Efendimiz ve imtihanlar

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
fasildanfasila.jpg
Efendimiz, çocuk yaşta iken yetim kalmış, daha iki-üç yaşında iken annesinin dul bir kadın olma acısını derin derin içinde hissetmiş ve hayatı boyunca hep bu hisleri ruhunda duyarak yaşamıştır.Daha sonraki hayatı da uzun bir süre bir dedenin evinde geçmiştir. Bütün âlemin babası vardır ama O, babasını daha doğmadan kaybetmiştir. Hayatı dört –veya daha kuvvetli rivayete göre altı– yaşına kadar böyle geçmiştir. Tam anasını idrak edip sıcaklığını ve okşamalarını duyacağı an o da ötelere göç etmiştir. Sekiz-on yaşına girince annesi gibi dedesi de O’nu bağrına basıp “Evlâdım!” deyince Allah onu da huzuruna almıştır. Aslına bakılırsa bunların her biri kendi çapında çok büyük ve değişik birer imtihandır. Peygamberliğin 8. senesinde –ki bu seneye ‘hüzün senesi’ denmiştir– Cenâb-ı Hak, Efendimiz’in iki dayanağı sayılan Hz. Hatice’yi ve Ebû Talib’i almıştır.Bunların hepsi derinlemesine düşünüldüğünde her birinin ayrı dalga boyunda büyük birer imtihan olduğu anlaşılacaktır. Âdeta Nebiler Serveri iç içe imtihanlar yaşamıştır. Öyle ki sebepler açısından hiçbir hâmisi kalmamış ve sanki Cenâb-ı Hak O’na fiilen: “Senin başka hâmin olmamalı. Ben sana yeterim. Sen sürekli ‘Hasbunallah ve ni’me’l-vekîl’ diyecek, Sana inananları da arkana alacak ve onlara örnek olacaksın. Veyahut da ‘Hasbiyallah’ diyecek, tek başına Bana dayanacak ve Bana itimat edecek ve ruhunda sürekli Bana teslimiyeti, tefvîzi ve sikayı en âlî derecede yaşayacaksın.” demektedir. Bu duyguyu bazen başkaları da ruhlarında derinlemesine hissetmiştir. Onlar ahireti özleyince, oraya gitme arzusu içlerinde tutuşunca bu hislerini mantıklarıyla baskı altına alıp âdeta ahirete tatlı tatlı yürümeye niyet etmişken geriye durmuş ve şahsî kaderlerine razı olmuşlardır.Allah Resûlü’nün hayat-ı seniyyeleriyle alâkalı bir hususu daha arz etmek istiyorum. Efendimiz arkadaşlarına öyle alışıktı ki, ruhunun ufkuna yürümesine bir ay kala başını kaldırıp ashabına bakmış, sonra tekrar başka tarafa çevirmiş ve ağlamaya başlamıştı. Daha sonra da bu hareketini tekrarlamıştı. Çevresiyle bile bu kadar alâkadar olan ve onlara karşı derin bir alâka duyan bir insanın ne derin bir hassasiyete, ne engin bir duyarlılığa sahip olduğu her türlü açıklamadan vârestedir. Fazla söz zait, konuyu sizin idraklerinize havale ediyorum.

Devami...
 
Üst Alt