Farsça beyitler!

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
Farsça beyitler

دوابرهيم آمد به جهان

يكي بت شكن يكي بت نشان
*


Du İbrahim âmed be-cihân

Yeki büt-şiken yeki büt-nişân
*

Cihana iki İbrahim geldi
Biri putları yıktı diğeri putları dikti

.
*{ Bu meşhur iki İbrahim malumunuz birisi Hz.İbrahim bir diğeri ise Kanuni Sultan Süleyman'ın Sadrazamı meşhur Pargalı yada Maktul yada diğer namı ile Damat İbrahim Paşa'dır.İran o dönemde şimdi olduğu gibi rekabet halindedir ve Kanuni'nin sadrazamını gözden düşürmek için bu tür söylemleri Anadolu'da yararak Pargalı İbrahim Paşa aleyhinde bir nevi propaganda yapmışlar }


Be-neşinem o ser be pîş-i pâyet
Ben hizem o cân konem fedâyet
.
Ayakların yorgun başım için yastık olsun
Senin gibi can yoldaşı için bin can feda olsun

*ی که هر گز فرامشت نکنم
هیچت از بنده یاد می آید


Ey ki hergiz ferâmuşet nekonem
Hîçet ez bende yâd mî âyed?
*
“Ey seni hiç unutmadığım!
Hiç beni hatırladığın oluyor mu?”


Men esîr-i Ǿaźâb-ı nîrânem
Mübtelâ-yı ħulûd-ı hicrânem

*
Ben cehennem azabının esiriyim.
Unutulmaz acının ebedi tutkunuyum.


Pây-ı Türkân birehne-bâd ez-post
Tâ şeved pür-nişîb-i reh giryân
*
Türkler, yokuş aşağı yolu ağlayarak insinler diye, ayakları çıplak olsun.

Şehâ der-ĥüsnet şod telef Ǿaķlem çi mî-gûyî
Ǿİlâceş nîz ez-Ǿadl-i tu mî-pursem çi mî-gûyî


*
Ey şah (ey sevgili) senin güzelliğinden benim aklım telef oldu ne diyorsun.
Onun ilacını de senin adaletinden soruyorum ne diyorsun.


Dil ez-ħayret ŧabîb-i derd-râ cellâd pendâred
Nigâh-ı merĥamet-râ neşter-i faśśâd pendâred
.
Gönül hayretten derdin tabibini cellat sanır.
Merhamet bakışını haccamın neşteri sanır

(HACCAM : Vücuttan çizikle kan alan kişi,Hacamat=Haşamat etmek)



Mevlana Hz.'den :

Men bende-i Kur'anem eğer can darem
Men hak-i reh-i Muhammed Muhtarem
Eğer nakl küned cüz iyn kes ez güftarem
Bizarem ez o , ve ze an sühan bizarem

(Ben ,eğer can taşıyorsam Kur'anın kulu ve kölesiyim
Ben ,Seçilmiş Peygamber Hz. Muhammed 'in (as) yolunun toprağıyım
Bir kimse, bundan başkasını, benim sözümden naklederse
Ben, O nakleden kişiden de , o sözden de bizarım.)


Akl kurban kün be piş-i Mustafa
'Hasbiyellah' gu ki Allahümme kefa

(Aklı, Hz.Muhammed Mustafa'nın (as) önünde kurban et
'Hasbiyellah' de ki , kula , Allahü Sübhanehu ve Teala yeter)

Dest ra ender Ehad u Ahmed bi zen
Ey birader! vare ez bu cehl-i ten

(Ehad olan Allahü Sübhanehu ve Teala 'ya ve
Hz.Ahmed ü Mahmud Muhammed Aleyhisselam 'a
sıkıca yapış ki , ey kardeş !, ten Ebu Cehlinden kurtulasın.)


Aşkest tarik-i rah-ı peygamber-i ma
Ma zade-i aşkim , aşkest mader-i ma

(Bizim Peygamberimiz' in (as) yolu aşktır
Biz Aşkzadeyiz. Anamız aşktır.)


Merhamet kün , hak-i payet ruy-i Monla ruz u şeb
Ahmed ü Mahmud Ebul Kasım Muhammed Mustafa

(Ya Ahmed ü Mahmud Ebul Kasım Muhammed Mustafa (as)
Senin ayağının tozu olan Molla Celaleddin'in yüzüne merhamet kıl.)


Emruz her küca ki neşatest u zevk u şevk
Asar-ı fazl-ı vücüd u kemal-i Ahmedest

(Bu gün her nerde ki sevinç , zevk ve safa vardır
Hz. Muhammed Mustafanın (as) vücüdunun ve kemalinin fazlındandır.)


Ya Habiballah Resul-i hakk-ı yekta tuyi
Ber güzin- i zül celal , pak u bihemta tuyi

Nazenin-i Hazret-i Hak sadr u bedr-i kainat
Nur-ı çeşm-i enbiya , çeşm-i cerağ-ı ma tuyi

Ya Resulallah tu dani ümmetanet acizet
Rehnüma-yı acizan bi ser u bi pa tuyi

Şems-i Tebrizi ki dared nat-ı peygamber zeber
Mustafa vü mücteba an seyyid-i e'la tuyi

(Ey Allahü Sübhanehu ve Teala'nı sevgilisi !
Sen ,Bir olan Hakkın Resulusün
Sen, Allah Sübhanehu ve Teala tarafından seçilmiş ,pak ve emsalsiz bir kulsun.
Allahü Sübhanehu ve Teala'nın nazlı peygamberi,
Sen Enbiyanın göz nuru ve bizim gözümüz ve çerağımızsın
Ya Resulallah! Sen ümmetinin aciz olduğunu bilirsin.
Başsız ve ayaksız olan acizlerin önderi ve kurtarıcısı sensin.
Şems-i Tebrizi , O yüce Peygamberin vasfını yüceltir.
Sen Efendiler Efendisi Mustafa ve Müctebasın.)


Yek dehan hahem be pehna-yı felek
Ta bi guyem vasf-ı an reşk-i melek

(Gökler kadar geniş bir ağız isterim ki
O, meleklerin bile kıskandığı güzeli vasf edeyim)
Alıntı




 

MURATS44

Özel Üye
Farsça Kısa Şiirler
ياد دارى كه وقت آمدنت
همه خندان شدند تو گريان
آبچنان زى كه وقت رفتن تو
همه گريان شودن تو خندان
Yâdında mı doğduğun zamanlar;
Sen, ağlar idin; gülerdi âlem.
Bir öyle ömür geçir ki olsun,
Mevtin sana hande, halka mâtem...
(Hatırlar mısın; sen doğduğunda sen ağlıyordun; fakat herkes gülüyordu. Öyle bir ömür sür (hayat geçir) ki, ölümünde herkes ağlasın, bir tek sen gül!)
نه زنده ام از هجر تو اي شوح نه مرده
فرياد از اين نو وجود عدم آلود

«Ne zinde em ez hicr-i tu ey şûh ne mürde
Feryâd ez în nev vücûdî-i adem âlûd» (Yavuz Sultan Selim)

(Hasretinden ne diriyim ey şuh, ne de ölü;
Bu yokluk dolu yeni var oluştan feryâd!...)


هر روز خوش است منزلي بسپردن
چون آب روان و فراغ از افسردن
دي رفت و حديث دي چودي هم بگذشت
امروز حديث تازه بايد گردن

Her gün bir yerden göçmek ne iyi
Her gün bir yere konmak ne güzel
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş
(Dün, dündü cancağızım,) Ne kadar söz varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım
(Mevlânâ)
با عشق نشین که گوهر کان تواست
انکس راجو که تا ابد ان تواست
انرا بمخوان جان که غم جان تواست
بر خویش حرام کن اگر نان تواست

Aşk’la beraber ol, birlikte yaşa
Çünkü aşk, canın cevheri, özü, mayasıdır.
Gelip geçici sevdaların peşinde koşma,
Sonsuza kadar senin olacak dostu ara.
(Mevlânâ)
ای دل تونه اى زر ازهستى آگاه
بنشين و مكن هرزهدر آيى هر گاه
هر جا كه رسى اول منزل آنست
راهيست بسى در از و عمر ى كوتاه
Ey gönül! Sen varlık sırrını bilmiyorsun;
Otur ve sürekli saçmalayıp durma.
Vardığın yer, ilk menzil orasıdır;
Çok uzun bir yol; fakat ömür kısa.

گرچه ابر کرم از چشمه حيوان بارد
بس ببارد به سر و لوُ لوُ و مرجان چه کنم
نيست بر لوح بصر غير خط زنگاری
چون نبينم رخ تو يوسف کنعان چه کنم

(Her ne kadar cömertlik bulutu, âb-ı hayât pınarından yağsa da,
Başa yağmaktadır, inciyi mercânı nedeyim?
Göz levhâsında pas rengi yazıdan başkası yoktur;
Senin yüzünü görmezsem, Yusuf'u, Kenân'ı neyleyim?)

هر جان عزيز كوشناسي رهست
داند كه هر آنچه آيد از كار كه است
برزادۀ چرخ و چرخ چون جرم نهي
كاين چرخ زكر ديدن خود بي كنه است

Gerçeği bilen, bu yolu tanıyan her aziz can bilir ki, başına ne gelirse gelsin hep O’ndan gelmektedir. O’nun takdir tezgahından çıkmaktadır. Dünyadan ve hadiselerden niçin şikayet ediyor ve dünyayı suçluyorsun? Bu dünya kendi dönmesinden sorumlu değildir. (Mevlana)

من بنده قرآنم اگرجان دارم
من خاك ره محمد مختارم
گر نقل كند جزاين كس از گفتارم
بيزارم از او وز اسنسخان بيزارم

Yâlnız Allah kelâmı Kur’an’ın kuluyum ben, ömrüm olduğu kadar,
Muhammed-i Muhtar’ın yolunun toprağıyım, sözün özü bu kadar.
Eğer birisi benden, buna aykırı bir söz naklederse bir zaman
Davacıyım o sözden ve onu söyleyenden. Bu günden haşr’e kadar…
(Mevlânâ)
نزدي موسي نام جوبش شود عصا است
نزدي حق نام عصاي موسي شود اژدها است

Bize göre her şeyin adı görünüşe tâbidir. Fakat Hüda’ya göre her şeyin adı iç yüzündeki hakikate tâbidir. “Musa’ya göre sopasının adı asa, Yaradan'a göre o sopanın adı ejderha.”
هركجا آب روان سبزه شود
هركجا اشك روان رحمت بود

Her nerede akarsu olursa, yeşillik olur... Her nerede gözyaşı olursa, rahmet olur...

«Yusuf-ı güm-geşte bâz âyed be-Ken’ân gam ne-hor
Külbe-i ahzân şeved rûzî gülistân gam ne-hor» (Hâfız-i Şirâzî)

(Kaybolan Yusuf, Kenân’a yine gelir, gâm yeme; Hüzünler kulübesi, birgün yine gülistân olur, gâm yeme.)

«Nerdübanhâyist pinhân der cihân
Pâye pâye tâ anân-ı âsümân
Her güruh râ nerdübânî diger est
Her reviş râ âsümânî diger est
Her yek-i ez hâl-i diger bî-haber
Mülk bâ pehnâ vü bî-pâyân ü ser» (Mevlana, Mesnevi, V/2556-58)

(Yeryüzünde gizli merdivenler vardır,
Basamak basamak göğe yükselen merdivenler.
Her topluluğun başka bir merdiveni vardır,
Her yolculuğun eriştiği gök başkadır.
Yolculukların biri diğerinden habersiz.
Bir ülke ki ne başı ne sonu bulunmaktadır. )

«Dil bedest âver ki hacc-ı ekberest
Ez hezârân Kâbe yek dil bihterest
Kâbe bünyâd-ı Halil-i âzerest
Dil nazargâh-ı celil-i ekberest.»
Bir gönül yapmak, Hacc-ı Ekber'dir (En büyük hacdır.). Binlerce Kâbe yapmaktan bir gönül almak daha iyidir. Kâbe, Hz. İbrâhim’in binâsıdır; Gönül ise Yüce Allah’ın nazargâhı...)
«Hin merâ mürde mebîn ger zindei
Der kef-i şâhim niger ger bendei»

(Eğer kalp gözün açıksa beni ruhsuz ceset gibi görme. Eğer bende isen şahımızın keremine bak)
«Bâz küştem z`ânci güftem z`anki nist
Der-suhan ma`ni vü der-ma`ni sühan» (Hâkim Senâî)
(Şimdiye kadar söylediğim sözlerden vazgeçtim. Çünkü kalpte parlayan ince manaları anlatmaya yeteri kadar söz bulmak mümkün olmadığı gibi, o maksatla söylenen sözlerde de mânâ yoktur.)
«Dâne pusîde mûr kani` şüd
Ki o zi sünbül ser sebz-i mâ nebûd âgâh»

(Karıncanın kuru dane ile yetinmesinin sebebi, benim yeşil başağımdan habersiz olmasıdır.)

«Takdîr cuz rızâ-yı tu kârî ne-miküned
Peyveste tâ’at-ı tu edâ mîküned kazâ.»
(Kader, senin hoşnutluğunu kazanmaktan başka bir iş yapmıyor. Kâzâ ise dâimâ sana boyun eğmeye devâm ediyor.)
Be-neşinem o ser be pîş-i pâyet
Ben hizem o cân konem fedâyet

Ayakların yorgun başım için yastık olsun... Senin gibi can yoldaşı için bin can feda olsun...

 
Üst Alt