Engellinin suçu ne?
-Soru: Bir arkadaşım “Engellilerin suçu ne ?” diye sordu, cevap veremedim. Ne diyebilirim?
-Cevap: Engelli kardeşimize kim suçlu gözüyle bakabilir? Arkadaşınız “Suçları neydi ki onları Allah engelli yarattı?” diye mi sormak istiyor? Allah’a inanan ve dinini iyi bilen bir Mümin’in kalbine böyle bir soru gelmez.
-Hindistan’da hükmeden reenkarnasyon inancına göre, insan öldükten sonra hayatındaki günahına/sevabına göre yeniden başka bir bedende dünyaya gelir. Örneğin bir zalimse köpeğin vücudunda dirilirken, iyiliksever birisiyse bir bilgenin vücudunda dirilir, hatta tanrılaşır. Bizim dinimiz böyle bir safsata inanca yer vermez.
-Bizim dinimize göre, Allah dilediği şekilde hayatı engelli veya engelsiz yaratır. Kimini doğmadan, kimini bebekken, çocukken, yetişkinken veya yaşlanınca ahırete alır. Kimine hastalık, kimine şifa, kimine zenginlik, kimine fakirlik verir. Kimini erkek, kimini kadın, kimini güzel, kimini çirkin yaratır. Verdiklerini de zaman içerisinde değiştirir. Hastaya şifa, şifalıya hastalık, zengine fakirlik ve fakire zenginlik verir. Tüm bu farklılıkların içerisinden geçen hiç kimse doğal özellikleri nedeniyle suçlu sayılamaz.
-Dinimizde hayatın amacı dünyada hesapsızca keyif sürmek değil, Allah’ın verdiği şartlarla mücadele ederek Allah’ı ve sonsuzluğu kazandırmaktır. Bu açıdan insanlar engelle, hastalıkla, ayrılıkla, fakirlikle, musibetle sınanarak vicdanlarını geliştirirler. Yaradılış amaçlarına kavuşabilirlerse sonları sonsuz Cennet olur.
-Birçok insanın imtihanı gizli kalır da, engelli bir insanın üzerinde Allah’ın imtihanı alenen görünür. Allah her farklılığı mutlaka önemli bir amaç için yaratmıştır. Bu açıdan engellileri de hem kendilerine bir imtihan, hem de engelsizlere bir mektup, bir uyarıcı olarak yaratmıştır. Allah engellilik rolünü ona değil de sana verebilirdi. Seni de başka bir şeyle sınayacaktır. Başına kaderden bir bela gelirse ille de suçlu mu sayılacaksın? Cennet bedava değildir.
-Basiretli insan engelli kardeşinin hayata tutunma azmini, şükrünü, vefasını, sabrını görür. Onun bunca zorluğa rağmen hayata tutunabilmesi karşısında kendi nankörlüğünün ne denli kötü göründüğünü algılar. Kötüye kullandığı gözünün kulağının hesabını ilahi huzurda veremeyeceğini fark eder. Kendine gelir, durumunu düzeltir.
Engellinin engelinden çekebileceği sıkıntıya gelince… Aslında engelliye hayatı dar eden engelinden ziyade engelsizin nankörlüğü ve duyarsızlığıdır. Engelli acınmaya muhtaç değildir. Engellinin hakkı, tam bir insan gibi saygı görmektir. Görmezlikten gelinmemektir. Yolların, rehberlerin “aramızda engellilerimiz de var” düşüncesiyle tanzim edilmesidir. Engelliyi üzen Allah’ın verdiği engel değildir yani. Engelsizlerin hayatı sadece kendilerinden ibaret sanma bencillikleridir.
Şükreden samimi bir kalbe Allah zindanda bile ıstırap çektirmez. Nice engelli engelliyle boğuşmadan hayata tutunmakla ve sonsuzluğu kazanmakla ilgilenebildiği ortadadır. Nankörlük ise sarayda bile insana hayatı dar eder. Asıl engelli odur ki gözü vardır görmez, kulağı vardır duymaz, kalbi vardır hissetmez. Eli ayağı sağlamdır ama o yapmaktan, çalışıp çırpınmaktan erinir.
Dr. Muhammed Bozdağ
-Soru: Bir arkadaşım “Engellilerin suçu ne ?” diye sordu, cevap veremedim. Ne diyebilirim?
-Cevap: Engelli kardeşimize kim suçlu gözüyle bakabilir? Arkadaşınız “Suçları neydi ki onları Allah engelli yarattı?” diye mi sormak istiyor? Allah’a inanan ve dinini iyi bilen bir Mümin’in kalbine böyle bir soru gelmez.
-Hindistan’da hükmeden reenkarnasyon inancına göre, insan öldükten sonra hayatındaki günahına/sevabına göre yeniden başka bir bedende dünyaya gelir. Örneğin bir zalimse köpeğin vücudunda dirilirken, iyiliksever birisiyse bir bilgenin vücudunda dirilir, hatta tanrılaşır. Bizim dinimiz böyle bir safsata inanca yer vermez.
-Bizim dinimize göre, Allah dilediği şekilde hayatı engelli veya engelsiz yaratır. Kimini doğmadan, kimini bebekken, çocukken, yetişkinken veya yaşlanınca ahırete alır. Kimine hastalık, kimine şifa, kimine zenginlik, kimine fakirlik verir. Kimini erkek, kimini kadın, kimini güzel, kimini çirkin yaratır. Verdiklerini de zaman içerisinde değiştirir. Hastaya şifa, şifalıya hastalık, zengine fakirlik ve fakire zenginlik verir. Tüm bu farklılıkların içerisinden geçen hiç kimse doğal özellikleri nedeniyle suçlu sayılamaz.
-Dinimizde hayatın amacı dünyada hesapsızca keyif sürmek değil, Allah’ın verdiği şartlarla mücadele ederek Allah’ı ve sonsuzluğu kazandırmaktır. Bu açıdan insanlar engelle, hastalıkla, ayrılıkla, fakirlikle, musibetle sınanarak vicdanlarını geliştirirler. Yaradılış amaçlarına kavuşabilirlerse sonları sonsuz Cennet olur.
-Birçok insanın imtihanı gizli kalır da, engelli bir insanın üzerinde Allah’ın imtihanı alenen görünür. Allah her farklılığı mutlaka önemli bir amaç için yaratmıştır. Bu açıdan engellileri de hem kendilerine bir imtihan, hem de engelsizlere bir mektup, bir uyarıcı olarak yaratmıştır. Allah engellilik rolünü ona değil de sana verebilirdi. Seni de başka bir şeyle sınayacaktır. Başına kaderden bir bela gelirse ille de suçlu mu sayılacaksın? Cennet bedava değildir.
-Basiretli insan engelli kardeşinin hayata tutunma azmini, şükrünü, vefasını, sabrını görür. Onun bunca zorluğa rağmen hayata tutunabilmesi karşısında kendi nankörlüğünün ne denli kötü göründüğünü algılar. Kötüye kullandığı gözünün kulağının hesabını ilahi huzurda veremeyeceğini fark eder. Kendine gelir, durumunu düzeltir.
Engellinin engelinden çekebileceği sıkıntıya gelince… Aslında engelliye hayatı dar eden engelinden ziyade engelsizin nankörlüğü ve duyarsızlığıdır. Engelli acınmaya muhtaç değildir. Engellinin hakkı, tam bir insan gibi saygı görmektir. Görmezlikten gelinmemektir. Yolların, rehberlerin “aramızda engellilerimiz de var” düşüncesiyle tanzim edilmesidir. Engelliyi üzen Allah’ın verdiği engel değildir yani. Engelsizlerin hayatı sadece kendilerinden ibaret sanma bencillikleridir.
Şükreden samimi bir kalbe Allah zindanda bile ıstırap çektirmez. Nice engelli engelliyle boğuşmadan hayata tutunmakla ve sonsuzluğu kazanmakla ilgilenebildiği ortadadır. Nankörlük ise sarayda bile insana hayatı dar eder. Asıl engelli odur ki gözü vardır görmez, kulağı vardır duymaz, kalbi vardır hissetmez. Eli ayağı sağlamdır ama o yapmaktan, çalışıp çırpınmaktan erinir.
Dr. Muhammed Bozdağ