ceylannur
Yeni Üyemiz
60 MİLYON YILLIK BİR EVRİM!
Bilim insanları karıncaların son 120 milyon yıl içinde bugünkü halini aldığını düşünüyor. Ancak bulunan fosiller, karıncaların 120 milyon yıl önce, bugün olduğu gibi kalabalıklar halinde toprakta yer kapabilen bir tür olmadıklarını gösteriyor.
Avustralya'da bulunan katil çeneye sahip Myrmecia Nigriscapa türü.
Araştırmalar, karıncaların en erken 60 milyon yıl öncesinden itibaren, bitkilerin ortaya çıkmasıyla beslenme rejimlerini değiştirdikleri ve kalabalıklaşarak bugünkü özelliklerini kazanmaya başladıklarını gösteriyor. Karıncaların bu derece kalabalıklaşması, bu hayvanların beslenme rejimi ve fabllara da konu olan çalışkanlığı ile açıklanıyor.
HER KÜLTÜRDE KARINCALI BİR DEYİM VAR
Karıncaların arasında da geniş bir biyo-çeşitlilik var. Örneğin, 1 millimetre büyüklüğündeki Oligomyrmex Atomus ile 4 cm’lik Dinoponera türleri gibi. Karıncalar sarıdan siyaha farklı renklerde, çölden yağmur ormanlarına, bataklıktan evlerin mutfaklarına kadar birçok coğrafyalarda yaşıyor. Bu nedenle de, her kültürde ve her dilde karıncalarla ilgili bir deyim bulmak mümkün, Türkçe’deki ‘karınca gibi çalışkan’ gibi.
Dolichoderus türü bitkiden nektar emerken.
Karıncalar besinleri için gerekirse dövüşüyor; kafalarındaki antenler karıncaların diğer karıncalara karşı kullandıkları en büyük silahları. Kimi türlerin ise çenesi diğer hayvanları kıskandıracak cinsten, örneğin, Odontomachus türü öldürücü çenelerini öyle sert bir şekilde kapıyor ki, laboratuvar ortamında insan kulağıyla işitilebiliyor.
Karıncalar, bitkilerin karbohidratlarıyla besleniyor. Kimi karıncalar, gerek diğer hayvanlardan korunmak gerekse besinlerini saklamak için kendilerine bitkilerin köklerinde sığınaklar inşa ediyor. Sıcak ve kurak ortamlarda yaşayan karıncalar ise bu koşullara alıştıklarından besinlerini yer altında biriktiriyor. Kimi türlerse besinlerini sürekli üstlerinde taşıyarak saklıyor.
SOSYAL ÖRGÜTLENME YETENEĞİ
Karıncalar aralarında kraliçe, bahçevan gibi çeşitli işlevlere ayrılıyor, her bir karınca görevinin karşılığı olarak belirli yetenekler geliştiriyor. Karıncaların diğer hayvanları kıskandıracak görev bölüşümü ve toplumsal örgütlenme, içindeki ‘birey’lerin yaşları ve cinsiyetlerine göre bir hiyerarşi ile düzenleniyor.
“UÇAN SPERM FÜZELERİ”
Daha genç olanlar, yuvada kalıp çocukların bakımını üstlenirken, yaşlılar yuvanın korunması ve besin elde etme işini yürütüyor.
Avustralya'da 'Yeşil Başlı' olarak da adlandırılan Rhytidoponera Metallica türü.
Örneğin, Hymenoptera türünde dişi karınca ev işlerini üstlenirken erkek karınca da sadece çiftleşme işlerini üstleniyor. University of Arizona uzmanı Alex Wild, erkek karıncaları “Uçan sperm füzeleri” olarak betimliyor.
Karınca türlerinin sosyal alışkanlıkları kendi aralarında farklılaşıyor. Kimi türler topluluklar halinde avlanırken kimileri ise tek başlarına ava çıkıyor.
KİMYASAL İLETİŞİM SİSTEMİ
Karıncalar, kimyasal salgılardan oluşan bir iletişim sistemi geliştirdiler. Karıncalar birbirleri arasında oldukça zekice sayılabilecek bir iletişim sistemi geliştirdiler; kimyasal salgılar aracılığıyla alarm verebiliyor, besinlerin yerini birbirlerine bildirebiliyor.
Dünyada çok ender bulunan ve sadece soğuk gecelerde dışarı çıkan Nothomyrmecia türü.
Karıncalar bu ‘kimyasal iletişim sistemi’ni, tehlike anında da devreye sokuyor. Alarmı duyan karıncalar larvalarını kaparak yerin altında daha güvende olduklarını hissettikleri tünellerine kaçıyorlar. Muhafız karıncalar ise bu anlarda yuva ağzında savunmaya geçiyor. Çiftleşme de yine bu iletişim sistemiyle yapılıyor; dişi karınca çiftleşmeye hazır olduğunda kraliçe karınca ağzından özel bir çağrı yaparak erkek karıncaları çağırıyor
İNSANLAR DA BU KOKUYU FARKEDEBİLİR
Bazı karınca türlerinin salgıladıkları bu kimyasallar, insanlar tarafından da farkedilebiliyor. Kuzey Amerika’daki turucu renkli Citronella türünün salgısını insan burnu turunçgillere benzer bir koku şeklinde algılıyor. Kimyasal salgılar aynı zamanda iz ve işareti bırakmak, yeni işçileri işe almak gibi işlerde de kullanılıyor
Bilim insanları karıncaların son 120 milyon yıl içinde bugünkü halini aldığını düşünüyor. Ancak bulunan fosiller, karıncaların 120 milyon yıl önce, bugün olduğu gibi kalabalıklar halinde toprakta yer kapabilen bir tür olmadıklarını gösteriyor.
Araştırmalar, karıncaların en erken 60 milyon yıl öncesinden itibaren, bitkilerin ortaya çıkmasıyla beslenme rejimlerini değiştirdikleri ve kalabalıklaşarak bugünkü özelliklerini kazanmaya başladıklarını gösteriyor. Karıncaların bu derece kalabalıklaşması, bu hayvanların beslenme rejimi ve fabllara da konu olan çalışkanlığı ile açıklanıyor.
HER KÜLTÜRDE KARINCALI BİR DEYİM VAR
Karıncaların arasında da geniş bir biyo-çeşitlilik var. Örneğin, 1 millimetre büyüklüğündeki Oligomyrmex Atomus ile 4 cm’lik Dinoponera türleri gibi. Karıncalar sarıdan siyaha farklı renklerde, çölden yağmur ormanlarına, bataklıktan evlerin mutfaklarına kadar birçok coğrafyalarda yaşıyor. Bu nedenle de, her kültürde ve her dilde karıncalarla ilgili bir deyim bulmak mümkün, Türkçe’deki ‘karınca gibi çalışkan’ gibi.
Karıncalar besinleri için gerekirse dövüşüyor; kafalarındaki antenler karıncaların diğer karıncalara karşı kullandıkları en büyük silahları. Kimi türlerin ise çenesi diğer hayvanları kıskandıracak cinsten, örneğin, Odontomachus türü öldürücü çenelerini öyle sert bir şekilde kapıyor ki, laboratuvar ortamında insan kulağıyla işitilebiliyor.
Karıncalar, bitkilerin karbohidratlarıyla besleniyor. Kimi karıncalar, gerek diğer hayvanlardan korunmak gerekse besinlerini saklamak için kendilerine bitkilerin köklerinde sığınaklar inşa ediyor. Sıcak ve kurak ortamlarda yaşayan karıncalar ise bu koşullara alıştıklarından besinlerini yer altında biriktiriyor. Kimi türlerse besinlerini sürekli üstlerinde taşıyarak saklıyor.
SOSYAL ÖRGÜTLENME YETENEĞİ
Karıncalar aralarında kraliçe, bahçevan gibi çeşitli işlevlere ayrılıyor, her bir karınca görevinin karşılığı olarak belirli yetenekler geliştiriyor. Karıncaların diğer hayvanları kıskandıracak görev bölüşümü ve toplumsal örgütlenme, içindeki ‘birey’lerin yaşları ve cinsiyetlerine göre bir hiyerarşi ile düzenleniyor.
“UÇAN SPERM FÜZELERİ”
Daha genç olanlar, yuvada kalıp çocukların bakımını üstlenirken, yaşlılar yuvanın korunması ve besin elde etme işini yürütüyor.
Örneğin, Hymenoptera türünde dişi karınca ev işlerini üstlenirken erkek karınca da sadece çiftleşme işlerini üstleniyor. University of Arizona uzmanı Alex Wild, erkek karıncaları “Uçan sperm füzeleri” olarak betimliyor.
Karınca türlerinin sosyal alışkanlıkları kendi aralarında farklılaşıyor. Kimi türler topluluklar halinde avlanırken kimileri ise tek başlarına ava çıkıyor.
KİMYASAL İLETİŞİM SİSTEMİ
Karıncalar, kimyasal salgılardan oluşan bir iletişim sistemi geliştirdiler. Karıncalar birbirleri arasında oldukça zekice sayılabilecek bir iletişim sistemi geliştirdiler; kimyasal salgılar aracılığıyla alarm verebiliyor, besinlerin yerini birbirlerine bildirebiliyor.
Karıncalar bu ‘kimyasal iletişim sistemi’ni, tehlike anında da devreye sokuyor. Alarmı duyan karıncalar larvalarını kaparak yerin altında daha güvende olduklarını hissettikleri tünellerine kaçıyorlar. Muhafız karıncalar ise bu anlarda yuva ağzında savunmaya geçiyor. Çiftleşme de yine bu iletişim sistemiyle yapılıyor; dişi karınca çiftleşmeye hazır olduğunda kraliçe karınca ağzından özel bir çağrı yaparak erkek karıncaları çağırıyor
İNSANLAR DA BU KOKUYU FARKEDEBİLİR
Bazı karınca türlerinin salgıladıkları bu kimyasallar, insanlar tarafından da farkedilebiliyor. Kuzey Amerika’daki turucu renkli Citronella türünün salgısını insan burnu turunçgillere benzer bir koku şeklinde algılıyor. Kimyasal salgılar aynı zamanda iz ve işareti bırakmak, yeni işçileri işe almak gibi işlerde de kullanılıyor