Yukarıda da temas ettiğimiz gibi, İsra 73. âyetindeki zamirin Kur’ân'a raci olması, gerek teheccüd namazı içinde gerekse gece müstakil olarak Kur’ân okumanın önem ve gerekliliğine ayrı bir işarettir. (Bursevî, Rûhu'l-Beyan, 15/138) Hz. Peygamber de gece Kur’ân okumaya teşvik ederek, "Kur’ân öğrenin ve okuyun. Çünkü Kur’ân öğrenip okuyan ve gecesini onunla ihya eden kimse, misk dolu ve kokusu her tarafa yayılan kap gibidir" buyurur (Tirmizî, "Edeb," 79). Abdullah b. Ömer'in rivâyet ettiği hadiste, ancak iki kişinin kıskanılabileceği, bunlardan birinin de Kur’ân öğrenip gece gündüz okuyan olduğu belirtirken (Buharî, "Fezailü'l-Kur’ân," 20); diğer bir hadiste, "Kim gece on âyet okursa gafillerden sayılmaz. Yüz âyet okuyan kânitînden, bin âyet okuyan ise mukantarînden sayılır" (Ebû Davud, "Salât," 326, HN: 1398) der. "Kıyamet günü Kur’ân, 'Ya Rabbi! Ben bu şahsı, beni okuduğu için gece uykusuz bıraktım, izin ver ona şefaat edeyim" diyecektir" (İbn Hanbel, Müsned, 2/174) şeklindeki hadis de, gece Kur’ân okumayı teşvik eden beyanlardandır.
Hz. Peygamber, gece teheccüd namazında okuduklarının yanı sıra her gece İsra ve Zümer sûrelerini de okur ve bunu bir hizip olarak sürdürürdü (Buharî, "Tefsiru Sûre 17, 1). Hz. Aişe, Hz. Peygamber'in Allah tarafından her gece uyandırıldığını ve seher vakti gelmeden mutlaka hizbini bitirdiğini aktarmaktadır (Ebû Davud, "Tatavvu," 22). Evs b. Huzeyfe'nin bildirdiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.s.), Medine'ye gelen bir heyete her gece yatsıdan sonra sohbet ederdi. Fakat bir gece gecikti. Sebebi sorulunca, "Bu gün Kur’ân'dan okuma itiyadında olduğum hizbimi okumamıştım. Onu bitirmeden gelmek istemedim" buyurdular. Ravi Evs b. Huzeyfe diyor ki, sabah olunca ashaba, "Siz Kur’ân'ı kaç hizbe bölersiniz?" diye sordum; onlar, "Üç, beş, yedi, dokuz, on bir, on üç ve hizbu'l-mufassal olarak bölüyoruz" dediler. (Ebû Davud, "Ramazan," 9). Bu taksime göre sûreler şu şekilde sıralanmıştır: Üç: Bakara, Âl-i İmran, Nisa; Beş: Maide, En'am, A'raf, Enfal, Tevbe; Yedi: Yûnus, Hûd, Yûsuf, Ra'd, İbrahim, Hicr, Nahl; Dokuz: İsra'dan Furkan'a kadar; On bir: Şuara'dan Ya-Sîn'e kadar; On üç: Sâffât'tan Hucûrât'a kadar; Hızbu'l- Mufassal: Kâf'tan sona kadar. (İbn Kesir, Tefsir, IV/220). Buna göre sahabe, 7 günde Kur'ân'ı bitirmiş oluyordu. Nitekim Hz. Osman, Kur’ân okumaya Cuma gecesi başlar, Bakara'dan Maide'ye kadar okurdu. Cumartesi, En'am'dan Hûd Sûresi'ne kadar, pazar gecesi, Tâ-Hâ'dan Kasas''a kadar, salı gecesi, Ankebût'tan Sâd'a kadar, çarşamba gecesi, Zümer'den Rahmân'a kadar okur ve perşembe gecesi hatmini tamamlardı. İbn Mes'ud'un da kendine ait bir tertibi vardı. (Gazzalî, İhya, I, 244).
Gece uyuya kaldığı için hizbini okuyamayan kişinin, sabah ile öğle namazları arsında okuması durumunda aynı sevabı alacağını ifade eden hadisten, gece bir miktar Kur’ân okumanın Müslüman'ın vazgeçilmez görevi olduğu anlamını çıkarmak da mümkündür.
Hz. Peygamber, teheccüd namazında bazen sayfalarca Kur’ân okurdu. Hz. Huzeyfe, Efendimiz'le namaz kıldığını ve O'nun bir rekâtta Bakara Sûresi'nden başlayarak Nisa Sûresi'nin sonuna kadar okuduğunu belirtmektedir. İbn Abbas ise, Hz. Peygamber'in gece ibadetini öğrenmek için onlara misafir kaldığında, her rekâtta yaklaşık Müzzemmil Sûresi kadar (20 âyet) bir miktar okuduğunu söylemektedir.
Bu iki örnek bize teheccüd namazında, gücümüz nisbetinde az veya çok Kur’ân okuyabileceğimizi göstermektedir. Hz. Osman'ın bazen gece boyunca kıldığı iki rekât namazda bütün Kur’ân'ı hatmetmesi böyle bir teşvikin neticesidir. (Taberî, er-Riyadü'n-Nadra, 2/42)
Urve b. Zübeyr (94/712), gündüzleri Mushaf'a bakarak dörtte birini okur, geceleri de o miktarı teheccüdde okurdu. Ayağı kesildiği gece okuyamadı; onu da bir sonraki gece kaza etti (Ebû Nuaym, Hılye, 2/178). Mansur b Mu'temir (132/749) gecesini üçe böler, bir kısmında Kur’ân okur, bir kısmında ağlar, bir kısmında da dua ederdi (İbnü'l-Cevzî, Sıfatü's-Safve, 2/115). İmam Evzaî (157/774): "Kim geceleri uzun boylu Kur’ân okursa, mahşer günü hesap için az bekler" der (a.g.e., 4/257).
Bu arada Hz. Peygamber dahil, bazı şahsiyetlerin kendilerine açılan engin mânâ kapılarından girerek, bir âyetin tefekkürüne daldıklarından veya o anda o âyetten çok etkilendiklerinden, sabaha dek belli bir âyeti tekrar ettikleri de rivâyetler arasındadır. Meselâ:
Hz. Peygamber, "Eğer onlara azap edersen, onlar Senin kullarındır (dilediğini yaparsın), eğer onları bağışlarsan, şüphesiz Sen daima üstünsün, hikmet sahibisin."(Maide, 5/118) âyetini (İbn Mace, "İkametü's-Salâh," 179); Malik b. Enes, "Sonra o gün (size verilen) nimetten sorulacaksınız." (Tekasür, 102/7-8) âyetini (İbn Harrat, es-Salât ve't-Teheccüd, 278); Malik b. Dinar ve Temimuu'd- Darî, "Yoksa kötülükleri işleyen kimseler, kendilerini inanıp iyi işleyenler gibi yapacağımızı mı sandılar? Yaşamaları ve ölümleri onlarla bir olacak öyle mi? Ne kötü hüküm veriyorlar!"(Câsiye, 45/21) ile, "(Orada onların) yüzlerini ateş yalar. Öyle ki, (ateş dudaklarını, yüz adalelerini yaktığından) dişleri açıkta kalır." (Mü'minûn, 23/104) âyetlerini (Gazzalî, İhya, 1/315); Hasan-ı Basrî, "Eğer Allah'ın nimetlerini saymak isterseniz sayamazsınız. (Buna rağmen) yine de insan çok haksızlık edendir, çok nankördür"(İbrahim, 14/34) âyetini (İbn Harrat, a.y.); İmam-ı A'zam ise, "(Asıl azap ile), o (söz verilen) saatte karşılaşacaklardır. O saat cidden çok feci ve acıdır."(Kamer, 54/46) âyetlerini (Zehebî, Menâkıbü İmam Ebû Hanife, 23), bazen namazın içinde bazen dışında ve çoğu zaman gözyaşı eşliğinde, sabaha kadar tekrar etmişlerdir.
Kur'ân Okumanın Şekli
Gece Kur’ân okuyuşunun sesli mi sessiz mi yapıldığı meselesine de değinip, konuyu bitirmek istiyoruz.
Bir gece Hz. Peygamber, Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer'e uğramış, Hz. Ebû Bekir'in çok sessiz, Hz. Ömer'in ise sesli Kur’ân okuduklarını görmüş ve sabah onlarla karşılaştığında, ilkine sesini biraz yükseltmesini, ikicisine de biraz alçaltmasını emretmişti. Ebû Davud'un meşhur şerhlerinden olan Bezlu'l-Mechud'da konu, tasavvufî bir edayla şöyle izah edilmektedir: "Hz. Ebû Bekir, kendisinde şühûd ve cemal hâli galip olduğundan, 'duyurmak istediğim (Allah) duyuyor'; Hz. Ömer ise, üzerinde celâl ve heybet hâli galip olduğu için, 'uykusu derinleşmemiş olanları uyandırıyor ve gaflet getiren vesvesesiyle birlikte şeytanı kovuyorum,' cevabını verdi. Hz. Ebû Bekir'in hâli cem', Hz. Ömer'in hâli ise fark idi. Ama en mükemmel hal, Hz. Peygamber'in hâli olan cem'u'l-cem'dir. Hâzık bir ruh ve kalb doktoru, yüce mertebelere ulaştırıcı şefkat ve merhamet timsali olan Efendimiz, Hz. Ebû Bekir'e biraz sesini yükseltmesini emretti. Böylece, hem etrafta duyanlar yararlanacaktı, hem de Hz. Ebû Bekir, masivayı yakıp yok eden tevhid hâlinden cem' ve şuhûd hâline geçecekti, böylece vahdet eşyanın kesretini örtmemiş, yaratıklar da Yaratan'a perde olmamış olacaktı. Bu, Efendimizin ulaştırmakla görevli bulunduğu evliya-yi izamın mertebesidir. Hz. Ömer'e de biraz sesini kısmasını emretti. Böylece namaz kılıp Kur’ân okuyan diğer kimselerin dikkati dağılmamış olacağı gibi, özürlerinden ötürü uyuyanlar da rahatsız edilmeyecekti. Ayrıca Hz. Peygamber, Hz. Ömer'e, erbabı nazarında ibadetin tadı, itaatin özü olan münacattan mahrum kalmamasını da emretmiş ve mizacını ta'dil etmiş oluyordu." (Seharenfurî, Bezlu'l-Mechûd, 7/89)
Yine bir gece Hz. Peygamber (s.a.s.), Hz. Aişe Validemiz ile birlikte, Ebû Musa el-Eşarî'nin kapısından geçerken, onun o güzel sesiyle Kur’ân okuduğunu duymuş ve bekleyip bir süre dinlemişlerdi. Sabahleyin durumu anlatınca, Ebû Musa el-Eşarî, "Ya Resûlellah, eğer beni dinlediğinizin farkına varsaydım, daha güzel okumaya gayret ederdim" dedi. (Ebû Nuaym, Hılye, 1/258)
Huzeyfe İbn el-Haris, Hz. Aişe'ye, Efendimizin gece Kur’ân okurken nasıl okuduğunu sorup, "Bazen sesli bazen da sessiz" cevabını alınca sevincini, "Bu konuda genişlik yaratan Allah'a hamd olsun" şeklinde dile getirmişti (Tirmizî, "Salât," 330).
Netice olarak diyebiliriz ki, hem sesli hem sessiz okumaya teşvik eden rivâyetler bulunmaktadır. Öyle ise, gösterişten korkan sessiz okusun. Böyle bir endişesi olmayan, başkasını rahatsız etmemek şartıyla, sesli de okuyabilir. Sesli okumanın, dinlemek, öğrenmek, haz duymak yoluyla başkasına da faydası olmaktadır. Ayrıca okuyanın uykusunu dağıtarak uyanık tutar ve dikkatini toplamasına yardımcı olur. Bu arada duyanları da kalkmaya teşvik eder.
Kur’ân'ı, sevgilinin sözlerini dinleme iştiyak ve zevkiyle okuyan marifet ehli, kalbi masiva (Allah'ın dışındaki her şey) kirlerinden temizlenen kişinin Kur’ân okumaktan hiç bir zaman bıkmayacağını, Kur’ân ezberlemeyen mü'minin çok eksik olacağını ve Kur’ân'sız münacat yapılamayacağını belirtmişlerdir (İbn Receb, Camiu'l-Ulûm ve'l-Hikem, 2/343). Ebû Süleyman ed-Daranî, "Bazıları Kur’ân okurken düşünür ve ağlar, bir kısmı Kur’ân okurken düşünür ve coşar, üçüncü kısım ise Kur’ân okurken düşünür ama ne nara atar ne de ağlar, sadece hayret içinde dona kalır," diyerek gece ehlini üç sınıfa ayırmış, bu üç hâlin oluşma sebebini soranlara ise, "bunu açıklamaya gücüm yetmez" cevabını vermiştir (Ebû Nuaym, Hılye, 10/20).
Marifet ehlinin diğer ibadetler gibi Kur’ân okumaya bu derece önem vermesinin sebebi, Allah rızasına nail olmakla birlikte marifet ilmini elde etmektir. Çok tefekkür ve tekrarla okunan Kur’ân sayesinde kalbe marifet kapıları açılır ve her âyetten, bazen bir kelimeden, bir çok mânâ çıkarma imkânı elde edilir.
"Kur’ân'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpler üzerinde kilitleri mi var?" (Muhammed, 47/42) âyetini zikrettikten sonra Serrac (378/988): "Kalplerin kilitleri, günahtan, dünya sevgisinden, uzun gafletten, hırstan, övülmeğe düşkün olmaktan ötürü kalplere çöken paslardır. Tevbe ile kalbin pası silinince gaybdan kalbe nurlar doğar, o kimse kalbinden taşan hikmetleri söyler. Allah Resûlü'ne uyarak içini dışını temizleyip bildikleriyle amel edenleri Cenab-Hak, bilmedikleri ilme muttali kılar ki, bu işaret ilmidir." der (el-Luma', 147-148). Onun için tasavvuf ehlinin yaptığı tefsirlere, dirayet ve rivâyet tefsirlerinin yanında üçüncü bir şık olarak işarî tefsir denmiştir.
Prof. Dr. Abdulhakim Yüce