Nur Hanım
Aktif Üyemiz
Gören, duyan ve hisseden kalpler, bu kâinatta ilâhî kudret ve azamet tecellîlerinden başka bir şey görmezler. Bu âlemde güllerle, sümbüllerle, bülbüllerle konuşamayan, onların hâl lisanından anlamayanlara ne yazık!
Cenâb-ı Hakk’ın “el-Bârî” ve “el-Musavvir” esmâsının tecellîlerinden gâfil kalan; rüzgârların, derelerin ve dağların sessiz lisânından bir şey hissetmeyen hantal kalplere ne yazık!..
EL-MUSAVVİR İSMİNİN ANLAMI
Mü’minin, ilâhî esmâ tecellîlerinden hisse alıp mânen seviye kazanabilmesi için; meselâ, bu kâinattaki bütün varlıkları eşsiz bir güzellik ve mükemmellikle şekillendiren el-Musavvir ism-i ilâhîsinin tecellîlerini ibret nazarıyla temâşâ etmesi zarûrîdir. Çünkü kâinat, ilâhî kudret menbaından taşan tecellîler sergisidir. İnsan denilen muammâ da, ilâhî esmânın kâmil bir tecellîgâhıdır.
Kâmil bir mü’min; kâinâta bakışta, idrâkini, ilâhî sır ve hikmetleri kavrayabilecek bir vasfa ulaştırabilen kimsedir. Bu ise, tıpkı bir cam kırığını elmas hâline getirebilme kabîlinden, insan idrâkinin; ihlâs, takvâ ve muhabbet yüklü ibadetlerle inkişâfına / gelişip açılmasına bağlıdır.
Bu sebepledir ki, yeryüzünü dolduran sayısız güzelliklerin; dağların, deryâların, rüzgârların sessiz beyanlarına karşı mânen kör ve sağır kesilerek Cenâb-ı Hakk’ın el-Musavvir ism-i şerîfinin tecellîlerini idrakten uzak kalanlar, hayâtın gâfil ve şaşkın yolcularıdır!..
EL-BÂRÎ İSMİNİN ANLAMI
Bunun gibi “el-Bârî / yaratıcı” sıfatının tecellîlerini de gönül gözüyle seyretmeden, kâmil mânâda bir mânevî tahsilden söz edilemez. Cemâdât, nebâtât, hayvanat ve insanları, bütün cihazlarını birbirine uygun olarak, müthiş bir âhenk ve tenâsüp içinde yaratan Rabbimizin ilâhî hükümranlığı karşısında kulun hayran olması, kâinattaki ekolojik denge ve ilâhî nizâmın ihtişâmını kalben idrâk etmesi şarttır.
Kâinatta her oluşun hangi ilâhî isimden tecellî ettiğini bilmek, ilmin mârifet seviyesine yükselmesi demektir ki, beşerî bilginin zirvesi de budur. Bu tecellîlerdeki murâd-ı ilâhîyi kavramak ise, Hakk’ın velî kullarına has bir keşif ve kerâmet hâlidir.
Kâmil mü’minler de, gönlü ilâhî esmâ ve sıfatlar üzerinde teksif edip, şahsiyet ve karakterini o ilâhî menbâdan tefeyyüzle şekillendirmenin, Allâh’ın muhabbet ve rızâsına vesîle olacağı şuuruyla yaşarlar.