Faruk Gülderen Tesadüf kelimesi; ihtimal, şans, denk gelme, uygun düşme mânâlarında veya varlık ve hâdiselerin meydana gelme sebebi olarak kullanılmaktadır. Tesadüf kelimesini kullanmada, genellikle ihtimal, şans, rastgelme ve kendi kendine meydana geliş gibi mânâlar birbirine karıştırılabileceğinden niyet ve nazar oldukça önemli olmaktadır. Hikmet ve sebebini bilmediğimiz bazı hâdiseler hakkındaki fikirlerimizi ifade ederken, inancımızda yer vermesek de, dilimizde tesadüf kelimesine yer verebilmekteyiz. Bunun temelinde bu kelimenin çoklu mânâ ihtiva etmesi yatmaktadır. Tesadüf, hiçbir maksat gözetilmeksizin, biri tarafından tasarlanmadan, kendiliğinden meydana gelen şeyler için kullanılmaktadır. Birinin plânlayarak, özenle yaptığı bir şey veya hâdise bir başkasına rastgele, düzensiz ve tesadüfî gelebilir. İnançlı bazı insanların hikmetini bilmedikleri kimi hâdiseler için tesadüf demeleri bu duruma misâl verilebilir. Yolda yürürken hiç beklemediğimiz bir anda, hiç ummadığımız biriyle karşılaşınca, “Bugün falan kimseye rastladım.” yahut “İşe giderken tesadüfen şu zâtı gördüm.” diyebilmekteyiz. Aslında kastettiğimiz şey, bu hâdiselerin hiçbir şekilde plânlanmadığı değil, bu hâdiseleri bizim plânlamadığımızdır. Zîrâ bir zar atıldığında kaç geleceğinden, bir kelebeğin kanat çırpışına kadar bütün hâdiselerin Yüce ALLAH’ın takdir etmesi ve yaratmasıyla gerçekleştiğine inanırız. Bizim de, karşılaştığımız kimsenin de oradan geçeceği dakikayı “denk getirenin” ALLAH olduğunu biliriz; fakat “tevâfuk” yerine “tesadüf” kelimesini kullanırız. Evet, belki bize bakan yönüyle, irademiz dışında gerçekleştiği için hâdiseler tesadüfî gibi görünebilir; ancak Rabb’imize bakan yönüyle hiçbir şey tesadüfî değildir. Bu hakikati ifade sadedinde bize yakışan; dilimizde bir yara olan tesadüf kelimesini bırakıp, hâdiselerin ALLAH’ın denk getirmesi, uygun görmesi neticesinde “tevâfuken” cereyan ettiğini söylemektir. Bediüzzaman Hazretleri tesadüfün muhal olduğunu birçok misâlle anlatır. O, bir eczanedeki çeşitli maddeler ihtiva eden kavanozların tesadüfî bir canlı oluşturmasının mümkün olamayacağını izah ederken, meseleyi ihtimal hesapları ile ele almaktadır. Bu nüansların farkında olan dergimizde ve benzeri yayınlarda, eşya ve hâdiselerin belli bir hikmete binaen küllî bir irade, ilim ve kudretle yaratıldığını reddetmenin ne kadar muhal olduğu anlatılmaya çalışılır. Tesadüf kelimesini şuurlu veya şuursuz kullanma tarzlarına göre insanları üçe ayırmak mümkündür: her şeyin tesadüf olduğunu iddia eden inkârcılar, hiçbir şeyin tesadüf olmadığına inanan müminler ve mümin olsalar da hikmetini bilmedikleri bazı hâdiseler için tesadüf kelimesini şuursuzca kullananlar. Tesadüfü, bir şeyin oluş sebebi olarak görenlere göre; bir zar atıldığında, zarın üzerindeki sayılardan hangisinin geleceği insan tarafından bilinemeyeceği ve bir tercih söz konusu olmadığı için herhangi bir sayının gelmesi ihtimali tesadüfîdir. Altı sayıdan her birinin gelme ihtimalinin de matematik olarak aynı olması, onların herhangi bir sayının gelmesini tesadüfe vermelerini netice vermektedir. İhtimalî zar atma açısından bakınca her şey tesadüfî göründüğü için, bu insanlar kâinatın ve içindekilerin ALLAH tarafından yaratıldığını inkâra kendilerince bir kılıf bulduklarını zannetmektedir. Buradaki tutarsızlığı göz önüne sermek ve bu üç grubun tesadüfe bakışını göstermek için sayılarla oynanan bir yarışmayı ele alalım. Farz edelim ki 1024 kişiden, sadece 0 ve 1 rakamlarını kullanarak on basamaklı bir rakam serisi yazması istensin. Fakat yazılan sayıların birbirinden farklı olması da şart koşulsun. Bu şekilde yazılabilecek toplam 1024 seri olduğu için herhangi bir rakam serisinin yazılma ihtimali 1024’te birdir. Şimdi 1111111111, 0000000000 ve 1011001001 sayılarının üç yarışmacı tarafından yazıldığı söylense ve hangi sayının rastgele yazıldığı sorulsa ne deriz? A-1111111111 B-0000000000 C-1011001001 D-Hiçbiri E-Hepsi Görüldüğü gibi A şıkkındaki rakam serisi sadece 1’lerden, B şıkkındaki ise sadece 0’lardan meydana getirildiği için bunlarda bir tercih, bir irade olduğu açıktır. Bu takdirde cevap A ve B olamaz. Tesadüf kelimesini niyet ve nazarlarına göre kullanma noktasından insanların müminler, inkârcılar ve şuursuz müminler olarak üçe ayrıldığını hatırlarsak, E şıkkını tercih edenler inkârcıları, D şıkkını tercih edenler şuurlu müminleri, C şıkkını tercih edenler de işin perde arkasını bilmediklerinden tesadüf kelimesini hatalı kullanan müminleri temsil etmektedir. Peki, bu serilerin yazılış hikâyesini bilmek neyi değiştirirdi? Kabul edelim ki, birinci kişi 1111111111 serisini yazmış olsun. İkincisi ise 0000000000 serisini yazmış olsun. Bu iki serinin de belli bir nizam ve düzen içerisinde olduğu baştan da kolayca görüldüğü için, bunlarla ilgili yorum muhtemelen değişmeyecektir. Zîrâ inançlı insanlar bunların tesadüfen yazılmadığını söyleyecektir. Fakat yarışmacıların yazdıkları sayıları iradî olarak tercih ettikleri açık olduğu hâlde, yazılan her bir sayının yazılma ihtimali 1024’te 1 olduğu için, inkârcılar bunu yine tesadüfe vereceklerdir. Böylece devam edildiğini düşünürsek, gittikçe düzensiz gibi görünen sayılar zuhur edecektir. Bu şekilde yazılabilecek toplam 1024 sayı olduğu için son yarışmacının fazla seçme şansı olmayacak ve yazılan 1023 sayıyı çok iyi takip edip, yazılmamış son sayıyı bulmaya çalışacaktır. Şimdi 1011001001 sayısını düşünelim, özenle seçilmiş ve belli bir nizam ihtiva eden bir sayıya benzemiyor. Bu yüzden ilk görüşte bu sayıya rastgele yazılmış, tesadüfî bir sayı diyen müminler çıkabilir. Peki ya bu sayının son yarışmacının çok ince hesaplar sonunda, diğer bütün sayıları eleyip de bulduğu sayı olduğu söylense? Bu takdirde, bu gruptan da kimse onun rastgele yazıldığını iddia etmeyecek, bilakis çok titiz bir takip ve hesaplama neticesinde meydana getirildiğini tasdik edecektir. İşin perde arkasını bilmek, insanı hatalı hüküm vermekten alıkoyacaktır. Aynen bu şekilde, Yaratıcı’nın mevcudiyetini baştan kabul etmek, varlık ve hâdiselerin perde arkasını anlama ve hissetme imkânı verdiğinden, müminler her varlık ve hâdisenin bir hikmet ve gâyeye yönelik yapıldığını görüp, tesadüf kelimesini kullanmayacaklardır. Evet, ilk yarışmacının herhangi bir rakam serisini yazma ihtimali 1024’te 1’dir. Çünkü 1024 sayıdan istediğini yazabilir. Son yarışmacının 1011001001 sayısını yazma ihtimali yüzde yüz gibi görünse de aslında onun da yazılma ihtimali 1024’te 1’dir. Çünkü son yarışmacının hata edip daha önce yazılan bir seriyi yazma ihtimali de vardır. Hâdiseye inkârcıların mantığıyla bakınca yazılan bütün seriler tesadüfî olarak yorumlanır; çünkü hepsinin meydana gelme ihtimali aynıdır. Fakat 1011001001 sayısı son yarışmacının yazdığı sayıdır ve diğer sayılardan farklı olacak şekilde meydana getirilmiştir. Burada bir irade, kasıt ve tercih söz konusudur ve kesinlikle tesadüfen yazılmamıştır. Bu mantıktaki bir insana, “Bal arıları peteklerini neden -en az balmumu kullanarak en çok balı depolayabildiği- altıgen şeklinde inşa ediyorlar” diye sorulduğunda, “Beşgen veya altıgen, herhangi bir şekilde inşa etme ihtimali aynı olduğu için, hangisiyle yapılırsa yapılsın bu hâdise tesadüfîdir.” diyerek zorlama bir tevil yapmaktadır. Oysaki bal arıları ALLAH’ın sevk ve ilham etmesi neticesinde, kâinattaki tasarruf prensibine uyarak peteklerini en ideal durum olan altıgen şeklinde inşa etmektedirler.1 Tesadüfü, hâdiselerin var oluş sebebi olarak gören bilim adamları, farkında olmadan büyük bir tenâkuz içine de düşerler. Bir taraftan kendi icraatlarının tesadüfen olmadığını, uzun çalışmalar neticesinde elde edildiğini anlatırken, diğer taraftan da ALLAH’ın birçok hikmet ve sanatla yarattığı varlığı, tesadüflere bağlarlar. Bugüne kadar, ürettiği bir ilâcı tesadüfen meydana getirdiğini iddia eden bir bilim adamı olmamıştır. Çünkü bir ilâç üretilirken, yüzlerce madde deneme-yanılma süreciyle olgunlaşan bir bilgi çerçevesinde, hastalıklara karşı belli nispetlerde karıştırılarak tasarlanmaktadır. Bu yüzden, ilâcın bu çalışmalar neticesinde değil de, çeşitli kavanozlardaki maddelerin tesadüfen karışması neticesinde meydana geldiğini hiçbir ilim adamı düşünmez. Hâlbuki kavanozlardaki maddelerin karışması neticesinde bir ilâç elde edilmesinin de, zehirli bir karışım meydana gelmesinin de ihtimali aynıdır. Fakat ilâcın tesadüfen meydana geldiği fikrine kimse itibar etmemektedir. Eğer çok özel bir ilâç tesadüfen meydana gelmiyor ise, kâinattaki hiçbir varlık da tesadüfen ortaya çıkamaz. Kimyevî bir karışım nasıl ki kimyagerini gösteriyorsa, birçok hücreden meydana gelen insan da, kâinattaki her varlık da, onları yaratan Fâtır-ı Hakîm’i göstermektedir. Bizler bütün varlığı yaratan ve her hâdiseyi meydana getiren bir Yüce Kudret olduğuna inanır, bunun dışındaki düşüncelerin bin bir tutarsızlık ve mantıksızlık ihtiva ettiğini biliriz. Bu konuya Tabiat Risalesi’nde2 dikkatleri çeken Bediüzzaman Hazretleri mealen: “Ey insan! Bil ki, insanların ağzından çıkan ve dinsizliği akla getiren dehşetli kelimeler var; imanlı insanlar da bu kelimeleri bilmeyerek kullanıyorlar. Mühimlerinden üç tanesini beyan edeceğiz. Birincisi: Varlık ve hâdiseleri sebepler icad ediyor. İkincisi: Kendi kendine teşekkül ediyor, oluyor, bitiyor. Üçüncüsü: Tabiîdir, tabiatın gereği oluyor, tabiat icad ediyor” diyerek, kâinatta cereyan eden hâdiselerin kaynağının sebepler, tesadüf ve tabiat olamayacağını gayet ikna edici bir üslûpla izah eder. Dolayısıyla, konuşmalarımızda tesadüf kelimesini kullanırken daha dikkatli olmalıyız ki, inancımızla ters düşmeyelim. Dipnotlar 1. Prof. Dr. M. Sami Polatöz, Ö. Faruk Gülderen, Bal Peteğindeki Matematik Sırlar, Sızıntı Dergisi, Sayı 318, Sayfa 289–290. 2. Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, 23. Lema, Işık yay., İzmir.[