Okyay
ÖZEL ÜYE
Efendimizin Gençliği (s.a.v)
Essalatü vesselamü aleyke ya Rsulellah
Essalatü vesselamü aleyke ya Habibellah
Essalatü vesselamü alelyke ya Seyyiden evline vey ahirin
Velhamdülillahi Rabbil alemin.
Her bakımdan- her yönden, insanların üstünü,
Resûlü Zîşân idi, O’ydu cihânın gülü.
O ki, gençlik çağında, Mekke halkı içinde,
Herkesten sevimliydi, Mekke’liler nezdinde.
İnsâni meseleler, diyalog çizgisinde,
Farklı bir yeri vardı, herkesin sevgisinde.
Tevâzû- sakinliği, güzel ahlâklı başta,
Görülmemiş hallerle, kalplerde taht kurmuştu.
Herkesi hayran eden, üstün davranışları,
Güvenilir- pek emin, dosdoğru oluşları.
Âdeta bir taneydi, herkes O’na güvendi,
Artık halk arasında, O’na “El Emin” dendi.
Üstün meziyetleri, her tarafa duyuldu,
“El Emin” ismi ile, yayıldı, meşhur oldu.
Şanlı Efendimizin, gençliği sırasında,
Koyu bir câhiliyet, vardı halk arasında.
Çoğu sapık inançta, putperest yaşamakta,
Çeşit- çeşit putlara, İlâh diye tapmakta.
İçki- kumar, zinâ da, sıradan iş olmuştu,
Daha pek çok kötülük, gâyet yaygınlaşmıştı.
Her türlü çirkinlikler, revaç rağbet görürdü,
Efendimiz onlardan, daim uzak dururdu.
Mekke halkı, O’nun bu halini bilirlerdi,
Bu kadar temizliğe, pek hayret ederlerdi.
putlardan nefret eder, asla da yaklaşmazdı
O bozuk adetlere, şirk’e asla düşmezdi.
O zamanlar Mekke’nin, o koyu müşrikleri,
Her sene belli zaman ve de belli günleri,
Toplanıp eğlenirler, merasim ederlerdi,
‘Buvâne’ adlı puta, kurbanlar keserlerdi.
Yine böyle bir günde, Zîşân’ın halaları,
O’nunla beraberce, olmaktı tamahları.
Peygamber Efendimiz, gitmem dedi direndi,(s.a.v)
Halaların zoruyla, istemeyerek gitti.
Fakat putun yanına, vardıkları bir anda,
Efendimiz kayboldu, yok idi ortalarda.
Daha sonra buldular, yüzü sap sarı idi,
Halaları merakla,’Sana ne oldu’ dedi.
“Bana bir kötülüğün gelmesinden korkarım,
Bir hal oldu, putların yanı değildi yerim.”
“Allah sana kötülük eriştirmez” dediler,
Sende varken bu haslet, bu kadar meziyetler.
“Söyle sana ne oldu, yüzün neden sarardı,
Ne gördün anlat bize, korkman için ne vardı.”
Muhammed Aleyhisselam, sakince cevap verdi!
Onların merakını, sezmişti anlıyordu.
“Ben o putun yanına, yaklaştığım sırada,
Bilemedim o anda biri vardı karşımda.
Uzun boylu; beyazlar giyinmiş biri idi,
Bir anda karşımdaydı, aniden peyda oldu.
Haykırdı! “Ya Muhammed,! Geri çekil sakın ha!,(s.a.v)
Yaklaşma bu putlara, sakın ola dokunma.”
Dediğini anlattı. Bu vakadan sonra da,
Putlardan uzak durdu, yaklaşmadı bir daha.
Putlar için kesilen, kurbanlardan yemedi,
Hiçbir kötülüğü de, bir kere denemedi.
……………………………….
Çocukluk çağlarında ve gençlik döneminde,
Kendi koyunlarını, güder idi önünde.
Koyunları ekseri, ciyâd dağı çevresi,
Üstünde gezindiği, Otlağıydı burası.
O civarda güderdi, oraları yeğlerdi.
Böylece de maişet, geçimini sağlardı.
Hem bu vesile ile, bozulmuş cemiyetten,
Korunmuş oluyordu, uzakta, ayrıyeten.
Bir defasında da, şöyle buyurmuşlardı:
“Koyun gütmeyen hiçbir peygamber olmadı”
“Ya Resûlellah, acep sen de koyun güttün mü?”(s.a.v)
Dendiğinde; “Evet, ben de güttüm” buyurdu.
………………………………..
Zîşân Aleyhisselâm, yirmi yaşındayken,(s.a.v)
Ebû Bekir’le birlik, Şam’a ticaret için, (r.a.)
Beraberce gittiler, anlamlı bir seferdi.
Bu mânâlı seferde, pek çok ip ucu verdi,
Bu seferde de gene, Bahire adlı râhip
Konaklama mahalli, yakınlarında olup,
Manastır’a yakın bir mesâfede kondular,
Bir ara Manastırdan, yiyecek aradılar.
Yiyecek almak için, Ebû Bekir gitmişti (r.a)
Muhammed Mustafa’yı, geride bırakmıştı.(s.a.v)
Bahire, Ebû Bekr’e, ağacı göstererek:
“Ağacın altındaki, o zat kimdir” diyerek.
Ebû Bekir O şahıs, “Abdullah bin Abdülmuttalip”
Cevabını verince; heyecanlanan râhip,
Meraklı ve telaşla; “Vallah O son peygamber,
Kitaplardan okudum, vereyim size haber.”
Hazreti Ebû Bekir, o günden daha sonra,
Peygambere sevgisi, başladı katlanmağa.
…………………………………………
Mekke halkı ticâret işiyle uğraşırdı,
Ekserisi bu metâ, bu gelirle yaşardı.
Hazreti peygamberin, amcası Ebû Talip,(s.a.v)
Mekkeliden biriydi, o da bir tâcir olup.
Ticâretle uğraşır seferlere çıkardı,
Her bir Mekkeli gibi, nasip alsın bakardı.
Hazreti Muhammed de, yirmi beş yaşlarında (s.a.v)
Nasipdar olmalıydı, ticâret işlerinde.
Geçim sıkıntısında, Mekke halkı dardaydı,
Bu yüzden bir ticâret, yapılmak zorundaydı.
Ve çok geçmeden büyük bir kervan düzenlendi,
Ticâret erbabı da, burda yerini aldı.
Şam’a gitmek üzere, büyük bir sefer vardı,
Kervan hazırlanmıştı, üstün bir rağbet gördü.
Mekke’de seçkin ahlak, tâhire lakabıyla,
Anılan Hatice hâtun, tâcirdi işte böyle.
O da ticâret malı, göndermek istiyordu,
Bu iş için güvenli, birrini arıyordu.
Muhammed’in halası, Atike hâtun önce, (s.a.v)
Efendimize gidip, bu işi görüşünce,
Hazreti Hatice de, durumu işitmişti,
Mallarımı satmağa, götürürse demişti;
Vereceğim ücreti, başkasından daha çok,
O’na verebilirim, fazlasına bakmayıp.
....
Devamı sayfa=2 de
Moderatör tarafında düzenlendi: