Bir açıklama: Bütün buradaki yazılarımı Almanya,da çıkan bir yerel Türk gazetesinde yazıyorum. Burada da sizlerle paylaşıyorum. Bilginiz olsun istedim.
Bir eskiden bir yeniden....
Önce selam sonra kelam. Selamün Aleyküm muhterem kardeşlerim. Düşündüm taşındım, ramazanın etkisinden mi bilmem bu sefer de kendimden birşeyler yazayım istedim. Sizlerin affına sığınarak sizleri başka bir atmosfere götürmek için yazıma başlıyorum. Okurken hayalinizde canlandırın. Belki bir anı olur.
Şimdi eskilerden yazıyorum.
Yıl 1964, yer Karaman, oturduğumuz mahalle alişahane mahallesi, evlerin hepsi kerpiç veya ahşap yapı, ailelerin aylık gideri 40 veya 50 lira, yevmiye yani günlük kazancın 2,5 TL, ev kiraları 5-10 TL arası. Tabii bütün bunları yazmamda ki gaye sizleri zaman tünelinden o senelere götürmek. Mahalle sakinleri hepsi gariban iş bulunca çalışıyorlar, iş bulamayınca mahallelinin verdiği 1 tas çorba ile o günü geçiştirmeye çalışıyorlar. En güzel yemek bulgurpilavı, (bizde şebit ekmek derler) yufkanın içine sıkıp elimize verirler, birde tembih ederlerdi:
- Aman yere dökme bir yere oturda ye.
O zamanlar babam hacarap belediye de elektrik kurumunda şoför. Bendeniz okula yeni başlamıştım. Tekrar zamana dönelim. Evlerinde 12 duvar yastığı bir çabut kilim altında kamıştan yapılmış hasır alelade yapılmış perde penceresi kırılmış ama hamurla yapıştırılmış pencereler çamurdan yapılmış ocaklar veya gaz ocağı bir kaç yatak minder. Hali durumu biraz yerinde olanların telli dolabı vardı. Aydınlanma gaz lambası, idare vesairle oluyordu. Pazar en güzel günleri idi yaz aylarının. Herkes mesire(Piknik) yerimiz olan tren garının yanındaki kavaklı büyük bir boş alana yol alır, gölgelere sofralarını kurarlardı. Milletin azığında öyle et, gril ve sair yoktu. Kimisi domates soğan biber kimisi yumurta, ev yapımı peynir, yağsız çökelek kimileri de sadece bulgurpilavı. Öyle neşeli ve kaynaşırdı ki insanlar. Dersinki bunların hepsi akraba. Birbirleri ile azıklarını değiş tokuş yaparlardı. Çocuklar bir çok oyun kurar oynaşırlardı. Çocukların öyle özel oyuncakları felan yoktu her çocuk kendi hayal gücünü kullanır, oyuncaklarını yapardı. Kız çocukları çöplerden ve kumaş parçalarından bebekler yaparlardı. Oğlan çocukları söğüt ağacından dal koparır at yaparlar tahta parçalarından tabanca kılınç bıcak araba yaparlardı. Esnaflar semt, semt oluşmuştu. Semerciler (Semer eşeğin sırtına koyulan) sokağı, arabacılar (at arabası) sokağı, demirciler sokağı gibi sıralanmış halde oluşmuş küçük dükkanlarda çalışırlardı. Benim en çok sevdiğim sokak helvacılar sokağı ve fırıncılar sokağı idi. Babalarımız amele pazarına gider iş arardı. Eğer o gün babalarımız iş bulmuşsa ertesi gün bayram ederdik. Sokakta bir gazete parçasını yerde görseler, ALLAH c.c. ismi yazabilir diye yerden kaldırırlar yüksek bir yerlere koyarlardı. Bizlerede söylerler aynısını yapardık. Çöplere ekmek atılmaz bayat ismi kullanılmazdı. Komşulardan birisi güzel bir yemek yaparsa komşularına dağıtırdı. Kavgalar olur ama küslük olmazdı. Olsa da mahalle eşrafı barıştırırdı. Mahalle sakinleri birbirlerinin çocuklarına göz, kulak olurlardı. Çocuklardan birisi yaramazlık yaparsa mahalle sakinlerinden bir büyük müdahale eder, hatta yeri gelince tokatı atardı ama ailesine gidip şikayet edemezdi. Bilirdi ki bu seferde ailesinden sopayı yiyecek. Bayram gelince Çocuklar en güzel giysilerini giyer büyüklerin ellerini öpmeye topluca giderlerdi. Bütün mahallede bir hareketlilik başlardı. Yüzler ve gözler hep gülerdi. Çocuklar el öpme işi bittikten sonra bayram yerlerine giderlerdi. Bütün bindiğimiz eğlence araçları elle çevrilirdi. Tatlıcılar, dondurmacılar, macuncular, ( Macun bir çeşit şekerleme çöpe sarılırdı.) simitçiler, baloncular satış yapmak için bağrışırlardı. Adeta koro muzik söylerlerdi. Çocuklar etraflarına dolar, bir şeyler almak için uğraşırlardı. Okula giderken siyah önlük üzerine beyaz yaka giyerdik. Bu niçindi biliyormusunuz? Fakir çocuklar zenğin çocukların elbiselerine imrenmesin diye. Her Pazartesi temizlik taraması vardı. Eller elbiseler ve saçlar kontrol edilirdi. Sıra ile öğrencilere okuldan un verilir, evlerde çeşitli simit vesair yapılır, ertesi gün okulda dağıtılırdı. Yani anlayacağınız mesut ve mutluyduk ama şimdi öylemi? Anlatsam o kadar çok ki sahifeler dolusu yazabilirim. Eğer hayale dalmışta hayalinizi noktalamışsam özür dilerim. Burada yazıma nokta diyorum ve yeni olan bir yazımı paylaşıyorum.
Bu yazımızda yeniden.....
Birgün facedeyim tam kafa gitmiş zihnim yorulmuş arakan hakkında bir konuyu okuyordum. Zaten uzun süre bilgisayar başında durmuyorum. Baktım çok tanıdığım ve hergün gördüğüm bir kişi önce:
- Slm yazdı.
Bende baktım çok iyi tanıdığım biri hemen cevap verdim:
- Ve aleyküm selam.
- Nasılsın inşa-ALLAH iyisin.
- Elhamdulillah iyiyim sizlerde iyisinizdir inşa-ALLAH.
- Amin ALLAH razı olsun. Telefon numaranı verirmisin?
- Cep telefon numarası mı? ev telefon numarasını mı?
- Cep telefon numarası.
- ...................................................... Tamammı?
- Tamam şimdi sana gelecek kodu bana yaz.
Ben bir taraftan konuyu okuyorum bir taraftan cevap veriyorum.
- Kod gelmedi mesajlamı gönderiyorsun.
- Evet, geldi ise hemen yaz.
- Tamam, şimdi geldi yazıyorum. ................................ doğrumu?
- Evet, şimdi msn adresini ver.
- ................................................. Evet bu msn adresim.
- Şifresini de ver.
- ................................. bu da şifrem.
- Face şifreni de verirmisin?.
- .................................. bu da face şifrem. Okuduğum konu bitiyor. Ben uyanıyorum ve hemen soruyorum:
- Bütün bu bilgileri niçin aldın kardeşim?
- Anket için...
- Haydi ALLAH’a emanet görüşürüz... Bilgisayarımı kapatıyorum. Biraz dinlendikten sonra kalkıyorum. Kalkıyorum ama içimde bir kuşku oluştu. Biraz sonra benim oğlan yanıma geliyor ve:
- Baba sen bilgilerini kime verdin?
- Felan kişiye.
- O bilgilerini verdiğin kişi felan kişi değilmiş.
- Ya kimmiş?
- Hacker aynısını Ramazan’a da yapmışlar ama yutmamış.
- Ne demek oğlum biz şimdi kandırıldıkmı?
- Kandırıldığını bilemem ama şimdi hemen msn ye gir.
Giriyorum açık zaten kapatmamıştım. Hemen faceyi denedim gitmiş. Şifreyi unuttum dedim. Cevap geldi yeni şifre verdim ve girdim faceden mesaj geldi hacker diyarbakırdan girmiş. Faceyi kurtardık dedim. Bu sefer msn ye girdim ve kapatıp açayım dedim oğlan kapatma demeye varmadı biz butona basmış olduk. Böylece msn yi kaptırdık. Facede E mail adresini değiştirmiştim. Face bize kaldı. Zaman daralınca bıraktım. Sonra teravih namazına gittik. Gelince kafama takıldı ya msn yi tekrar denedim açılmadı. Bende şifremi unuttum dedim. Bir çok sorular sordu cevapladım. On dakika sonra cevap geldi bilgilerim onaylandı yeni şifremi verdim ve açıldı. Siz, siz olun emin olmadan önemli bilgilerinizi internetten vermeyin. Bu olay bir çok kardeşimizin başına geldi. Başka iş yaparken öbür işle asla uğraşmayın benden size nasihat. Burada tecrübe konuşuyor. Sizlere veda etmeden önce sizleri ALLAH’a emanet ediyorum. Gelecek yazıda buluşmak üzere selam ve dua ile...........
M.S.A.
Bir eskiden bir yeniden....
Önce selam sonra kelam. Selamün Aleyküm muhterem kardeşlerim. Düşündüm taşındım, ramazanın etkisinden mi bilmem bu sefer de kendimden birşeyler yazayım istedim. Sizlerin affına sığınarak sizleri başka bir atmosfere götürmek için yazıma başlıyorum. Okurken hayalinizde canlandırın. Belki bir anı olur.
Şimdi eskilerden yazıyorum.
Yıl 1964, yer Karaman, oturduğumuz mahalle alişahane mahallesi, evlerin hepsi kerpiç veya ahşap yapı, ailelerin aylık gideri 40 veya 50 lira, yevmiye yani günlük kazancın 2,5 TL, ev kiraları 5-10 TL arası. Tabii bütün bunları yazmamda ki gaye sizleri zaman tünelinden o senelere götürmek. Mahalle sakinleri hepsi gariban iş bulunca çalışıyorlar, iş bulamayınca mahallelinin verdiği 1 tas çorba ile o günü geçiştirmeye çalışıyorlar. En güzel yemek bulgurpilavı, (bizde şebit ekmek derler) yufkanın içine sıkıp elimize verirler, birde tembih ederlerdi:
- Aman yere dökme bir yere oturda ye.
O zamanlar babam hacarap belediye de elektrik kurumunda şoför. Bendeniz okula yeni başlamıştım. Tekrar zamana dönelim. Evlerinde 12 duvar yastığı bir çabut kilim altında kamıştan yapılmış hasır alelade yapılmış perde penceresi kırılmış ama hamurla yapıştırılmış pencereler çamurdan yapılmış ocaklar veya gaz ocağı bir kaç yatak minder. Hali durumu biraz yerinde olanların telli dolabı vardı. Aydınlanma gaz lambası, idare vesairle oluyordu. Pazar en güzel günleri idi yaz aylarının. Herkes mesire(Piknik) yerimiz olan tren garının yanındaki kavaklı büyük bir boş alana yol alır, gölgelere sofralarını kurarlardı. Milletin azığında öyle et, gril ve sair yoktu. Kimisi domates soğan biber kimisi yumurta, ev yapımı peynir, yağsız çökelek kimileri de sadece bulgurpilavı. Öyle neşeli ve kaynaşırdı ki insanlar. Dersinki bunların hepsi akraba. Birbirleri ile azıklarını değiş tokuş yaparlardı. Çocuklar bir çok oyun kurar oynaşırlardı. Çocukların öyle özel oyuncakları felan yoktu her çocuk kendi hayal gücünü kullanır, oyuncaklarını yapardı. Kız çocukları çöplerden ve kumaş parçalarından bebekler yaparlardı. Oğlan çocukları söğüt ağacından dal koparır at yaparlar tahta parçalarından tabanca kılınç bıcak araba yaparlardı. Esnaflar semt, semt oluşmuştu. Semerciler (Semer eşeğin sırtına koyulan) sokağı, arabacılar (at arabası) sokağı, demirciler sokağı gibi sıralanmış halde oluşmuş küçük dükkanlarda çalışırlardı. Benim en çok sevdiğim sokak helvacılar sokağı ve fırıncılar sokağı idi. Babalarımız amele pazarına gider iş arardı. Eğer o gün babalarımız iş bulmuşsa ertesi gün bayram ederdik. Sokakta bir gazete parçasını yerde görseler, ALLAH c.c. ismi yazabilir diye yerden kaldırırlar yüksek bir yerlere koyarlardı. Bizlerede söylerler aynısını yapardık. Çöplere ekmek atılmaz bayat ismi kullanılmazdı. Komşulardan birisi güzel bir yemek yaparsa komşularına dağıtırdı. Kavgalar olur ama küslük olmazdı. Olsa da mahalle eşrafı barıştırırdı. Mahalle sakinleri birbirlerinin çocuklarına göz, kulak olurlardı. Çocuklardan birisi yaramazlık yaparsa mahalle sakinlerinden bir büyük müdahale eder, hatta yeri gelince tokatı atardı ama ailesine gidip şikayet edemezdi. Bilirdi ki bu seferde ailesinden sopayı yiyecek. Bayram gelince Çocuklar en güzel giysilerini giyer büyüklerin ellerini öpmeye topluca giderlerdi. Bütün mahallede bir hareketlilik başlardı. Yüzler ve gözler hep gülerdi. Çocuklar el öpme işi bittikten sonra bayram yerlerine giderlerdi. Bütün bindiğimiz eğlence araçları elle çevrilirdi. Tatlıcılar, dondurmacılar, macuncular, ( Macun bir çeşit şekerleme çöpe sarılırdı.) simitçiler, baloncular satış yapmak için bağrışırlardı. Adeta koro muzik söylerlerdi. Çocuklar etraflarına dolar, bir şeyler almak için uğraşırlardı. Okula giderken siyah önlük üzerine beyaz yaka giyerdik. Bu niçindi biliyormusunuz? Fakir çocuklar zenğin çocukların elbiselerine imrenmesin diye. Her Pazartesi temizlik taraması vardı. Eller elbiseler ve saçlar kontrol edilirdi. Sıra ile öğrencilere okuldan un verilir, evlerde çeşitli simit vesair yapılır, ertesi gün okulda dağıtılırdı. Yani anlayacağınız mesut ve mutluyduk ama şimdi öylemi? Anlatsam o kadar çok ki sahifeler dolusu yazabilirim. Eğer hayale dalmışta hayalinizi noktalamışsam özür dilerim. Burada yazıma nokta diyorum ve yeni olan bir yazımı paylaşıyorum.
Bu yazımızda yeniden.....
Birgün facedeyim tam kafa gitmiş zihnim yorulmuş arakan hakkında bir konuyu okuyordum. Zaten uzun süre bilgisayar başında durmuyorum. Baktım çok tanıdığım ve hergün gördüğüm bir kişi önce:
- Slm yazdı.
Bende baktım çok iyi tanıdığım biri hemen cevap verdim:
- Ve aleyküm selam.
- Nasılsın inşa-ALLAH iyisin.
- Elhamdulillah iyiyim sizlerde iyisinizdir inşa-ALLAH.
- Amin ALLAH razı olsun. Telefon numaranı verirmisin?
- Cep telefon numarası mı? ev telefon numarasını mı?
- Cep telefon numarası.
- ...................................................... Tamammı?
- Tamam şimdi sana gelecek kodu bana yaz.
Ben bir taraftan konuyu okuyorum bir taraftan cevap veriyorum.
- Kod gelmedi mesajlamı gönderiyorsun.
- Evet, geldi ise hemen yaz.
- Tamam, şimdi geldi yazıyorum. ................................ doğrumu?
- Evet, şimdi msn adresini ver.
- ................................................. Evet bu msn adresim.
- Şifresini de ver.
- ................................. bu da şifrem.
- Face şifreni de verirmisin?.
- .................................. bu da face şifrem. Okuduğum konu bitiyor. Ben uyanıyorum ve hemen soruyorum:
- Bütün bu bilgileri niçin aldın kardeşim?
- Anket için...
- Haydi ALLAH’a emanet görüşürüz... Bilgisayarımı kapatıyorum. Biraz dinlendikten sonra kalkıyorum. Kalkıyorum ama içimde bir kuşku oluştu. Biraz sonra benim oğlan yanıma geliyor ve:
- Baba sen bilgilerini kime verdin?
- Felan kişiye.
- O bilgilerini verdiğin kişi felan kişi değilmiş.
- Ya kimmiş?
- Hacker aynısını Ramazan’a da yapmışlar ama yutmamış.
- Ne demek oğlum biz şimdi kandırıldıkmı?
- Kandırıldığını bilemem ama şimdi hemen msn ye gir.
Giriyorum açık zaten kapatmamıştım. Hemen faceyi denedim gitmiş. Şifreyi unuttum dedim. Cevap geldi yeni şifre verdim ve girdim faceden mesaj geldi hacker diyarbakırdan girmiş. Faceyi kurtardık dedim. Bu sefer msn ye girdim ve kapatıp açayım dedim oğlan kapatma demeye varmadı biz butona basmış olduk. Böylece msn yi kaptırdık. Facede E mail adresini değiştirmiştim. Face bize kaldı. Zaman daralınca bıraktım. Sonra teravih namazına gittik. Gelince kafama takıldı ya msn yi tekrar denedim açılmadı. Bende şifremi unuttum dedim. Bir çok sorular sordu cevapladım. On dakika sonra cevap geldi bilgilerim onaylandı yeni şifremi verdim ve açıldı. Siz, siz olun emin olmadan önemli bilgilerinizi internetten vermeyin. Bu olay bir çok kardeşimizin başına geldi. Başka iş yaparken öbür işle asla uğraşmayın benden size nasihat. Burada tecrübe konuşuyor. Sizlere veda etmeden önce sizleri ALLAH’a emanet ediyorum. Gelecek yazıda buluşmak üzere selam ve dua ile...........
M.S.A.