MURATS44
Özel Üye
Fiziksel durumları
Din gününde insanlar yeni bir yaratılışa sahip olurlar. Buna göre müminlerin yüzü imanın nuru ve güzelliğini taşırken kafirler "çirkinleştirilmişlerdir":
Bu dünya hayatında onların arkasına lanet düşürdük; kıyamet gününde ise, onlar çirkinleştirilmiş olanlardır. (Kasas Suresi, 42)
Yine pek çok ayette o gün inkar edenlerin yüzlerini toz, zillet ve karartının kapladığı, simsiyah olduğu bildirilmiştir:
Ve o gün, öyle yüzler de vardır ki üzerini toz bürümüştür. Bir karartı sarıp-kaplamıştır. İşte onlar da, kafir, facir olanlardır. (Abese Suresi, 40-42)
Kıyamet günü, Allah'a karşı yalan söyleyenlerin yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. Büyüklenenler için cehennemde bir konaklama yeri mi yok? (Zümer Suresi, 60)
Yüzlerdeki bu fiziksel çirkinleşme metafizik bir durumdur. Allah'ın istediği gibi yaşayıp, haysiyetli bir yaşamı tercih etmeyen bu insanlar nefislerine uyarken aslında küçük düşmeyi göze almışlardır. Nefse uymanın, vicdana karşı gelmenin çirkinliği ve onursuzluğu üzerlerindedir. İşte bundan dolayı "küçük düşürülmüşler" olarak cehenneme sürülmüşlerdir:
Eğer Biz dileseydik, onu bununla yükseltirdik. Ama o yere meyletti (veya yere saplandı), hevasına uydu. Onun durumu, üstüne varsan dilini sarkıtıp soluyan, kendi başına bıraksan dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayan topluluğun durumu böyledir. Artık gerçek haberi onlara aktar. Ki düşünsünler. (Araf Suresi, 176)
Nefsin küçük oyunlarına yenik düşen bu insanlar dünyada büyüklenmenin karşılığını ahirette aşağılanma olarak görürler. Gaşiye Suresi'nin 2. ayetinde yalnızca fiziksel çirkinliklerinden değil, aynı zamanda aşağılanmış olduklarından da bahsedilir:
O gün, öyle yüzler vardır ki, 'zillet içinde aşağılanmıştır. (Gaşiye Suresi, 2)
Tehditlere rağmen ayetleri dikkate almamış, uygulamaya yanaşmamış ve durumlarını düzeltmemiş olan inkarcılar, o anda hiç beklemedikleri kadar aşağılık ve çaresiz bir duruma düşmüş olmanın şaşkınlığını yaşarlar. Allah'ın ayetlerini reddedip kendi tutkularına göre keyfi bir yaşamı seçenler, Kuran'da belirtilen azabı bu tavırları ile hak etmektedirler. Bu kişilerin hesap gününde düşecekleri durum oldukça zordur. Allah hiç şüphesiz hak ile hükmetmesi ve adaleti dolayısıyla, vaatlerini gerçekleştirecektir. Ayetlerde şöyle buyrulur:
... Kıyamet günü, Biz onları yüzükoyun körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Onların barınma yerleri cehennemdir, ateşi sükün buldukça çılgın alevini onlara arttırırız. (İsra Suresi, 97)
O da (şöyle) demiş olur: "Ben görmekte olan biriyken, beni niye kör olarak haşrettin Rabbim? (Allah da) Der ki: "İşte böyle sana ayetlerimiz gelmişti, fakat sen onları unuttun, bugün de sen işte böyle unutulmaktasın. (Ta-ha Suresi, 125-126)
Kuran'da kafirlerin gözlerinin o gün zilletten düşük olacağı da şöyle bildirilmektedir:
Gözleri 'zillet ve dehşetten düşmüş olarak', sanki 'yayılan' çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar. (Kamer Suresi, 7)
Kafirlerin kör ve zilletten düşmüş olan gözleri de görünümlerindeki korkunçluğu ve iğrençliği arttırır. Gözdeki ifade ve dehşet verici görünüm o gün inkarcılara verilmiş bir özelliktir. Allah Taha Suresi'nde bu kişileri şöyle tarif eder:
Sur'a üfürüleceği gün, Biz suçlu-günahkarları o gün, (yüzleri kara, gözleri) gömgök (kaskatı ve kör) olarak' toplayacağız. (Ta-ha Suresi, 102)
Yine Kuran'da, Allah'ın gönderdiği elçilere ve ayetlerine karşı büyüklenen bu insanların din günü de burunları üzerine damga vurulacağı bildirilmiştir:
Yakında Biz onun hortumu (burnu) üzerine damga vuracağız. (Kalem Suresi, 16)
Bu durum dünyadayken haksız bir büyüklenme içinde olan insanlar için önemli bir aşağılanma sebebidir. Burunların hortum olarak tarif edilmesi ve hortumların üzerine iğrençliklerini arttıran damgaların vurulması, inkarcıların ahiretteki çirkinlikleri ve düştükleri aşağılık durum hakkında fikir vermek için yeterlidir. Ahirette son derece rahat ortamlarda yaşayacak olan müminlerin aksine inkarcılar sürekli aşağılanacakları bir hayata başlamaktadırlar artık. Müminler ve inkarcılar arasındaki bu fark ayetlerde şöyle bildirilir:
O gün yüzler ışıl ışıl parlar. Rablerine bakıp-durur. O gün, öyle yüzler vardır ki kararmış-ekşimiştir. Kendisine, beli büken işlerin yapılacağını anlamaktadır. (Kıyamet Suresi, 22-25)
Ne kaçma ne saklanma ihtimalleri vardır. Allah Kuran'da görünümleriyle hemen tanınan kafirlerin, alınlarından ve ayaklarından yakalanarak cehenneme atıldığını şöyle bildirmiştir:
(Çünkü o gün) Suçlu-günahkarlar, simalarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından yakalanırlar. (Rahman Suresi, 41)
Konuşmalarına İzin Verilmez
İnkar edenler o gün hayatlarına ait unuttukları her hareketin karşılarına çıkmasını tarifsiz bir şaşkınlık ve pişmanlıkla karşılarlar. Kuran'da bahsedilen "keşke" veya "eyvah" şeklindeki haykırışları taşıdıkları pişmanlığın aslında bir faydası olmadığının farkında olduklarını gösterir. "Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve elçiye itaat etseydik." (Ahzap Suresi, 66) diyerek hayıflanan bu insanların yakınma ve özürlerinin artık hiçbir geçerliliği yoktur. Yalvarışlarına, ağlamalarına, acı dolu haykırışlarına ve yardım çağrılarına Allah'tan gelen karşılık Kuran'da şu şekilde anlatılmıştır:
Denildi ki: 'Bugününüzle karşılaşmayı unuttuğunuz gibi, Biz de sizi bugün unutuyoruz." (Casiye Suresi, 34)
Bunlara rağmen söz konusu insanlar Allah'tan istekte bulunmaya devam ederler. Bir kısmı Allah'tan yok olmayı ister. Bir kısmı karşılaştığı azaptan kurtulmak için sahip olduklarını fidye olarak vermek ister, bir kısmı dünyaya geri dönüp yaptıklarını telafi etmek ister. Kuran'da bu insanların salih amellerde bulunmak için dünyaya geri çevrilme istekleri şu şekilde anlatılır:
Suçlu-günahkarları, Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak: "Rabbimiz, gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız" (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen. (Secde Suresi, 12)
Bu yalvarışları, kendilerini saran korkunç azaptan kurtulabilmek içindir. Oysa dünyaya geri döndürülseler bile inkarcıların eski tutumlarının asla değişmeyeceğini Allah bildirmiştir. Bu insanlar için artık hiçbir şekilde kurtuluş yoktur. Kafirler kendilerini yaratan ve yaşatan Allah'a isyan etmekle olabilecek en büyük suçu işlemişlerdir. Bu yüzden hesap günü kendilerini savunmalarına dahi izin verilmez. Allah bu gerçeği ayetlerde şöyle bildirir:
O gün, yalanlayanların vay haline. Bu, onların konuşamayacakları bir gündür. Ve onlara özür beyan etmeleri için izin verilmez. O gün, yalanlayanların vay haline. (Mürselat Suresi, 34-37)
Nitekim Kuran'da Allah'ın, inkarcıların yaptıklarına karşılık olmak üzere din gününde bu insanlarla konuşmayacağı onları gözetmeyeceği ve arındırmayacağı bildirilmiştir. Konu ile ilgili ayetlerden bazıları şu şekildedir:
Allah'ın indirdiği Kitaptan bir şeyi gözardı edip saklayanlar ve onunla değeri az (bir şeyi) satın alanlar; onların yedikleri, karınlarında ateşten başkası değildir. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir azab vardır. (Bakara Suresi, 174)
Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir değere karşılık satanlar... İşte onlar; onlar için ahirette hiçbir pay yoktur, kıyamet gününde Allah onlarla konuşmaz, onları gözetmez ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir azab vardır. (Al-i İmran Suresi, 77)
Der ki: "Onun içine sinin ve Benimle söyleşmeyin." (Mü'minun Suresi, 108)
İnsanların öfkesi, Allah'ın inkarcılara gazaplanmasıyla kıyaslanamaz bile. İnsan ne kadar hiddetlense de bunun sonucunda verebileceği ceza sınırlıdır. Oysa Allah'ın gazabı tasavvur edilemeyecek kadar büyüktür. Akla hayale gelmeyecek dehşette bir karşılık vardır bu gazabın sonunda. Gazabın boyutları insan aklının ve hayal gücünün ulaşabileceği sınırların çok ötesindedir. Kuran'da bu gerçek şöyle ifade edilir:
Şüphesiz küfredenlere de (şöyle) seslenilir: "Allah'ın gazablanması, elbette sizin kendi nefislerinize gazablanmanızdan daha büyüktür. Çünkü siz, imana çağrıldığınız zaman inkar ediyordunuz." (Mü'min Suresi, 10)
Korku İçinde Olmaları
İnkarcıların sonsuza kadar sürecek olan korku ve pişmanlıkları ölüm meleklerinin canlarını almaya gelmesi ile başlar. Meleklere yakalandıktan sonra hiçbir inkarcı kaçmaya yeltenemez. Çünkü bu son yakalanıştır ve ölümle birlikte sonsuz hayatın kapısından giriş yapılmıştır. İşte o anda tarif edilemez bir korku tüm benliklerini sarar ve dünyada kendilerine bildirilen azap gerçeğinin ilk anlarının başladığını anlarlar. Allah Enam Suresi'nde şöyle buyurmaktadır:
... Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azabla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen... (Enam Suresi, 93)
Dünyada elde ettikleri tüm zenginlikleri arkalarında bırakmışlardır. O gün sahip oldukları hiçbir şeyin anlamı yoktur. Ne kazandıkları ne de güvendikleri, kimseye bir fayda sağlamamaktadır. Ayette bildirildiği üzere Allah'ın huzurunda "yapayalnızdırlar":
Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) 'teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)' Bize geldiniz ve size lutfettiklerimizi arkanızda bıraktınız. İçinizden, gerçekten ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi şimdi yanınızda görmüyoruz. Andolsun, aranızdaki (bağlar) parçalanıp-koparılmıştır ve haklarında zanlar besledikleriniz sizlerden uzaklaşmıştır. (Enam Suresi, 94)
İnkarcıların elleri ayakları bağlanmış gibidir adeta. Dünyada o çok sevdikleri, istenen herşeyi yaptırdıklarını zannettikleri, kendi istekleri doğrultusunda kullandıkları bedenlerine söz geçiremezler, sahip çıkamazlar. Yapmak istediklerini bir türlü yapamazlar. Nitekim Kuran'da bu insanların o gün secdeye davet edilecekleri, fakat secde etmeye bile güçlerinin yetmeyeceği bildirilmiştir:
Ayağın üstünden (örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün, artık güç yetiremezler. Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük', kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi. (Kalem Suresi, 42-43)
Herşeyin sahibi Allah'tır ve herşey O'nun dilemesi ile oluşur. İnkarcıların secdeye çağrılmalarının sebebi, dünya hayatları boyunca yapmayıp ertelediklerinden dolayı bir sıkıntı ve pişmanlık duymalarını sağlamaktır. Daha önce büyüklenerek Allah'a secde etmeyi reddeden bu insanlar, o gün istedikleri halde bunu başaramayacaklardır. Artık tutuklanıp sorgulanır ve cehenneme yollanırlar.
Pişmanlık
Allah'a kavuşmayı yalan sayanlar, doğrusu hüsrana uğramışlardır. Öyle ki, saat (kıyamet günü) apansız onlara geliverince, günahlarını sırtlarına yüklenerek: "Onda (dünyada) sorumsuzca yaptıklarımızdan dolayı yazıklar olsun bize" derler. Dikkat edin, o işleyip-yüklendikleri ne kötüdür. (En'am Suresi, 31)
İnsan yaşamı boyunca sık sık pişmanlık duygusunu yaşar. Yaptıklarını telafi imkanı da vardır. Ama nedense kibirinden dolayı düzeltmeye hiç yeltenmez, doğruya hiçbir zaman yönelmez. Çünkü kendisinin en doğruyu bildiğini zannetmekte, bu yüzden de her öğüte kulaklarını tıkamaktadırlar. Ama o gün insan, dünyada yaptığı bu tavrından dolayı ciddi bir pişmanlık duyar. Ancak duyulan bu pişmanlığın bir geri dönüşü yoktur artık. İnkar edenler o gün yaptıklarını telafi edebilmek için dayanılmaz bir istek duyarlar. Allah'a kendilerini dünyaya geri döndürmesi için yalvarırlar. Dünyada sahip olunan malların, oğulların, eşlerin, geleneklerin, bir temeli olmadan savunulan fikirlerin ne derece anlamsız ve yararsız olduğunu, sadece Allah için yapılan işlerin bir değeri olduğunu tam olarak idrak ederler. Ancak bu idrakın kendilerine artık bir faydası yoktur.
İçlerinden bir kısmı ise gururları nedeniyle böylesine dehşetli bir anda bile pişmanlıklarını gizlemeye çalışırlar. Bunu haber veren ayette şöyle buyrulmaktadır:
Zulmeden her nefis, yeryüzündekilerin tümüne sahip olsa bunu (azaba karşılık) mutlaka fidye olarak verirdi. Onlar azabı görünce pişmanlıklarını gizlerler, oysa onlar haksızlığa uğratılmadan aralarında adaletle hükmedilmiştir. (Yunus Suresi, 54)
Suçlarını bilmelerine rağmen bunu belli etmezler. Oysa gördükleri karşılık tam da hak ettikleri gibidir ve Allah'ın adaletinin bir sonucudur. Allah o gün iman edenlerle inkar edenleri kesin olarak birbirinden ayırır. İnkar edenlerin cehenneme girene dek karşılaştıkları her olay şeytanın yolunu doğru yola tercih etmelerinden dolayıdır. Bu ürkütücü karşılamayı gerçekten de hak etmektedirler:
Kim bir kötülükle gelirse, artık onlar da ateşe yüzükoyun atılır (ve onlara : "Yaptıklarınızdan başkasıyla mı cezalandırılıyorsunuz? (denir)." (Neml Suresi, 90)
Pişmanlığı getiren çok fazla sebep vardır. Azapla karşılık görmüşlerdir, yapayalnızdırlar, kendi derileri dahi aleyhlerinde şahitlik etmektedir, çirkinleştirilmişlerdir ve sonsuz azabın dehşetini hissetmektedirler. Cehennemi görmüşler ve nasıl bir dehşetle karşılaşacaklarını sonunda anlamışlardır. Kendisine dünyada körü körüne bağlandıkları ve güvendikleri sahte ilahları artık bir rüyanın bitişi gibi yok olmuşlardır. Yolundan büyük bir sebatla gittikleri şeytan da onları yapayalnız bırakmıştır. Şeytanın sözleri Kuran'da şöyle haber verilir:
İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: "Doğrusu, Allah, size gerçek olan va'di va'detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtacak değilim, siz de beni kurtacak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azap vardır. (İbrahim Suresi, 22)
O gün müminler inkarcıların düştüğü bu çaresiz durumu seyredeceklerdir, yaşadıkları aşağılanmanın sonucunda başları önlerine düşmüş olan kafirler ise utanç ve pişmanlıktan dolayı ancak göz ucuyla müminlere bakabileceklerdir. Bu gerçek bir ayette şöyle bildirilir:
Onları görürsün; zilletten başları önlerine düşmüş bir halde, ona (ateşe) sunulurlarken göz ucuyla sezdirmeden bakarlar. İman edenler de: "Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini, hem yakın akraba (veya yandaş)larını da hüsrana uğratmışlardır" dediler. Haberiniz olsun; gerçekten zalimler, kalıcı bir azab içindedirler. (Şura Suresi, 45)
Ahiretteki pişmanlık kuşkusuz dünyadaki örnekleriyle bir kıyasa meydan vermeyecek şekilde büyüktür. Geri dönüş imkanı ve çaresi olamayan bir pişmanlıktır yaşanan. Artık hiçbir şekilde değiştirilemeyecek bir sonun çöküntüsünü; bunun ağır yükünü tüm omuzlarında hissederler. Bu çöküntü ve pişmanlık, büyük bir yanılgının sonucudur. Bu insanlar kendilerini yaratan ve neredeyse dünyayı tüm nimetleriyle emirlerine veren Allah'ı inkar etme cesaretinde bulunmuşlardır. Seçtikleri bu inkar yolu ahirette konaklayacakları yeri belirlemiştir: Bu mekan cehennemdir. Akıllarına bile getirmek istemedikleri her türlü üzüntünün, acının, kaygının sonsuza kadar yaşandığı yerdir orası. Allah'ın gazabının sonuçları tüm azameti ile karşılarındadır artık.
Kendi Aralarındaki Çekişmeleri
Orada birbirleriyle çekişip tartışarak derler ki: "Andolsun Allah'a, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz, Çünkü sizi (yalancı olanları) alemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk. Bizi suçlu-günahkarlardan başka saptıran olmadı. Artık bizim için ne bir şefaatçi var, Ne de candan-yakın bir dost. Bizim bir kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün) olsaydı da iman edenlerden olabilseydik." Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. (Şuara Suresi, 96-103)
İnkar edenler o gün hiç ummadıkları kadar büyük bir azap ile karşılaşırlar. İçinde bulundukları durumdan dolayı hem kendilerine hem de kendilerini Allah'ın yolundan uzaklaştıran insanlara karşı büyük bir kızgınlık içindedirler. Dünyada iken en önemli hedeflerden biri olan makam ve mevkilerinin o gün hiçbir anlamı kalmamıştır. İnkarcılar o gün kendilerini doğru yoldan saptıran liderlerine karşı büyük bir kızgınlık duyarlar. Dünyadayken peşinden koştukları bu kişilerden kaçarak uzaklaşmaya çalışırlar. Kendilerine tabi olunan insanlar ile tabi olanların o günkü çekişmeleri ise ayetlerde şu şekilde anlatılır:
Öyle ki (o gün) kendilerine tabi olunanlar, kendilerine tabi olanlardan uzaklaşıp-kaçmışlardır. (Artık) Onlar azabı görmüşlerdir ve aralarındaki bütün bağlar (ve ilişkiler) de parçalanıp-kopmuştur. (O zaman, yönetilip) Uyanlar derler ki: "Eğer bize bir kere (daha dünyaya dönme) fırsatı verilse(ydi) muhakkak (şimdi) onların bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşır (onları yüzüstü bırakır)dık." Böylece Allah, onlara bütün yaptıklarını onulmaz hasretlerle gösterecektir. Ve onlar ateşten çıkacak değildirler. (Bakara Suresi, 166-167)
Yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: "Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve Resûl'e itaat etseydik." Ve dediler ki: "Rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular. Rabbimiz, onlara azabtan iki katını ver ve büyük bir lanet ile lanet et." (Ahzap Suresi, 66-68 )
Allah Kuran'da, dünyada insanları yanlış yönlendiren ve Allah inancından uzaklaştıran etkenler arasında "önde gelenlerin" etkisine de işaret etmiştir. Allah'ın belirlediği ölçülere göre değil de insanların belirlediklerine göre "üstün" kabul edilen bu insanların kendilerine tabi olanlar üzerinde etkileri çok büyük olmuştur. Bu tabiyet sonucunda insanların düşüncesizce bağlandıkları liderler kendilerine dünyanın geçici değerleri için yaşamanın makbuliyetini öğretmekte ve boş uğraşılarla onları oyalamaktadır. Ancak ne kendileri, ne de tabi olanlar, dünya üzerinde yaptıkları hatanın farkına varabilmişlerdir. Allah'a karşı gelip birbirlerini desteklemişler, kendi doğrularına uymuşlardır. Bu büyük yanılgının ortaya çıktığı gün, birbirlerini suçlamaya başlarlar. Bu suçlamalara rağmen her iki taraf da cehennemden çıkarılmayacaktır.
Allah, Kendisi'ne uyanları doğru yoldan saptıran bu liderleri Kuran'da şu şekilde tarif etmektedir:
Biz, onları ateşe çağıran önderler kıldık kıyamet günü yardım görmezler. Bu dünya hayatında onların arkasına lanet düşürdük... (Kasas Suresi, 41-42)
O, kıyamet günü kavminin önderliğine geçer, böylece onları ateşe götürmüş olur. Sonunda vardıkları yer, ne kötü bir yerdir. (Hud Suresi, 98)
O gün inkar edenler dünyada büyük bir sebatla bağlılık gösterdikleri liderle aralarında doğu ve batı uzaklığı olmasını isteyeceklerdir. Bu gerçek Zuhruf Suresi'nde şöyle haber verilmektedir:
Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur. Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar. Sonunda Bize geldiği zaman, der ki: "Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen)." (Bu söylenmeleriniz,) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Çünkü zulmettiniz. Şüphesiz azabta da ortaksınız. (Zuhruf Suresi, 36-39)
O gün insanlar, dünyada çok sevdikleri, güvendikleri, büyük bir şehvetle bağlandıkları, kişilerin bir kısmını tanımayacak, bir kısmını da inkar edecek, hatta onlara lanet edeceklerdir. Ayette şöyle buyrulur:
(İbrahim) Dedi ki: "Siz gerçekten, Allah'ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız yoktur. (Ankebut Suresi, 25)
Kuran'da, Allah'ı unutup O'ndan başkasını razı etmeye çalışarak ömrünü geçiren bu kişilerin Allah'ın huzurunda birbirleriyle olan çekişmeleri şu şekilde anlatılır:
Siz ikiniz (ey melekler), her inatçı nankörü atın cehennemin içine, Hayra engel olan, saldırgan şüpheciyi, Ki o, Allah'la beraber başka bir ilah edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın içine atın. Onun yakın-dostu (saptırıcı) dedi ki: "Rabbimiz, ben onu kışkırtıp-azdırdım. Ancak kendisi (haktan) uzak bir sapıklık içindeydi." (Allah buyurur: "Benim huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha önce 'kesin bir uyarı' göndermiştim. Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim." (Kaf Suresi, 24-29)
Müminleri ve onların gittiği dosdoğru yolu beğenmeyen bu insanlar din gününde müminleri kendi yanlarında göremeyince oldukça şaşırırlar. Şaşkınlıkları ise ayetlerde şu şekilde haber verilmektedir:
Ve derler ki: "Bize ne oluyor ki, kendilerini şerir (kötü)lerden saydığımız adamları göremiyoruz. Biz onları bir alay konusu edinmiştik; yoksa gözler mi onlardan kaydı?" Bu, cehennem halkının birbiriyle çekişmesi kesin bir gerçektir. (Sad Suresi, 62-64)
Dünyada aralarındaki anlaşmazlıklar hiçbir zaman son bulmamış, kendi yaşamlarını kendi elleriyle karartmışlardır. Birbirlerine yaptıkları bu zulmün aslında farkındadırlar. Yaşadıkları ortamda hatta yakınları arasında dahi rahat etmemişlerdir. Buna rağmen aralarındaki münakaşalardan bir türlü vazgeçmezler. Müminler dünyada ve ahirette hep huzur içinde olmalarına rağmen, onlar hep bir huzursuzluk ve sıkıntı ortamında yaşarlar. Kuşkusuz bu durum yaşadıkları ve daimi olarak yaşayacakları azap çeşitlerinden biridir. Hem dört bir koldan acıyı tadacaklar, hem de yakınları sandıkları kişilerle çekişme halinde olacaklardır.
Aşağılanırlar
Allah'a karşı büyüklenmenin sonucu aşağılanmaktır. Ahiretin varlığına inanmayan insan, Allah'ın apaçık varlığını inkar edip umursuzca yaşamasının karşılığını oldukça pahalı ödeyecektir. Oysa onun dünyadaki yaşamında içine düştüğü; Allah'ın azabına ihtimal vermemesi, bunu bir an dahi düşünmemesidir. Dünyada şeytanın askeri olmuş, onun oyalama yöntemlerine kapılmış ve imtihandan ibaret olan bir yaşamı boş bir amaç uğruna harcamıştır. Hatta Allah'a karşı büyüklenme hırsı onu yapmaması gereken daha başka hatalara götürmüştür. Allah'a karşı mücadeleye girişmiş, Allah'ı inkar için yöntemler aramıştır. Bu kuşkusuz büyük bir hatadır ve sonucu ahirette korkunç bir azap ve büyük bir aşağılanmadır.
İnkarcılar elbette haksız bir tutum içindedirler. Nimetlere, rızıklara nasıl sahip olduklarını sorgulamadan, kendi üzerlerinde birtakım zevkleri tatma hakkı görürler. Ancak ahirette bu haksız büyüklenmenin karşılığı oldukça büyük olacaktır. Ayette bu gerçek şöyle ifade edilmektedir:
İnkar edenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir: "Siz dünya hayatınızda bütün 'güzellikleriniz ve zevklerinizi tüketip-yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbarınız) ve fasıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azab ile cezalandırılacaksınız. (Ahkaf Suresi, 20)
Dünyaya yönelik bir çaba içerisinde ömrünü geçiren ve ahireti asla düşünmeyen bu insanlar kıyamet gününde ve sonrasında aşağılanacaklardır. Allah bu gerçeği ayetlerde şu şekilde belirtilmiştir:
(Her yanı yaygın olarak kuşatacak olan) Kıyametin haberi sana geldi mi? O gün, öyle yüzler vardır ki, 'zillet içinde aşağılanmıştır.' Çalışmış, boşuna yorulmuştur. (Gaşiye Suresi, 1-3)
Sonra (Allah) kıyamet günü onları aşağılık kılacak ve diyecek ki: "Haklarında (mü'minlere karşı) düşman kesildiğiniz ortaklarım hani nerede?" Kendilerine ilim verilenler, dediler ki: "Bugün, gerçekten aşağılanma ve kötülük kafirlerin üstünedir. (Nahl Suresi, 27)
Kıyamet günü, azab ona kat kat arttırılır ve içinde aşağılanmış olarak temelli kalır. (Furkan Suresi, 69)
Allah'a karşı mücadelelerini çirkin bir cesaretle sürdüren insanlar, hesap gününü önemsememişlerdir. Allah'ın kendileri için hazırlamış olduğu tuzaktan habersiz yaşamışlardır. Oysa bu tuzak eşi benzeri görülmemiş bir tuzaktır. Tüm inkarcı toplumlara elçiler vasıtası ile yapılan öğütler, çok az bir grup dışında, etkili olmamıştır. Hatta bir kısmının inkarını daha da artıran bu uyarılar, aslında onların sorumluluğunu da artırmıştır. En nihayet Allah, dünyada kendilerine hatırlatılan ahiret gerçeğini kıyamet günü en gösterişli şekli ile insanların tümüne göstermektedir.
Allah'ın vaadinin sonuçlarının ne olduğunu inkarcılar o gün açık bir şekilde anlayacaklardır. Yaşamları sürekli değildir ve dünya hayatı tüketilmiştir. Artık zevk ve isteklerin bir hükmü yoktur, geçerli olan yegane gerçek Allah'ın hükmüdür. Allah'a karşı zulüm içinde olan bu insanlara yaptıklarının karşılığı verilmiştir. Allah'ın hükmüne göre azap ve sıkıntı içinde sonsuza dek yaşayacaklardır.
Böyle olmakla beraber Allah’tan bir rahmet olarak Peygamber Efendimiz (sav)’nin şöyle bir hadisi de vardır:
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdular: “Kalbinde zerre miktarı iman bulunan kimse ateşten çıkacaktır.” Ebu Said der ki: “Kim (bu ihbarın ifade ettiği hakikatten) şüpheye düşerse şu ayeti okusun: “Allah şüphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz...” (Nisa Suresi, 40) (Tirmizi, Sıfatu Cehennem 10, (2601))
İnananların hak ettikleri cennetteki sonsuz hayat da, tüm ihtişamı ve güzellikleriyle din gününde tüm insanlığa gösterilecektir. Bir ayette Rabbimiz cennetle ilgili olarak şöyle haber vermektedir:
Ama Rablerinden korkup-sakınanlar; onlar için Allah Katında -bir şölen olarak- altlarından ırmaklar akan -içinde ebedi kalacakları- cennetler vardır. İyilik yapanlar için, Allah'ın Katında olanlar daha hayırlıdır. (Al-i İmran Suresi, 198)
Din gününde insanlar yeni bir yaratılışa sahip olurlar. Buna göre müminlerin yüzü imanın nuru ve güzelliğini taşırken kafirler "çirkinleştirilmişlerdir":
Bu dünya hayatında onların arkasına lanet düşürdük; kıyamet gününde ise, onlar çirkinleştirilmiş olanlardır. (Kasas Suresi, 42)
Yine pek çok ayette o gün inkar edenlerin yüzlerini toz, zillet ve karartının kapladığı, simsiyah olduğu bildirilmiştir:
Ve o gün, öyle yüzler de vardır ki üzerini toz bürümüştür. Bir karartı sarıp-kaplamıştır. İşte onlar da, kafir, facir olanlardır. (Abese Suresi, 40-42)
Kıyamet günü, Allah'a karşı yalan söyleyenlerin yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. Büyüklenenler için cehennemde bir konaklama yeri mi yok? (Zümer Suresi, 60)
Yüzlerdeki bu fiziksel çirkinleşme metafizik bir durumdur. Allah'ın istediği gibi yaşayıp, haysiyetli bir yaşamı tercih etmeyen bu insanlar nefislerine uyarken aslında küçük düşmeyi göze almışlardır. Nefse uymanın, vicdana karşı gelmenin çirkinliği ve onursuzluğu üzerlerindedir. İşte bundan dolayı "küçük düşürülmüşler" olarak cehenneme sürülmüşlerdir:
Eğer Biz dileseydik, onu bununla yükseltirdik. Ama o yere meyletti (veya yere saplandı), hevasına uydu. Onun durumu, üstüne varsan dilini sarkıtıp soluyan, kendi başına bıraksan dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayan topluluğun durumu böyledir. Artık gerçek haberi onlara aktar. Ki düşünsünler. (Araf Suresi, 176)
Nefsin küçük oyunlarına yenik düşen bu insanlar dünyada büyüklenmenin karşılığını ahirette aşağılanma olarak görürler. Gaşiye Suresi'nin 2. ayetinde yalnızca fiziksel çirkinliklerinden değil, aynı zamanda aşağılanmış olduklarından da bahsedilir:
O gün, öyle yüzler vardır ki, 'zillet içinde aşağılanmıştır. (Gaşiye Suresi, 2)
Tehditlere rağmen ayetleri dikkate almamış, uygulamaya yanaşmamış ve durumlarını düzeltmemiş olan inkarcılar, o anda hiç beklemedikleri kadar aşağılık ve çaresiz bir duruma düşmüş olmanın şaşkınlığını yaşarlar. Allah'ın ayetlerini reddedip kendi tutkularına göre keyfi bir yaşamı seçenler, Kuran'da belirtilen azabı bu tavırları ile hak etmektedirler. Bu kişilerin hesap gününde düşecekleri durum oldukça zordur. Allah hiç şüphesiz hak ile hükmetmesi ve adaleti dolayısıyla, vaatlerini gerçekleştirecektir. Ayetlerde şöyle buyrulur:
... Kıyamet günü, Biz onları yüzükoyun körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Onların barınma yerleri cehennemdir, ateşi sükün buldukça çılgın alevini onlara arttırırız. (İsra Suresi, 97)
O da (şöyle) demiş olur: "Ben görmekte olan biriyken, beni niye kör olarak haşrettin Rabbim? (Allah da) Der ki: "İşte böyle sana ayetlerimiz gelmişti, fakat sen onları unuttun, bugün de sen işte böyle unutulmaktasın. (Ta-ha Suresi, 125-126)
Kuran'da kafirlerin gözlerinin o gün zilletten düşük olacağı da şöyle bildirilmektedir:
Gözleri 'zillet ve dehşetten düşmüş olarak', sanki 'yayılan' çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar. (Kamer Suresi, 7)
Kafirlerin kör ve zilletten düşmüş olan gözleri de görünümlerindeki korkunçluğu ve iğrençliği arttırır. Gözdeki ifade ve dehşet verici görünüm o gün inkarcılara verilmiş bir özelliktir. Allah Taha Suresi'nde bu kişileri şöyle tarif eder:
Sur'a üfürüleceği gün, Biz suçlu-günahkarları o gün, (yüzleri kara, gözleri) gömgök (kaskatı ve kör) olarak' toplayacağız. (Ta-ha Suresi, 102)
Yine Kuran'da, Allah'ın gönderdiği elçilere ve ayetlerine karşı büyüklenen bu insanların din günü de burunları üzerine damga vurulacağı bildirilmiştir:
Yakında Biz onun hortumu (burnu) üzerine damga vuracağız. (Kalem Suresi, 16)
Bu durum dünyadayken haksız bir büyüklenme içinde olan insanlar için önemli bir aşağılanma sebebidir. Burunların hortum olarak tarif edilmesi ve hortumların üzerine iğrençliklerini arttıran damgaların vurulması, inkarcıların ahiretteki çirkinlikleri ve düştükleri aşağılık durum hakkında fikir vermek için yeterlidir. Ahirette son derece rahat ortamlarda yaşayacak olan müminlerin aksine inkarcılar sürekli aşağılanacakları bir hayata başlamaktadırlar artık. Müminler ve inkarcılar arasındaki bu fark ayetlerde şöyle bildirilir:
O gün yüzler ışıl ışıl parlar. Rablerine bakıp-durur. O gün, öyle yüzler vardır ki kararmış-ekşimiştir. Kendisine, beli büken işlerin yapılacağını anlamaktadır. (Kıyamet Suresi, 22-25)
Ne kaçma ne saklanma ihtimalleri vardır. Allah Kuran'da görünümleriyle hemen tanınan kafirlerin, alınlarından ve ayaklarından yakalanarak cehenneme atıldığını şöyle bildirmiştir:
(Çünkü o gün) Suçlu-günahkarlar, simalarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından yakalanırlar. (Rahman Suresi, 41)
Konuşmalarına İzin Verilmez
İnkar edenler o gün hayatlarına ait unuttukları her hareketin karşılarına çıkmasını tarifsiz bir şaşkınlık ve pişmanlıkla karşılarlar. Kuran'da bahsedilen "keşke" veya "eyvah" şeklindeki haykırışları taşıdıkları pişmanlığın aslında bir faydası olmadığının farkında olduklarını gösterir. "Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve elçiye itaat etseydik." (Ahzap Suresi, 66) diyerek hayıflanan bu insanların yakınma ve özürlerinin artık hiçbir geçerliliği yoktur. Yalvarışlarına, ağlamalarına, acı dolu haykırışlarına ve yardım çağrılarına Allah'tan gelen karşılık Kuran'da şu şekilde anlatılmıştır:
Denildi ki: 'Bugününüzle karşılaşmayı unuttuğunuz gibi, Biz de sizi bugün unutuyoruz." (Casiye Suresi, 34)
Bunlara rağmen söz konusu insanlar Allah'tan istekte bulunmaya devam ederler. Bir kısmı Allah'tan yok olmayı ister. Bir kısmı karşılaştığı azaptan kurtulmak için sahip olduklarını fidye olarak vermek ister, bir kısmı dünyaya geri dönüp yaptıklarını telafi etmek ister. Kuran'da bu insanların salih amellerde bulunmak için dünyaya geri çevrilme istekleri şu şekilde anlatılır:
Suçlu-günahkarları, Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak: "Rabbimiz, gördük ve işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, salih bir amelde bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız" (diye yalvaracakları zamanı) bir görsen. (Secde Suresi, 12)
Bu yalvarışları, kendilerini saran korkunç azaptan kurtulabilmek içindir. Oysa dünyaya geri döndürülseler bile inkarcıların eski tutumlarının asla değişmeyeceğini Allah bildirmiştir. Bu insanlar için artık hiçbir şekilde kurtuluş yoktur. Kafirler kendilerini yaratan ve yaşatan Allah'a isyan etmekle olabilecek en büyük suçu işlemişlerdir. Bu yüzden hesap günü kendilerini savunmalarına dahi izin verilmez. Allah bu gerçeği ayetlerde şöyle bildirir:
O gün, yalanlayanların vay haline. Bu, onların konuşamayacakları bir gündür. Ve onlara özür beyan etmeleri için izin verilmez. O gün, yalanlayanların vay haline. (Mürselat Suresi, 34-37)
Nitekim Kuran'da Allah'ın, inkarcıların yaptıklarına karşılık olmak üzere din gününde bu insanlarla konuşmayacağı onları gözetmeyeceği ve arındırmayacağı bildirilmiştir. Konu ile ilgili ayetlerden bazıları şu şekildedir:
Allah'ın indirdiği Kitaptan bir şeyi gözardı edip saklayanlar ve onunla değeri az (bir şeyi) satın alanlar; onların yedikleri, karınlarında ateşten başkası değildir. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir azab vardır. (Bakara Suresi, 174)
Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir değere karşılık satanlar... İşte onlar; onlar için ahirette hiçbir pay yoktur, kıyamet gününde Allah onlarla konuşmaz, onları gözetmez ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir azab vardır. (Al-i İmran Suresi, 77)
Der ki: "Onun içine sinin ve Benimle söyleşmeyin." (Mü'minun Suresi, 108)
İnsanların öfkesi, Allah'ın inkarcılara gazaplanmasıyla kıyaslanamaz bile. İnsan ne kadar hiddetlense de bunun sonucunda verebileceği ceza sınırlıdır. Oysa Allah'ın gazabı tasavvur edilemeyecek kadar büyüktür. Akla hayale gelmeyecek dehşette bir karşılık vardır bu gazabın sonunda. Gazabın boyutları insan aklının ve hayal gücünün ulaşabileceği sınırların çok ötesindedir. Kuran'da bu gerçek şöyle ifade edilir:
Şüphesiz küfredenlere de (şöyle) seslenilir: "Allah'ın gazablanması, elbette sizin kendi nefislerinize gazablanmanızdan daha büyüktür. Çünkü siz, imana çağrıldığınız zaman inkar ediyordunuz." (Mü'min Suresi, 10)
Korku İçinde Olmaları
İnkarcıların sonsuza kadar sürecek olan korku ve pişmanlıkları ölüm meleklerinin canlarını almaya gelmesi ile başlar. Meleklere yakalandıktan sonra hiçbir inkarcı kaçmaya yeltenemez. Çünkü bu son yakalanıştır ve ölümle birlikte sonsuz hayatın kapısından giriş yapılmıştır. İşte o anda tarif edilemez bir korku tüm benliklerini sarar ve dünyada kendilerine bildirilen azap gerçeğinin ilk anlarının başladığını anlarlar. Allah Enam Suresi'nde şöyle buyurmaktadır:
... Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azabla karşılık göreceksiniz" (dediklerinde) bir görsen... (Enam Suresi, 93)
Dünyada elde ettikleri tüm zenginlikleri arkalarında bırakmışlardır. O gün sahip oldukları hiçbir şeyin anlamı yoktur. Ne kazandıkları ne de güvendikleri, kimseye bir fayda sağlamamaktadır. Ayette bildirildiği üzere Allah'ın huzurunda "yapayalnızdırlar":
Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) 'teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)' Bize geldiniz ve size lutfettiklerimizi arkanızda bıraktınız. İçinizden, gerçekten ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi şimdi yanınızda görmüyoruz. Andolsun, aranızdaki (bağlar) parçalanıp-koparılmıştır ve haklarında zanlar besledikleriniz sizlerden uzaklaşmıştır. (Enam Suresi, 94)
İnkarcıların elleri ayakları bağlanmış gibidir adeta. Dünyada o çok sevdikleri, istenen herşeyi yaptırdıklarını zannettikleri, kendi istekleri doğrultusunda kullandıkları bedenlerine söz geçiremezler, sahip çıkamazlar. Yapmak istediklerini bir türlü yapamazlar. Nitekim Kuran'da bu insanların o gün secdeye davet edilecekleri, fakat secde etmeye bile güçlerinin yetmeyeceği bildirilmiştir:
Ayağın üstünden (örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün, artık güç yetiremezler. Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük', kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi. (Kalem Suresi, 42-43)
Herşeyin sahibi Allah'tır ve herşey O'nun dilemesi ile oluşur. İnkarcıların secdeye çağrılmalarının sebebi, dünya hayatları boyunca yapmayıp ertelediklerinden dolayı bir sıkıntı ve pişmanlık duymalarını sağlamaktır. Daha önce büyüklenerek Allah'a secde etmeyi reddeden bu insanlar, o gün istedikleri halde bunu başaramayacaklardır. Artık tutuklanıp sorgulanır ve cehenneme yollanırlar.
Pişmanlık
Allah'a kavuşmayı yalan sayanlar, doğrusu hüsrana uğramışlardır. Öyle ki, saat (kıyamet günü) apansız onlara geliverince, günahlarını sırtlarına yüklenerek: "Onda (dünyada) sorumsuzca yaptıklarımızdan dolayı yazıklar olsun bize" derler. Dikkat edin, o işleyip-yüklendikleri ne kötüdür. (En'am Suresi, 31)
İnsan yaşamı boyunca sık sık pişmanlık duygusunu yaşar. Yaptıklarını telafi imkanı da vardır. Ama nedense kibirinden dolayı düzeltmeye hiç yeltenmez, doğruya hiçbir zaman yönelmez. Çünkü kendisinin en doğruyu bildiğini zannetmekte, bu yüzden de her öğüte kulaklarını tıkamaktadırlar. Ama o gün insan, dünyada yaptığı bu tavrından dolayı ciddi bir pişmanlık duyar. Ancak duyulan bu pişmanlığın bir geri dönüşü yoktur artık. İnkar edenler o gün yaptıklarını telafi edebilmek için dayanılmaz bir istek duyarlar. Allah'a kendilerini dünyaya geri döndürmesi için yalvarırlar. Dünyada sahip olunan malların, oğulların, eşlerin, geleneklerin, bir temeli olmadan savunulan fikirlerin ne derece anlamsız ve yararsız olduğunu, sadece Allah için yapılan işlerin bir değeri olduğunu tam olarak idrak ederler. Ancak bu idrakın kendilerine artık bir faydası yoktur.
İçlerinden bir kısmı ise gururları nedeniyle böylesine dehşetli bir anda bile pişmanlıklarını gizlemeye çalışırlar. Bunu haber veren ayette şöyle buyrulmaktadır:
Zulmeden her nefis, yeryüzündekilerin tümüne sahip olsa bunu (azaba karşılık) mutlaka fidye olarak verirdi. Onlar azabı görünce pişmanlıklarını gizlerler, oysa onlar haksızlığa uğratılmadan aralarında adaletle hükmedilmiştir. (Yunus Suresi, 54)
Suçlarını bilmelerine rağmen bunu belli etmezler. Oysa gördükleri karşılık tam da hak ettikleri gibidir ve Allah'ın adaletinin bir sonucudur. Allah o gün iman edenlerle inkar edenleri kesin olarak birbirinden ayırır. İnkar edenlerin cehenneme girene dek karşılaştıkları her olay şeytanın yolunu doğru yola tercih etmelerinden dolayıdır. Bu ürkütücü karşılamayı gerçekten de hak etmektedirler:
Kim bir kötülükle gelirse, artık onlar da ateşe yüzükoyun atılır (ve onlara : "Yaptıklarınızdan başkasıyla mı cezalandırılıyorsunuz? (denir)." (Neml Suresi, 90)
Pişmanlığı getiren çok fazla sebep vardır. Azapla karşılık görmüşlerdir, yapayalnızdırlar, kendi derileri dahi aleyhlerinde şahitlik etmektedir, çirkinleştirilmişlerdir ve sonsuz azabın dehşetini hissetmektedirler. Cehennemi görmüşler ve nasıl bir dehşetle karşılaşacaklarını sonunda anlamışlardır. Kendisine dünyada körü körüne bağlandıkları ve güvendikleri sahte ilahları artık bir rüyanın bitişi gibi yok olmuşlardır. Yolundan büyük bir sebatla gittikleri şeytan da onları yapayalnız bırakmıştır. Şeytanın sözleri Kuran'da şöyle haber verilir:
İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: "Doğrusu, Allah, size gerçek olan va'di va'detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtacak değilim, siz de beni kurtacak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azap vardır. (İbrahim Suresi, 22)
O gün müminler inkarcıların düştüğü bu çaresiz durumu seyredeceklerdir, yaşadıkları aşağılanmanın sonucunda başları önlerine düşmüş olan kafirler ise utanç ve pişmanlıktan dolayı ancak göz ucuyla müminlere bakabileceklerdir. Bu gerçek bir ayette şöyle bildirilir:
Onları görürsün; zilletten başları önlerine düşmüş bir halde, ona (ateşe) sunulurlarken göz ucuyla sezdirmeden bakarlar. İman edenler de: "Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini, hem yakın akraba (veya yandaş)larını da hüsrana uğratmışlardır" dediler. Haberiniz olsun; gerçekten zalimler, kalıcı bir azab içindedirler. (Şura Suresi, 45)
Ahiretteki pişmanlık kuşkusuz dünyadaki örnekleriyle bir kıyasa meydan vermeyecek şekilde büyüktür. Geri dönüş imkanı ve çaresi olamayan bir pişmanlıktır yaşanan. Artık hiçbir şekilde değiştirilemeyecek bir sonun çöküntüsünü; bunun ağır yükünü tüm omuzlarında hissederler. Bu çöküntü ve pişmanlık, büyük bir yanılgının sonucudur. Bu insanlar kendilerini yaratan ve neredeyse dünyayı tüm nimetleriyle emirlerine veren Allah'ı inkar etme cesaretinde bulunmuşlardır. Seçtikleri bu inkar yolu ahirette konaklayacakları yeri belirlemiştir: Bu mekan cehennemdir. Akıllarına bile getirmek istemedikleri her türlü üzüntünün, acının, kaygının sonsuza kadar yaşandığı yerdir orası. Allah'ın gazabının sonuçları tüm azameti ile karşılarındadır artık.
Kendi Aralarındaki Çekişmeleri
Orada birbirleriyle çekişip tartışarak derler ki: "Andolsun Allah'a, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz, Çünkü sizi (yalancı olanları) alemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk. Bizi suçlu-günahkarlardan başka saptıran olmadı. Artık bizim için ne bir şefaatçi var, Ne de candan-yakın bir dost. Bizim bir kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün) olsaydı da iman edenlerden olabilseydik." Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş değildirler. (Şuara Suresi, 96-103)
İnkar edenler o gün hiç ummadıkları kadar büyük bir azap ile karşılaşırlar. İçinde bulundukları durumdan dolayı hem kendilerine hem de kendilerini Allah'ın yolundan uzaklaştıran insanlara karşı büyük bir kızgınlık içindedirler. Dünyada iken en önemli hedeflerden biri olan makam ve mevkilerinin o gün hiçbir anlamı kalmamıştır. İnkarcılar o gün kendilerini doğru yoldan saptıran liderlerine karşı büyük bir kızgınlık duyarlar. Dünyadayken peşinden koştukları bu kişilerden kaçarak uzaklaşmaya çalışırlar. Kendilerine tabi olunan insanlar ile tabi olanların o günkü çekişmeleri ise ayetlerde şu şekilde anlatılır:
Öyle ki (o gün) kendilerine tabi olunanlar, kendilerine tabi olanlardan uzaklaşıp-kaçmışlardır. (Artık) Onlar azabı görmüşlerdir ve aralarındaki bütün bağlar (ve ilişkiler) de parçalanıp-kopmuştur. (O zaman, yönetilip) Uyanlar derler ki: "Eğer bize bir kere (daha dünyaya dönme) fırsatı verilse(ydi) muhakkak (şimdi) onların bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşır (onları yüzüstü bırakır)dık." Böylece Allah, onlara bütün yaptıklarını onulmaz hasretlerle gösterecektir. Ve onlar ateşten çıkacak değildirler. (Bakara Suresi, 166-167)
Yüzlerinin ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: "Eyvahlar bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve Resûl'e itaat etseydik." Ve dediler ki: "Rabbimiz, gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular. Rabbimiz, onlara azabtan iki katını ver ve büyük bir lanet ile lanet et." (Ahzap Suresi, 66-68 )
Allah Kuran'da, dünyada insanları yanlış yönlendiren ve Allah inancından uzaklaştıran etkenler arasında "önde gelenlerin" etkisine de işaret etmiştir. Allah'ın belirlediği ölçülere göre değil de insanların belirlediklerine göre "üstün" kabul edilen bu insanların kendilerine tabi olanlar üzerinde etkileri çok büyük olmuştur. Bu tabiyet sonucunda insanların düşüncesizce bağlandıkları liderler kendilerine dünyanın geçici değerleri için yaşamanın makbuliyetini öğretmekte ve boş uğraşılarla onları oyalamaktadır. Ancak ne kendileri, ne de tabi olanlar, dünya üzerinde yaptıkları hatanın farkına varabilmişlerdir. Allah'a karşı gelip birbirlerini desteklemişler, kendi doğrularına uymuşlardır. Bu büyük yanılgının ortaya çıktığı gün, birbirlerini suçlamaya başlarlar. Bu suçlamalara rağmen her iki taraf da cehennemden çıkarılmayacaktır.
Allah, Kendisi'ne uyanları doğru yoldan saptıran bu liderleri Kuran'da şu şekilde tarif etmektedir:
Biz, onları ateşe çağıran önderler kıldık kıyamet günü yardım görmezler. Bu dünya hayatında onların arkasına lanet düşürdük... (Kasas Suresi, 41-42)
O, kıyamet günü kavminin önderliğine geçer, böylece onları ateşe götürmüş olur. Sonunda vardıkları yer, ne kötü bir yerdir. (Hud Suresi, 98)
O gün inkar edenler dünyada büyük bir sebatla bağlılık gösterdikleri liderle aralarında doğu ve batı uzaklığı olmasını isteyeceklerdir. Bu gerçek Zuhruf Suresi'nde şöyle haber verilmektedir:
Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur. Gerçekten bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar. Sonunda Bize geldiği zaman, der ki: "Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dost(muşsun sen)." (Bu söylenmeleriniz,) Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Çünkü zulmettiniz. Şüphesiz azabta da ortaksınız. (Zuhruf Suresi, 36-39)
O gün insanlar, dünyada çok sevdikleri, güvendikleri, büyük bir şehvetle bağlandıkları, kişilerin bir kısmını tanımayacak, bir kısmını da inkar edecek, hatta onlara lanet edeceklerdir. Ayette şöyle buyrulur:
(İbrahim) Dedi ki: "Siz gerçekten, Allah'ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız yoktur. (Ankebut Suresi, 25)
Kuran'da, Allah'ı unutup O'ndan başkasını razı etmeye çalışarak ömrünü geçiren bu kişilerin Allah'ın huzurunda birbirleriyle olan çekişmeleri şu şekilde anlatılır:
Siz ikiniz (ey melekler), her inatçı nankörü atın cehennemin içine, Hayra engel olan, saldırgan şüpheciyi, Ki o, Allah'la beraber başka bir ilah edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın içine atın. Onun yakın-dostu (saptırıcı) dedi ki: "Rabbimiz, ben onu kışkırtıp-azdırdım. Ancak kendisi (haktan) uzak bir sapıklık içindeydi." (Allah buyurur: "Benim huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha önce 'kesin bir uyarı' göndermiştim. Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim." (Kaf Suresi, 24-29)
Müminleri ve onların gittiği dosdoğru yolu beğenmeyen bu insanlar din gününde müminleri kendi yanlarında göremeyince oldukça şaşırırlar. Şaşkınlıkları ise ayetlerde şu şekilde haber verilmektedir:
Ve derler ki: "Bize ne oluyor ki, kendilerini şerir (kötü)lerden saydığımız adamları göremiyoruz. Biz onları bir alay konusu edinmiştik; yoksa gözler mi onlardan kaydı?" Bu, cehennem halkının birbiriyle çekişmesi kesin bir gerçektir. (Sad Suresi, 62-64)
Dünyada aralarındaki anlaşmazlıklar hiçbir zaman son bulmamış, kendi yaşamlarını kendi elleriyle karartmışlardır. Birbirlerine yaptıkları bu zulmün aslında farkındadırlar. Yaşadıkları ortamda hatta yakınları arasında dahi rahat etmemişlerdir. Buna rağmen aralarındaki münakaşalardan bir türlü vazgeçmezler. Müminler dünyada ve ahirette hep huzur içinde olmalarına rağmen, onlar hep bir huzursuzluk ve sıkıntı ortamında yaşarlar. Kuşkusuz bu durum yaşadıkları ve daimi olarak yaşayacakları azap çeşitlerinden biridir. Hem dört bir koldan acıyı tadacaklar, hem de yakınları sandıkları kişilerle çekişme halinde olacaklardır.
Aşağılanırlar
Allah'a karşı büyüklenmenin sonucu aşağılanmaktır. Ahiretin varlığına inanmayan insan, Allah'ın apaçık varlığını inkar edip umursuzca yaşamasının karşılığını oldukça pahalı ödeyecektir. Oysa onun dünyadaki yaşamında içine düştüğü; Allah'ın azabına ihtimal vermemesi, bunu bir an dahi düşünmemesidir. Dünyada şeytanın askeri olmuş, onun oyalama yöntemlerine kapılmış ve imtihandan ibaret olan bir yaşamı boş bir amaç uğruna harcamıştır. Hatta Allah'a karşı büyüklenme hırsı onu yapmaması gereken daha başka hatalara götürmüştür. Allah'a karşı mücadeleye girişmiş, Allah'ı inkar için yöntemler aramıştır. Bu kuşkusuz büyük bir hatadır ve sonucu ahirette korkunç bir azap ve büyük bir aşağılanmadır.
İnkarcılar elbette haksız bir tutum içindedirler. Nimetlere, rızıklara nasıl sahip olduklarını sorgulamadan, kendi üzerlerinde birtakım zevkleri tatma hakkı görürler. Ancak ahirette bu haksız büyüklenmenin karşılığı oldukça büyük olacaktır. Ayette bu gerçek şöyle ifade edilmektedir:
İnkar edenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir: "Siz dünya hayatınızda bütün 'güzellikleriniz ve zevklerinizi tüketip-yok ettiniz, onlarla yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbarınız) ve fasıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azab ile cezalandırılacaksınız. (Ahkaf Suresi, 20)
Dünyaya yönelik bir çaba içerisinde ömrünü geçiren ve ahireti asla düşünmeyen bu insanlar kıyamet gününde ve sonrasında aşağılanacaklardır. Allah bu gerçeği ayetlerde şu şekilde belirtilmiştir:
(Her yanı yaygın olarak kuşatacak olan) Kıyametin haberi sana geldi mi? O gün, öyle yüzler vardır ki, 'zillet içinde aşağılanmıştır.' Çalışmış, boşuna yorulmuştur. (Gaşiye Suresi, 1-3)
Sonra (Allah) kıyamet günü onları aşağılık kılacak ve diyecek ki: "Haklarında (mü'minlere karşı) düşman kesildiğiniz ortaklarım hani nerede?" Kendilerine ilim verilenler, dediler ki: "Bugün, gerçekten aşağılanma ve kötülük kafirlerin üstünedir. (Nahl Suresi, 27)
Kıyamet günü, azab ona kat kat arttırılır ve içinde aşağılanmış olarak temelli kalır. (Furkan Suresi, 69)
Allah'a karşı mücadelelerini çirkin bir cesaretle sürdüren insanlar, hesap gününü önemsememişlerdir. Allah'ın kendileri için hazırlamış olduğu tuzaktan habersiz yaşamışlardır. Oysa bu tuzak eşi benzeri görülmemiş bir tuzaktır. Tüm inkarcı toplumlara elçiler vasıtası ile yapılan öğütler, çok az bir grup dışında, etkili olmamıştır. Hatta bir kısmının inkarını daha da artıran bu uyarılar, aslında onların sorumluluğunu da artırmıştır. En nihayet Allah, dünyada kendilerine hatırlatılan ahiret gerçeğini kıyamet günü en gösterişli şekli ile insanların tümüne göstermektedir.
Allah'ın vaadinin sonuçlarının ne olduğunu inkarcılar o gün açık bir şekilde anlayacaklardır. Yaşamları sürekli değildir ve dünya hayatı tüketilmiştir. Artık zevk ve isteklerin bir hükmü yoktur, geçerli olan yegane gerçek Allah'ın hükmüdür. Allah'a karşı zulüm içinde olan bu insanlara yaptıklarının karşılığı verilmiştir. Allah'ın hükmüne göre azap ve sıkıntı içinde sonsuza dek yaşayacaklardır.
Böyle olmakla beraber Allah’tan bir rahmet olarak Peygamber Efendimiz (sav)’nin şöyle bir hadisi de vardır:
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdular: “Kalbinde zerre miktarı iman bulunan kimse ateşten çıkacaktır.” Ebu Said der ki: “Kim (bu ihbarın ifade ettiği hakikatten) şüpheye düşerse şu ayeti okusun: “Allah şüphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz...” (Nisa Suresi, 40) (Tirmizi, Sıfatu Cehennem 10, (2601))
İnananların hak ettikleri cennetteki sonsuz hayat da, tüm ihtişamı ve güzellikleriyle din gününde tüm insanlığa gösterilecektir. Bir ayette Rabbimiz cennetle ilgili olarak şöyle haber vermektedir:
Ama Rablerinden korkup-sakınanlar; onlar için Allah Katında -bir şölen olarak- altlarından ırmaklar akan -içinde ebedi kalacakları- cennetler vardır. İyilik yapanlar için, Allah'ın Katında olanlar daha hayırlıdır. (Al-i İmran Suresi, 198)
Moderatör tarafında düzenlendi: