Asil Şair
Aktif Üyemiz
DELİ KEMAL VE KÜRT İNADI
Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra Doğu Anadolu’da sıkıntılı bir dönem başlamış ve birçok dramatik olay yaşanmıştır. Bu olaylarda rol alan bazı devlet görevlileriyle ilgili ilginç hikâyeler hâlâ halk arasında anlatılmaktadır. Bunlardan biri de hakkında birçok hikâye dinlediğim Deli Kemal’dir. Asıl adı Ali Kemal olan bu zat, önce gezici süvari alayı komutanı olarak görev yapmış, sonra da general olarak bölgede bulunmuş.
O zaman adına “seyyare” dedikleri gezici süvari alayları, bölgede asayişi(!) sağlamak üzere görevlendirilmiş, komutanlarına da çok geniş yetkiler tanınmış. Özetle astığı astık, kestiği kestikmiş bu komutanın. Yaptığın nedir deyip bir hesap soran da yokmuş.
1967 yılı yazında Dengbêj Sadıko’yu görmek için Hınıs’ın Kırımkaya köyüne gitmiştim. Köyün ileri gelenlerinden Heci Resul’e misafirdik. Sadıko köyde değildi, başka bir yere gitmişti. Sadıko ertesi gün gelir umuduyla o geceyi köyde geçirdik. Kırımkayalılar esprili, şakacı insanlardı. Sohbet sırasında hemen her konuda bir espri patlatırlardı. O anda köydekilerden biri komşularına yaltaklanma babında bir şeyler söyleyince, Heci Resul’ün büyük oğlu Mehmet gürledi: “İşte bir Muhtar Cezzo.” “Kim bu muhtar Cezzo?” diye girdim araya. “Hiç sorma, onun hikâyesi uzundur baba,” diye yanıtladı beni. Benim ısrarım üzerine başladı anlatmaya:
“Bundan 25-30 yıl evvel Deli Kemal bu yörede seyyare kumandanıydı. O zaman buralarda Hesen adında bir eşkıya vardı. Siyasetle falan ilişkisi yoktu, bildiğimiz adi eşkıyalardan biriydi işte. Hırsızlık-mırsızlık yapmış, sonra firar edip birkaç kafadarıyla birlikte bir çete oluşturmuştu. İşte Deli Kemal de bu Heseno çetesinin peşine düşmüştü.
“Bir gün imansızın biri gidip asılsız bir ihbarda bulunmuş. Bu ihbara göre, Heseno çetesiyle birlikte Kırımkaya köyüne gitmiş, köylüler de onu barındırıp beslemiş. Halbuki ne Heseno köye gelmişti, ne de herhangi bir köylü onun yüzünü görmüştü. Külliyen yalan anlayacağın. Deli Kemal de ihbarı alır almaz askerler gelip sardı köyü. ‘Söyleyin, Heseno ne zaman geldi köye, kimler sakladı onu?’ diye başladı sorgulamaya. Gelmiş olsa dert değil, söyleyecek insancıklar, ama gelmemişti. Haliyle köylüler, ‘yok böyle bir şey’ dediler. Deli Kemal önce bütün köylüleri falakaya yatırdı. Vur babam vur. Askerlerin elinde koca sopalar, habire vuruyorlar köylülerin tabanlarına. Falakaya yatırılanların feryadı arşı alaya çıkmış.
“Falakaya rağmen köylülere itirafta bulunduramayınca daha da öfkelendi Deli Kemal. Emir verdi, bir kazan kaynamış su getirtti, bir de keçe. Keçeyi küçük parçalar halinde keserek kaynamış suyun içine attı. Ardından köylülerin donlarını, pantolonlarını sıyırtırıp domalttı hepsini. Sonra sıcak sudaki keçe parçalarını kazandan çıkararak köylülerin çıplak kalçalarına koydu, başladı sopayla vurmaya. Köylüler bağırıyor, böğürüyor, yine itiraf etmiyordu. Bu durum karşısında Deli Kemal iyice öfkelenmişti. Heseno köye gelmiş olsa da, köylüler gerçekten onu saklamış olsa bile adam onlara pek bir şey yapmayacaktı aslında. Onu asıl öfkelendiren, çileden çıkaran şey, köylülerin inatçılığıydı. Köylüler itiraf etse, “evet Heseno köye geldi” dese bir şey yapmayacaktı, bizleri orada bırakıp çekip gidecekti. Onun kızgınlığı, köylülerin inatçılığınaydı. ‘Ah sizin bu Kürt inadınız’ diye, çaresiz inleyip duruyordu. Anlayacağın, ne yaptı, ne ettiyse Kürt inadını kıramadı bir türlü.
“Sonra küfürler yağdırarak, tehditler savurmaya başladı. Köylüleri tek sıra şeklinde karşısına dizerek bağırdı sonunda: ‘Hepinizi kurşuna dizdireceğim ulan alçaklar.. Hepinizi kurşuna dizdireceğim ama devletin kurşununa yazık olur. Gelin bu Kürt inadından vazgeçin, söyleyin.’
“Köylüler yine inkâra devam etti. ‘Ne yaparsan yap, Heseno gelmemiştir,’ diye karşılık veriyorlardı. İyice zıvanadan çıkmıştı artık Deli Kemal: ‘Sizi kurşuna dizdireceğim,” diye bağırdı olanca gücüyle. Askerlere “dizilin” diye emir verdi. Dizildi askerler, sonra ‘silahları doldur, nişan al,’ diye komut verdi. Askerler de tüfeklerini köylülere doğrultarak nişan aldı. Ardından ‘Dikkat’ komutu geldi. Askerler, tüfek kundaklarını omuzlarına bastırmış halde nefeslerini tutarak son komutu bekliyordu. En sonunda Deli Kemal ‘Ateş' diye emredecek, askerler de kurşunlarını boşaltacaktı köylülerin üzerine. O an artık herkes kurşuna dizilecekleri duygusuna kapılmıştı. Ayakta duramayacak halde sendeliyor, saflarını bozmuş, birbirinden ayrık halde duruyorlardı.
“Köyümüzün de o zaman Cezzo adında bir muhtarı vardı. Deli Kemal geldiğinden beri etrafında vızık olmuş fır dönüyor, ona yaltaklanıyordu. Tam herkes Deli Kemal’in ‘Ateş’ komutunu beklerken, Muhtar Cezzo bağırdı köylülere: ‘Safları bozmayın, yanaşın birbirinize yanaşın.. Birbirinize yanaşın ki devlet kurşunları boşa gitmesin’
“Cezzo’nun bu sözleri üzerine Deli Kemal, ani bir hareketle ona döndü: ‘Ne dedin, ne dedin, hele bir daha söyle’ diye gürledi kendisine.
“Cezzo da, ‘komutanım, birbirlerine yanaşmalarını söyledim. Birbirlerine yanaşık dursunlar ki devletin kurşunları boşa gitmesin’ deyince, Deli Kemal var gücüyle bir tokat aşketti Cezzo’ya. ‘Sen gerçekten bu insanları kurşuna dizdireceğimi mi sandın ulan alçak. Ben onları korkutup itirafta bulunsunlar diye yaptım. Sen gerçekten alçak bir yardakçısın. Bir de bu insanlar senin komşuların, akrabaların olacak ha...’
Sonra askerlere dönüp bağırdı:
‘Yıkın yere bu alçağı’ Askerler koşup yıktılar Cezzo’yu yere. Yer misin, yemez misin, bir güzel falakadan geçirdikten sonra, Deli Kemal’den son emir duyuldu. ‘At bin, marş marş’ “Deli Kemal’le askerleri atlarına binip köyden uzaklaşırken, Muhtar Cezzo da yediği dayaktan inim inim inliyordu meydanda. İşte o günden sonra bu memlekette hiç kimse devletin adamlarına yardakçılık yapmaya kalkışmadı. Sonra Cezzo’ya ne oldu, diye soracaksın. Bu olayın ardından pılısını, pırtısını alıp gitti. Nereye gittiğini de kimse öğrenemedi.”
Ahmet ARAS