İslâm’ın herhangi bir emrini yapmamak küfür değildir ama en küçük bir emri dahi olsa onu dahi hafife almak küfürdür. Âyeti ve âyetin hükmünü inkâr eden kâfir olur.
Hadisin mütevatirini inkâr mevzuunda ise ulema, “fîhi nazar” demişlerdir. Kuvvetli bir ihtimal ile mütevatiren ifade edilen hadisteki bir hakikati inkâr eden veya hafife alan kimse de kâfir olur. Kaldı ki elfâz-ı küfrü anlatanlardan İmam Birgivî’nin Tarikat-i Muhammediye adlı eserini Berîka ismiyle şerheden İmam Hâdimî, elfâz-ı küfrü saydığı yerde şöyle demektedir:
Efendimiz’den açık nassla gelen hususlar şöyle dursun, zayıf dahi olsa O’na nispet edilen şeyi hafife alan kâfir olur. Meselâ, “Efendimiz şundan hoşlanırdı.” Buna karşılık birisi, “O hoşlanırdı ama ben hoşlanmıyorum.” derse küfre düşer. Bir insan o tür bir şeyden hoşlanmayabilir. Ancak burada mesele Efendimiz’e nispet edildiği için, bir kimsenin böyle bir tepkisi, Allah Resûlü’nü hafife almayı işmam ettiğinden böyle bir tepki o kişiyi küfre götürür.
Bir de doğrudan doğruya Efen-dimiz’in eliyle tahkim edilmiş bir mevzuda, “Hayır, bu öyle değil de böyle olmalı!” diyen kimse de küfre düşer. Ne var ki bu mevzular fazla kurcalanarak insanlar küfre zorlanmamalıdır. –Allah muhafaza buyursun!– şer’î kıstaslar olmadığından çoğu kimse bu konuda küfre gidebilir. Her şeyden önce akidenin iyice güçlendirilmesi gerekir. Evet, insanlarda dini duygu ve düşünce öyle sağlam hâle gelmelidir ki, onlar dine ait herhangi bir meseleyi konuşurken başlarında kuş varmış gibi konuşmalı, onu uçurup kaçırırım diye ödleri kopmalıdır.
Evet, insanları bu hâle getirmek gerekir. Laubali bir insanla, dinin teferruatına ait meseleler konuşulmaz. Böyle bir kişi meseleyi keser atar ve dalâlete düşer. Zira böyle bir insanın derdi daha büyüktür; büyüğü bırakıp daha alttaki konularda münakaşa ve tartışma, maksadın aksiyle sonuçlanır.
Hadisin mütevatirini inkâr mevzuunda ise ulema, “fîhi nazar” demişlerdir. Kuvvetli bir ihtimal ile mütevatiren ifade edilen hadisteki bir hakikati inkâr eden veya hafife alan kimse de kâfir olur. Kaldı ki elfâz-ı küfrü anlatanlardan İmam Birgivî’nin Tarikat-i Muhammediye adlı eserini Berîka ismiyle şerheden İmam Hâdimî, elfâz-ı küfrü saydığı yerde şöyle demektedir:
Efendimiz’den açık nassla gelen hususlar şöyle dursun, zayıf dahi olsa O’na nispet edilen şeyi hafife alan kâfir olur. Meselâ, “Efendimiz şundan hoşlanırdı.” Buna karşılık birisi, “O hoşlanırdı ama ben hoşlanmıyorum.” derse küfre düşer. Bir insan o tür bir şeyden hoşlanmayabilir. Ancak burada mesele Efendimiz’e nispet edildiği için, bir kimsenin böyle bir tepkisi, Allah Resûlü’nü hafife almayı işmam ettiğinden böyle bir tepki o kişiyi küfre götürür.
Bir de doğrudan doğruya Efen-dimiz’in eliyle tahkim edilmiş bir mevzuda, “Hayır, bu öyle değil de böyle olmalı!” diyen kimse de küfre düşer. Ne var ki bu mevzular fazla kurcalanarak insanlar küfre zorlanmamalıdır. –Allah muhafaza buyursun!– şer’î kıstaslar olmadığından çoğu kimse bu konuda küfre gidebilir. Her şeyden önce akidenin iyice güçlendirilmesi gerekir. Evet, insanlarda dini duygu ve düşünce öyle sağlam hâle gelmelidir ki, onlar dine ait herhangi bir meseleyi konuşurken başlarında kuş varmış gibi konuşmalı, onu uçurup kaçırırım diye ödleri kopmalıdır.
Evet, insanları bu hâle getirmek gerekir. Laubali bir insanla, dinin teferruatına ait meseleler konuşulmaz. Böyle bir kişi meseleyi keser atar ve dalâlete düşer. Zira böyle bir insanın derdi daha büyüktür; büyüğü bırakıp daha alttaki konularda münakaşa ve tartışma, maksadın aksiyle sonuçlanır.
Moderatör tarafında düzenlendi: