Nur Hanım
Aktif Üyemiz
cerağan sarayı’ndan büyükdere’ye
üşümek sonbaharında eski çınarların
uzadığı yerlerde gizlice akşamların
başlayıp adeta kendini dinlemeye
kafeslerin ardında bol gözlu bir kadın
ansızın giydirilmiş ipek feraceye
bir çay yalnızlığı emirgan’dan öteye
değdikçe ısındığı yaldızlı bardağın
nedim’den yansıması tatyos efendi’ye
tenha bir genç kız sesiyle hicazkar’ın
kuytularda çürüdüğü bağdadı yalıların
yorgun sarmasıklarıyla sarkmış bahçeye
soğuk kuşlar gibi dağılır boğazda
rüzgarın getirdiği donuk bir yağmur pusu
istinye’de gemilerin karanlık uykusu
kırık direkleriyle dalgin ve hasta
birden içimi kaplayan ölüm korkusu
selam verilince meçhul bir namazda
gazali’yse biraz mevlana biraz da
kubbenin altındaki divan uğultusu
‘seref’ vapurundan en kirli beyazda
yüzlerce harbiyeli sürgün yolcusu
havada bir asılmış adam kokusu
istanbul jöntürkleri huzzam bir yasta
yankılarıyla telaşlı geceleri bebek’ten
motorların taşıyıp o kadar bitiremediği
en yılgın sonbahar benim gözlerimdeki
çok daha dumanlı mutareke günlerinden
alaturka saat kaçta ikinci tombeki
miralay sadık beyin nargilesinden
dem cekip kumrular gibi sebilleri senlendiren
osmanlı sehpalarının gölgesindeki
emirgan’da acılasmak koyu bir semaverden
çaylar gibi kararıp kaç defalarca eski
bir siir üzüntüsüyle museddes biçimdeki
çoktan unutulmuş kilitli defterlerden