MURATS44
Özel Üye
Gazi Osman Paşa ( Gerçek adı : Osman Nuri ) Gazi Osman Paşa, 1832 yılında Tokat’da doğdu. Babası, istanbul kereste gümrüğünde katip olan Mehmed Efendi, annesi Şakire Hatun'dur. Ailenin tek erkek çocuğu olan Osman, henüz 7-8 yaşlarındayken ailesiyle birlikte İstanbul'a babasının yanına gitti. Önce Beşiktaş Askeri Rüşdiyesi’ne, daha sonra 1844’te dayısının ders nazırı bulunduğu askeri idadiye yazıldı. Buradaki 5 yıllık tahsisinin ardından Mekteb-i Harbiye’ye girdi ve 1853 yılında mülazım-ı sani rütbesiyle okuldan mezun oldu.
Gazi Osman Paşa, Erkanıharp sınıfına kaydolduysa da Kırım Savaşı'nın çıkması üzerine Rumeli’deki orduya sevkedildi. Savaşta gösterdiği yararlılık ve kahramanlık dolayısıyla rutbesi 21 Mart 1855 tarihinde mülazım-ı evveliğe (Üsteğmen) yükseltildi.
Kırım Savaşı sona erince İstanbul’a dönerek erkanıharp sınıfına devam etti. Daha sonra kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. 1859 yılında Osmanlı ülkesinin nüfus sayımı ile kadastro usulünde haritasının çizilmesinin kararlaştırılması üzerine bu hizmete askeri temsilci olarak tayin edildi ve iki yıl bu vazifede kaldı. 1861'de Rumeli Ordusu’nda görev yaptıktan sonra Suriye’de başlayan Yusuf Kerem ayaklanması sebebiyle Cebelilübnan’a gönderildi.
1866 yılında Girit’te baş gösteren Rum isyanı dolayısıyla bölgeye yollandı. Adı geniş ölçüde ilk defa bu hareket sırasında gösterdiği gayret ve fedakarlık sayesinde duyuldu. Özellikle Serdarıekrem Ömer Paşa’nın takdirini kazandı. Bu dönemde rütbesi miralaylığa (Albay) yükseltildi ve kendisine üçüncü dereceden Mecidiye nişanı verildi.
1868'de gönderildiği Yemen’deki başarıları ile Mirliva (Tuğgeneral) rütbesine terfi edildi. Yemen'in havasına alışamayan Osman Paşa hastalandığı için 1871 yılında istanbul’a döndü. Birkaç aylık hava değişiminden sonra Üçüncü Ordu’nun redif livalığına tayin edildi. Bir süre ordu merkezi olan Manastır’da kaldı.
1873 yılında Yenipazar Tümeni kumandanlığına getirildi ve kendisine feriklik (Tümgeneral) rütbesi verildi. Ardından İstanbul Merkez Kumandanlığı’na atanan Osman Paşa, görevde kısa bir süre kaldıktan sonra önce Arnavutluk’ta bulunan İşkodra kumandanlığına, oradan da Bosna kumandanlığına gönderildi.
Bosna Valisi Derviş Paşa ile aralarının açılması üzerine 1875 yılında merkezi Erzurum olan dördüncü Ordu Erkanıharp Başkanlığı’na tayin edildiyse de Balkanlar’ın tam bir kargaşa içinde bulunması nedeniyle aynı yıl Niş’e gönderildi. Ardından boşalan Vidin kumandanlığına getirildi.
Sırp Prensi Milan’ın 2 Temmuz 1876 tarihinde Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmesi sırasında Rus generallerinin kumanda ettiği Sırp ordusunu bozguna uğrattı. Asıl şöhretini burada elde ettiği zaferlerle kazandı. Kendisine ikinci rütbeden Mecidiye nişanı ile 1876 yılında müşirlik (Mareşal) rütbesi verildi.
24 Nisan 1872 tarihinde Ruslar Osmanlı Devletine savaş ilan ettikleri sırada Osman Paşa Vidin’deki Garp Ordusu kuvvetleri kumandanlığında bulunuyordu. Kendisine verilen emir üzerine Vidin’den 25.000 kişilik kolordusu ile 7 Temmuz 1877 tarihinde Plevne’ye ulaştı. Osman Paşa hiçbir savunma tesisi bulunmayan Plevne’yi çepeçevre kazdırdığı siperler ve toprak tabyalarla kuvvetli bir savunma merkezi haline getirdi. Bu döneme kadar görülmemiş bu savunma düzeni Osman Paşa’ya askeri tarihte önemli bir yer kazandırdı.
Ruslar’’ın buraya yönelik olarak 8 Temmuz 1877’de Alman asıllı General Schilder kumandasında başlattıkları saldırılara 60 bin kişilik Osmanlı silahlı gücü giderek sayıları 250 bine ulaşan Rus-Rumen silahlı gücüne karşı koydu, I. Plevne Muharebesi olarak tarihe geçen bu kanlı çarpışma,1877-1878 Osmanlı-Rus savaşlarında Ruslar’ın Rumeli cephesinde yedikleri ilk darbe oldu.
Takviye alan Rus kuvvetleri Plevne üzerine 18 Temmuz 1877 tarihinde ikinci defa taarruzda bulundular. Fakat 26 saat süren bu savaşta gösterilen direniş ve karşı saldırı sonucu Ruslar bir defa daha bozguna uğradı.
Rumenler’in de savaşa katılmasını sağlayan Ruslar, 7-11 Eylül tarihleri arasında gerçekleşen III. Plevne Muharebesi’nde de başarı kazanamadı. Bu zafer üzerine Osman Paşa’ya gazilik unvanı verildi.
Birbiri ardınca başarısızlığa uğrayan Ruslar ise Plevne’yi 13 Eylül’de kuşatma altına aldılar. Uzun süren bu kuşatma sırasında mühimmat ve yiyecek sıkıntısı çekmeye başlayan kale müdafileri huruç hareketinde (yararak dışarı çıkma) bulunmaya karar verdi. 10 Aralık sabahı 40.000 kişiden oluşan ordusunu iki kısma ayıran Osman Paşa, Vid suyunu geçmeye çalıştığı sırada Rus-Rumen topçularının ateşi sonucu bir şarapnel parçasıyla yaralandı.
Erkanıharp zabitlerinin yapılabilecek daha fazla bir şeyin olmadığını belirtmeleri üzerine de teslim olmak zorunda kaldı. Bir süre Bugot, Bükreş, Harkof ve Rusya’da esir hayatı yaşadı.
Rus çarı tarafından kendisine kahramanlığını takdir amacıyla çifte kartal nişanı verildi. İstanbul’a dönüşü için Abdülhamit II, Serasker Müşir Rauf Paşa’yı yâver-i ekremilik ve fevkalâde büyük elçilik pâyeleriyle Petersburg’a gönderdi. İçinde Gazi Osman Paşa’nın da bulunduğu heyetin İstanbul’a gelişi büyük bir törenle kutlandı.
Gazi Osman Paşa, 14 Mart 1878 tarihinde Hassa Ordusu müşavirliğine getirildi. 5 Kasım 1878'de Mabeyn müşiri oldu ve ölünceye kadar bu görevde kaldı. Hatta ölümünden sonra bile yerine başka bir atama yapılmadı.
1878-1885 yılları arasında seraskerlik (Genelkurmay Başkanı) yaptı. 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'nda Osmanlı Ordusu kumandanı Edhem Paşa'dan harbe dair kesin bir cevap gelmemesi ve basında Yunan galibiyetinden bahsedilmesi üzerine 23 Nisan 1897 tarihinde başmüfettiş sıfatıyla hareketi yürütmek üzere savaş yerine gönderildi.
Gazi Osman Paşa; yaverlik unvanı, mefharet, birinci rütbeden Mecidi ve imtiyaz nişanlarına ilave olarak papa da dahil kendisini takdir eden yabancı devlet başkanları ile hükümdarlar tarafından birinci rütbeden nişanlarla ödüllendirilmiştir.
Askeri şahsiyetinin yanında saraydaki görevleri sırasında siyasi faaliyetlerde bulundu. İngilizlerin Osmanlı Devleti üzerinde uyguladıkları baskı politikasına karşı İstanbul’da bulunan Müslüman unsurlar arasında sağlam bir yer edinerek dini grupların birleşmesini sağladı. Hindistan, Mısır ve Arabistan’daki İngiliz karşıtı gruplarla da münasebette bulundu.
Yıldız Sarayı’nda ordunun ıslahını ele alan komisyon çalışmalarına katıldı. Yapılacak ıslahat hareketinin Avrupa tesirinden uzak ve öz değerlere bağlı olması gerektiğini savunarak aksi fikirdeki ıslahat komisyonu kararlarına muhalefet etti. Bu meseleden dolayı kendisiyle Sadrazam Hayreddin Paşa arasındaki siyasi mücadele paşanın 16 Temmuz 1879’da görevinden istifa etmesiyle sonuçlandı.
Muhaliflerinin fikir ve eğilimlerine şiddetle karşı çıkması aleyhinde birtakım ithamlara yol açtı. Bu ithamları incelemek üzere padişahın emriyle kurulan komisyon iddiaların asılsız olduğunu ortaya koydu.
Gazi Osman Paşa iyi derecede Arapça, biraz da Farsça ve Fransızca biliyordu. Ferik Neşet Paşa’nın kız kardeşi Fatma Zâtıgül Hanım’la yaptığı evlilikten Nureddin, Kamaleddin, Cemaleddin ve Hüseyin Abdulkadir adlı dört çocuğu olmuştur. Torunları halen İstanbul, Kahire ve Paris’te yaşamaktadır. Sultan II. Abdülhamit kendisini çok takdir ettiği için iki kızını Osman Paşa’nın iki oğluyla evlendirmiştir.
Gazi Osman Paşa, 5 Nisan 1900 tarihinde 68 yaşında vefat etti. Türbesi, kendisini çok seven ve saygı duyan Padişah II. Abdülhamid tarafından yaptırıldı. Cenazesi Fatih Camii avlusuna gömüldü.
Etkileri
Türkiye'de bazı illerde Gazi Osman Paşa anısına inşa edilmiş veya ismi verilmiş yapıtlar bulunmaktadır. Gaziosmanpaşa Üniversitesi ve Gaziosmanpaşa Stadyumu bulunmaktadır. Bunun yanında hatırasını yaşatmak için ismi İstanbul'un Gaziosmanpaşa ilçesine, Tokat'ın Gaziosmanpaşa kasabasına ve futbol takımı Gaziosmanpaşaspor'a, birçok ilde sokak, cadde ile hastane, okul gibi yerlere verilmiştir.
Plevne Savaşları
Doksan üç savaşı olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nda, Tuna boyundaki Plevne'de Gazi Osman Paşa komutasındaki Osmanlı ordusunun, üstün düşman kuvvetleri (Rusya ve Romanya) karşısında gösterdiği kahramanlık örneği olan savaşlara verilen addır.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı başlarken, Rusların savaş tasarılarına göre, sağ kanadı teşkil eden Krodner komutasındaki birlikler, Niğbolu'dan Plevne'ye kadar Vid Suyu hattını işgal ederek Vidin'de bulunan Osman Paşa'ya karşı bir cephe meydana getireceklerdi. Bunun için de önce Niğbolu'nun ele geçirilmesi gerekiyordu. 3 Temmuzda başlayan Niğbolu saldırısında Ruslar başarı kazandılar. Osma ırmağının sol sahilinde mevzilenen üç tabur Osmanlı piyadesi Rus süvarilerinin arasında geçerek Plevne'ye çekilmeyi başardılar. Ruslar Niğbolu'yu ele geçirdikten sonra bu mevzi üzerine yöneldiler. Krodner kumandasındaki General Schildner tümenini Plevne üzerine sevketti. Schildner de Plevne gibi açık bir şehirde zayıf bir muhafız kıtası bulacağı düşüncesinde idi. Halbuki Osman Paşa, Rusların Zimniçe'den Tuna'yı aştıkları haberini aldığından beri, Rus kuvvetleri Doğu ordusu ile birlikte nasıl bir çember içine almayı tasarlarken, Bulgaristan ve Balkan Yarımadası içine açılan yolların kavşağı olan Plevne'nin askeri önemini de tespit etmiş bulunuyordu. Bu sırada serdar-ı ekrem Abdülkerim Nadir Paşa'dan aldığı emir üzerine Niğbolu'ya yardıma yetişmek maksadıyla derhal yola çıkmıştı. Ne var ki geç kalınmış olduğundan ilk hamlede Plevne'yi tutmak gayesiyle ve süratle bu mevziye yöneldi. Plevne savunmasının çeşitli safhaları vardır:
BİRİNCİ PLEVNE SAVAŞI:
Osman Paşa, cebri yürüyüşle Rahova üzerinden Plevne'ye geldi. Osman Paşa, Plevne çevresinde 15.000 savaşçı ile 58 parça top toplamak kudretini de göstermiştir. Bütün birliklerini Vid Suyu'nun sağ sahilini tahkimde kullandı.
8 Temmuzda Ruslar, 12.000 asker ve 70 parça topla Plevne'nin kuzey ve doğu kesimlerinden saldırıya geçtiler. Rus piyadeleri açıktan, uzun kollar halinde hücuma geçiyorlar ve Osmanlı askerinin şiddetli ateşi altında eriyorlardı. Ruslar 3.000 kişi kaybederek çekilmek zorunda kaldılar. Osmanlıların kaybı ise 1.000 kadar şehitten ibaretti. Rusların Osma Çayı'na doğru çekilişlerinde Osman Paşa onları takibe kalkışmadı. Sofya ile Vidin yollarını denetimi altında tutacak tedbirleri alırken, Plevne'nin kuzey ve güney kesimlerini de tahkim ederek iki kanadını Vid Irmağı'nın sağ sahiline dayatarak Plevne'yi müstahkem ve heybetli bir ordugah haline getirdi. İhtiyat kuvvetleri ile levazım ve cephaneyi de buraya taşıttı.
İKİNCİ PLEVNE SAVAŞI:
8 Temmuz yenilgisinden sonra Grandük Nikola, Krodner'i Şakovoski tümeni ve Skobelef süvarileri ile takviye ederek bütün güçleriyle saldırı emrini ermişti. Krodner'in emrinde şimdi 35.000 savaşçı ve 170 parça top vardı. Buna karşılık Osman Paşa'nın 20.000 askeri ve 58 topu bulunuyordu. Savaş 17 Temmuzda başladı. Ruslar yine iki koldan saldırıya geçtiler. Yalnız saldırı kuzeydoğu ve güneydoğu doğrultusunda yapıldığından, cephe daha mahdut sayılabilirdi. Bu savaşta Rus topçusunun sayıca üstün olması, Osmanlı toplarının uzun menzilli oluşları ve piyadenin de toprak tabyalar arkasında gizlenmiş bulunmaları yüzünden bir işe yaramamıştı. Rus piyadelerinin ise boşuna bir gururla kalabalık yığınlar halinde, boy hedefi teşkil etmeleri, Osmanlı topçusunun yıldırım gibi tesir etmesine ve onları orak gibi biçmesine yaramıştı. Bu zor durumda gece, Ruslara yardımcı oldu. 19 Temmuz sabahı Rusların ricatı o kadar intizamsız idi ki ufacık bir takip, kesin bozguna yol açabilirdi. Ancak, Osman Paşa'nın bu savaşta bütün yedeklerini kullanmış olması, kolordusunda süvari birliklerinin bulunmayışı, bu fırsatın kaçırılmasına sebep oldu. Ruslar 7.300 ölü vermişler, buna karşılık Osmanlıların kaybı 2.200 şehit ve yaralı olarak tespit edilmişti.
18 Temmuz zaferinden sonra Osman Paşa, gerek Livaç yoluyla Şıpka'da bulunan Süleyman Paşa ile gerek, Tırnova yoluyla Mehmed Ali Paşa ile birleşmek için harekete geçmesine müsaade edilmesini istediyse de İstanbul'dan gelen kesin emirde Plevne'yi müdafaaya devam etmesi bildiriliyordu. Osman Paşa bunun üzerine tahkimata devam etti. Vidin ve Sofya'daki ihtiyatlarını Vid Irmağı'nın sol sahili üzerinden karargahına getirtti. Ağustos ortalarında emrindeki küçük Osmanlı ordusu 40.000'i bulmuştu. Plevne müstahkem mevkii ise kuzeyde Bukova, doğuda Griviçe, güneydoğuda Radişev, güneybatıda da Krışin olmak üzere başlıca dört bölümden oluşuyordu.
Bu sırada Plevne önündeki Rus-Romen müttefik ordusu 100.000 asker ve 450 parça topa yükselmişti. Bu orduya Romanya prensi Karol şeklen kumanda ediyor, ordunun kurmay başkanlığını Rus generali Zotof yapıyordu.
Müttefiklerden Romenler, Vid ile Iskar arasındaki sol kanada yerleşmeye cesaret edemediler. Böylece düşman kuvvetler Vid Irmağı'nın sağ sahilinde sağlam bir şekilde tutundular. Mevsim ilerlemekte olduğundan genel karargah kuzey, doğu ve güneyde bulunan kolordularını Osmanlı mevzilerine yaklaştırma kararını aldı. Bunu gören Osman Paşa, 19 Ağustosta Plişat üzerinden ilk huruç hareketine girişti ise de fazla kayıp verdiğinden geri dönmek zorunda kaldı. Buna karşılık Skobelef ile İmeretinski 21-22 Ağustosta Livaç mevkiini zabtederek Osman Paşa'nın muvasalasını kestiler. Rus karargahı artık kesin sonuç alma zamanının geldiğine kanaat getirmişti. Bunun için de Çar ile Grandük Nikola karargahlarını batı ordusuna naklettiler. Kesin hücum günü Çar'ın doğum günü olan 31 Ağustos olarak tespit edildi. Ayın 26'sından itibaren Romenler sağda 4. ve 9. kolordular merkezde, Skobelef ve İmeretinski kuvvetleri soldan hücum kollarını harekete geçirdiler.
YEŞİL TEPELER SAVAŞI:
26-29 Ağustos günlerinde Rus topçusu kesif bir bombardımana başladı. Osmanlı topçusu ise buna, idare ederek cevap veriyordu. Osman Paşa toplarını seyyar tabyalar haline getirdiğinden, daha tesirli bir ateş sistemi kurmuştu. Piyadelerini de kendi buluşu olan gömülü toprak siperler ardına gizlediğinden Rus topçu ateşi tesirsiz olduğu halde Rus piyadeleri açıkta bulunduklarından büyük kayıplara uğruyorlardı. Topçu ateşinin gerekli tesiri yaratamaması kesin hücum tarihinin 31 Ağustosa alınmasına sebep oldu. Ayın 31. günü sabahı başlayan hücumda Romenler Griviçe'nin kuzeyinde büyük bir bağımsız istihkamı zapt ettiler ve bunu Rusların desteği ile koruyabildiler. Sol kanatta bulunan Skobelef ile İmeretinski Leontief'in süvari birliklerinin himayesinde Krışin Tepesi'ne doğru saldırıya geçti ve tepedeki iki bağımsız istihkamı daha ele geçirmeyi başardı.
Bu sırada Osmanlı müdafaası merkezde bütün saldırıları kırmış, Rusları çekilmeye mecbur etmişti. Böylece serbest kalan Osmanlı ihtiyat kuvvetleri, Skobelef üzerine yöneldiler. Bu durum karşısında Rus generali taarruzu durdurmak zorunda kaldı. O geceyi istihkamlarda geçiren Ruslar, 1 Eylül sabahı çekilmeye başladılar. Bu yenilgi Rus ve Romenler için pek ağır olmuştu. Onların 22.000 kişiyi bulan kayıplara karşılık, Osmanlı yaralı ve şehitleri 4.000 civarında idi. Skobelef ise piyadesinin yarısına yakınını kaybetmişti.
ÜÇÜNCÜ PLEVNE SAVAŞI:
Bu yenilgiden sonra Ruslar müttefikleri Romenlerle birlikte 7 Eylülde tekrar saldırıya geçtiler. 11 Eylüle kadar süren topçu ateşi altında Osmanlı mevzilerine yaklaşan düşman, neticeyi 11 Eylülde almaya kalkıştı. Birbiri ardına yaptığı üç taarruzla Kayalı Dere mevzilerine girmişlerse de verdikleri 20.000 kişiyi bulan ağır zayiat üzerine çekilmek zorunda kaldılar. Bu başarılar üzerine Sultan II. Abdülhamid 21 Eylülde Osman Paşa'yı gazi unvanı ile taltif etti.
DÖRDÜNCÜ DERE (ABLUKA) (13 EYLÜL- 10 ARALIK 1877):
Rus genel kurmayı, Osman Paşa'yı savaş meydanında yenilgiye uğratamayacağı sonucuna varınca, daha tesirli bir tedbir almaya karar verdi. Plevne kuşatması komutanlığına çağırılan Sivastopol müdafii Todleben, Plevne mevziini abluka altına alarak, açlık sonunda teslim olmayı zorlamayı tasarladı. Bu maksatla Rus ve Romenlerin ne kadar ihtiyat kuvvetleri varsa Plevne'de toplandı. Gorko komutasındaki bir ordu Vid Irmağı'nın sol sahiline gönderildi. Bu ordunun görevi Osman Paşa'nın Ekim başına kadar aldığı 30 tabur takviye kıtaatı, erzak ve mühimmat damarı olan Sofya- Vidin yolunu kesmekti. Gerçekten de Gorko, Ekim ortalarında Dubinik ve Teliç'te elde ettiği başarılarla istenen sonuca ulaşmış oldu.
Tedleben, bunun üzerine Osman Paşa'nın mukavemetinin kırılmasının artık gün meselesi olduğunu bildirdi. Birkaç gün önce de 7 Ekimde 15 tabur piyade, 2 süvari alayı, 12 top ve 500 arabalık son imdat kuvveti Rus hatlarını yararak Plevne'ye girmişti. 24 Ekimde ise Rus kumandanlığı 6 tümen ve 4 alaydan oluşan 100.000 piyade, 5 süvari tümeni, 609 top ve 35.000 kişilik Romen kolordusu ile 75 km.'lik bir çember meydana getirmiş bulunuyordu. Osman Paşa bu durumda dahi imdat kuvvetlerinin yetişeceği ümidi ile direnme kararında idi. Bu arada Skobelef yeni bir taarruzla Yeşil Tepeleri işgal etti. Ruslar 40.000 savaşçı ve 10.000 de toplama askerle kuşatmada dayanan Osman Paşa'nın zahiresi 22 Kasımda tamamen tükenmiş bir kaç günlük erzak kalmış, hayvan yemi sıkıntısı da baş göstermişti. Cephane ihtiyatları da bitmek üzere idi. Bu günlerde (22 Kasım) Elena Geçidi'nde Çareviç ordusunu Rus Balkan ordusuna bağlayan kolorduyu yakalayıp yenilgiye uğratan Süleyman Paşa'ya Plevne yolu açıldı ise de o, Osman Paşa'yı kurtarmak yerine doğruca ilerleyeceği halde, Rusçuk'a yöneldi ve Ziştoyi civarında feci bir yenilgiye uğradı.
Süleyman Paşa'nın yenilgiye uğradığı haberi gelince, Osman Paşa için yapılacak iki iş kalmıştı. Teslim olmak ya da bir huruç hareketine girişerek son kahramanlığı da göstermek. Osman Paşa ikincisini tercih elti. 30 Kasım gecesi tümen ve alay komutanlarını, kurmay başkanı Mirliva Tahir, Hasan, Adil, Ahmed, Ömer ve Ali paşaları karargahında toplayarak düşüncelerini anlattı. Onların da muvafakatlerini alarak varılan kararı bir mazbata ile tespit ettirdi. Bundan sonra ordusunu iki gruba ayırdı. Birinci ve yarma hareketini yapacak olan vurucu gurubun komutasını üzerine aldı. İkinci grubu ise toplama askerleri yaralı taşıyan arabaları ve Plevne'nin 300 hane kadar olan Türk halkı teşkil ediyordu.
Osman Paşa mevcut silah ve yiyecekleri bütün askerine dağıttıktan sonra Vid Irmağı üzerine öküz arabalarından bir kaç köprü attırdı. 9 Aralıkta ağırlıkları, ihtiyatları ve ikinci grubu köprü başlarına indirdi. O gece ezani saat 2'de yarma hareketine girişti. Saat 10'da Vid Suyu'nu aşarak düşmanın birinci muhasara hattını yardı ve tespit ettiği yerde birlikler içtima ettiler. Bunun üzerine ikinci grup harekete geçti. Ancak bu kafile, yapısı itibarıyla ağır hareket ediyordu. Köprülerin orta yerine geldiklerinde sol kanattan düşmanın topçu ateşi ile karşılaşınca dalgalandı. Osman Paşa, vurucu birliklerine saldırı emri verirken, ikinci grubu da düşmüş olduğu vartadan kurtarmaya çalışıyordu. Birinci grup ikinci düşman hattını da yarıp 1.000 m. kadar ilerlemişti ki, yeni bir kuşatma hattı ile karşılaştı. Burada kanlı bir savaş başladı. Çevredeki Rus ve Romen birlikleri de yardıma koştular. Topçu ateşi altında sürdürülen savaş korkunçtu.
Bu sırada Osman Paşa'nın atı bir şarapnelle devrildi ve kendisi sol bacağından yaralandı. Onun düştüğünü gören askerlerin maneviyatı birden çöktü. Osmanlı saflarında dağılma alametleri görüldüğü gibi Romenler ikinci gruba dahil birlikleri şose üzerinden teslim almaya başladılar. Bu durumda tümen ve alay komutanlarının da müracaatları üzerine Osman Paşa ister istemez teslim olmak üzere karargahına beyaz bayrak çekti. Osman Paşa metbu hükümdarına baş kaldırmış olarak telakki ettiği Romanya prensi Karol'e teslim olmayı reddederek kılıcını Todleben'e verdi. Böylece 32.000 muhariple 80 top Rus ve Romenlerin eline geçmiş oldu. Osmanlı tarihinin en şahametli müdafaa savaşlarından biri de 156. gününde, 10 Aralık 1877 Pazartesi günü sona ermiş oldu.
©Rasulehasret.com
Son düzenleme: