faruk islam
Özel Üye
Ebu Hanife’nin Hukukî Kabiliyeti
Ebu Hanife, içinden çıkılması güç meselelere getirdiğipratik ve âdil çözümlerle tanınmış ve hukukî zekâsıyla ün yapmış birfıkıhçıdır. Buna örnek olması bakımından şu olayı zikretmekle yetineceğiz.
Ebu Yusuf’un naklettiğine göre, bir kimse diğerine:
"Ya ibne'z-zâniyeyn" (ey zinâkâr ebeveynin çocuğu)dese, adamın ana-babası da ölmüş olsa bu konuda Ebu Hanife şöyle der:
"Buna bir had gerekir. Çünkü söylenen tekkelimedir." Ebu Yusuf:
"Biz bunu alırız, sözü ayrı ayrı da söylese, birliktede söylese bir had uygulanır" demektedir. İbn Ebi Leyla ise şöyleder:
"Bu durumda iki had gerekir ve iki had bir yerdeuygulanır." İbn Ebi Leyla bunu mescidde uygulamıştır.
Olayın tafsilatını Serahsî'den dinleyelim:
"Bu mesele hakkında Ebu Hanife şöyle dedi:
“Kâdî bu meselede yedi yerde hata yapmıştır”. Kûfe'dema'tûhe (bunak)[46] bir kadın vardı. Bir adam ona eziyet etti. Kadın daona;
"Ya İbne'z-zâniyeyn" dedi. Kadın İbn Ebi Leyla'nınhuzuruna getirildi ve orada da söylediğini itiraf etti. İbn Ebi Leyla ona ikihad uyguladı. Bu durum Ebu Hanife'ye iletilince;
“Yedi yerde hata yapmıştır” diyerek şöyle izah etti:
1- Hükmü, ma'tuhenin ikrarı üzerine bina etmiştir. Halbukionun ikrarı kabul edilmez.
2- Ma'tuheye had uygulamıştır. Halbuki o ceza uygulanacakkimselerden (ehl-i ukûbeden) değildir.
3- İki had uygulamıştır. Halbuki bir kimse bir topluluğakazf yapsa ancak bir had uygulanır.
4- İki haddi beraber uygulamıştır. Halbuki iki had bir arayagelirse birbiri arkasına uygulanmaz. Biri vurulup yerleri iyileştikten sonradiğeri vurulur.
5- Haddi mescidde uygulamıştır. Halbuki yöneticinin haddimescidde uygulama hakkı yoktur.[47]
6- Ayakta had uygulamıştır. Halbuki kadına had oturduğuyerde uygulanır.
7- Had velisinin huzurunda uygulanmamıştır. Halbuki kadınahad ancak velisinin huzurunda uygulanır. Zira vücudundan bir yer açılırsavelisi onu örter.
O günden sonra bu olay Kûfe'de "Kâdî’nin yedi yerdehata yaptığı mesele" diye meşhur olmuştur.
C- Vefatı
Ebu Hanife'nin ölüm tarihi belli olmakla beraber, nasılöldüğü veya öldürüldüğü hususunda bir ittifak yoktur. Ölüm tarihinin h. 150olduğunda kaynaklar müttefiktir.[61]
Ebu Hanife'nin halife Ebu Cafer el-Mansur'un kadılıkteklifini kabul etmeyince kırbaçlandığı ve hapse atıldığı kaynaklardazikredilmektedir.[62] Fakat onun, hapisteyken mi yoksa çıktıktan sonra mıöldüğü ihtilaflıdır. Hatib Bağdadî:
"Sahih olan onun hapisteyken öldüğüdür" diyor.[63]Ve buna İbn Hallikan da katılıyor.[64] Bununla beraber, Ebu Hanife'nin hapistençıktıktan sonra, zehirlenerek öldürüldüğü hususunda da rivayetler vardır.[65]Hatib Bağdadî'den bir buçuk asır önce yaşamış, Ebu'1-Arab Muhammed b. Ahmedb.Temim et-Temîmî (ö.333) "Kitabü'l-Mihen" adlı eserinin "İnsanlarınileri gelenlerinden ve ulemadan zehirlenenlerin beyanı" başlığını taşıyanbölümünde, Ebu Hanife'nin zehirlenmesiyle ilgili şu bilgiyi verir:
"Bana ulaştı ki, Ebu Hanife, Ebu Cafer el-Mansur'untalebi üzerine yanına gitti. İçeri girdi. Mansur onun için zehirli bir süthazırlatmıştı. Ebu Hanife yanına oturunca Mansur sütü getirerek içmesiniistedi. Ebu Hanife şöyle dedi:
“Ben yaşlı bir adamım. Bu süt mideme dokunur. Benim gibi birkimse süt içmez.” Ebu Cafer, içeceksin diye ısrar etti. Ebu Hanife içti, sonraizin almadan Mansur'un yanından kalktı. Mansur:
Nereye gidiyorsun deyince, Ebu Hanife:
“Gönderdiğin yere” diye cevap verdi, yanından çıktı ve busüt yüzünden öldü.”[66] Bununla beraber, Ebu Hanife'nin ölümüyle ilgili gelendeğişik rivayetler karşısında bu konuda kesin bir hükme varmak mümkündeğildir.
Ebu Hanife'nin cenaze namazı altı kere kılınmış veizdihamdan dolayı ikindi vaktine kadar defnedilememiştir.[
Cenazesi, vasiyeti üzerine Bağdat'ta Hayzuran kabristanınındoğu tarafına defnedildi.[68] Yirmi gün süreyle insanların, kabri başındanamazını kılmaya devam ettikleri, bu arada halife Mansur'un da kabri başınagelip namazını kıldığı rivayet edilmektedir.
Ebu Hanife’nin Yetiştiği Çevre
Ebu Hanife'nin Kûfe'de yetiştiğini daha önce belirtmiştik.Küfe hicretin 17.yılında yani Hz. Ömer'in zamanında kurulmuştur. O dönemdeiklim ve coğrafi bakımdan diğer yerlere nazaran yerleşime daha uygun bulunanKüfe, Hz. Ömer'in isteği üzerine Sa'd b.Ebi Vakkas tarafından tesisedilmiştir.[71] Bundan sonra büyük gelişme gösteren yeni şehrin methi etrafayayılınca buraya gelenlerin sayısı her gün biraz daha artmıştır.
Irak, çeşitli kavimlerin, cemaatların kaynaştığı bir yerdi.Çünkü orası, eski medeniyetlerin yatağı idi. Süryaniler orada yayılmışlar,İslâm’dan önce orada mektepler kurmuşlardı. Bu okullarda Yunan felsefesi, İranhikmeti okunuyordu. Yine İslâm’dan önce burada akîdevî konularda birbirleriylemücadele eden Hıristiyan mezhepleri vardı. İslamiyetten sonra da, çeşitlimilletler ve dinler burada var olmaya devam etti. Ara sıra karışıklıklar,fitneler oluyor, siyasi fırkalar birbirleriyle mücadele ediyorlardı. Şia,Havaric ve Mutezile gibi fırkalar burada ortaya çıkmıştı.
Diğer yandan fetih maksadıyla Hicaz yarımadasından ayrılanbirçok sahabi, Irak bölgesine yerleşmiş, Küfe ve Basra'nın önemli bireryerleşim merkezi haline gelmesiyle de buralara gelen sahabi sayısında artışolmuştur.
Bilhassa Hz. Ali zamanında hilâfet merkezinin Medine'denKûfe'ye nakledilmesi, buranın önemini fazlasıyla artırmış, Ali b.Ebi Talib,Abdullah b. Mes'ud, Sa'd b.Ebi Vakkas, Ebu Muse'l-Eş'arî, Muğire b. Şu'be,Ammar b.Yasir ve Enes b.Malik gibi büyük sahabilerin buraya yerleşmelerinesebep olmuştur.
Hz. Ömer, Küfe ehline yazdığı bir mektupta:
"İslâm'ın merkezine" tabirini kullanarak oradabulunan ilim sahibi sahabi ve tabiinin büyüklerine işarette bulunmuştur.[75]Nitekim İbn Sa'd yetmiş Bedir ashabının, üç yüz kadar da şecere-i rıdvanashabının Kûfe'ye yerleştiğini belirtir.[76]
İşte Ebu Hanife, eski kültür ve medeniyetlerin yatağı, yenidinin ve onun azim ve şevk dolu sâliklerinin yerleşim merkezi olan böylesinehareketli bir ülkede ve onun gelişmeye en müsait bir şehri Kûfe'de doğdu ve yetişti. DİYANET YAYINLARI
Ebu Hanife, içinden çıkılması güç meselelere getirdiğipratik ve âdil çözümlerle tanınmış ve hukukî zekâsıyla ün yapmış birfıkıhçıdır. Buna örnek olması bakımından şu olayı zikretmekle yetineceğiz.
Ebu Yusuf’un naklettiğine göre, bir kimse diğerine:
"Ya ibne'z-zâniyeyn" (ey zinâkâr ebeveynin çocuğu)dese, adamın ana-babası da ölmüş olsa bu konuda Ebu Hanife şöyle der:
"Buna bir had gerekir. Çünkü söylenen tekkelimedir." Ebu Yusuf:
"Biz bunu alırız, sözü ayrı ayrı da söylese, birliktede söylese bir had uygulanır" demektedir. İbn Ebi Leyla ise şöyleder:
"Bu durumda iki had gerekir ve iki had bir yerdeuygulanır." İbn Ebi Leyla bunu mescidde uygulamıştır.
Olayın tafsilatını Serahsî'den dinleyelim:
"Bu mesele hakkında Ebu Hanife şöyle dedi:
“Kâdî bu meselede yedi yerde hata yapmıştır”. Kûfe'dema'tûhe (bunak)[46] bir kadın vardı. Bir adam ona eziyet etti. Kadın daona;
"Ya İbne'z-zâniyeyn" dedi. Kadın İbn Ebi Leyla'nınhuzuruna getirildi ve orada da söylediğini itiraf etti. İbn Ebi Leyla ona ikihad uyguladı. Bu durum Ebu Hanife'ye iletilince;
“Yedi yerde hata yapmıştır” diyerek şöyle izah etti:
1- Hükmü, ma'tuhenin ikrarı üzerine bina etmiştir. Halbukionun ikrarı kabul edilmez.
2- Ma'tuheye had uygulamıştır. Halbuki o ceza uygulanacakkimselerden (ehl-i ukûbeden) değildir.
3- İki had uygulamıştır. Halbuki bir kimse bir topluluğakazf yapsa ancak bir had uygulanır.
4- İki haddi beraber uygulamıştır. Halbuki iki had bir arayagelirse birbiri arkasına uygulanmaz. Biri vurulup yerleri iyileştikten sonradiğeri vurulur.
5- Haddi mescidde uygulamıştır. Halbuki yöneticinin haddimescidde uygulama hakkı yoktur.[47]
6- Ayakta had uygulamıştır. Halbuki kadına had oturduğuyerde uygulanır.
7- Had velisinin huzurunda uygulanmamıştır. Halbuki kadınahad ancak velisinin huzurunda uygulanır. Zira vücudundan bir yer açılırsavelisi onu örter.
O günden sonra bu olay Kûfe'de "Kâdî’nin yedi yerdehata yaptığı mesele" diye meşhur olmuştur.
C- Vefatı
Ebu Hanife'nin ölüm tarihi belli olmakla beraber, nasılöldüğü veya öldürüldüğü hususunda bir ittifak yoktur. Ölüm tarihinin h. 150olduğunda kaynaklar müttefiktir.[61]
Ebu Hanife'nin halife Ebu Cafer el-Mansur'un kadılıkteklifini kabul etmeyince kırbaçlandığı ve hapse atıldığı kaynaklardazikredilmektedir.[62] Fakat onun, hapisteyken mi yoksa çıktıktan sonra mıöldüğü ihtilaflıdır. Hatib Bağdadî:
"Sahih olan onun hapisteyken öldüğüdür" diyor.[63]Ve buna İbn Hallikan da katılıyor.[64] Bununla beraber, Ebu Hanife'nin hapistençıktıktan sonra, zehirlenerek öldürüldüğü hususunda da rivayetler vardır.[65]Hatib Bağdadî'den bir buçuk asır önce yaşamış, Ebu'1-Arab Muhammed b. Ahmedb.Temim et-Temîmî (ö.333) "Kitabü'l-Mihen" adlı eserinin "İnsanlarınileri gelenlerinden ve ulemadan zehirlenenlerin beyanı" başlığını taşıyanbölümünde, Ebu Hanife'nin zehirlenmesiyle ilgili şu bilgiyi verir:
"Bana ulaştı ki, Ebu Hanife, Ebu Cafer el-Mansur'untalebi üzerine yanına gitti. İçeri girdi. Mansur onun için zehirli bir süthazırlatmıştı. Ebu Hanife yanına oturunca Mansur sütü getirerek içmesiniistedi. Ebu Hanife şöyle dedi:
“Ben yaşlı bir adamım. Bu süt mideme dokunur. Benim gibi birkimse süt içmez.” Ebu Cafer, içeceksin diye ısrar etti. Ebu Hanife içti, sonraizin almadan Mansur'un yanından kalktı. Mansur:
Nereye gidiyorsun deyince, Ebu Hanife:
“Gönderdiğin yere” diye cevap verdi, yanından çıktı ve busüt yüzünden öldü.”[66] Bununla beraber, Ebu Hanife'nin ölümüyle ilgili gelendeğişik rivayetler karşısında bu konuda kesin bir hükme varmak mümkündeğildir.
Ebu Hanife'nin cenaze namazı altı kere kılınmış veizdihamdan dolayı ikindi vaktine kadar defnedilememiştir.[
Cenazesi, vasiyeti üzerine Bağdat'ta Hayzuran kabristanınındoğu tarafına defnedildi.[68] Yirmi gün süreyle insanların, kabri başındanamazını kılmaya devam ettikleri, bu arada halife Mansur'un da kabri başınagelip namazını kıldığı rivayet edilmektedir.
Ebu Hanife’nin Yetiştiği Çevre
Ebu Hanife'nin Kûfe'de yetiştiğini daha önce belirtmiştik.Küfe hicretin 17.yılında yani Hz. Ömer'in zamanında kurulmuştur. O dönemdeiklim ve coğrafi bakımdan diğer yerlere nazaran yerleşime daha uygun bulunanKüfe, Hz. Ömer'in isteği üzerine Sa'd b.Ebi Vakkas tarafından tesisedilmiştir.[71] Bundan sonra büyük gelişme gösteren yeni şehrin methi etrafayayılınca buraya gelenlerin sayısı her gün biraz daha artmıştır.
Irak, çeşitli kavimlerin, cemaatların kaynaştığı bir yerdi.Çünkü orası, eski medeniyetlerin yatağı idi. Süryaniler orada yayılmışlar,İslâm’dan önce orada mektepler kurmuşlardı. Bu okullarda Yunan felsefesi, İranhikmeti okunuyordu. Yine İslâm’dan önce burada akîdevî konularda birbirleriylemücadele eden Hıristiyan mezhepleri vardı. İslamiyetten sonra da, çeşitlimilletler ve dinler burada var olmaya devam etti. Ara sıra karışıklıklar,fitneler oluyor, siyasi fırkalar birbirleriyle mücadele ediyorlardı. Şia,Havaric ve Mutezile gibi fırkalar burada ortaya çıkmıştı.
Diğer yandan fetih maksadıyla Hicaz yarımadasından ayrılanbirçok sahabi, Irak bölgesine yerleşmiş, Küfe ve Basra'nın önemli bireryerleşim merkezi haline gelmesiyle de buralara gelen sahabi sayısında artışolmuştur.
Bilhassa Hz. Ali zamanında hilâfet merkezinin Medine'denKûfe'ye nakledilmesi, buranın önemini fazlasıyla artırmış, Ali b.Ebi Talib,Abdullah b. Mes'ud, Sa'd b.Ebi Vakkas, Ebu Muse'l-Eş'arî, Muğire b. Şu'be,Ammar b.Yasir ve Enes b.Malik gibi büyük sahabilerin buraya yerleşmelerinesebep olmuştur.
Hz. Ömer, Küfe ehline yazdığı bir mektupta:
"İslâm'ın merkezine" tabirini kullanarak oradabulunan ilim sahibi sahabi ve tabiinin büyüklerine işarette bulunmuştur.[75]Nitekim İbn Sa'd yetmiş Bedir ashabının, üç yüz kadar da şecere-i rıdvanashabının Kûfe'ye yerleştiğini belirtir.[76]
İşte Ebu Hanife, eski kültür ve medeniyetlerin yatağı, yenidinin ve onun azim ve şevk dolu sâliklerinin yerleşim merkezi olan böylesinehareketli bir ülkede ve onun gelişmeye en müsait bir şehri Kûfe'de doğdu ve yetişti. DİYANET YAYINLARI