TÜRKOĞLU
Aktif Üyemiz
Hindistan’daki Müslüman Gurlu Devleti’nin komutanlarından Kutbeddin Aybeg tarafından Delhi’de kurulan Türk devleti. Bu devlete; Mu’izziler, Halaciler, Tuğluklar ve Seyyidler olmak üzere dört Türk sülalesi birbiri arkasından hakim oldular.
İslamiyet, Aşağı İndüs vadisine ilk olarak Emeviler devrinde girmişti. Sonraları Hindistan içlerine Müslüman askeri kuvvetlerini ilk getiren Gazneli Türk hükümdarlarıydı. Gazneli Türkler, Pencab bölgesini ele geçirerek, burayı Hindistan’daki daimi merkezleri yaptılar. İktidarlarının sonuna doğru ise Lahor merkez olmuştu.
Gazneli Türklerin yerini alan Gurlular için Pencab, Hindistan’ın fethi için önemli bir merkezdi. Gurlu Hanedanından 1173 senesinden sonra Gazne’de hükümdar olan Şehabüddin (Muizzüddin) Muhammed, Ganj Ovası’nda hâkimiyetini genişletti. Muinüddin Çeşti hazretlerinden aldığı işaretle, Ecmir’i fethetti. Emrindeki Türk asıllı kumandanlarından Kutbeddin Aybeg’i bütün Hindistan’ın fethiyle vazifelendirdi.
Delhi Türk Devleti’nin Temeli Atıldı
Hindistan’da İslamiyet’in yayılmasında önemli rol oynayan Muizzüddin, 1206 senesinde ölünce, Lahor’a giden Kutbeddin Aybeg, sultanlık teklifini kabul etti. Kuzey Hindistan’a hâkim olup, Delhi Türk Devleti’nin temelini attı. Ölen Muizzüddin Muhammed’in kardeşi ve Batı Garluların Sultanı Gıyaseddin Mahmud bu durumu kabul edip Kutbeddin’e, Melik ünvanını verdi.
Bu sırada Sultan Muizzüddin’in komutanlarından Taceddin Yıldız, Gazne’de hüküm sürmekteydi. Aybeg, onu yenerek Gazne’ye girdiyse de, kırk gün kalabildi. Daha sonra Taceddin Yıldız’ın baskısı üzerine Hindistan’a çekildi. Orada İslâmiyet’in yayılması için çalıştı. Fethettiği yerleri cami ve medreselerle süsleyip, mümtaz ilim sahipleriyle şenlendirdi. Alimlere fakir ve muhtaçlara maaşlar bağlattı. Sulh ve sükunu sağlayıp, memleketinde her türlü zulme mâni oldu. Hak ve adaleti hakim kıldı.
Kutbeddin Aybeg, 1210 senesinde vefât edince, yerine Aram Şah geçti. Ancak saltanatı bir yıl sürdü. Aybeg’in damadı Şemseddin İltutmuş Onu tahtan indirerek yerine geçti. İltutmuş öncelikle diğer bölgelerde bağımsızlıklarını ilan eden komutanları da hâkimiyeti altına aldı ve Hindistan’da Türk İslam hakimiyetini yeniden kurarak, sağlamlaştırdı.
Abbasi Halifesi Tanıdı
Daha sonra başarılı seferler düzenleyerek, hâkimiyet bölgesini genişletti. Vindhya Dağlarının kuzeyinde kalan bütün Hindistan’ı ele geçirdi. Abbasi Halifesi Muntasır-billah tarafından tanınan Hindistan’ın ilk Müslüman Türk sultanı oldu. Nasır ve Emir-ül-Mü’minin lakabını aldı. Bir ara İsmail,ler, onu öldürmeyi ve devleti ele geçirmeyi plânladılarsa da, muvaffak olamadılar. Delhi sultanlarının en büyüklerinden olan İltutmuş, büyük İslâm âlimi Kutbüddin-i Bahtiyar Kaki’nin talebelerindendi. İslâmiyet’in Hindistan’da yayılması için çok gayret gösterdi. Ülkede birlik ve düzeni sağladı.
1236 senesinde Karakarlara karşı çıktığı seferde hastalanan İltutmuş, Mayıs ayında vefat etti. Ölümünden sonra oğlu Rükneddin Firuz Şah tahta geçti. Ancak altı ay sonra öldürüldü. Yerine İltutmuş’un kızı Raziye Begüm Sultan başa geçtiyse de ileri gelen devlet adamlarının muhalefeti üzerine tahtı terk etmek zorunda kaldı. İç karışıklıklar devleti yıkılmanın eşiğine getirdi.
Nitekim Moğollar; Sind, Mültan ve Batı Pencap’a girdiler. 1241 senesinde Lahor’u yağmaladılar. Kırklar diye bilinen komutanlar arasında kıskançlık yüzünden parçalanmalar baş gösterdi. Guwalyar ve Rantambor bölgeleri devletin elinden çıktı. Do’ab’daki Hindli yol kesiciler yüzünden, Bengal ile haberleşme tamamen kesildi.
Balaban İsyanları Bastırdı
Bu sırada İltutmuş’un Memluk (köle)lerinden biri olan ve soyca Kıpçak Türklerine dayanan Balaban, devlet içinde büyük bir nüfuz kazanmıştı. Balaban, süratle harekete geçerek, muhtelif bölgelerde isyanları bastırdı. Hind kabilelerini, racaları ve bazı emirleri cezalandırdı. 1247 senesinde Kalinca ile Kema arasındaki bölgeyi ele geçirdi.
1255 senesinde Kutluğ Han’ın isyanını bastırdı. 1257 senesinde tekrar Hindistan’a giren Moğollara karşı büyük bir ordu hazırladı. Moğolların geri çekilmelerini fırsat bilerek birlikleri ile orduya katılmayan bazı vali ve beylerin üzerine yürüdü. Bunları sindirdi ve birçoğunu affetti. Sultan Nasıreddin Mahmud Şah’ın 1266 yılında ölümü üzerine, iktidarın gerçek hâkimi olan Balaban, Gıyaseddin lakabıyla tahta çıktı.
Tahta çıkar çıkmaz, merkez ordusunu yeniden düzenledi. Asayişi bozan Hinduları ve Delhi civarındaki haydutları şiddetle cezalandırdı. Fakat idaresi altında büyük bir ordu bulunmasına rağmen, sultanlığın kaybettiği toprakları geri almak için fazla bir gayret göstermedi. Tek düşüncesi, hudutları tehdit eden Moğollara karşı hazırlıklı olmaktı. Bu gayeyle Sind ve Batı Pencab’ın idari durumunu yeniden düzenledi. Bölgeye önce Şir Han’ı, ölümünden sonra oğlu Muhammed Hanı vali tayin etti. Diğer oğlu Mahmud Buğra Han ise, bir orduyla kuzeyde bulunuyordu. 1279 senesinde Moğollar, Pencab’a saldırdılar. Delhi Sultanlığı topraklarında epeyce ilerleyerek Sütlüce Irmağını aştılar, fakat bozguna uğratıldılar.
Moğol saldırısını fırsat bilen Bengal Valisi Tuğrul Han ayaklanarak bağımsızlığını ilan etti. Balaban, Moğolları yendikten sonra, kuzeyde bulunan oğlu Buğra Han’ın ordusunu da yanına alarak Bengal üzerine yürüdü. Tuğrul Han hazinesini ve fillerini alarak Orissa ormanlarına sığındı ise de ele geçirilerek öldürüldü. Bengal valiliğine oğlu Mahmud Buğra Han’ı tayin etti. Balaban’ın 1287 yılında vefatından sonra başa geçen Muizzüddin Keykubad’ın başarısız idaresi, yerine geçen oğlu Kayumers’in de küçük yaşta olması üzerine Halaçların Reisi Firuz Şah, rakiplerini yenerek, Celaleddin lakabı ile Delhi Sultanlığı’nın başına geçti. Celaleddin Firuz Şah’ın 1290 senesinde Delhi Sultanlığı tahtına geçmesinden sonra, idare Halaciler sülalesine geçti.
Halaç Türkleri Hakim Oldu
Delhi Sultanlığı’na hâkim olan Halaç ailesi, eski bir Türk kabilesi olan ve kesin olarak tespit edilemeyen bir tarihte Türkistan’dan göç edip, doğu Afganistan ile Hindistan’ın kuzey hudutlarına yerleşen Halaç Türklerine mensupturlar.
Firuz Şah tahta çıktıktan sonra Hintli Prenslere karşı düzenlediği seferleri müspet neticeler vermedi. Fakat onun asıl isteği Moğollardan uzak kalmaktı. 1291-92 senesinde Moğol ordusunun büyük bir istila teşebbüsü başarıyla önlendi ve çoğu esir edildi. Bu esirlerin büyük bir kısmı Müslüman olarak Delhi Türk Sultanlığı’nın hizmetine girdiler. Aynı sene içinde Mandor ve Ucceyn’e seferler düzenlendi. Bu arada Kara valisi ve damadı Alaeddin Muhammed, hükümdardan izin almadan Devagir üzerine sefere çıktı.
1294 senesinde sekiz bin kişilik bir süvari birliğiyle yola çıkan Alaeddin, Vindhyalar Dağlarını geçerek zor şartlar altında iki ay süren bir yolculuktan sonra, Devagir’e vardı ve şehri kısa sürede ele geçirdi. Alaeddin, aldığı büyük ganimetlerle ülkesine döndü. Firuz Şah bu galibiyete çok sevindi. Yeğenini tebrik ve teftiş için Kara’ya gitti. Yerine Rükneddin İbrahim Şah geçti ise de beş ay tahta kalabildi. Onun yerine de 1296 yılında çıktığı bu yolculuğu esnasında vefat etti. Yerine Rükneddin İbrahim Şah geçti ise de beş ay tahtta kalabildi. Onun yerine de Alaeddin Muhammed Halaci geçti.
Moğollar Bozguna Uğratıldı
Alaeddin Muhammed, uzun seneler Moğol saldırılarına karşı koymakla uğraştı. 1299 senesinde Kutluğ Hoca’nın kumandasında 200.000 kişilik bir Moğol ordusu Delhi önlerine kadar geldi. Alaeddin, Moğollara karşı ordusunun az olmasına rağmen kahramanca savaştı bozguna uğrattı. İç işlerini düzelten Alaeddin Muhammed, 1302 senesinde fetihler yapmak için sefere çıktı. Racistan’da ünlü Çitor Kalesi’ni kuşatarak aldı. Fakat ordu bu seferden yorgun ve çok kayıp vermiş olarak döndü. Ayrıca Telingan Devleti üzerine gönderdiği ordu da başarı elde edemeden ve yorgun döndü.
1305 senesinde Amroha ve 1306 yılında Ravi yakınlarında, Moğollar bozguna uğratıldı. Bu mücadeleler sırasında Dipalpur eyaleti hudutları Melik Gazi Tuğluk’un idaresine verildi. Melik Gazi’nin her sene düzenlediği seferlerden dolayı da Moğol tehlikesi kalktı.
Kuzey Hindistan’ın hemen hemen tamamına hakim olan Alaeddin, 1308 senesinde Melik Kafur’u güney seferine gönderdi. Melik Kafur, önce Varangel’i, 1310 senesinde de Madur’a ve Duaramudra’yı ele geçirdi. Böylece sultanlığın güney sınırları deniz sahiline kadar dayandı.
Sultan Alaeddin, şahsi kabiliyet ve tecrübeleri ile devlet topraklarını genişletti. Birçok idari yenilik yaptı. Müslümanların refah ve huzur içinde yaşamalarını sağlamaya çalıştı. 1316 senesinde ölünce, Melik Kafur, Veliaht Hızır Han’ın yerine henüz 5-6 yaşındaki Şihabüddin Ömer’i tahta çıkardı. Buna karşı çıkan Alaeddin’in üçüncü oğlu Mübarek Han, Melik Kafur’u öldürttü. 1316 senesi Nisan ayında kardeşini de hapse attırarak Kutbeddin lakabı ile tahta çıktı. Mübarek Han, babasının bazı kanunlarını yürürlükten kaldırdı. Gucerat ve 1318 senesinde Devagir’deki isyânları bastırdı. Ancak bir Hindu dönmesi ve kölesi olan Hüsrev Han tarafından 1320 senesi Nisan ayında öldürüldü. Hüsrev Han tahta geçti.
Hüsrev Han, tahta geçtiği zaman Pencap’ta hudut bölgeleri kumandanı olan Gazi Melik Tuğluk isyan etti. Oğlu Fahreddin Cavna’nın da teşvikiyle Delhi üzerine yürüdü. Delhi önlerinde yapılan savaşı Gazi Melik Tuğluk kazandı. Hüsrev Han yakalanarak idam edildi. Gazi Melik de 1320 senesi Eylül ayının altısında Delhi Sultanlığı tahtına çıktı. Bu tarihten itibaren Delhi Sultanlığında Tuğluklar devri başladı.
Tuğluklar Devri Başladı
Babası Türk, annesi Hintli olan Gazi Gıyaseddin Melik Tuğluk tahta geçtikten bir hafta gibi kısa bir zaman zarfında sükuneti sağladı. Tuğluk-abad adı ile yeni bir şehir kurdu ve burasını hükümet merkezi yaptı. Dekken’deki Varangel Racası isyân edince, Uluğ Han unvanı alan oğlu Cavna Han’ı o bölgeye gönderdi. Bu sefer, başarısızlıkla neticelendi. Cavna Han 1323 senesinde tekrar Dekken üzerine gönderildi. O da Bidar’ı fethettikten sonra Varangel’e doğru ilerleyerek burayı da ele geçirdi. Bu tarihten itibaren Varangel, Sultanpur olarak adlandırıldı. Cavna Han, bölgede son olarak Telingana’yı fethetti. Burası ilk defa doğrudan doğruya Müslümanların idaresine girdi.
1325’te Tuğluk Han’ın ölümü üzerine oğlu Cavna Han, Muhammed Şah lakabı ile tahta geçti. Muhammed bin Tuğluk, bazı idari ve askeri tedbirler aldı. Güneydeki fetihler sebebiyle, bölgede yeni bir saltanat merkezi yapılmasına ihtiyaç duyarak, 1327 senesinde Devagir’i yeniden inşâ ettirdi. Devletabad adını verdiği bu şehri hükümet merkezi yaptı. Hükümet memurları, alimler ve halktan pek çok kişi buraya yerleşti. Muhammed Han, gönüllü göçün az olması yüzünden halkı Devletabad’a göç etmeye zorladı. Bu duruma kızan halk, arazilerini terk ederek hırsızlığa başladı. Sultanın, bunlar üzerinde bir birlik göndermesi, arazide ziraat yapılmasını zorlaştırdı ve Delhi’de kıtlık baş gösterdi.
Muhammed Han devri bundan sonra daimi olarak isyanlarla geçti. 1335 senesinde Ma’ber Valisi Seyyid Celaleddin Madura, bağımsızlığını ilan etti. Sultan bu valinin üzerine yürüdü ise de bir netice elde edemedi. Böylece Ma’ber, Delhi Sultanlığının idaresinden çıktı.
Bengal Valisi Behram Han’ın 1338 senesinde ölümünden sonra sultanlığa bağlı Doğu Bengal eyaleti istiklalini ilan etti. Aradan bir sene geçmeden Ali Şah Kar adında bir kumandan isyan etti, fakat isyan anında bastırıldı. Arkasından Avadh Valisi Ayn-el-Mülk ayaklandı. Sultan bütün güçlüklere rağmen bu isyanı da bastırdı. Ayn-el-Mülk yakalanarak hapsedildi ise de bir süre sonra af edilerek tekrar Avadh valiliğine getirildi.
1343 senesinde Pencap eyaletindeki Sunam, Samana, Kaythal ve Guhram’da isyanlar çıktı. Ancak bu isyanlar şiddetli bir şekilde bastırıldı. Muhammed Tuğluk yine bir isyanı bastırmak üzere Sind Seferine çıktığı zaman Tahattha yakınlarında hastalanarak 1351 senesi Martında öldü. Muhammed Tuğluk’un ölümü sırasında Hindistan’da, üçü ayaklanmalardan ortaya çıkma beş tâne bağımsız Müslüman Türk devleti vardı.
Firuz Şah Mali Refahı Sağladı
Başsız ve güçsüz durumda kalan ordunun ileri gelen kumandanları ve devlet adamlarının ısrarıyla, ölen sultanın yeğeni Firuz Şah, sultanlığı istememesine rağmen, tahta çıkarıldı.
Firuz Şah, tahta geçtikten sonra devleti kuvvetlendirmek için seferlere çıktı. Bengal bölgesinin hakimi İlyas 1345 senesinde Batı Bengal’de bağımsızlığını ilan etmiş, 1352 senesinde ise Doğu Bengal’i ele geçirmişti. Firuz Şah, önce İlyas’ın üzerine yürüdü ve onu İkdala Kalesine çekilmeye mecbur bıraktı. Bu seferden sonra Orissa üzerine yürüyerek burayı ele geçirdi. Orissa Racası barış yapmak istedi. Senelik yirmi fil vergi vermek üzere barış yapıldı.
Firuz Şah, 1367 senesinde doksan bin süvari, 480 fil ve çok sayıda piyadeden meydana gelen ordusu ile Thattha üzerine sefer düzenledi. Çok büyük sıkıntıların, çekildiği bu sefer sonunda, Sind Camlarının hükümdarı Cam Mali’nin senede 400.000 Hint parası vermesi şartıyla anlaştılar.
Firuz Şah, 1388 senesi Eylül ayında seksen üç yaşındayken öldü. Her işinde alimlere danışan Firuz Şah, ülke topraklarını genişletmek için büyük seferlere çıkmaktan ziyade iç işleri ile uğraşmayı tercih etti. İşlerinde en büyük desteği hocası Celaleddin Hindi’den (rahmetullahi aleyh) görmekteydi. Vergileri koyup kaldırmakta dinin hükümlerine çok dikkat ederdi. Dine uymayan her türlü vergiyi kaldırdı. Devlet geliri azalacağı yerde daha da arttı. Devlet idaresinde yaptığı düzenlemeler, mali ve iktisadi alanlarda büyük bir gelişmeye sebep oldu. Müslüman ve gayri müslim bütün halkın refah ve saadetine hizmet etti.
Firuz Şah’dan sonra şehzadeler arasındaki mücadeleler, onun yaptığı bütün iyi işlerin tahrip olmasına ve sultanlığın kötü duruma düşmesine sebep oldu. Bu mücadelelerden sonra torunu Gıyaseddin Tuğluk tahta geçti. Bu tarihten Timur Han’ın 1398 senesindeki Hindistan Seferine kadar taht, altı defa el değiştirdi. Timur Han, 1398 senesi Eylül ayında İndus Nehri’ni geçerek Hindistan’a girdi.
Delhi Timur Han’ın Eline Geçti
Delhi Sultanı Mahmud Şah elindeki yetersiz kuvvetlerle karşı koymaya çalıştı ise de Delhi önündeki muhârebede yenildi. Delhi Tîmûr Han’ın eline geçti. Tîmûr Han, 1399 senesinde Türkistan’a geri dönünce, Mahmud Şah yeniden hükümdar ünvânını aldı. Fakat önce Mallû, sonra da Devlet Han Ludî’nin elinde bir kukla hükümdar olarak kaldı. Mahmud Şah’ın 1413 senesinde ölmesiyle Tuğluk Hanedanı sona erdi.
1414 yılında Delhi’yi ele geçiren Mültan valisi Hızır Han, ölünceye kadar bölgeyi Timur ve Şahruh adına idare etti. Ölümünden sonra yerine geçen oğlu Mübarek, bağımsızlığını ilan etti. Böylece Delhi Sultanlığı’nın idaresi, Peygamber neslinden olduklarını iddia etmeleri yüzünden “Seyyidler” adını alan Hızır Han nesline geçti.
Saltanatı ayaklanmalarla geçen Mübarek Şah, 1434 senesinde nüfuzunu kırmak istediği veziri Server-ül-Mülk tarafından öldürüldü. Yerine kardeşinin oğlu Muhammed, ondan sonra da 1444’te onun oğlu Âlem Şah çıktı. Hepsinin saltanatı, kargaşalık, ayaklanma, iç ve dış harplerle geçti. Bu yüzden devlet gittikçe zayıfladı. Son yıllarda devlet işleri Pencab’ın büyük bir kısmına hâkim olan Behlül Han Ludi adında bir Afgan beyinin eline geçti. 1451 seneside Behlül’ün baskısına dayanamayan Âlem Şah, tahtı ona bırakarak Badaun’da yerleşti. Böylece Delhi Türk Sultanlığı sona erdi ve hükümdarlık Afgan asıllı Ludilerin eline geçti.
Devlet Teşkilatı
Delhi Türk Sultanlığının idari teşkilatı genelde Türk İslâm devletlerinin teşkilâtına dayanmaktaydı. Saray teşkilatının başında Vekil-i Dar bulunurdu. Ondan sonra idaresinde haciplerin görev yaptığı Emir Hacib veya Bar Bey denilen saray görevlisi gelirdi.
İdari işlere vezir bakmaktaydı. Dini işler ise, Sadr-üs-Sudur denilen görevlinin idaresindeydi. Bu zat aynı zamanda sultanlık baş kadısı Kadı-i Memalik görevini de yapardı.
Delhi Türk Sultanlığı, süvari kuvvetlerinin büyük rol oynadığı düzenli bir orduya sahipti. Askerler önce, ıktalardan faydalanırlardı. Daha sonra maaş almaya başladılar. Orduda fillerin önemli bir yeri vardı. Fillerin üzerinde okçular bulunurdu. Ayrıca bunlardan düşman saflarını yarmak ve maneviyatlarını bozmak için faydalanılırdı. Ordunun piyade sınıfının çoğunu Hindular meydana getirirdi. Hassa askerleri dışında, piyadeler geçici olarak orduya alınırdı.
Büyük Alim ve Evliyalar Yetişti
Birçok alim, şair, yazar ve sanatkarı himayelerine alan Delhi Sultanları, kültür ve sanatın gelişmesine büyük hizmet ettiler. Balaban devri, ilim ve sanat bakımından önemlidir. Onun devrinde Ferideddin Mes’ud, Sadreddin bin Behaeddîn Zekeriyya, Bedreddin Ganevi gibi İslam alimleri, Hamideddin, Bedreddin Dımaşki, Hüsameddin gibi tıp alimleri yetişti. Büyük alim Emir Hüsrev Dehlevi, Delhi Sultanlarından himaye gördü.
Hüsrev Dehlevi, Hindistan’da şiirlerini Farsça yazan şairlerin en büyüğüdür. Şairliği yanı sıra, tarihi kitaplar da yazmıştır. Delhi sarayında yaşayan şairlerden birisi de Hüsrev Dehlevi’nin yakın arkadaşı Necmeddin Hasan Senceri idi. Bu iki zatın yakın dostu tarihçi Ziyaeddin Berni 1357 senesine kadar Delhi Sultanlığının tarihini anlatan Tarih-i Firuz Şah adlı eserin yazarıdır. Nizamüddin Evliya, Feridüddin Genc-i Şeker ve Şeyh Nureddin, Celaleddin Hindi gibi büyük tasavvuf alimleri Delhi Türk Sultanlığı zamanında yaşamış, Hindistan’ın meşhur ve büyük velileridir.
Geniş İmar Faaliyetleri Yapıldı
Delhi Sultanları, geniş imar faaliyetlerinde bulundular. Günümüze kadar ulaşan birçok eserler yaptılar. Ayrıca yeni şehirler inşa ettiler. Yaptıkları eserlerin büyük kısmı Delhi’dedir. Kutbeddin Aybeg’in yaptırmaya başladığı 79 metre yüksekliğindeki Kutb Minar ismi ile meşhur minare daha sonra bitirilmiştir. Aybeg, ayrıca Cayna mabetleri enkazını kullanarak Kıdvet-ül-İslam adlı camiyi inşa ettirdi.
Halac, Hanedanlığı zamanında Hindistan’daki Müslüman mimarisi, Selçuk mimarisi teknik ve üslubunun etkisinde gelişti. Alaeddin Halaci zamanında Kıdvet-ül-İslam Camii’nin yanında yapılan medrese bunlardan biridir.
Tuğluklarda Firuz Şah, birçok imar faaliyetlerinde bulundu. Ayrıca eski eserlerin tamir ve ihyasına büyük önem verdi. Hisar ve Cavnpur gibi birçok meşhur şehir kurdu ve tamir ettirdi. Ayrıca Firuzabad adıyla Delhi yakınlarında yeni bir başkent inşâ ettirdi. Buranın güneyinde Havz-ı Hassı denilen büyük havuzun kenarında bir medrese yaptırdı. Bunlardan başka; 50 sulama bendi, 40 cami, 30 medrese, 20 hankah, 100 kervansaray ve han, 5 darüşşifa, 100 türbe ve mezar, 10 hamam, 150 sulama işlerinde de kullanılabilecek kuyu ve su biriktirmeye mahsus havuz, 100 köprü yaptırmıştır.
İslamiyet, Aşağı İndüs vadisine ilk olarak Emeviler devrinde girmişti. Sonraları Hindistan içlerine Müslüman askeri kuvvetlerini ilk getiren Gazneli Türk hükümdarlarıydı. Gazneli Türkler, Pencab bölgesini ele geçirerek, burayı Hindistan’daki daimi merkezleri yaptılar. İktidarlarının sonuna doğru ise Lahor merkez olmuştu.
Gazneli Türklerin yerini alan Gurlular için Pencab, Hindistan’ın fethi için önemli bir merkezdi. Gurlu Hanedanından 1173 senesinden sonra Gazne’de hükümdar olan Şehabüddin (Muizzüddin) Muhammed, Ganj Ovası’nda hâkimiyetini genişletti. Muinüddin Çeşti hazretlerinden aldığı işaretle, Ecmir’i fethetti. Emrindeki Türk asıllı kumandanlarından Kutbeddin Aybeg’i bütün Hindistan’ın fethiyle vazifelendirdi.
Delhi Türk Devleti’nin Temeli Atıldı
Hindistan’da İslamiyet’in yayılmasında önemli rol oynayan Muizzüddin, 1206 senesinde ölünce, Lahor’a giden Kutbeddin Aybeg, sultanlık teklifini kabul etti. Kuzey Hindistan’a hâkim olup, Delhi Türk Devleti’nin temelini attı. Ölen Muizzüddin Muhammed’in kardeşi ve Batı Garluların Sultanı Gıyaseddin Mahmud bu durumu kabul edip Kutbeddin’e, Melik ünvanını verdi.
Bu sırada Sultan Muizzüddin’in komutanlarından Taceddin Yıldız, Gazne’de hüküm sürmekteydi. Aybeg, onu yenerek Gazne’ye girdiyse de, kırk gün kalabildi. Daha sonra Taceddin Yıldız’ın baskısı üzerine Hindistan’a çekildi. Orada İslâmiyet’in yayılması için çalıştı. Fethettiği yerleri cami ve medreselerle süsleyip, mümtaz ilim sahipleriyle şenlendirdi. Alimlere fakir ve muhtaçlara maaşlar bağlattı. Sulh ve sükunu sağlayıp, memleketinde her türlü zulme mâni oldu. Hak ve adaleti hakim kıldı.
Kutbeddin Aybeg, 1210 senesinde vefât edince, yerine Aram Şah geçti. Ancak saltanatı bir yıl sürdü. Aybeg’in damadı Şemseddin İltutmuş Onu tahtan indirerek yerine geçti. İltutmuş öncelikle diğer bölgelerde bağımsızlıklarını ilan eden komutanları da hâkimiyeti altına aldı ve Hindistan’da Türk İslam hakimiyetini yeniden kurarak, sağlamlaştırdı.
Abbasi Halifesi Tanıdı
Daha sonra başarılı seferler düzenleyerek, hâkimiyet bölgesini genişletti. Vindhya Dağlarının kuzeyinde kalan bütün Hindistan’ı ele geçirdi. Abbasi Halifesi Muntasır-billah tarafından tanınan Hindistan’ın ilk Müslüman Türk sultanı oldu. Nasır ve Emir-ül-Mü’minin lakabını aldı. Bir ara İsmail,ler, onu öldürmeyi ve devleti ele geçirmeyi plânladılarsa da, muvaffak olamadılar. Delhi sultanlarının en büyüklerinden olan İltutmuş, büyük İslâm âlimi Kutbüddin-i Bahtiyar Kaki’nin talebelerindendi. İslâmiyet’in Hindistan’da yayılması için çok gayret gösterdi. Ülkede birlik ve düzeni sağladı.
1236 senesinde Karakarlara karşı çıktığı seferde hastalanan İltutmuş, Mayıs ayında vefat etti. Ölümünden sonra oğlu Rükneddin Firuz Şah tahta geçti. Ancak altı ay sonra öldürüldü. Yerine İltutmuş’un kızı Raziye Begüm Sultan başa geçtiyse de ileri gelen devlet adamlarının muhalefeti üzerine tahtı terk etmek zorunda kaldı. İç karışıklıklar devleti yıkılmanın eşiğine getirdi.
Nitekim Moğollar; Sind, Mültan ve Batı Pencap’a girdiler. 1241 senesinde Lahor’u yağmaladılar. Kırklar diye bilinen komutanlar arasında kıskançlık yüzünden parçalanmalar baş gösterdi. Guwalyar ve Rantambor bölgeleri devletin elinden çıktı. Do’ab’daki Hindli yol kesiciler yüzünden, Bengal ile haberleşme tamamen kesildi.
Balaban İsyanları Bastırdı
Bu sırada İltutmuş’un Memluk (köle)lerinden biri olan ve soyca Kıpçak Türklerine dayanan Balaban, devlet içinde büyük bir nüfuz kazanmıştı. Balaban, süratle harekete geçerek, muhtelif bölgelerde isyanları bastırdı. Hind kabilelerini, racaları ve bazı emirleri cezalandırdı. 1247 senesinde Kalinca ile Kema arasındaki bölgeyi ele geçirdi.
1255 senesinde Kutluğ Han’ın isyanını bastırdı. 1257 senesinde tekrar Hindistan’a giren Moğollara karşı büyük bir ordu hazırladı. Moğolların geri çekilmelerini fırsat bilerek birlikleri ile orduya katılmayan bazı vali ve beylerin üzerine yürüdü. Bunları sindirdi ve birçoğunu affetti. Sultan Nasıreddin Mahmud Şah’ın 1266 yılında ölümü üzerine, iktidarın gerçek hâkimi olan Balaban, Gıyaseddin lakabıyla tahta çıktı.
Tahta çıkar çıkmaz, merkez ordusunu yeniden düzenledi. Asayişi bozan Hinduları ve Delhi civarındaki haydutları şiddetle cezalandırdı. Fakat idaresi altında büyük bir ordu bulunmasına rağmen, sultanlığın kaybettiği toprakları geri almak için fazla bir gayret göstermedi. Tek düşüncesi, hudutları tehdit eden Moğollara karşı hazırlıklı olmaktı. Bu gayeyle Sind ve Batı Pencab’ın idari durumunu yeniden düzenledi. Bölgeye önce Şir Han’ı, ölümünden sonra oğlu Muhammed Hanı vali tayin etti. Diğer oğlu Mahmud Buğra Han ise, bir orduyla kuzeyde bulunuyordu. 1279 senesinde Moğollar, Pencab’a saldırdılar. Delhi Sultanlığı topraklarında epeyce ilerleyerek Sütlüce Irmağını aştılar, fakat bozguna uğratıldılar.
Moğol saldırısını fırsat bilen Bengal Valisi Tuğrul Han ayaklanarak bağımsızlığını ilan etti. Balaban, Moğolları yendikten sonra, kuzeyde bulunan oğlu Buğra Han’ın ordusunu da yanına alarak Bengal üzerine yürüdü. Tuğrul Han hazinesini ve fillerini alarak Orissa ormanlarına sığındı ise de ele geçirilerek öldürüldü. Bengal valiliğine oğlu Mahmud Buğra Han’ı tayin etti. Balaban’ın 1287 yılında vefatından sonra başa geçen Muizzüddin Keykubad’ın başarısız idaresi, yerine geçen oğlu Kayumers’in de küçük yaşta olması üzerine Halaçların Reisi Firuz Şah, rakiplerini yenerek, Celaleddin lakabı ile Delhi Sultanlığı’nın başına geçti. Celaleddin Firuz Şah’ın 1290 senesinde Delhi Sultanlığı tahtına geçmesinden sonra, idare Halaciler sülalesine geçti.
Halaç Türkleri Hakim Oldu
Delhi Sultanlığı’na hâkim olan Halaç ailesi, eski bir Türk kabilesi olan ve kesin olarak tespit edilemeyen bir tarihte Türkistan’dan göç edip, doğu Afganistan ile Hindistan’ın kuzey hudutlarına yerleşen Halaç Türklerine mensupturlar.
Firuz Şah tahta çıktıktan sonra Hintli Prenslere karşı düzenlediği seferleri müspet neticeler vermedi. Fakat onun asıl isteği Moğollardan uzak kalmaktı. 1291-92 senesinde Moğol ordusunun büyük bir istila teşebbüsü başarıyla önlendi ve çoğu esir edildi. Bu esirlerin büyük bir kısmı Müslüman olarak Delhi Türk Sultanlığı’nın hizmetine girdiler. Aynı sene içinde Mandor ve Ucceyn’e seferler düzenlendi. Bu arada Kara valisi ve damadı Alaeddin Muhammed, hükümdardan izin almadan Devagir üzerine sefere çıktı.
1294 senesinde sekiz bin kişilik bir süvari birliğiyle yola çıkan Alaeddin, Vindhyalar Dağlarını geçerek zor şartlar altında iki ay süren bir yolculuktan sonra, Devagir’e vardı ve şehri kısa sürede ele geçirdi. Alaeddin, aldığı büyük ganimetlerle ülkesine döndü. Firuz Şah bu galibiyete çok sevindi. Yeğenini tebrik ve teftiş için Kara’ya gitti. Yerine Rükneddin İbrahim Şah geçti ise de beş ay tahta kalabildi. Onun yerine de 1296 yılında çıktığı bu yolculuğu esnasında vefat etti. Yerine Rükneddin İbrahim Şah geçti ise de beş ay tahtta kalabildi. Onun yerine de Alaeddin Muhammed Halaci geçti.
Moğollar Bozguna Uğratıldı
Alaeddin Muhammed, uzun seneler Moğol saldırılarına karşı koymakla uğraştı. 1299 senesinde Kutluğ Hoca’nın kumandasında 200.000 kişilik bir Moğol ordusu Delhi önlerine kadar geldi. Alaeddin, Moğollara karşı ordusunun az olmasına rağmen kahramanca savaştı bozguna uğrattı. İç işlerini düzelten Alaeddin Muhammed, 1302 senesinde fetihler yapmak için sefere çıktı. Racistan’da ünlü Çitor Kalesi’ni kuşatarak aldı. Fakat ordu bu seferden yorgun ve çok kayıp vermiş olarak döndü. Ayrıca Telingan Devleti üzerine gönderdiği ordu da başarı elde edemeden ve yorgun döndü.
1305 senesinde Amroha ve 1306 yılında Ravi yakınlarında, Moğollar bozguna uğratıldı. Bu mücadeleler sırasında Dipalpur eyaleti hudutları Melik Gazi Tuğluk’un idaresine verildi. Melik Gazi’nin her sene düzenlediği seferlerden dolayı da Moğol tehlikesi kalktı.
Kuzey Hindistan’ın hemen hemen tamamına hakim olan Alaeddin, 1308 senesinde Melik Kafur’u güney seferine gönderdi. Melik Kafur, önce Varangel’i, 1310 senesinde de Madur’a ve Duaramudra’yı ele geçirdi. Böylece sultanlığın güney sınırları deniz sahiline kadar dayandı.
Sultan Alaeddin, şahsi kabiliyet ve tecrübeleri ile devlet topraklarını genişletti. Birçok idari yenilik yaptı. Müslümanların refah ve huzur içinde yaşamalarını sağlamaya çalıştı. 1316 senesinde ölünce, Melik Kafur, Veliaht Hızır Han’ın yerine henüz 5-6 yaşındaki Şihabüddin Ömer’i tahta çıkardı. Buna karşı çıkan Alaeddin’in üçüncü oğlu Mübarek Han, Melik Kafur’u öldürttü. 1316 senesi Nisan ayında kardeşini de hapse attırarak Kutbeddin lakabı ile tahta çıktı. Mübarek Han, babasının bazı kanunlarını yürürlükten kaldırdı. Gucerat ve 1318 senesinde Devagir’deki isyânları bastırdı. Ancak bir Hindu dönmesi ve kölesi olan Hüsrev Han tarafından 1320 senesi Nisan ayında öldürüldü. Hüsrev Han tahta geçti.
Hüsrev Han, tahta geçtiği zaman Pencap’ta hudut bölgeleri kumandanı olan Gazi Melik Tuğluk isyan etti. Oğlu Fahreddin Cavna’nın da teşvikiyle Delhi üzerine yürüdü. Delhi önlerinde yapılan savaşı Gazi Melik Tuğluk kazandı. Hüsrev Han yakalanarak idam edildi. Gazi Melik de 1320 senesi Eylül ayının altısında Delhi Sultanlığı tahtına çıktı. Bu tarihten itibaren Delhi Sultanlığında Tuğluklar devri başladı.
Tuğluklar Devri Başladı
Babası Türk, annesi Hintli olan Gazi Gıyaseddin Melik Tuğluk tahta geçtikten bir hafta gibi kısa bir zaman zarfında sükuneti sağladı. Tuğluk-abad adı ile yeni bir şehir kurdu ve burasını hükümet merkezi yaptı. Dekken’deki Varangel Racası isyân edince, Uluğ Han unvanı alan oğlu Cavna Han’ı o bölgeye gönderdi. Bu sefer, başarısızlıkla neticelendi. Cavna Han 1323 senesinde tekrar Dekken üzerine gönderildi. O da Bidar’ı fethettikten sonra Varangel’e doğru ilerleyerek burayı da ele geçirdi. Bu tarihten itibaren Varangel, Sultanpur olarak adlandırıldı. Cavna Han, bölgede son olarak Telingana’yı fethetti. Burası ilk defa doğrudan doğruya Müslümanların idaresine girdi.
1325’te Tuğluk Han’ın ölümü üzerine oğlu Cavna Han, Muhammed Şah lakabı ile tahta geçti. Muhammed bin Tuğluk, bazı idari ve askeri tedbirler aldı. Güneydeki fetihler sebebiyle, bölgede yeni bir saltanat merkezi yapılmasına ihtiyaç duyarak, 1327 senesinde Devagir’i yeniden inşâ ettirdi. Devletabad adını verdiği bu şehri hükümet merkezi yaptı. Hükümet memurları, alimler ve halktan pek çok kişi buraya yerleşti. Muhammed Han, gönüllü göçün az olması yüzünden halkı Devletabad’a göç etmeye zorladı. Bu duruma kızan halk, arazilerini terk ederek hırsızlığa başladı. Sultanın, bunlar üzerinde bir birlik göndermesi, arazide ziraat yapılmasını zorlaştırdı ve Delhi’de kıtlık baş gösterdi.
Muhammed Han devri bundan sonra daimi olarak isyanlarla geçti. 1335 senesinde Ma’ber Valisi Seyyid Celaleddin Madura, bağımsızlığını ilan etti. Sultan bu valinin üzerine yürüdü ise de bir netice elde edemedi. Böylece Ma’ber, Delhi Sultanlığının idaresinden çıktı.
Bengal Valisi Behram Han’ın 1338 senesinde ölümünden sonra sultanlığa bağlı Doğu Bengal eyaleti istiklalini ilan etti. Aradan bir sene geçmeden Ali Şah Kar adında bir kumandan isyan etti, fakat isyan anında bastırıldı. Arkasından Avadh Valisi Ayn-el-Mülk ayaklandı. Sultan bütün güçlüklere rağmen bu isyanı da bastırdı. Ayn-el-Mülk yakalanarak hapsedildi ise de bir süre sonra af edilerek tekrar Avadh valiliğine getirildi.
1343 senesinde Pencap eyaletindeki Sunam, Samana, Kaythal ve Guhram’da isyanlar çıktı. Ancak bu isyanlar şiddetli bir şekilde bastırıldı. Muhammed Tuğluk yine bir isyanı bastırmak üzere Sind Seferine çıktığı zaman Tahattha yakınlarında hastalanarak 1351 senesi Martında öldü. Muhammed Tuğluk’un ölümü sırasında Hindistan’da, üçü ayaklanmalardan ortaya çıkma beş tâne bağımsız Müslüman Türk devleti vardı.
Firuz Şah Mali Refahı Sağladı
Başsız ve güçsüz durumda kalan ordunun ileri gelen kumandanları ve devlet adamlarının ısrarıyla, ölen sultanın yeğeni Firuz Şah, sultanlığı istememesine rağmen, tahta çıkarıldı.
Firuz Şah, tahta geçtikten sonra devleti kuvvetlendirmek için seferlere çıktı. Bengal bölgesinin hakimi İlyas 1345 senesinde Batı Bengal’de bağımsızlığını ilan etmiş, 1352 senesinde ise Doğu Bengal’i ele geçirmişti. Firuz Şah, önce İlyas’ın üzerine yürüdü ve onu İkdala Kalesine çekilmeye mecbur bıraktı. Bu seferden sonra Orissa üzerine yürüyerek burayı ele geçirdi. Orissa Racası barış yapmak istedi. Senelik yirmi fil vergi vermek üzere barış yapıldı.
Firuz Şah, 1367 senesinde doksan bin süvari, 480 fil ve çok sayıda piyadeden meydana gelen ordusu ile Thattha üzerine sefer düzenledi. Çok büyük sıkıntıların, çekildiği bu sefer sonunda, Sind Camlarının hükümdarı Cam Mali’nin senede 400.000 Hint parası vermesi şartıyla anlaştılar.
Firuz Şah, 1388 senesi Eylül ayında seksen üç yaşındayken öldü. Her işinde alimlere danışan Firuz Şah, ülke topraklarını genişletmek için büyük seferlere çıkmaktan ziyade iç işleri ile uğraşmayı tercih etti. İşlerinde en büyük desteği hocası Celaleddin Hindi’den (rahmetullahi aleyh) görmekteydi. Vergileri koyup kaldırmakta dinin hükümlerine çok dikkat ederdi. Dine uymayan her türlü vergiyi kaldırdı. Devlet geliri azalacağı yerde daha da arttı. Devlet idaresinde yaptığı düzenlemeler, mali ve iktisadi alanlarda büyük bir gelişmeye sebep oldu. Müslüman ve gayri müslim bütün halkın refah ve saadetine hizmet etti.
Firuz Şah’dan sonra şehzadeler arasındaki mücadeleler, onun yaptığı bütün iyi işlerin tahrip olmasına ve sultanlığın kötü duruma düşmesine sebep oldu. Bu mücadelelerden sonra torunu Gıyaseddin Tuğluk tahta geçti. Bu tarihten Timur Han’ın 1398 senesindeki Hindistan Seferine kadar taht, altı defa el değiştirdi. Timur Han, 1398 senesi Eylül ayında İndus Nehri’ni geçerek Hindistan’a girdi.
Delhi Timur Han’ın Eline Geçti
Delhi Sultanı Mahmud Şah elindeki yetersiz kuvvetlerle karşı koymaya çalıştı ise de Delhi önündeki muhârebede yenildi. Delhi Tîmûr Han’ın eline geçti. Tîmûr Han, 1399 senesinde Türkistan’a geri dönünce, Mahmud Şah yeniden hükümdar ünvânını aldı. Fakat önce Mallû, sonra da Devlet Han Ludî’nin elinde bir kukla hükümdar olarak kaldı. Mahmud Şah’ın 1413 senesinde ölmesiyle Tuğluk Hanedanı sona erdi.
1414 yılında Delhi’yi ele geçiren Mültan valisi Hızır Han, ölünceye kadar bölgeyi Timur ve Şahruh adına idare etti. Ölümünden sonra yerine geçen oğlu Mübarek, bağımsızlığını ilan etti. Böylece Delhi Sultanlığı’nın idaresi, Peygamber neslinden olduklarını iddia etmeleri yüzünden “Seyyidler” adını alan Hızır Han nesline geçti.
Saltanatı ayaklanmalarla geçen Mübarek Şah, 1434 senesinde nüfuzunu kırmak istediği veziri Server-ül-Mülk tarafından öldürüldü. Yerine kardeşinin oğlu Muhammed, ondan sonra da 1444’te onun oğlu Âlem Şah çıktı. Hepsinin saltanatı, kargaşalık, ayaklanma, iç ve dış harplerle geçti. Bu yüzden devlet gittikçe zayıfladı. Son yıllarda devlet işleri Pencab’ın büyük bir kısmına hâkim olan Behlül Han Ludi adında bir Afgan beyinin eline geçti. 1451 seneside Behlül’ün baskısına dayanamayan Âlem Şah, tahtı ona bırakarak Badaun’da yerleşti. Böylece Delhi Türk Sultanlığı sona erdi ve hükümdarlık Afgan asıllı Ludilerin eline geçti.
Devlet Teşkilatı
Delhi Türk Sultanlığının idari teşkilatı genelde Türk İslâm devletlerinin teşkilâtına dayanmaktaydı. Saray teşkilatının başında Vekil-i Dar bulunurdu. Ondan sonra idaresinde haciplerin görev yaptığı Emir Hacib veya Bar Bey denilen saray görevlisi gelirdi.
İdari işlere vezir bakmaktaydı. Dini işler ise, Sadr-üs-Sudur denilen görevlinin idaresindeydi. Bu zat aynı zamanda sultanlık baş kadısı Kadı-i Memalik görevini de yapardı.
Delhi Türk Sultanlığı, süvari kuvvetlerinin büyük rol oynadığı düzenli bir orduya sahipti. Askerler önce, ıktalardan faydalanırlardı. Daha sonra maaş almaya başladılar. Orduda fillerin önemli bir yeri vardı. Fillerin üzerinde okçular bulunurdu. Ayrıca bunlardan düşman saflarını yarmak ve maneviyatlarını bozmak için faydalanılırdı. Ordunun piyade sınıfının çoğunu Hindular meydana getirirdi. Hassa askerleri dışında, piyadeler geçici olarak orduya alınırdı.
Büyük Alim ve Evliyalar Yetişti
Birçok alim, şair, yazar ve sanatkarı himayelerine alan Delhi Sultanları, kültür ve sanatın gelişmesine büyük hizmet ettiler. Balaban devri, ilim ve sanat bakımından önemlidir. Onun devrinde Ferideddin Mes’ud, Sadreddin bin Behaeddîn Zekeriyya, Bedreddin Ganevi gibi İslam alimleri, Hamideddin, Bedreddin Dımaşki, Hüsameddin gibi tıp alimleri yetişti. Büyük alim Emir Hüsrev Dehlevi, Delhi Sultanlarından himaye gördü.
Hüsrev Dehlevi, Hindistan’da şiirlerini Farsça yazan şairlerin en büyüğüdür. Şairliği yanı sıra, tarihi kitaplar da yazmıştır. Delhi sarayında yaşayan şairlerden birisi de Hüsrev Dehlevi’nin yakın arkadaşı Necmeddin Hasan Senceri idi. Bu iki zatın yakın dostu tarihçi Ziyaeddin Berni 1357 senesine kadar Delhi Sultanlığının tarihini anlatan Tarih-i Firuz Şah adlı eserin yazarıdır. Nizamüddin Evliya, Feridüddin Genc-i Şeker ve Şeyh Nureddin, Celaleddin Hindi gibi büyük tasavvuf alimleri Delhi Türk Sultanlığı zamanında yaşamış, Hindistan’ın meşhur ve büyük velileridir.
Geniş İmar Faaliyetleri Yapıldı
Delhi Sultanları, geniş imar faaliyetlerinde bulundular. Günümüze kadar ulaşan birçok eserler yaptılar. Ayrıca yeni şehirler inşa ettiler. Yaptıkları eserlerin büyük kısmı Delhi’dedir. Kutbeddin Aybeg’in yaptırmaya başladığı 79 metre yüksekliğindeki Kutb Minar ismi ile meşhur minare daha sonra bitirilmiştir. Aybeg, ayrıca Cayna mabetleri enkazını kullanarak Kıdvet-ül-İslam adlı camiyi inşa ettirdi.
Halac, Hanedanlığı zamanında Hindistan’daki Müslüman mimarisi, Selçuk mimarisi teknik ve üslubunun etkisinde gelişti. Alaeddin Halaci zamanında Kıdvet-ül-İslam Camii’nin yanında yapılan medrese bunlardan biridir.
Tuğluklarda Firuz Şah, birçok imar faaliyetlerinde bulundu. Ayrıca eski eserlerin tamir ve ihyasına büyük önem verdi. Hisar ve Cavnpur gibi birçok meşhur şehir kurdu ve tamir ettirdi. Ayrıca Firuzabad adıyla Delhi yakınlarında yeni bir başkent inşâ ettirdi. Buranın güneyinde Havz-ı Hassı denilen büyük havuzun kenarında bir medrese yaptırdı. Bunlardan başka; 50 sulama bendi, 40 cami, 30 medrese, 20 hankah, 100 kervansaray ve han, 5 darüşşifa, 100 türbe ve mezar, 10 hamam, 150 sulama işlerinde de kullanılabilecek kuyu ve su biriktirmeye mahsus havuz, 100 köprü yaptırmıştır.