Adilbey
Aktif Üyemiz
Deniz Kavimleri, ya da Deniz Halkları Tunç Çağı’nın sonlarına doğru, özellikle MÖ 13. yüzyılda, MÖ 1276 – 1178 yılları arasında Anadolu, Suriye, Filistin, Kıbrıs ve Mısır'a yönelen istila hareketlerinden sorumlu görülen, savaşçı ve denizci halklardır.
Bu yıkıcı saldırılar, Bronz Çağı Çöküşü’ne yol açan istilaların bir bölümü olarak Doğu Akdeniz’de tüm krallıkların ve Anadolu’da Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasında belirleyici olmuştur.
Antik Mısır ise hem denizde, hem de karada verdiği savaşlarla bu saldırıları püskürtmeyi başarmıştır. Bu istilalar sonucu konuya ilişkin kayıtlar yok olduğundan, olayların kesin kapsamı ve istilacıların kimlikleri, geldikleri bölgeler halen kesin bir biçimde belirlenememiştir.
Günümüze ulaşabilen belgeler, Mısır yazıtları ve kabartmaları, Hitit belgeleri, Ugarit belge ve mektupları ile arkeolojik buluntulardır.
Antik dönem yazıtlarının hiçbirinde deniz halklarından söz edilmez, Mısır hiyeroglifiyle yazılmış olan Karnak Yazıtı’nda “denizin yabancı halkları” denilmektedir. Antik yazıtlarda bu halkların denizden ya da adalardan geldiği ileri sürülür, ama hangi deniz, hangi ada olduğu belirtilmez.
“Deniz Halkları”, Türkçedeki ifadeyle Deniz Kavimleri, ilk kez Fransız Mısırbilimci Gaston Maspero tarafından 1881’de önerilmiş ve benimsenmiştir.
Merneptah’ın savaşı bir Libya kralının, “kuzeyli ülkelerden” yardımcı kuvvetlerle birlikte Batı Deltası’na saldırması üzerinedir. Bu yardımcı kuvvetler Merneptah’ın yazıtında Ekveş, Lukka, Şerden, Şekeleş ve Turşa halkları olarak sayılmaktadır. Libya kralının yanında eşini, çocuklarını ve tahtını getirmiş olması, ya zaferden kesin emin olduğunu, ya da geride bırakamayacağını gösteriyor olmalıdır. Periri’de yapılan muharebeyi Merneptah kazanmıştır. Muharebe alanında düşmanlarının ölülerini saymışlar ve yazıta işlemişlerdir, altı binden fazla Libyalı, 2.201 Ekveş, 722 Turşa ve 200 Şerden savaşçısı. Diğerlerinin sayısı belli değildir.
III. Ramses’in hükümdarlığının beşinci senesinde, MÖ 1182’de bir başka Libya saldırısıyla savaşıldı. Yazıtlarda 12.535 düşmanın öldürüldüğü yazılmaktadır. Üç yıl sonra MÖ 1179’da üçüncü Libya saldırısı, bu kez Şekeleş, Denyen, Veşeş ve Turşa savaşçıları ile birlikte gelmiştir. III. Ramses bu orduyu Zahi’de yapılan bir muharebede bozguna uğratmış, bu düşman ittifakının destek kuvveti olan bir donanmayı bir deniz muharebesinde yenilgiye uğratmıştır. Son Libya taarruzu III. Ramses’in hükümdarlığının onbirinci yılında, MÖ 1176’da tekrarlanmıştır. Bu zaferle ilgili yazıtta 2.175 Meşveş savaşçısının öldürüldüğü ve 1.200 tutsak alındığı yazılıdır.
Mısır kaynaklarında Deniz Kavimleri’nin kimlikleri hakkında belirsiz de olsa bazı bilgiler vardır.
- “Ekveş” - Ahhiyawa, Hitit kayıtlarında Batı Anadolu ya da Ege Adaları halkı olarak görülmektedir. Bugün için bu konudaki en güçlü teori Miken oldukları yönündedir. Bir başka teori bu insanları Troya halkı olarak tanımlar.
- Tyrrhenians ya da Tyrsenoi. Bu halk konusunda Strabo’nun kayıtları ışık tutar gibi görünmektedir. Strabo’ya göre Tyrrhenians, Tiren Denizi halklarını ifade etmektedir, yani Etrüskler’le ilgilidir.
- Lukka halkı. Hitit kaynaklarında Likya olarak geçer.
- Denyen
- Şerden. Muhtemelen Sardinyalılar olmalıdır.
- Şekleş
- Şikalaya
- Şekeleş halkı ise Sicilya kabilelerinden olmalıdır.
- Pelesetler. Girit’ten gelen ve istila etmekle kalmayıp bu topraklara yerleşen bir halk olduğu kabul edilmektedir.
- Turşa
Mısır yazıtlarında sözü edilen denizden gelen saldırganların, Yunanistan, Ege Adaları ve Anadolu kıyılarından geldikleri ileri sürülmektedir. Ancak bu bölgelerin halklarını yurtlarını terk etmeye zorlayan Traklar’dan hiç söz edilmez.
Mısır’daki bir dikilitaşta, “Denizden kendi gemilerinde geldiler ve hiç kimse onlara karşı koyamadı” denmektedir.
Kıta Yunanistan’ın GH IIIC dönemine karşılık gelen Girit’in GM IIIC dönemi başlarında adanın orta ve doğu kesimlerinde bazı yerleşimlerin boşaldığı anlaşılmaktadır. Knossos’un limanı olan Amnisos ile Mallia, Palaikastro ve Aghios Phanourios gibi yerleşimler 1200’lerin başında boşaltılmıştır. Genel görünüm, MÖ 12. yüzyıl başından itibaren uzak ve yüksek, dolayısıyla daha korunaklı yerleri tercih edildiği anlaşılmaktadır. Bu gözlem, adada güven duygusu sağlayan bir yönetimin bu tarih dolaylarında yıkıldığı şeklinde yorumlanmaktadır. MÖ 1180 civarında yerleşim yerin olarak uzak ve korunaklı bölgelerin tercih edildiği ileri sürülmektedir.
Pek çok araştırmacı deprem tezine karşı çıkmıştır. Her şeyden önce Mısır yazıtları istilacılardan söz etmektedir. Diğer yandan depremlerde yıkıntılar kaldırıldığında altın, gümüş gibi değerli metaların bulunacağı ileri sürülmüştür. Oysa yıkıma uğrayan yerleşimlerde bulunan altın ve gümüş, sadece çukurlara gömülmüş ya da duvar oyuklarına saklanmış haldedir.
Göç tezi için çıkış noktası Mısır yazıtları olarak görülür. Oysaki Mısır kayıtlarında “denizin yabancı halkları”ndan, günümüzdeki ifadeyle Deniz Kavimleri’nden söz edilir, fakat deniz kavimlerinin göçü hiçbir yerde geçmez, Mısır kayıtları göçten söz etmez.
Bu yıkıcı saldırılar, Bronz Çağı Çöküşü’ne yol açan istilaların bir bölümü olarak Doğu Akdeniz’de tüm krallıkların ve Anadolu’da Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasında belirleyici olmuştur.
Antik Mısır ise hem denizde, hem de karada verdiği savaşlarla bu saldırıları püskürtmeyi başarmıştır. Bu istilalar sonucu konuya ilişkin kayıtlar yok olduğundan, olayların kesin kapsamı ve istilacıların kimlikleri, geldikleri bölgeler halen kesin bir biçimde belirlenememiştir.
Günümüze ulaşabilen belgeler, Mısır yazıtları ve kabartmaları, Hitit belgeleri, Ugarit belge ve mektupları ile arkeolojik buluntulardır.
Antik dönem yazıtlarının hiçbirinde deniz halklarından söz edilmez, Mısır hiyeroglifiyle yazılmış olan Karnak Yazıtı’nda “denizin yabancı halkları” denilmektedir. Antik yazıtlarda bu halkların denizden ya da adalardan geldiği ileri sürülür, ama hangi deniz, hangi ada olduğu belirtilmez.
“Deniz Halkları”, Türkçedeki ifadeyle Deniz Kavimleri, ilk kez Fransız Mısırbilimci Gaston Maspero tarafından 1881’de önerilmiş ve benimsenmiştir.
İçindekiler
Saldırılar
Tüm bu yıkımlar MÖ 13. Yüzyılın son çeyreğiyle MÖ 12. Yüzyıl boyunca gerçekleşmiştir. Saldırılar ve sonucu yıkımlar, 13. Yüzyılın son çeyreğinde tek tük görülmeye başlamış, MÖ 1190 civarında sıklaşmış, MÖ 1180'li yıllarda en yoğun evreye ulaşmış, MÖ 1175’e gelindiğinde iyiden iyiye seyrekleşmeye başlamıştır.Doğu Akdeniz
Doğu Akdeniz’deki saldırılar ve yıkımlar hakkında en “taze” bilgiler Ugarit’ten gelmektedir. Ugarit yakılıp yıkıldığında birkaç yüz kil tablet fırınlarda pişirilmekteydi. Dolayısıyla bu belgeler Ugarit’in saldırılara uğradığı günlerden kalan belgelerdir. Bu mektuplardan birinde “hapiru”dan söz edilmektedir. Hapiru, ya da habiru, MÖ 18. – 12. yüzyıllarda kullanılan bir sözcüktür ve kanunsuz, isyancı, katil, haydut, paralı asker gibi “marjinal”, “aşağı” sosyal tabakalardan insanlar anlamında kullanılagelmiştir. Bu mektuplardan bir diğerinde Ugarit kralının Alaşiya kralına yazdığı bir mektuptur, “İşte düşmanların gemileri geldiler, şehirlerim (?) yakıldı, ülkemde kötü şeyler yaptılar. Babam bütün askerlerimin ve savaş arabalarımın (?) Hitit ülkesinde, bütün gemilerimin de Likya’da olduğunu bilmiyor mu? Bu suretle ülke kendi kaderine terk edilmiş vaziyettedir. Babam şunu bilsin; gelen yedi düşman gemisi bize büyük zararlar vermiştir.Mısır
Mısır istilacılara karşı MÖ 1208 – 1176 yılları arasında, iki firavun zamanında, dört kez savaşmıştır. İlk muharebe Merneptah (h.y. MÖ 1213 – 1203) zamanında, hükümdarlığının beşinci yılında yani 1208 yılındaki muharebedir. Daha sonraki üç muharebe ise III. Ramses (h.y. MÖ 1186 – 1155) tarafından MÖ 1180, 1177 ve 1174 yıllarında yapılmıştır. Her dört muharebe de Mısır kuvvetlerinin kesin zaferiyle sonuçlandı. Dört muharebenin biri deniz muharebesidir. Saldırılar def edilmiş olsa bile Mısır askeri – siyasi otoritesi saldırılar sonucu güneydoğu Akdeniz’den çekilmek zorunda kalmışlardır. Bu bölgedeki son Mısır varlığı, Mısır’ın yirminci hanedanı firavunlarından olan VI. Ramses’in (h.y. MÖ 1141 – 1133) Megiddo’daki tunç heykelidir.Merneptah’ın savaşı bir Libya kralının, “kuzeyli ülkelerden” yardımcı kuvvetlerle birlikte Batı Deltası’na saldırması üzerinedir. Bu yardımcı kuvvetler Merneptah’ın yazıtında Ekveş, Lukka, Şerden, Şekeleş ve Turşa halkları olarak sayılmaktadır. Libya kralının yanında eşini, çocuklarını ve tahtını getirmiş olması, ya zaferden kesin emin olduğunu, ya da geride bırakamayacağını gösteriyor olmalıdır. Periri’de yapılan muharebeyi Merneptah kazanmıştır. Muharebe alanında düşmanlarının ölülerini saymışlar ve yazıta işlemişlerdir, altı binden fazla Libyalı, 2.201 Ekveş, 722 Turşa ve 200 Şerden savaşçısı. Diğerlerinin sayısı belli değildir.
III. Ramses’in hükümdarlığının beşinci senesinde, MÖ 1182’de bir başka Libya saldırısıyla savaşıldı. Yazıtlarda 12.535 düşmanın öldürüldüğü yazılmaktadır. Üç yıl sonra MÖ 1179’da üçüncü Libya saldırısı, bu kez Şekeleş, Denyen, Veşeş ve Turşa savaşçıları ile birlikte gelmiştir. III. Ramses bu orduyu Zahi’de yapılan bir muharebede bozguna uğratmış, bu düşman ittifakının destek kuvveti olan bir donanmayı bir deniz muharebesinde yenilgiye uğratmıştır. Son Libya taarruzu III. Ramses’in hükümdarlığının onbirinci yılında, MÖ 1176’da tekrarlanmıştır. Bu zaferle ilgili yazıtta 2.175 Meşveş savaşçısının öldürüldüğü ve 1.200 tutsak alındığı yazılıdır.
Mısır kaynaklarında Deniz Kavimleri’nin kimlikleri hakkında belirsiz de olsa bazı bilgiler vardır.
- “Ekveş” - Ahhiyawa, Hitit kayıtlarında Batı Anadolu ya da Ege Adaları halkı olarak görülmektedir. Bugün için bu konudaki en güçlü teori Miken oldukları yönündedir. Bir başka teori bu insanları Troya halkı olarak tanımlar.
- Tyrrhenians ya da Tyrsenoi. Bu halk konusunda Strabo’nun kayıtları ışık tutar gibi görünmektedir. Strabo’ya göre Tyrrhenians, Tiren Denizi halklarını ifade etmektedir, yani Etrüskler’le ilgilidir.
- Lukka halkı. Hitit kaynaklarında Likya olarak geçer.
- Denyen
- Şerden. Muhtemelen Sardinyalılar olmalıdır.
- Şekleş
- Şikalaya
- Şekeleş halkı ise Sicilya kabilelerinden olmalıdır.
- Pelesetler. Girit’ten gelen ve istila etmekle kalmayıp bu topraklara yerleşen bir halk olduğu kabul edilmektedir.
- Turşa
Mısır yazıtlarında sözü edilen denizden gelen saldırganların, Yunanistan, Ege Adaları ve Anadolu kıyılarından geldikleri ileri sürülmektedir. Ancak bu bölgelerin halklarını yurtlarını terk etmeye zorlayan Traklar’dan hiç söz edilmez.
Mısır’daki bir dikilitaşta, “Denizden kendi gemilerinde geldiler ve hiç kimse onlara karşı koyamadı” denmektedir.
Girit
Knossos’un MÖ 14. yüzyıl başlarında yağmalanıp yakıldığı bilinmektedir. Bu yıkıma karşın beklendiği gibi Girit’in ekonomik yaşamı çökmüş değildir, hatta MÖ 13. yüzyılın Minos seramik endüstrisi açısından parlak bir dönem olmuştur. Seramik formlarına bakılarak yüksek düzeyde zeytin yağ, şarap, kokulu yağlar gibi sıvıların ihracı yapıldığına değinilmektedir. Dahası adadan çok sayıda GM IIIB seramiğinin (Geç Minos IIIB, GH IIIB ile çağdaş) ihraç edildiği anlaşılmaktadır. Diğer yandan Linear B yazısı MÖ 1200 civarına kadar kullanılmaya devam edilmiştir.Kıta Yunanistan’ın GH IIIC dönemine karşılık gelen Girit’in GM IIIC dönemi başlarında adanın orta ve doğu kesimlerinde bazı yerleşimlerin boşaldığı anlaşılmaktadır. Knossos’un limanı olan Amnisos ile Mallia, Palaikastro ve Aghios Phanourios gibi yerleşimler 1200’lerin başında boşaltılmıştır. Genel görünüm, MÖ 12. yüzyıl başından itibaren uzak ve yüksek, dolayısıyla daha korunaklı yerleri tercih edildiği anlaşılmaktadır. Bu gözlem, adada güven duygusu sağlayan bir yönetimin bu tarih dolaylarında yıkıldığı şeklinde yorumlanmaktadır. MÖ 1180 civarında yerleşim yerin olarak uzak ve korunaklı bölgelerin tercih edildiği ileri sürülmektedir.
Anadolu
Deniz Kavimleri’nin tehdit ettiği devletlerden biri de Hitit İmparatorluğu’dur. II. Şuppiluliuma 1210 / 1209 yılında Deniz Kavimleri’ne karşı bir deniz zaferi kazanmış, önlem olarak Alaşiya’ya (günümüzdeki Kıbrıs) bir deniz seferi düzenlemiştir. Ne var ki tek bir saldırganla mücadele ediyor değildi, saldırganların değişik hedefleri vardı. Nitekim Medinet Habu’daki yazıtlarda “Hatti memleketinden hiçbiri bunların saldırısına karşı duramadı. Kadeş, Karkamış, Arzava, Alaşiya tahrip edildiler. Bunlar Ammurru ülkesi civarında karargah kurdular ve buranın halkını tamamen mahvettiler.” denilmektedir.Kıbrıs
Kıbrıs’la ilgili arkeolojik buluntular, Miken saraylarını yıkımının hemen ertesinde çok muhtemeldir ki, Peloponnes’den ve Girit’ten olmak üzere bazı Ege halklarının Kıbrıs’a göç ettiklerine işaret etmektedir.Nedenleri üzerine hipotezler
Günümüze kalan arkeolojik belgelerde doğal olarak bu kitlesel göçlerin nedenleri belirtilmez. Günümüz araştırmaları yine de farklı hipotezlerle bu göçlerin nedenlerini aydınlatmaya yönelmişlerdir. Bu hipotezler doğal felaketler,Doğal felaketler
Böylesine farklı halkın yurtlarını terk etmesine, geniş alanları etkileyen depremlerin ya da uzun süreli kuraklıkların, dolayısıyla kıtlıkların yol açmış olabileceği ileri sürülmüştür. Schaeffer,Pek çok araştırmacı deprem tezine karşı çıkmıştır. Her şeyden önce Mısır yazıtları istilacılardan söz etmektedir. Diğer yandan depremlerde yıkıntılar kaldırıldığında altın, gümüş gibi değerli metaların bulunacağı ileri sürülmüştür. Oysa yıkıma uğrayan yerleşimlerde bulunan altın ve gümüş, sadece çukurlara gömülmüş ya da duvar oyuklarına saklanmış haldedir.
Sistem çöküşü
Kuraklık
Göçler
En geniş destek gören tez, yıkıma kitlesel göç hareketlerinin neden olduğu tezidir. Ekrem Akurgal, Gustav Adolf Lehmann ve Fritz Schachermeyr, August Strobel, Nancy Sandars Tunç Çağı’nın yıkımını “kavim göçü” ile açıklamaktadır. Çöküşün nedeninin sistem çöküşü ya da kuraklık olduğu tezini kabul eden araştırmacılar dahi, bunların doğurduğu göçlerin yıkıma neden olduğunu kabule yatkındır.Göç tezi için çıkış noktası Mısır yazıtları olarak görülür. Oysaki Mısır kayıtlarında “denizin yabancı halkları”ndan, günümüzdeki ifadeyle Deniz Kavimleri’nden söz edilir, fakat deniz kavimlerinin göçü hiçbir yerde geçmez, Mısır kayıtları göçten söz etmez.