İsrail, sınırları bir türlü netleşmeyen ve sürekli işgal ederek, işgal ettikleri yerlere yahudileri yerleştirerek genişlemesi bitmeyen azgın bir toplum. Başka ülkelerin topraklarını zorla ele geçirmekle, inanmış oldukları "vaad edilen toprakla"a ulaşmak için ve kendilerini diğer din ve milletlerden "üstün" olarak gören bir ırk.
İşgal etmeyi, kendi hakları olarak gören ve bu yolda çocuk, yaşlı, genç, hasta demeden öldürmekten asla çekinmeyen bir devlet. Geçmişlerinde kendilerine gönderilen peygamberi bile öldürerek hala üstün olduklarını ve kendilerine Allah cc tarafından birşeylerin vaadedildiğine inanan bir zihniyet.
Bugün Birleşmiş Milletler dahil olmak üzere bir çok kuruluşta çoğalarak dünyayı istedikleri gibi yönetmeye çalışarak, Siyonizm planı çerçevesinde dünya üzerindeki bütün dinleri yok ederek, tüm insanlığın israil ve yahudilerin çıkarı doğrultusunda hizmet etmelerini sağlamasına yarayacak bir proje etrafında yüzlerce yıldır sürekli hareket halinde olan planlı bir yönetim düşüncesiyle İslam'a savaş açmalarının yanında Filistin topraklarını da planlı bir şekilde yavaş yavaş işgal etmektedirler.
Bugün hala devam eden işgal planı etrafında Filistinliler ve Filistinliler üzerindeki işgal ve yok etme planlarıyla ilgili kısa bir araştırma yaptık. İşte kısa bir gezinti.
Tevrat'ta geçen "Vaad edilen topraklar" üzerine işgal edecekleri yerleri İsrail Toprakları yani Eretz İsrail olarak tanımlamışlardır. Bu inançlarının kaynağı kutsal kitaplarıdır. Bu topraklar Kutsal bir hediye olarak Allah cc tarafından vaadedilmiştir. Yazımızın başında da söylediğimiz gibi, kendilerine gönderilen peygamberi bile öldürerek günümüz dahil öldürmekten vazgeçmeden hala üstün olduklarını düşünmeleri gerçekten tuhaf. Sanki Allah cc yahudilere "öldürün" emri vermiş.
Ki, merhameti ve bağışlaması bol olan Rabbimiz bütün kitaplarda iyiliği, hoş görü ve sabrı emrederken nedense ahudilere tam tersini emretmiş olması düşünülemez bile.
İşte Rabbimizin takdiri ve Yahudilerin zihniyeti arasındaki fark.
Yahudiler, binlerce yıl öncesinde Romalılar tarafından bu topraklardan sürülerek , bölgeyi terk etmeye zorlanmıştır. Bu nedenle Filistin topraklarını anayurt olarak görmektedirler. 19 yüzyıl ortalarına doğru bölgede 10 bine yakın yahudi vardı. bunların 8 bini Kudüs'te, diğerleri farklı bölgelerde.
Yahudiler 19. yy osrtalarından itibaren Filistin Topraklarına göz etmeye başladılar. Bu göç hareketini de "Geri Dönüş Kanunu" olarak planlayıp dünyanın neresi olursa olsun her yahudi İsrail vatandaşı olarak kabul edilmiştir. Böylece bölgedeki nüfus kalabalık gösterilecek ve bölgeye gelecek yahudilere yer hazırlanacaktı.
Siyonizm ismi Kudüs'te bulunan bir tepeden yani Siyon Tepesi'nden alınmıştır. Bu akımın kurucusu da, II. Abdulhamid Han'a karşı müdadele ederek hem Osmanlı Sultanını tahttan indirmek hem de Osmanlı'yı yıkmak için mücadele eden (en sonunda II.Abdulhamid'in azledildiğini bildiren 4 kişilik grupta yer alan) Theodor Herzl'dan başkası değildir. Kendisi " Yahudi Devleti" rüyasını anlatan kitabını da yine19. yy ortalarında yazmıştır.
Kendi uydurdukları siyonizm inacına göre bir mesih gelecek ve bütün yahudileri anayurtlarına kavuşturacaktır. Bu akımın icat edildiği yıllarda mesihi beklemek yerine bir an önce anayurtlarına kavuşma planlarına başlamışlardır.
Tek amacı bir Yahudi Devleti'nin kurulması olan Theodor Herzl bunun için bir çok girişimde bulunmuş ve bir çok konferans vermiştir. Hatta Sultan II. Abdulhamid'de defalarca giderek bu isteğini söylemiştir. Bu istekler çok daha sıklaşarak Sultana iletilince her defasında Sultan II. Abdulhamid tarafından ısrarla reddedildi.
Osmanlı'nın mali olarak o zamanlar zor durumda olmasını bile fırsat bilerek Padişaha çok büyük miktarlarda para teklif etmiş ve Filistinden toprak almak istemiş ama Sultan II. abdulhamid o zamanlar Osmanlı toprağı olan Filistinde yahudilerin toprak almasını daha da zorlaştıran bir ferman çıkarmıştır. Osmanlıdan eli boş dönen Herzlbu defa Vatikan'dan destek istemiş , bu istek Vatikan tarafından'da reddedilmiştir.
Yahudi Göçlerinin hızlanması ve Yahudi Devleti kurulmasına ilk destek İngiltere'den gelmesine rağmen 2.Dünya savaşından sonraki Arap-Yahudi gerilimini iyi idare edemediği için u desteğini geri çekmek zorunda kaldı. Herzl bu gelişmeden de hayal kırıklığına uğradı.
Bunların sonucu olarak "Struma Gemisi Olayı" ortaya çıkmıştır.
Gö. Hareketi kapsamında içinde 769 yahudi göçmen bulunan struma isimli gemi, 1942 yılında bakım, tamirat ve iyhiyaç molası için İstanbul limanına yanaştı. İngiliz hükümeti gemiye bakım ve onarım yapılmaması için Türk Hükümetiyle bağlantıya geçince Türk yetkililer bu tamirata izin vermedi. Gemi bu haliyle Karadenize doğru yol almaya başladı.
Bu arada Almanya tarafından Romanya işgal edilmiş durumdaydı. Almanya, Türkiye büyükelçiliği aracılığyla Türk yetkililere gemide salgın hastalık olduğu bilgisi verildi ve kimsenin karaya çıkmaması gerektiği söylendi. Filistin üzerinde etkisi olan İngiltere ise çok sayıda yahudinin Filistine yerleştirilmesinin sakıncalı olacağı nedeniyle geminin yola devam etmesine izin verilemeyeceğini söyledi. Aslında ingiltere, Orta Doğu devletleri ile sorun yaşamak istemiyordu. Romanya daha önce gemi tekrar dönerse kabul etmeyeceklerini bildirmişti. Türkiye ise bu gerilimde taraf olmamaya özen göstererek gelişmeleri izlemeye devam etti. Bu halde, bu gerilim ve bekleyiş karantina şartları nedeniyle tam 2 ay devam etti.
Tarihler 23 Şubat 1942'yi gösterirken gemi, iki adet şileple çekilerek Karadenize bırakıldı. Gemi Sarayburnu açıklarından uzaklaşırken gemideki yolcular yatak çarşafları üzerine " YAŞASIN TÜRKİYE, KURTARIN BİZİ" yazarak Türkiye lehine slogan attılarsa da değişen birşey olmadı. Karadeniz açıklarına bırakılan gemi ertesi gün büyük bir gürültüyle patlayarak bütün yolcularıyla beraber Karadenizin sularına gömüldü. Bu patlamadan sadece 1 kişi, yüzerek Şile sahiline kadar ulamayı başardı. Bu yolcu David Stoilar isimli bir yahudiydi.
Aradan geçen uzun zamandan sonra 1970'li yıllarda struma gemisiyle ilgili yeni bir araştırma yapıldı. Bu araştırmalar sonunda geminin bir rus denizaltısından atılan torpido ile havaya uçurulduğu ortaya çıktı.
Rus denizaltısı tarafından batırılan gemide;
428 Erkek,
269 Kadın,
70 Çocuk bulunuyordu ve hepsi hayatını kaybetti.
Yıl 1947’e geldiğinde Arap-Yahudi sorunu Birleşmiş Milletlere (BM henüz iki yıl önce kurulmuştu) sevk edildi. İsrail Devletinin 15 Mayıs 1948’de David Ben Gurion tarafından kurulduğu tüm dünyaya açıklandı. Bu şahıs İsrail’in ilk başbakanı olmuş oldu. İsrail’i ilk tanıyan ülkeler ise ABD ve Sovyetler Birliği oldu.
Bu gelişme bütün Arap ülkelerini birleşmeye zorlamıştı. Ve ilk Arap-Yahudi savaşı patlak verdi. Bu savaş, hem savaş strateji eksikliği hem de birçok ülkenin tek lider altında toplanamamasından dolayı İsrail lehine sonuçlandı.
Yahudiler Filistin topraklarının 4’te 3’ünü ele geçirdi. Filistinlilerin birçoğu evlerini terk edip, komşu ülkelere göç etmeye ve mülteci kamplarında yaşamaya mahkûm oldu. 1947’den 1990’a kadar İsrail-Arap çatışması İsrail üstünlüğüyle sonuçlanmış oldu.
Savaşların kaybedilmesi ve Filistin’in tamamının İsrail’in eline geçmesi Filistin Kurtuluş Örgütünün (FKÖ) kurulmasına sebebiyet verdi. Siyasi ve yarı askeri örgüt olarak kurulan FKÖ’nün başına 1969’da Yaser Arafat getirildi. 1990’lardan sonra İsrail’de İşçi Partisinin liderliğe oturmasının da etkisiyle Filistin ile toprak karşılığı barışa sıcak bakıldı. 1993’te Oslo Anlaşması imzalandı. Bu süreçte İsrail ile FKÖ birbirini tanıyacaktı. İsrail FKÖ’yü terör örgütü olarak değil Filistin halkının temsilcisi olarak görecekti. İsrail Oslo Anlaşması ile Gazze’nin çoğunu terk etti. Batı Şeria’da bulunan Eriha kentini Filistinlilere bıraktı.
Oslo Anlaşması Washington’da imzalanırken, Arafat ile İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin arasındaki tokalaşmayı 400 milyon insan canlı izledi.1994 yılı Nobel Barış Ödülü, Oslo Anlaşmasındaki rolleri nedeniyle Yaser Arafat, Yitzhak Rabin ve İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Peres’e verildi. Oslo Anlaşmalarına rağmen İsrail ile Filistin yönetimi arasında adil ve kalıcı bir barış bugüne kadar sağlanamadı.
İşgal etmeyi, kendi hakları olarak gören ve bu yolda çocuk, yaşlı, genç, hasta demeden öldürmekten asla çekinmeyen bir devlet. Geçmişlerinde kendilerine gönderilen peygamberi bile öldürerek hala üstün olduklarını ve kendilerine Allah cc tarafından birşeylerin vaadedildiğine inanan bir zihniyet.
Bugün Birleşmiş Milletler dahil olmak üzere bir çok kuruluşta çoğalarak dünyayı istedikleri gibi yönetmeye çalışarak, Siyonizm planı çerçevesinde dünya üzerindeki bütün dinleri yok ederek, tüm insanlığın israil ve yahudilerin çıkarı doğrultusunda hizmet etmelerini sağlamasına yarayacak bir proje etrafında yüzlerce yıldır sürekli hareket halinde olan planlı bir yönetim düşüncesiyle İslam'a savaş açmalarının yanında Filistin topraklarını da planlı bir şekilde yavaş yavaş işgal etmektedirler.
Bugün hala devam eden işgal planı etrafında Filistinliler ve Filistinliler üzerindeki işgal ve yok etme planlarıyla ilgili kısa bir araştırma yaptık. İşte kısa bir gezinti.
Vaad Edilen Topraklar
Tevrat'ta geçen "Vaad edilen topraklar" üzerine işgal edecekleri yerleri İsrail Toprakları yani Eretz İsrail olarak tanımlamışlardır. Bu inançlarının kaynağı kutsal kitaplarıdır. Bu topraklar Kutsal bir hediye olarak Allah cc tarafından vaadedilmiştir. Yazımızın başında da söylediğimiz gibi, kendilerine gönderilen peygamberi bile öldürerek günümüz dahil öldürmekten vazgeçmeden hala üstün olduklarını düşünmeleri gerçekten tuhaf. Sanki Allah cc yahudilere "öldürün" emri vermiş.
Ki, merhameti ve bağışlaması bol olan Rabbimiz bütün kitaplarda iyiliği, hoş görü ve sabrı emrederken nedense ahudilere tam tersini emretmiş olması düşünülemez bile.
AYET-İ KERiME
“Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir insanı öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir insanı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur.”(Mâide, 32.)
İşte Rabbimizin takdiri ve Yahudilerin zihniyeti arasındaki fark.
İsrail, İşgal etmeye neden Filistin Topraklarından Başladı?
Yahudiler, binlerce yıl öncesinde Romalılar tarafından bu topraklardan sürülerek , bölgeyi terk etmeye zorlanmıştır. Bu nedenle Filistin topraklarını anayurt olarak görmektedirler. 19 yüzyıl ortalarına doğru bölgede 10 bine yakın yahudi vardı. bunların 8 bini Kudüs'te, diğerleri farklı bölgelerde.
Yahudiler 19. yy osrtalarından itibaren Filistin Topraklarına göz etmeye başladılar. Bu göç hareketini de "Geri Dönüş Kanunu" olarak planlayıp dünyanın neresi olursa olsun her yahudi İsrail vatandaşı olarak kabul edilmiştir. Böylece bölgedeki nüfus kalabalık gösterilecek ve bölgeye gelecek yahudilere yer hazırlanacaktı.
Siyonizm ve İsrail
Siyonizm ismi Kudüs'te bulunan bir tepeden yani Siyon Tepesi'nden alınmıştır. Bu akımın kurucusu da, II. Abdulhamid Han'a karşı müdadele ederek hem Osmanlı Sultanını tahttan indirmek hem de Osmanlı'yı yıkmak için mücadele eden (en sonunda II.Abdulhamid'in azledildiğini bildiren 4 kişilik grupta yer alan) Theodor Herzl'dan başkası değildir. Kendisi " Yahudi Devleti" rüyasını anlatan kitabını da yine19. yy ortalarında yazmıştır.
Kendi uydurdukları siyonizm inacına göre bir mesih gelecek ve bütün yahudileri anayurtlarına kavuşturacaktır. Bu akımın icat edildiği yıllarda mesihi beklemek yerine bir an önce anayurtlarına kavuşma planlarına başlamışlardır.
İsrail'e Göç Planını Osmanlı Önlem alırken, Vatikan'ın Reddetmesi
Tek amacı bir Yahudi Devleti'nin kurulması olan Theodor Herzl bunun için bir çok girişimde bulunmuş ve bir çok konferans vermiştir. Hatta Sultan II. Abdulhamid'de defalarca giderek bu isteğini söylemiştir. Bu istekler çok daha sıklaşarak Sultana iletilince her defasında Sultan II. Abdulhamid tarafından ısrarla reddedildi.
Osmanlı'nın mali olarak o zamanlar zor durumda olmasını bile fırsat bilerek Padişaha çok büyük miktarlarda para teklif etmiş ve Filistinden toprak almak istemiş ama Sultan II. abdulhamid o zamanlar Osmanlı toprağı olan Filistinde yahudilerin toprak almasını daha da zorlaştıran bir ferman çıkarmıştır. Osmanlıdan eli boş dönen Herzlbu defa Vatikan'dan destek istemiş , bu istek Vatikan tarafından'da reddedilmiştir.
Yahudi Göçlerinin hızlanması ve Yahudi Devleti kurulmasına ilk destek İngiltere'den gelmesine rağmen 2.Dünya savaşından sonraki Arap-Yahudi gerilimini iyi idare edemediği için u desteğini geri çekmek zorunda kaldı. Herzl bu gelişmeden de hayal kırıklığına uğradı.
Bunların sonucu olarak "Struma Gemisi Olayı" ortaya çıkmıştır.
Struma İsimli Geminin Batırılması : 769 Ölü
Gö. Hareketi kapsamında içinde 769 yahudi göçmen bulunan struma isimli gemi, 1942 yılında bakım, tamirat ve iyhiyaç molası için İstanbul limanına yanaştı. İngiliz hükümeti gemiye bakım ve onarım yapılmaması için Türk Hükümetiyle bağlantıya geçince Türk yetkililer bu tamirata izin vermedi. Gemi bu haliyle Karadenize doğru yol almaya başladı.
Bu arada Almanya tarafından Romanya işgal edilmiş durumdaydı. Almanya, Türkiye büyükelçiliği aracılığyla Türk yetkililere gemide salgın hastalık olduğu bilgisi verildi ve kimsenin karaya çıkmaması gerektiği söylendi. Filistin üzerinde etkisi olan İngiltere ise çok sayıda yahudinin Filistine yerleştirilmesinin sakıncalı olacağı nedeniyle geminin yola devam etmesine izin verilemeyeceğini söyledi. Aslında ingiltere, Orta Doğu devletleri ile sorun yaşamak istemiyordu. Romanya daha önce gemi tekrar dönerse kabul etmeyeceklerini bildirmişti. Türkiye ise bu gerilimde taraf olmamaya özen göstererek gelişmeleri izlemeye devam etti. Bu halde, bu gerilim ve bekleyiş karantina şartları nedeniyle tam 2 ay devam etti.
Tarihler 23 Şubat 1942'yi gösterirken gemi, iki adet şileple çekilerek Karadenize bırakıldı. Gemi Sarayburnu açıklarından uzaklaşırken gemideki yolcular yatak çarşafları üzerine " YAŞASIN TÜRKİYE, KURTARIN BİZİ" yazarak Türkiye lehine slogan attılarsa da değişen birşey olmadı. Karadeniz açıklarına bırakılan gemi ertesi gün büyük bir gürültüyle patlayarak bütün yolcularıyla beraber Karadenizin sularına gömüldü. Bu patlamadan sadece 1 kişi, yüzerek Şile sahiline kadar ulamayı başardı. Bu yolcu David Stoilar isimli bir yahudiydi.
Aradan geçen uzun zamandan sonra 1970'li yıllarda struma gemisiyle ilgili yeni bir araştırma yapıldı. Bu araştırmalar sonunda geminin bir rus denizaltısından atılan torpido ile havaya uçurulduğu ortaya çıktı.
Rus denizaltısı tarafından batırılan gemide;
428 Erkek,
269 Kadın,
70 Çocuk bulunuyordu ve hepsi hayatını kaybetti.
Arap – Yahudi Savaşları
Yıl 1947’e geldiğinde Arap-Yahudi sorunu Birleşmiş Milletlere (BM henüz iki yıl önce kurulmuştu) sevk edildi. İsrail Devletinin 15 Mayıs 1948’de David Ben Gurion tarafından kurulduğu tüm dünyaya açıklandı. Bu şahıs İsrail’in ilk başbakanı olmuş oldu. İsrail’i ilk tanıyan ülkeler ise ABD ve Sovyetler Birliği oldu.
Bu gelişme bütün Arap ülkelerini birleşmeye zorlamıştı. Ve ilk Arap-Yahudi savaşı patlak verdi. Bu savaş, hem savaş strateji eksikliği hem de birçok ülkenin tek lider altında toplanamamasından dolayı İsrail lehine sonuçlandı.
Yahudiler Filistin topraklarının 4’te 3’ünü ele geçirdi. Filistinlilerin birçoğu evlerini terk edip, komşu ülkelere göç etmeye ve mülteci kamplarında yaşamaya mahkûm oldu. 1947’den 1990’a kadar İsrail-Arap çatışması İsrail üstünlüğüyle sonuçlanmış oldu.
FKÖ, Yaser Arafat ve Nobel Barış Ödülü
Savaşların kaybedilmesi ve Filistin’in tamamının İsrail’in eline geçmesi Filistin Kurtuluş Örgütünün (FKÖ) kurulmasına sebebiyet verdi. Siyasi ve yarı askeri örgüt olarak kurulan FKÖ’nün başına 1969’da Yaser Arafat getirildi. 1990’lardan sonra İsrail’de İşçi Partisinin liderliğe oturmasının da etkisiyle Filistin ile toprak karşılığı barışa sıcak bakıldı. 1993’te Oslo Anlaşması imzalandı. Bu süreçte İsrail ile FKÖ birbirini tanıyacaktı. İsrail FKÖ’yü terör örgütü olarak değil Filistin halkının temsilcisi olarak görecekti. İsrail Oslo Anlaşması ile Gazze’nin çoğunu terk etti. Batı Şeria’da bulunan Eriha kentini Filistinlilere bıraktı.
Oslo Anlaşması Washington’da imzalanırken, Arafat ile İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin arasındaki tokalaşmayı 400 milyon insan canlı izledi.1994 yılı Nobel Barış Ödülü, Oslo Anlaşmasındaki rolleri nedeniyle Yaser Arafat, Yitzhak Rabin ve İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Peres’e verildi. Oslo Anlaşmalarına rağmen İsrail ile Filistin yönetimi arasında adil ve kalıcı bir barış bugüne kadar sağlanamadı.