[SAGAAL]
[/SAGAAL]
Hadis kaynaklarında Allah Resûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem), ashabına değişik iltifatlarda bulunduğu görülür. Meselâ bunlardan birinde Efendimiz onlar için şöyle buyurur: “İnsanların en hayırlısı, benimle aynı çağı paylaşanlardır.
Sonra, onların peşinden gelenler (tâbiîn), daha sonra da onların peşinden gelenlerdir (tebe-i tâbiîn).”Ashab-ı kiramın o müstesna ve muallâ yerini ifade eden bir başka hadiste ise şöyle denir: “Ashabım hakkında uygunsuz sözler söylemeyin. Eğer sizden birinizin Uhud Dağı kadar altını olsa ve onun tamamını Allah yolunda infak etse, bu, ashabımın bir-iki avuçluk infakına, hatta yarısına bile mukabil gelmez.”
Bu çizgide O’ndan şerefsüdur olmuş daha bir hayli hadis vardır. Bununla beraber hem Allah Resûlü’nün hem de O’nun ashabının yolundan giden asrımızdaki tali’lilere de iltifatları olmuştur. Hayat-ı seniyyelerinin sonuna doğru bir gün O (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Kardeşlerime selâm!” diyor. Yanındaki ashabı, “Biz kardeşlerin değil miyiz?” deyince de: “Siz benim ashabımsınız, onlar sonra gelecekler, henüz gelmediler.” buyurur. Başka bir hadis-i şerifte ise, Nebiler Serveri, ümmetin o başıyla bu başını bir arada mütalâa eder ve ikisine birden iltifatta bulunur. Bu itibarla meseleyi bütün bu hadislerin ışığında incelemeli ki daha sağlıklı bir sonuç elde etmek mümkün olabilsin.
Şunu da hemen ilave etmeliyim ki, Efendimiz (aleyhi ekmelüttehâyâ) birinci asrın insanlarına teveccüh ederken, onlardaki “vasıflara” teveccüh ediyordu. Yani Allah Resûlü, her biri ayrı bir zirve olan ashab-ı kiramın şahıslarından daha ziyade onların iç âlemlerine, ledünnî derinliklerine, sadakatlerine, yüce İslâm davası ortaya atılırken, ellerini göğüslerine koyup, “Bana tebliğ et!” demelerine ve sonuna kadar da böyle bir ahd ü peymânda sadakat göstermelerine teveccüh buyuruyordu. Nitekim âyet-i kerimenin ifadesiyle, Allah’ın dinine yardım edenlere, Allah da yardım eder (Muhammed, 47/7). Allah’ın dinine yardım eden bir cemaate ise, Allah’ın emrine tevfîken, Efendimiz de iltifat etmiştir/edecektir.
Ashabın Arkasında Olan Kutlular
Eğer ahir zamanda ashab-ı kiram gibi bu davaya sahip çıkacak ve elini göğsüne koyarak, “Evet! Hiç kimse kalmasa, tek başıma sadece ben kalsam, yine Allah’ın dinine yardım edeceğim.” diyenler çıkacaksa, bunu söyleyen kutlular, ashab-ı kiramın önüne geçmese bile, onlardan da çok geri kalmayacaklardır. Çünkü Allah ve Resûlü, insanların şekillerine, suretlerine, içtimaî durumlarına, mevkilerine değil; gönül hayatlarına, İslâm’a karşı sadakat duygu ve düşüncelerine, bu mevzuda hiçbir fedakârlıktan kaçınmama gibi âlicenâplık ve hasbîlik hissine teveccüh ve iltifat etmektedir. Konuya bu zaviyeden bakınca, yukarıda ifade edilen hadisle ahir zamanda gelecek mü’minlere teveccüh ve iltifat edildiği de söylenebilir.
Ancak şunu ifade etmekte de yarar var: Buradaki iltifatın içine, ahir zamanda yaşayan, Allah’a iman etmiş hemen her mü’minin girdiğini de söyleyemeyiz. Sahabe-i kiram, Efendimiz’in arkadaşlarıydı; O’nunla beraber yaşamışlardı. “Kardeşlerim” iltifatına mazhar olanlar ise, daha sonra gelip, görmeden Efendimiz’e biat edip, sahabe gibi O’nun davası uğrunda gece gündüz demeden çalışıp her türlü çile ve ızdırabı göğüsleyen ve böylece dava-yı nübüvvete vâris olduğunu gösterenlerdir. Bu sebeple buradaki iltifat, Müslümanların içinde bulunmanın yanında, yukarıda vasıflarını tarif ettiğimiz derinliğe sahip bulunanlaradır. “Allah’a iman etmiş hemen her mü’min” ifadesi de yanlış anlaşılmasın. Zira ayetin ifadesiyle zerre kadar hayır yapan, yaptığı bu hayrın mükâfatını ötede elbette görecektir. Ancak, Efendimiz’in on dört asırdan bu yana gelen bütün cemaatleri aşarak, ahir zamanda dine sahip çıkan bir cemaate hususî iltifat göstermesi, takdir edersiniz ki, onlardaki bir kısım hususî “vasıflara” binaendir.
Günümüzde, öncelikle cihad eden bir insanın, Kur’ân’ın ifadesiyle, malından, canından, nefsinden, evlâd ü iyâlinden bir kısım zararlara maruz kalma ihtimali söz konusu.
Sâniyen: Günümüzde cihat, herkes tarafından alkışlanan bir durum değil; hatta pek çok kimse böyle bir gayreti kınamakta ve başkalarını engellemekte.
Sâlisen: Günümüzdeki şekliyle yapılan cihatta ganimet de söz konusu değil.
Râbian: Ahirete ait bir kısım sevaplar var ise de, herkes onu tam hissedememekte ve net görememekte.
Hâmisen: Eski devirlerde bir insan küçük bir cehdle hemen bir kısım keşf ü keramâta, ezvâk ve vâridâta mazhar ve sahip olabiliyordu. Hâlbuki günümüzde bunlar da çok defa görülmemektedir. Ayrıca, sahabe hayatı gibi bir hayat yaşamak da zorlardan zor bir mesele. Bu itibarla Efendimiz, ashab-ı kiramın başına bir elini koyarken, öbür elini de ahir zamanda gelecek bir cemaatin başına koyuyorsa şayet, bu, o cemaatin, temsil ettiği o ehemmiyetli meseleden ötürüdür. Bir cemaat, böyle ehemmiyetli bir meselenin altına girmiş ve bunu yapıyorsa, elhak Efendimiz, kendisine lâyık kadirşinaslığı gösterecek ve bu cemaate kendi asrından elini uzatacak ve onlara “Selam olsun!” diyecektir.
1- Efendimiz, ahir zamanda gelecek bir topluluktan övgüyle söz ediyorsa bu, o topluluğun, temsil ettiği ehemmiyetli meseleden ötürüdür.
2- Ahir zamanda ashab-ı kiram gibi bu davaya sahip çıkacak kutlular, ashab-ı kiramın önüne geçmese bile, onlardan da çok geri kalmayacaklardır.
Hadis kaynaklarında Allah Resûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem), ashabına değişik iltifatlarda bulunduğu görülür. Meselâ bunlardan birinde Efendimiz onlar için şöyle buyurur: “İnsanların en hayırlısı, benimle aynı çağı paylaşanlardır.
Sonra, onların peşinden gelenler (tâbiîn), daha sonra da onların peşinden gelenlerdir (tebe-i tâbiîn).”Ashab-ı kiramın o müstesna ve muallâ yerini ifade eden bir başka hadiste ise şöyle denir: “Ashabım hakkında uygunsuz sözler söylemeyin. Eğer sizden birinizin Uhud Dağı kadar altını olsa ve onun tamamını Allah yolunda infak etse, bu, ashabımın bir-iki avuçluk infakına, hatta yarısına bile mukabil gelmez.”
Bu çizgide O’ndan şerefsüdur olmuş daha bir hayli hadis vardır. Bununla beraber hem Allah Resûlü’nün hem de O’nun ashabının yolundan giden asrımızdaki tali’lilere de iltifatları olmuştur. Hayat-ı seniyyelerinin sonuna doğru bir gün O (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Kardeşlerime selâm!” diyor. Yanındaki ashabı, “Biz kardeşlerin değil miyiz?” deyince de: “Siz benim ashabımsınız, onlar sonra gelecekler, henüz gelmediler.” buyurur. Başka bir hadis-i şerifte ise, Nebiler Serveri, ümmetin o başıyla bu başını bir arada mütalâa eder ve ikisine birden iltifatta bulunur. Bu itibarla meseleyi bütün bu hadislerin ışığında incelemeli ki daha sağlıklı bir sonuç elde etmek mümkün olabilsin.
Şunu da hemen ilave etmeliyim ki, Efendimiz (aleyhi ekmelüttehâyâ) birinci asrın insanlarına teveccüh ederken, onlardaki “vasıflara” teveccüh ediyordu. Yani Allah Resûlü, her biri ayrı bir zirve olan ashab-ı kiramın şahıslarından daha ziyade onların iç âlemlerine, ledünnî derinliklerine, sadakatlerine, yüce İslâm davası ortaya atılırken, ellerini göğüslerine koyup, “Bana tebliğ et!” demelerine ve sonuna kadar da böyle bir ahd ü peymânda sadakat göstermelerine teveccüh buyuruyordu. Nitekim âyet-i kerimenin ifadesiyle, Allah’ın dinine yardım edenlere, Allah da yardım eder (Muhammed, 47/7). Allah’ın dinine yardım eden bir cemaate ise, Allah’ın emrine tevfîken, Efendimiz de iltifat etmiştir/edecektir.
Ashabın Arkasında Olan Kutlular
Eğer ahir zamanda ashab-ı kiram gibi bu davaya sahip çıkacak ve elini göğsüne koyarak, “Evet! Hiç kimse kalmasa, tek başıma sadece ben kalsam, yine Allah’ın dinine yardım edeceğim.” diyenler çıkacaksa, bunu söyleyen kutlular, ashab-ı kiramın önüne geçmese bile, onlardan da çok geri kalmayacaklardır. Çünkü Allah ve Resûlü, insanların şekillerine, suretlerine, içtimaî durumlarına, mevkilerine değil; gönül hayatlarına, İslâm’a karşı sadakat duygu ve düşüncelerine, bu mevzuda hiçbir fedakârlıktan kaçınmama gibi âlicenâplık ve hasbîlik hissine teveccüh ve iltifat etmektedir. Konuya bu zaviyeden bakınca, yukarıda ifade edilen hadisle ahir zamanda gelecek mü’minlere teveccüh ve iltifat edildiği de söylenebilir.
Ancak şunu ifade etmekte de yarar var: Buradaki iltifatın içine, ahir zamanda yaşayan, Allah’a iman etmiş hemen her mü’minin girdiğini de söyleyemeyiz. Sahabe-i kiram, Efendimiz’in arkadaşlarıydı; O’nunla beraber yaşamışlardı. “Kardeşlerim” iltifatına mazhar olanlar ise, daha sonra gelip, görmeden Efendimiz’e biat edip, sahabe gibi O’nun davası uğrunda gece gündüz demeden çalışıp her türlü çile ve ızdırabı göğüsleyen ve böylece dava-yı nübüvvete vâris olduğunu gösterenlerdir. Bu sebeple buradaki iltifat, Müslümanların içinde bulunmanın yanında, yukarıda vasıflarını tarif ettiğimiz derinliğe sahip bulunanlaradır. “Allah’a iman etmiş hemen her mü’min” ifadesi de yanlış anlaşılmasın. Zira ayetin ifadesiyle zerre kadar hayır yapan, yaptığı bu hayrın mükâfatını ötede elbette görecektir. Ancak, Efendimiz’in on dört asırdan bu yana gelen bütün cemaatleri aşarak, ahir zamanda dine sahip çıkan bir cemaate hususî iltifat göstermesi, takdir edersiniz ki, onlardaki bir kısım hususî “vasıflara” binaendir.
Günümüzde, öncelikle cihad eden bir insanın, Kur’ân’ın ifadesiyle, malından, canından, nefsinden, evlâd ü iyâlinden bir kısım zararlara maruz kalma ihtimali söz konusu.
Sâniyen: Günümüzde cihat, herkes tarafından alkışlanan bir durum değil; hatta pek çok kimse böyle bir gayreti kınamakta ve başkalarını engellemekte.
Sâlisen: Günümüzdeki şekliyle yapılan cihatta ganimet de söz konusu değil.
Râbian: Ahirete ait bir kısım sevaplar var ise de, herkes onu tam hissedememekte ve net görememekte.
Hâmisen: Eski devirlerde bir insan küçük bir cehdle hemen bir kısım keşf ü keramâta, ezvâk ve vâridâta mazhar ve sahip olabiliyordu. Hâlbuki günümüzde bunlar da çok defa görülmemektedir. Ayrıca, sahabe hayatı gibi bir hayat yaşamak da zorlardan zor bir mesele. Bu itibarla Efendimiz, ashab-ı kiramın başına bir elini koyarken, öbür elini de ahir zamanda gelecek bir cemaatin başına koyuyorsa şayet, bu, o cemaatin, temsil ettiği o ehemmiyetli meseleden ötürüdür. Bir cemaat, böyle ehemmiyetli bir meselenin altına girmiş ve bunu yapıyorsa, elhak Efendimiz, kendisine lâyık kadirşinaslığı gösterecek ve bu cemaate kendi asrından elini uzatacak ve onlara “Selam olsun!” diyecektir.
1- Efendimiz, ahir zamanda gelecek bir topluluktan övgüyle söz ediyorsa bu, o topluluğun, temsil ettiği ehemmiyetli meseleden ötürüdür.
2- Ahir zamanda ashab-ı kiram gibi bu davaya sahip çıkacak kutlular, ashab-ı kiramın önüne geçmese bile, onlardan da çok geri kalmayacaklardır.
Son düzenleme: