Dzayn Kitabı

HASAN CAN

Active member

Mme Blavatsky, 1888 yılında, “Secret Doctrine” (Gizli Öğreti) adını taşıyan 2 ciltlik başyapıtını yayımladığı zaman, Doğu’nun Ezoterik Tradisyonu’nu tüm dünyaya tanıtmış oluyordu. Yaklaşık 10 yıl önce, bu eser üzerinde çalışmaya başladığında, kendisin açıkladığına göre, önünde, hemen hemen hayal edilemeyecek kadar kadim olan bir “el yazması metin” duruyordu. Bu “el yazması metin”, kağıt, parşömen ya da papirüs üzerine bile yazılmış değildi. Artık unutulmuş olan ve çağlar öncesine ait bir işlem ile su’yun, ateş’in ya da küflenmeden ötürü çürüme’nin etkilerinden korunmuş olan bir “palmiye yaprakları tomarı”ndan oluşuyordu. Bu tomar, bir kısmı yazılardan, bir kısmı da sembollerden meydana gelen ve Doğu’nun en kadim ve en gizli Kozmolojisi’ni özetleyen tarihöncesi’ne ait bir dokümanın günümüze kadar gelen bir kopyasıydı. Bu el yazması metne “Dzyan Kitabı” deniliyordu.

Bu kitabın, gerçekte, Mmn Blavatsky’in imajinasyonu dışında mevcut olmadığı iddiasını gütmek bir ara moda haline geldiyse bile, daha sonradan, Kitab’ın İbranice bir versiyonunun ortaya çıkmasıyla birlikte, Mmn blavatsky’nin yazılarının ne denli gerçek olduğu da anlaşılmış oldu.

Mmn Blavatsky, “Gizli Öğreti” adlı eserini hazırlarken, yavaş bir tempoda, fakat “itici bir gücün” etkisi altında hiç durmadan yazıyor, yazıyordu. “Kendi zevkini tatmin için” çalışmadığını söylemişti. Kendisinin bağlı olduğu “Üstadlar”, bu saklı Bilgi’nin artık beşeriyete verilmesinin gerekliliği üzerinde duruyorlar ve bunu gerçekleştirmek işinin de Mmn Blavatsky’nin görevi olduğun belirtiyorlardı. Mmn Blavatsky, okunmayacak kadar küçük olan el yazısıyla dahi 300 sayfayı aşan uzun bir “Giriş” bölümünden sonra, “Dzyan Kitabı”nın 7 Kıtası’nı çevirmişti. Bu, Kitabı’nı, herhangi bir Batı dilinde yapılan ilk çevirisi oluyordu. Ancak Blavatsky’nin kendisinin de kabul ettiği gibi, bu Kıtalar, İngilizce çeviriyle dahi, hiç de kolay anlaşılacak gibi değillerdi. Ne var ki, Mmn Blavatsky’nin Tibetli Üstadlar’ından gördüğü eğitim, kendisinin, en karmaşık ifadeleri dahi yorumlayabilmesini mümkün kılıyordu.[SUP][1][/SUP]

Dzyan Kitabı, insanlık tarihinin en eski semavî kitaplarından biri olarak nitelenir. Orijinali kuşkusuz, şimdiki insanlığın anlayabileceğinin ötesinde ve üstünde birçok yüksek konuları, olayları ve varlıkları anlattığı ve gizemli dillerle kayıtlandığı için Yüksel Ruhsal Yöneticiler tarafından gizli tutulmuştur. Ne var ki, çok küçük ve önemli iki bölümü insanlığa sunulmuştur. Bu bölümler, “evrenin doğumu” ve “insanın doğumu” konularını içermektedir.[SUP][2][/SUP]

Hindistan’dan getirilen ve Venüs gezegeninden geldiğine inanılan bir kitaba ilk atıfta bulunanın kim olduğunu bilmek güçtür. Bu, 18. yüzyılın sonunda Fransız gökbilimcisi Bailly olmalıdır. Ama ön kaynakçalar bulunması da olasıdır.

19. yüzyılda Fransız Louis Jacolliot, bu kitaba "Dzyan Dörtlükleri" adını veren ilk insan olmuşa benzer. 19. yüzyılın ortasında ellerinde bu l,tabı bulundurduklarını ileri süren kişilerin başına gelen bir dizi olay yazılabilir. Ama bayan Blavatsky’nin yükselişi ve düşüşüyledir ki Dzyan Dörtlükleri’nin öyküsü olanca derinliğini kazanır.[SUP][3][/SUP]

İnsanlık tarihinin ilk belgelerinde savaş ve çarpışmalardan söz ediliyor. Tibet kiliselerinin bodrumlarında Dzyan’ın «Gizli Bilgiler» adlı kitabı, yüzyıllar boyu saklandı. Asıl metin (Nerede olduğu bilinmemektedir) kuşaktan kuşağa kopya edilmiş, konuyu bilenlerce yeni bilgilerle tamamlanmıştır. Elde bulunan örneğin içinde Sanskritçeye çevrilmiş metinler vardır ve bu kitabı bilenler, içinde insanlığın milyonlarca yılı aşan gelişmesinin anlatıldığını söylemektedirler. Kitabın 6. bölümünde şöyle denmektedir:

«Dünyadaki oğullara kendilerine benzer bir dördüncüsünü yaratmaları emredildi. Oğuldan biri bunu reddetti, ikisi kabul etti. Kavga başladı... Eski tekerlekler aşağı, yukarı dönüyorlardı. Yaratıcılarla, yıkıcılar kavgaya tutuştular ve yeryüzü için savaşlar oldu. Tohum göründü ve sürekli olarak yeniden göründü. Tekerleğin yaşını öğrenmek istiyorsan hesabını yap Lanoo».[SUP][4][/SUP]

Bu önemli gizli öğreti başlangıçtan beri var olan kadim kelamı “Yaradılış’ın Formülü” ‘nü vermekle kalmaz, beşeriyetin milyonlarca yıllık evrimini de belirli bölümlerde anlatır. Söz konusu bölümlerde, dünyada önce akıl ve zekâdan yoksun olan kemiksiz, lastik gibi yaratıkların yaşadığı anlatılır. Bu varlıkların bölünme yoluyla çoğaldıkları belirtilir. Bu çoğalmanın sonucu olarak barışçı ve nazik bir varlık türü ortaya çıkmıştır. Bunlar sakin, mutlu bir dönem geçirdiler. Daha sonra çok değişik türden bir Devler Irkı gelişti. Bu devler hem erkek hem de dişiydiler. Dzyan Kitabı’nın bugünkü Küba ve Florida dolaylarında batmış olan çok geniş kara parçalarından söz ettiği söylenir. Bugüne kadar efsanevî Atlantis’in nerede olduğu bulunamamıştır. Atlantis’le Dzyan Kitabı’nda anlatılan batık ülkelerin aynı olması çok muhtemeldir.[SUP][2][/SUP]

Dzyan kitabında "Atlantisliler kendi fizik bedenlerinin büyüklüğünde olan 8 metre boyunda dev heykeller inşa ettiler." diye yazmaktadır. Dzyan kitabının Himalaya ötesi bölgede ortaya çıktığı ileri sürülür. Bu önemli gizli öğreti, başlangıçtan beri var olan Kadim Kelamı , yaratılış formülünü vermekte kalmaz. İnsanlığın milyonlarca yıllık evrimini de belirli bölümlerden anlatır. Bu bölümler içerisinde Devler ırkından da bahsedilmektedir.[SUP][5][/SUP]

Yine Dzyan Kitabı’nda şöyle demektedir:

"İnsanlar büyüklüklerinden gururu kapıldılar, biz dünyanın kralları ve ilâhlarıyız, dediler. İnsanlar için mâbetler inşa. ettiler. Beyaz, siyah taşlardan ve kıymetli madenlerden şehirler kurdular. Birgün sular gelip yedi büyük adayı (Atlantis kıtasının ismi) kapladılar." [SUP][6][/SUP]

Mu araştırmacısı James Churchwardise kitap hakkında şu bilgileri veriyor:

"Bu eserde Naakallerin (Mu bilgeleri) Mu kutsal metinlerinden yaptıkları kopyalar temel görevi görmüşlerdir. Dzyan kitabı Mu kökenli kitaplar içinde tanıdığım, anlamı en belirsiz ve en eksik eski metni oluşturmaktadır. Mu kutsal metinlerinden yararlanılarak oluşturulmuşsa da, aslına göre çok değiştirilmiştir." [SUP][7][/SUP]

Kitabın öğretisi, bilinmeyen yollarla Japonya, Hindistan ve Çin’e ulaşmış, ihtiva ettiği düşüncelerin izlerine Güney Amerika efsaneleri arasında bile rastlanmıştır. Günümüz Kıta Çin’inin batı kesimindeki Kun-Lun ve Altay Dağ sıralarındaki geçitler ve boğazlarda gizlenen Kardeşlik Örgütleri, aşırı büyüklükteki kitap koleksiyonlarına gözcülük ederler. Bunlar gözden ırak tapınaklarda yaşarlar. Edebiyat hazinelerini, yeraltı hücreleri ve geçitleri saklar. Dzyan Kitabı da böyle emin yerlerde gizleniyordu.[SUP][2][/SUP]

İçi sembolik işaretlerle dolu olan “Dzyan Kitabı”nın yaşını kimse bilmemektedir. Aslında, dünyadan da eski olduğu söylenir. Yine bir söylentiye göre, Dzyan Kitabı, geçmişte, öylesine bir mıknatıs gücüne sahipti ki, onu eline alan “seçilmişler”, anlatılan olayların gözlerinin önünden geçtiğini görüyor, aynı zamanda, dillerindeki kelimeler yeterliyse, ritmik biçimde yayılan itici güçler aracılığıyla, Kitap’ta anlatılanları kavrayabiliyorlardı

Bu “Gizli Öğreti”, binlerce yıl Tibet’te kesin sır olarak saklanmıştı. Bilgisiz kişilerin elinde bu öğretinin çok büyük tehlikeli olacağı söylenirdi. Asıl Kitap (hala var olup olmadığı bilinmemektedir-) kuşaklar boyu kelime kelime kopya edilmiş ve “seçilmişler” tarafından yeni kayıtlar ve yeni bilgiler eklenerek genişletilmişti.

Dzyan Kitabı’nın “Himalayalar-ötesi Bölge”de ortaya çıktığı ileri sürülür. Kitab’ın öğretisi, bilinmeyen yollarla, Japonya, Hindistan ve Çin’e ulaşmış, içerdiği düşüncelerin izlerine Güney Amerika efsaneleri arasında bile rastlanmıştır. Günümüz Kıta Çin’inin batı kesimindeki Kun-Lun ve Altay dağ sıralarındaki geçitler ve boğazlarda gizlenen Kardeşlik Örgütleri, aşırı büyüklükteki kitap koleksiyonlarına gözcülük ederler. Bunlar, gözden uzak tapınaklarda yaşarlar. Edebiyat hazinelerini, yeraltı hücreleri ve geçitleri saklar. Dzyan Kitabı da böyle emin yerlerde gizleniyordu. Hıristiyanlığı yayan misyonerler, bu Gizli Öğreti’yi, bilenlerin hafızalarından silmek için ellerinden geleni yapmışlardı. Ancak, bütün çabaları sonuçsuz kalmış, Gizli Öğreti’yi ihtiva eden kitaplar, kuşaktan kuşağa ağız yoluyla geçmeye devam etmişti.

“Isis”in (Mme Blavatsky’nin, “Aşikar Edilmiş İsis” adlı kitabının) 1. cildi, “kadim bir kitab”a yapılan bir atıfla başlar:

“Bu kitap öylesine kadimdir ki, günümüzün antikacıları, sayfalarını ne kadar gözden geçirirlerse geçirsinler, üzerine yazıldığı bezin mahiyeti hakkında pek bir karara varamayacaklardır. Şimdi mevcut olan tek “orijinal kopya” dır. Okült bilgiler üzerine yazılmış en eski İbranice doküman olan Siphrah Dzeniouta dahi bu kitaptan derlenmiş ve bu işlem, söz konusu kitabın artık ebedi bir kutsal emanet olarak mütalâa edildiği bir sırada gerçekleştirilmiştir. Bu kitabın içindeki resimlerden biri, ışıyan bir yay şeklinde “Adem” den neşrolan ilahi Öz’ü temsil eder. Bir daire oluşturacak şekilde yol alan bu kutsal parıltı, çemberinin en üst noktasına eriştikten sonra, tekrar geriye bükülür ve “girdabı” içerisin de daha yüksek bir beşeriyet türü getirerek, yeryüzüne döner. Gezegenimize Yaklaştıkça, Neşriyat da giderek döner. Gezegenimize yaklaştıkça, Neşriyat da giderek daha gölgeli bir hale gelir, ta ki, yere değmesiyle birlikte, kapkaranlık bir hale dönüşmesine kadar.” [SUP][1][/SUP]

Dzyan Kitabı’ndan küçük bir alıntı:

“Ebedî ebeveyn (mekân) hiçbir zaman görünmeyen giysilerine bürünmüş olarak bir kez daha ebediyet boyunca uyumuştu. Zaman yoktu çünkü (zaman) sürenin sonsuz bağrında yatmış uyuyordu. …kâinat zihni yoktu, çünkü O’nu içerecek ve dolayısıyla da tezahür ettirecek hiçbir göksel varlık yoktu. Sürûra (Nirvana’ya) giden yedi yol yoktu. Çünkü onları üretecek ve onlar tarafından tuzağa düşürülecek hiç kimse yoktu. Ne sessizlik vardı ne de bir ses. Ebedi nefesten (hareketten) başka bir şey yoktu ki, o da kendini bilmez. Vakit henüz gelip çatmamıştı. Işın henüz tohumun içerisine çakmamıştı. Matri-padma henüz şişmemişti. İlksel cevherin kalbi tek ışına girmesi, oradan da üçün dörde düşmesi henüz açılmamıştı. Tohum tekti ve kâinat orada ilâhi bağırda saklıydı.”

Bu anlatımla bilince dâhil olacak bilgi, ‘soyut cebirsel formül’ şeklinde tasvir edilmiştir. Bu durumda okuyucu, evrensel evrimin başlangıcı ile bizim şimdi içinde bulunduğumuz aşama arasında yer alan tüm safha ve dönüşümlerin bir tanımını bulacağını ummamalıdır. Bilginin böyle bir anlatımla yapılması, bilinçlerinin içerisinde şimdilik saklı tutulduğu fiziksel var oluş safhasının hemen üstünde yer alan astralın mahiyetini kavrayamayan insanlar için imkânsız olacaktır.[SUP][2]

[/SUP]Dzyan Kitabından Alıntılar

1. Bölüm: DZYAN KITA- I

1- Ebedi Ebeveyn (Mekan), hiçbir zaman görünmeyen Giysileri’ne bürünmüş olarak, bir kez daha, Yedi Ebediyet boyunca uyumuştu.
2- Zaman yoktu, çünkü, (Zaman, ) süre’nin sonsuz bağrında yatmış uyuyordu.
3- … Kainat Zihni yoktu, çünkü, O’nu (Kainat Zihni’ni) içerecek (ve dolayısıyla da tezahür ettirecek) hiçbir Ah-hi (Göksel Varlık) yoktu.
4- Sürur’a (Mokşa: Nirvana’ya) giden 7 yol yoktu. Büyük ıstırap Sebepleri (Nidana ve Maya) yoklu, çünkü, onları üretecek ve onlar tarafından tuzağa düşürülecek hiç kimse yoktu.
5- O sınırsız Her şey’i sadece Karanlık dolduruyordu, çünkü, Baba, Ana ve Oğul, bir kez daha Bir’diler ve Oğul, henüz, yeni Çark için ve hemen akabinde (yapacağı) uzun ve çetin Yolculuk için uyanmamıştı.
6- 7 Yüce Rab ile 7 Hakikat’in varlığı sona ermişti ve Kainat: Gerekliğin Oğlu, olan ve henüz olmayan o’nun tarafından nefes olarak verilmek üzere, Poranishpanno’ya (Para-nirvana’ya) gark olmuştu. Hiçbir şey yoktu.
7- Var oluş’un Sebepleri ortadan kaldırılmıştı; geçmişte görünmüş olanlar ve şimdi görünmez olmakta olanlar, Tek Varlık olan, Ebedi Gayri-Varlık’ta uyuyordu.
8- Sadece. Var oluş’un Tek Formu. Engin. Sonsuz, sebepsiz (bir halde) uzanıyordu rüyasız uykuda; ve Yaşam, Kainat Mekanı’nda, Dangma’nın Açılmış Gözü’nce hissedilen O Tüm Mevcudiyet’in her yanında bilinçsiz (olarak) nabız gibi atıyordu.
9- Kainat’ın Alaya’sı (her şeyin esası olarak, Ruh: Anima Mundi) Paramortha’dayken (Mutlak Varlık ve Bilinç, ki Onlar da Mutlak Gayri – Varlık ve Bilinçsizlik’tir) ve Büyük Çark (Kainat), Anupadoka iken, Dangma neredeydi ki?[SUP][1][/SUP]

1. Bölüm: DZYAN KITA - II

1- … İnşaatçılar, Manvantara’ya ait gün ağarışının Işıyan Oğulları neredeydiler? … Ah-hi (Dhyan-Chohanlar’a ait) Paranishpanna’larındaki bilinmeyen Karanlıkta (idiler). Formsuzluk’tan (Arupa’dan) (-Dünya’nın Kökü’nden -) Form (Rupa) oluşturanlar, (yani) Devamatri ve Svabhavat, Gayri-Varlığın Süruru’nda uyuyorlardı.
2- … Sessizlik neredeydi? O’nu duyacak kulaklar nerede? Hayır, ne sessizlik vardı ne de ses; durmak bilmeyen Ebedi Nefes’ten (hareket’ten) başka hiçbir şey yoktu, ki O da kendini bilmez.
3- Vakit henüz gelip çatmamıştı; Işın, henüz Tohum’un içerisine çakmamıştı; Matripadma (Lotüs Ana), henüz şişmemişti.
4- O’nun (İlksel Cevher’in) kalbi, Tek lşın’ın girmemi, oradan da, 3’ün 4’e (düşmesi) şeklinde, Mayo’nın kucağına düşmesi için henüz açılmamıştı.
5- 7 (Oğul), lşığın Ağı’ndan henüz doğmamışlardı. Karanlık, bir başına, Ana-Baba’ydı, Svabhavat’tı; ve Svabhavat, Koranlıkta’ydı.
6- Bu İkisi, Tohum’durlar ve...[SUP][1][/SUP]

1. Bölüm: DZYAN KITA - III

1- … 7. Ebediyet’in son vibrasyonu, sonsuzluk içersinde titreşir. Ana , lotus’un tomurcuğu gibi, içten dışa doğru şişer.
2- Vibrasyon, çevik kanadı ile tüm Kainat’a ve Karanlık içersinde ikamet eden Tohum’a (aynı anda) değerek, yayılır gider: O karanlık ki, uyuyan Hayat Suları üzerinden hafifçe eser (ilerler)…
3- “Karanlık” Işık neşreder ve Işık, (suların içine, ) Umman Ana’nın içine (doğru) münferit bir ışın salıverir. Bu ışı, Bakire Yumurta’nın içersinden hızla geçer; Işın, Ebedi Yumurta’nın, titreşmesine ve Dünya Yumurtası haline yoğunlaşan Ebedi Olmayan (Devresel) Tohum’u düşürmesine yol açar.
4- (O zaman, ) 3 (Üçgen), 4’ün (Dörtgen’in) içine düşer, Işıyan Öz, içte 7, dışta 7 haline gelir. Kendi başına “3” olan Parlak Yumurta (Hiranyagarbha), süt gibi kesilir ve Ana’nın Derinlikleri’nin (-Hayat Okyanusu’nun derinliklerinde büyüyen Kök’ün-) her yanında, süt-beyaz “curds” haline yayılır.
5- Kök kalır, Işık kalır, “curds” kalır ve Oeaohoo hala daha 1’dir.
6- Hayt’ın Kökü, Ölümsüzlük Okyanusu’nun her damlasındaydı ve Okyanus, Ateş ve Isı ve Haretek olan Işıyan Işık’tı. Karanlık ortadan kayboldu ve artık yoktu; kendi Esası’nın, (yani) Ateş ve Su’yun ya da Baba ve Ana’nın Bedeni’nin içersinde kayboldu.
7- Bak, ey Lanoo! Eşsiz (ve) görkemli Parlaklık: Karanlık Mekan’ın Oğlu olan, büyük Karanlık Sular’ın derinliklerinden zuhur eden Aydınlık Mekan. O, Genç Oeaohoo’dur; “Kwan-Shai-Yin”dir. O, Güneş olarak, ışıklar saçar. O, ışıl ışıl parlayan İlahi Bilgelik Ejderi’dir. 1 (Bilgelik Ejderi), 4’tür ve 4, 3’ü kendine eş alır ve bu birleşme, Sapta’yı (7’yi) oluşturur, ki Tri-dasa (3 kere 10) ya da “ordular” ve kitleler haline gelen Yediler, (bu Sapta’nın) içerisindedir. O’nu, perdeyi kaldırırken ve Doğu’dan Batı’ya doğru açarken gör. O, Yukarı’yı kapalı kılar ve Aşağı’yı, Yüce illusion halinde görülecek şekilde bırakır. O, Parıldayanlar’ın (Yıldızlar’ın) yerlerini işaretler ve yukarıdakini (uzay’ı) kıyısız bir Ateş Denizi’ne ve Tezahür Eden Tek (Unsuru da) Büyük Sular’a dönüştürür.
8- Tohum neredeydi ve Karanlık neredeydi şimdi? El Lanoo, kandilinde yanan alevin ruh’u nerede? Tohum o’dur ve o, Işık’tır. Saklı Karanlık Baba’nın Parlak Beyaz Oğlu’dur.
9- Işık, Soğuk Alev’dir ve Alev, Ateş’tir ve Ateş, Isı’yı meydana getirir, ki o (da), Su’yu: Yüce Ana’daki (Kaos’taki) Hayat Suyu’nu verir.
10- Baba-Ana, üst ucu Ruh’a (Puruşa: Spirit) (-Tek Karanlığın Işığı’na-) ve aşağıdaki (de, Ruh’un) gölgemsi ucu’na, (yani) Madde’ye (Prakriti: Matter) tutulmuş olan bir Ağ örerler; ve bu Ağ, 1’de oluşturulan İki Cevher’den, ki Svabhavat’tır, çekilen ipliklerle örülen Kainat’tır.
11- O (Ağ), Ateş’in (Baba’nın) Nefesi üzerinde olduğu zaman genişler; Ana’nın (Madde’nin Kökü’nün) Nefesi dokunduğu zaman büzülür. O zaman, Oğullar (ilgili Güçleri ve Zekaları ile birlikte Unsurlar), “Büyük Gün” ün sonunda Anaları’nın bağrına dönmek ve Onunla tekrar Bir olmak üzere, ayrışırlar ve dağılırlar. O (Ağ), soğuyorken, ışıyan (bir) hâle gelir, Oğulları (da) kendi benlikleri ve kalpleri vasıtasıyla genişleyip büzülürler; Sonsuzluğu kucaklarlar.
12- O zaman, Svabhavat, Atomlar’ı sertleştirmek üzere Fohat’ı gönderir. (Bunların) her biri, Ağ’ın (Kainat’ın) bir parçasıdır. “Kendiliğinden Var olan Rab”bi (İlksel Işığı) bir ayna gibi yansıtarak, her biri, sırayla, bir Dünya haline gelir…[SUP][1][/SUP]

1. Bölüm:DZYAN KITA - IV

1- … Siz, Yeryüzü’nin oğulları, Öğretmenleriniz’i (- Ateş’in Oğulları’nı -) dinleyin. Öğrenin (ki). Ne Birinci ne de Sonuncu vardır, çünkü Her-şey, Sayısız Olan’dan neşrolmuş Tek Sayı’dır.
2- İlksel Yediler’in neslinden gelen, İlksel Alev’den doğan Bizler’in, Atalarımız’dan öğrendiklerimizi öğrenin…
3- lşığın Parlaklığı’ndan (-Daimi-Karanlığın Işını’ndan-), Mekan’da, gene uyandırılan Enerjiler (Dhyan Chohanlar) neşroldu: Yumurta’dan (çıkan) Bir, Altı ve Beş sonra, Üç, Bir, Dört, Bir, Beş -Toplamı, iki kere Yedi’dir. Ve Bunlar: Esaslar’dır, Alevler’dir, Unsurlar’dır, İnşaatçılar, Sayılar’dır, Arupa’dır (Bedensizler’dir) , Rupa’dır (Bedenliler’dir) ve İlahi İnsan’ın Gücü’dür- ve bunların Toplamı’dır. Ve İlahi İnsan’dan, Kutsal Dört’ün içindeki formlar, kıvılcımlar, “Kutsal Hayvanlar” ve Kutsal Atalar’ın (Pitriler’in Habercileri yayıldı.
4- Bu, “Ses’in Ordusu”ydu –İlahi Yedili Sistem’di. Yediler’in kıvılcımları, Yedi’lerin Birincisi, İkincisi, Üçüncüsü, Dördüncüsü, Beşincisi, Altıncısı ve Yedincisi’ne tabidirler ve (Onlar’ın) hizmetkarlarıdırlar. Bu “kıvılcımlar”a, küreler, üçgenler, küpler, çizgiler ve biçimlendiriciler denilir; çünkü, Ebedi Nidana (-Oeaohho-) böyledir, ki O:
5- “Karanlık”tır. Sonsuz Olan’dır ya da Sayısız Olan’dır. Adi-Nidana Svabhavat’tır:

I. Adi-Sanat’tır, Sayı’dır çünkü O, Bir’dir.
II. Rab Svabhavat’ın Sesi’dir, Sayılar’dır, çünkü O, 1 ve 9’dur.
III. “Formsuz Kare” dir (Arupa’dır).

Ve bu Üçü, ile kuşatılmış bir hale, Kutsal Dört’türler; ve On (olanlar), Arupa (Sübjektif, Şekilsiz) Kainat’tırlar. Sonra, “Oğullar” Tek’i, (yani) Sekizincisi dışarıda bırakılmı (olan) Yedi Savaşçı ve o’nun (Yediler’in), Işık-Yapıcı (Bhaskara) olan “Nefesi” gelir.
6- …Sonra, İkinci Yediler (gelir), ki Onlar, 3’ün (Kelam, Ses ve Ruh’un) meydana getirdiği Lipika’dır. Reddedilmiş olan Oğul (Güneşimiz) Tek’dir. “Oğul-Güneşler” sayısızdır.[SUP][1][/SUP]

Kaynaklar

[1] "Dzyan Kitabı: kadim Kutsal Öğreti", Bilim Araştırma Merkezi, İstanbul 1980.
[2] Kadim Ruhsal Öğreti -Dzyan Kitabı - Nüve Forum
[3] Jacques Bergier, "Lanetli Kitaplar", Ruh ve Madde Yayınları, çev. Vedat Gülşen Üretürk, İstanbul 1981, s.28.
[4] Erich von Daniken, "Tohum ve Evren", Milliyet Yayınları, 2. Baskı, Mart 1975.
[5] htp://www.aysavascisi.com/forum/dosya/112945-atlantis-ve-devler.pdf
[6] gazeteler.ankara.edu.tr/dergiler/2399/171239/30830.pdf
[7] Dzyan Kitabı | DoluSözlük
 
Üst Alt