Tarihte bazı bilim İnsanları vardır ki insanlığı daha ileri noktaya götürme amacıyla kendilerini bilime feda etmişlerdir. Zehirlenen kimyagerler, zararlı ışınlardan kanser olanlar, kör olanlar...
İşte bilim için hayatını feda eden insanlar.
1- Marie Curie
Marie Curie, 7 Kasım 1867 tarihinde Polonya'da doğdu. Kardeşleriyle birlikte annesinin müdürlük yaptığı yurtta kalıyordu. Ülkesindeki mevcut eğitim sistemi yüzünden kadınların üniversiteye gitmesi ya da teknik eğitim almaları için yurtdışına gitmeleri gerekmekteydi.
Kardeşi Bronya ile para biriktirdiler.
1885 senesinde Bronya Sorbonne'da tıp eğitimi görmeye başladı. Mezuniyetinden sonra Marie'ye matematik ve fizik eğitimi alması için yardım etti.
1891senesinin Kasım'ında başladığı eğitiminde bir buçuk sene sonunda sınıfının birincisi olarak fizik diploması aldı. 1894 senesinde ise matematik alanında ikinci diplomasını aldı.
1896 senesinde öğretmenlik diplomasını aldıktan sonra 1897 senesinde daha önce Henri Becquerel'in duyurduğu, uranyum tuzlarının yaydığı, sonraları radyoaktivite olarak adlandırılacak olan ışın üzerinde detaylı bir şekilde çalışmaya başladı.
1898 senesinin Temmuz'unda Curie, yeni radyoaktif bir element olan ve uranyumun radyoaktif bozunmasından ortaya çıkan polonyumu bulduğunu duyurdu.
Eylül 1898'de Fransız kimyacı Eugène-Anatole Demarçay'ın spektroskopi yöntemi ile tanımlanmasına yardım ettiği, doğal radyoaktif element radyumu duyurdular.
1904 senesinde doktorasını vererek Fransa'da gelişmiş bilim alanında doktora unvanı alan ilk kadın oldu. Aynı sene radyoaktivite konusundaki araştırmalarından ötürü, kocası ve Becquerel ile paylaştığı Nobel Fizik Ödülü'nü alarak, tarihte Nobel Ödülü alan ilk kadın oldu.
1911 senesinde ise radyum ve polonyumun keşfi ve araştırılmasındaki rolünden dolayı Nobel Kimya Ödülü'ne layık görülen Marie, tarihte iki Nobel Ödülüne sahip ilk kişi oldu.
Halen 2 Nobel Ödülüne sahip tek kadındır. Bu dönemde laboratuvar çalışmaları sırasında maruz kaldığı aşırı radyasyondan dolayı hastalık yaşamaya başladı.
1934 sensesinde Fransa'da kan kanserinden öldü ve bu hastalığı da aşırı radyasyona maruz kalmasına bağlandı. Ölümünden sonra kendisine "Bilim İçin Ölen Kadın" denildi. Marie'nin radyokaktivite çalışmalarından dolayı, radyokativite birimine "curie" denilmektedir.
SÖZLERİ:
- Ben, bilimin yüksek bir güzelliği olduğunu düşünenler arasındayım.
- Ben de Nobel gibi düşünüyorum: İnsanlık, yeni keşiflerden kötülüklerden çok iyilikler çıkaracaktır.
- Hayatta hiçbir şeyden korkmayın yalnız; her şeyi anlamaya çalışın. Şimdi anlama zamanı, böylece daha az korkabiliriz.
- İnsanlar konusunda daha az, fikirler konusunda daha çok meraklı olun.
ÖDÜLLERİ:
1903 - Nobel Fizik Ödülü
1903 - İngiliz Kraliyet Birliği'nden Davy madalyası
1911 - Nobel Kimya Ödülü
1921 - Bilime katkılarından ötürü, Amerika'nın kadınları adına, başkan Warren Harding'ten 1 gram radyum
Marie Curie'nin not defterleri o kadar çok radyasyona maruz kalmıştır ki, ancak kurşun kaplı bölmelerde muhafa edilip radyoaktif korunma malzemeleri ile incelenebilmektedir.2- Carl Scheele
Scheele, 18. Yüzyılın en önemli doğa bilimcilerinden biri olan ve modern kimyanın kurucusu olarak bilinen ünlü İsveçli eczacı kimyager, Alman kökenli olup 19 Aralık 1742 ‘ de Stralsun da on bir çocuklu bir ailenin yedinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası oldukça saygın bir tüccardı.
Tıpkı en büyük ağabeyi Johan Martin gibi o da eczacılık ve kimya ile ilgilendi. 1757-1765 yılları arasında ortaokuldan mezun olduktan sonra Göteborg da eczacı çırağı olarak çalıştı. Daha sonra 2 yıl Stockholm da yaşadı. Taşındığı Uppsala da büyük bir ilaç şirketinde laboratuvar sorumlusu olarak çalıştı aynı zamanda orada önemli bir Üniversite de Kimya profesörü olan Torbern Bergman ile tanıştı. Daha sonra ise Malmö ye ve ardından Köpinge taşındı. 1775’te Köping’de kendi eczane ve laboratuvarını kurarak yaşamının sonuna kadar burada bilimsel çalışmalarını sürdürdü .Ve Scheele 21Mayıs 1786 da Köping de 43 yaşında öldü.
1775 den beri Scheele Stockholm da İsveç akademisinin üyesiydi. Scheele mangan klor, tartarik asit, gliserin, laktik asit gibi çeşitli kimyasal element ve bileşikleri keşfetti. Bariti (baryum oksit) ayırmayı başardı. Dağ billuru (kalsiyum florür) üzerindeki çalışmalarının sonucunda hidroflüorik asiti elde etti. İlk kez onun elde edip fiziksel ve kimyasal özelliklerini araştırdığı bakır arsenit Scheele yeşili, kalsiyum, tungstat minerali ise şeelit olarak adlandırılır. Organik asitler elde etmek amacıyla sebze, meyve ve öteki doğal maddeler üzerinde çalıştı. Bu çalışmaları arasında limondan limon asiti, kuzukulağı ve raventin kökünden oksalik asidi, idrardan ürik asidi ayırmayı başarabildi. Scheele aynı zamanda ilk defa gazların adsorpsiyonunu keşfetti. Fakat onun en önemli başarısı havadaki oksijenin varlığını keşfetmesi idi. Ve Scheel bu keşfi "Ateş ve Havada Kimyasal Gözlem ve Deneyler" olarak tanımladı.
Scheele bu çalışmasını yayımlaması aşamasında oldukça yavaş davrandı ve Priestly hızlı davranarak çalışmalarını daha önce yayımladı.Fakat bugün biliniyor ki Carl Wilhelm Scheele bu keşfi Priestly den daha önce yapmıştır.
Havadaki oksijenin keşfi fotoğrafçılık tarihi için oldukça önemlidir. Scheel çalışmasında gümüş klorürün sulu çözeltisini ve amonyağın fazlası ile reaksiyona sokarak gümüş klorürün renginde olan çeşitli etkileri incelemiştir. Scheele 1770lerde gazlarla ilgili çalışmalar yaparak filojiston kavramını ileri sürmüştür. Ve Scheele filojiston kavramını "ateşin maddesi" olarak tanımlar. Bilim tarihçileri Carl Wilhelm Scheele, Antoine Lavoiser, Joseph Black ve Joseph Priestley arasından Scheelin yaptığı çalışmalar doğrultusunda oksijeni ilk keşfeden bilim insanı olarak kabul ederler. Bugün bu çalışma metninin ilk basımı çok nadir ve pahalı olarak antika mağazalarında bulunabiliyor.
Başlıca eseri: Abhandlung von der Luft un dem Fere (Hava ve Ateşe İlişkin Bilimsel Araştırma) 1777.3- Sir David Brewster
İskoç fizikçi. Optik alanındaki çalışmalarıyla, özellikle ışığın polarılmasına ilişkin Brewster yasasıyla tanınır.
11 Aralık 1781’de,Roxburghshire’daki Jedburgh kentinde doğdu. 1793’te daha on iki yaşındayken papaz olmak amacıyla girdiği Edinburgh Üniversite-si’nden 1800’de diplomasını almasına karşın, fen bilimlerine, özellikle optiğe duyduğu ilgi onu kiliseden ayırdı. 1799’da ışık üzerinde deneylere başlayarak, ölünceye değin çoğu optiği, özellikle de ışığın polarılmasını konu alan üç yüzü aşkın makale yayımladı. Pek çok bilimsel derginin sürekli yazar kadrosunda yer alan Brewster 1807’den başlayarak yirmi iki yıl boyunca Edinburgh Encyclopaedia’yı yayıma hazırlama görevini de üstlendi. 1815’te Londra’daki Royal Society’nin üyeliğine seçildi; ışığın polarılmasına ilişkin çalışmaları da bu kuruluşun Copley (1816), Rumford (1819) ve Royal (1831) madalyalarıyla ödüllendirildi. 1831’de British Association for the Advancement of Scicnce’m kuruluşunda etkin bir rol oynadı, ertesi yıl da “sir” unvanı aldı. 1859’da Edinburgh Üniversitesi’nin yöneticiliğine, 1860’ta rektör yardımcılığına getirilen Brewster, 10 Şubat 1868’de Melrose’daki Allerby’de öldü.
Çalışmalarını kristallerin optik özellikleri, ışığın yansıması, soğurulması ve polarılması üzerinde yoğunlaştıran Brewster’in bu alana en büyük katkısı, adıyla anılan polarılma yasasıdır. 1808’de Malus, bir yüzeyden yansıyan ışık dalgalarının kısmen ya da tümüyle polarıldığını gözlemlemişti. Araştırmalarını bu bulgu üzerinde derinleştiren Brewster, önce kırılan ışığın, ardından yansıyan ışığın polarılmasını inceledi ve yansıtıcı yüzeylerde ortamın kırma indisi ile polarılma açısı arasında matematiksel bir bağıntı olduğunu ortaya koyarak 1815’te polarılmanın temel yasalarını açıkladı. Brewster yasasına göre su ya da cam gibi saydam bir ortamın yansıtıcı yüzeyine düşürülen bir ışık demeti gelen ışınla kırılan ışın arasındaki açı 90° olduğu zaman maksimum polarılmaya uğrar. Işığın yüzeye geliş açısı, dik bir eksene göre θp ve ortamda kırılma açısı θr olarak tanımlanırsa, θp + θr = 90° eşitliğini sağlayan bu kritik θp, açısına Brewster polarılma açısı denir. Brewster yasasına göre ayrıca, havadan başka bir ortama geçen bir ışık ışını için kırılma indisi, polarılma açısının tanjantına eşittir: tan θp=n. Bu eşitlikte n, havadan ortama giren ışık için, ortamın havaya göre kırma indisini verir. Örneğin kırma indisi yaklaşık 1,5 olan camın polarılma açısı 57°’dir.
Brewster’in tüm bulguları, ışığın enine yayılan elektromanyetik dalga olduğu yolundaki o çağın görüşüyle kolaylıkla açıklanabildiği halde o, tüm yaşamı boyunca parçacık kuramına bağlı kaldı. Zamanında bilimsel tutuculuk olarak nitelenen bu tavrı, yarım yüzyıl sonra ortaya çıkarılan bulgularla bir ölçüde aklanıyordu. Bugün ışığın bazen dalga, bazen parçacık özelliği gösteren ikili bir yapısı olduğu bilinmektedir.
• YAPITLAR (başlıca): A Treatise on Neza Philosophical Instruments for various Purposes in the Arts and Sciences, 1813,(“Sanat ve Bilimde Çeşitli Amaçlarla Kullanılabilecek Yeni Felsefi Araçlar Üzerine İncelemeler”); On Some Properties of Light, 1813, (“Işığın Bazı Özellikleri Üzerine”); Treatise on the Kaleidoscope, 1819, (“Kaleidoskop Üzerine incelemeler”); Treatise on Optics, 1831, (“Optik Üzerine İncelemeler”).
4- Elizabeth Ascheim
Röntgen ışıkları üzerine çalışmalar yapan ve "X ışınları"nı daha iyi kullanmak için kendisini deney hayvanı gibi kullanarak bugün de kullandığımız birtakım ayarlamaları geliştiren bilim kadınıdır. O tarihlerde röntgen ışınlarının vücut üzerindeki negatif etkileri bilinmediğinden vücudunun her organında gelişen kanserden dolayı hayatını kaybetmiştir.
5- Robert Bunsen
obert Bunsen 30 Mart 1811 doğumlu Alman kimyacıdır.Gustav Kirchhoff ile birlikte sezyum ve rubidyumu bulmuşlardır(1860).Bunsen çeşitli analitik-gaz metodları geliştirmiştir ve fotokimya da öncü bilim adamlarındandır ve organoarseik kimyanın ilk adımlarını atanlardandır.Laboratuvar asistanı Peter Desaga ile birlikte, zamanında kullanılan laboratuvar ocağını geliştirerek Bunsen ocağını bulmuşlardır. Robert Bunsen adlı Kimyagerle birlikte Spektrum Analizi Teorisi'ni ortaya koyan Alman kimyagerdir. Bu teori ile daha sonra Güneşin yapısını ve davranışlarını açıklamak için çalışmalarda bulunmuştur.
Doğum 30 Mart 1811, Königsberg Prusya (Şimdi Kaliningrad, Rusya)
Ölüm 17 Ekim 1887, Berlin Almanya
Robert Bunsen adlı Kimyagerle birlikte Spektrum Analizi Teorisi’ni ortaya koyan Alman kimyagerdir. Bu teori ile daha sonra Güneşin yapısını ve davranışlarını açıklamak için çalışmalarda bulunmuştur.
Kirchhoff 1845 yılında Kirchhoff’un Kanunları adı altındaki çalışmalarını açıklamıştır. Bu kanunlarla akım, voltaj ve elektriksel ağların direnç hesaplamaları yapılabilmektedir. Alman fizikçi George Simon Ohm’un çalışmalarını bir adım daha ileriye taşımış ve elektriksel akımın üç boyutlu analizini yapmıştır. Daha sonraki çalışmaları ışık hızındaki bir iletkenden geçen akım üzerine olmuştur.
1847′de Berlin Üniversitesinde Privatdozen (maaşsız ders veren) olmuştur. Üç sene sonrada Breslau Üniversitesi tarafından sıra dışı fizik profesörü olarak kabul edilmiştir. Heidelberg Üniversitesi 1854′te Kirchoff’a Fizik Profesörü ünvanını vermiştir ve yine burada Spektrum Analizi Teorisini birlikte bulduğu Bunsen ile tanışmıştır. İkilinin çalışmalarına göre her element belirli bir sıcaklık altında renkli bir ışık yaymaya başlar. Bu ışık element için karakteristik olup prizmadan geçirilerek gösterdiği dalga boyu her element için farklılık göstermektedir. Bu yeni araştırma ekipmanı aracılıyla ikili cesium (1860) ve rubidium (1861) elementlerini bulmuştur. Daha sonra Kirchoff bu çalışmalarını Güneş üzerine yoğunlaştırmıştır ve ışığın bir gazdan geçerse gazın onu absorbe edeceğini ve daha sonra gaz ısıtılırsa bu dalga boyunda ışınım yapacağını bulmuştur.
Daha sonra bu ilkeyi Güneş spektrumunun karanlık hatları üzerinde denemiş ve Astronomide yeni bir çağ başlatmıştır. 1875′te Berlin Üniversitesinde Matematiksel Fizik Koltuğu’na sahip olmuştur.
En ünlü yayınları; Vorlesungen über mathematische Physik (4 ciltlik Matematiksel Fizik üzerine Dersler) ve Gesammelte Abhandlungen (1882; ilave, 1891; “Toplanmış Raporlar) adlı eserlerdir.
6- William Bullock
Bullock, çarklı matbaa makinesini icat etti. Bakıldığında aslında tehlikeli bir icat değildi; ama Bullock, kendi sinirine kurban olacaktı.
Makineyi Philadelphia Public Ledger Gazetesi'ne sattı. Ne olduysa kurulum sırasında oldu. Dişlisine tam oturmayan bir kayış, Bullock'u haddinden fazla sinirlendirdi ve Bullock, kayışı tekmelemeye başladı. Böylece kayışı dişlisine oturtacağını sanıyordu; ama onun yerine dişli bacağını tercih etti. Çok geçmeden bacağı kangren oldu. Ampute edilmek için girdiği ameliyatta masada kaldı.
7- Jean-Francois de Rozier
Hidrojenle şişirilmiş bir balonla Manş denizini ilk defa geçmeyi başaran havacıdır. Normalde fizik ve kimya öğretmeni olan Jean-François de Rozier için uçmak bir tutkuydu. Bu sebeple Mongolfier kardeşlerin balonla uçuş denemelerinde gönüllü olarak yer aldı. 1783 yılında dünyanın ilk balon uçuşunu gerçekleştiren insan olmuştur. Ancak hayatı ise bir balon kazasında sona ermiştir.
8- Thomas Midgley Jr.
Thomas Midgley Jr. 1889'da doğmuş Amerikalı bir bilim adamı. Kendisine ait bir çok patenti var. Ama beni özellikle ilgilendiren iki tanesi, tetraetil kurşun ve CFC.
Kurşun bir nörotoksin, yani çok fazla kurşun alırsanız beyninizi ve merkezi sinir sisteminizi onarılamayacak şekilde tahrip edersiniz. Yoğun bir şekilde kurşuna maruz kalmanın körlük, uykusuzluk, böbrek yetersizliği, işitme kaybı, kanser ve felç gibi ağır sonuçları olabilir. Midgley General Motors Reseach Corporation için çalışırken, kurşunun bütün bu olumsuz etkilerine karşın tetraetil kurşun bileşiğinin araba motorlarındaki sarsılma sorununu ciddi biçimde azalttığını fark etti. Bunun üzerine General Motors, Dupont ve Standart Oil of New Jersey, Ethly Gasoline Corporation'ı kurarak dünyadaki tetraetil kurşun talebini karşılamak için faliyete geçti. Kurşun isminin halk üzerindeki negatif etkisini azaltmak için reklam kampanyalarında genelde "Etil" adını kullandılar. Dolaylı etkileri tam olarak ölçülemese de bu yeni buluşun ne kadar ölümcül olduğunu anlatmak için bir örnek vermek gerekirse 1924'te, bir kaç gün içerisinde beş üretim işçisi birden ölüp, yeterince iyi havalandırılamayan tek bir üretim tesisinde otuz beş işçi kalıcı hasarlar yüzünden yürüyemez hale geldi.
Midgley'in insanlığa zararı bu kadarla kalmadı. Motorlardaki sarsılma problemlerini tetra etil kurşun ile çözdükten sonra buzdolaplarındaki soğutma problemleri içinde kloroflorokarbonları (CFC) keşfetti. Ve CFC'ler ozonu deldikleri anlaşılana kadar yaklaşık 50 yıl süreyle soğutuculardan deodorantlara her yerde kullanıldılar. CFC'lerin ozonu yok etmekte ne kadar etkili olduklarını hayal etmek çok zor. 1 kilogram CFC yaklaşık 70.000 kilogram atmosferik ozonu yok edip delebilir. Aynı zamanda tek bir molekül CFC gaza seri etkilerini arttırmakta bir molekül karbondioksit gazına göre 10.000 kat daha etkilidir.
Dünya tarihi üzerinde bence yaşayan hiç bir organizma çevreye Thomas Midgley Jr.'dan daha fazla zarar vermemiştir. Belki de tanrısal bir adaletle Midgley'in ölümünede bir icadı yol açmıştır. 1940'da geçirdiği çocuk felci sonucu kötürüm olunca, kendisini otomatik olarak kaldırması ya da yatağa yatırması için motorlu bir makara takımı tasarladı. 1944'te makine çalışırken yanlışlıkla kordonlara dolanan Midgley boğularak öldü.
İşte bilim için hayatını feda eden insanlar.
1- Marie Curie
Marie Curie, 7 Kasım 1867 tarihinde Polonya'da doğdu. Kardeşleriyle birlikte annesinin müdürlük yaptığı yurtta kalıyordu. Ülkesindeki mevcut eğitim sistemi yüzünden kadınların üniversiteye gitmesi ya da teknik eğitim almaları için yurtdışına gitmeleri gerekmekteydi.
Kardeşi Bronya ile para biriktirdiler.
1885 senesinde Bronya Sorbonne'da tıp eğitimi görmeye başladı. Mezuniyetinden sonra Marie'ye matematik ve fizik eğitimi alması için yardım etti.
1891senesinin Kasım'ında başladığı eğitiminde bir buçuk sene sonunda sınıfının birincisi olarak fizik diploması aldı. 1894 senesinde ise matematik alanında ikinci diplomasını aldı.
1896 senesinde öğretmenlik diplomasını aldıktan sonra 1897 senesinde daha önce Henri Becquerel'in duyurduğu, uranyum tuzlarının yaydığı, sonraları radyoaktivite olarak adlandırılacak olan ışın üzerinde detaylı bir şekilde çalışmaya başladı.
1898 senesinin Temmuz'unda Curie, yeni radyoaktif bir element olan ve uranyumun radyoaktif bozunmasından ortaya çıkan polonyumu bulduğunu duyurdu.
Eylül 1898'de Fransız kimyacı Eugène-Anatole Demarçay'ın spektroskopi yöntemi ile tanımlanmasına yardım ettiği, doğal radyoaktif element radyumu duyurdular.
1904 senesinde doktorasını vererek Fransa'da gelişmiş bilim alanında doktora unvanı alan ilk kadın oldu. Aynı sene radyoaktivite konusundaki araştırmalarından ötürü, kocası ve Becquerel ile paylaştığı Nobel Fizik Ödülü'nü alarak, tarihte Nobel Ödülü alan ilk kadın oldu.
1911 senesinde ise radyum ve polonyumun keşfi ve araştırılmasındaki rolünden dolayı Nobel Kimya Ödülü'ne layık görülen Marie, tarihte iki Nobel Ödülüne sahip ilk kişi oldu.
Halen 2 Nobel Ödülüne sahip tek kadındır. Bu dönemde laboratuvar çalışmaları sırasında maruz kaldığı aşırı radyasyondan dolayı hastalık yaşamaya başladı.
1934 sensesinde Fransa'da kan kanserinden öldü ve bu hastalığı da aşırı radyasyona maruz kalmasına bağlandı. Ölümünden sonra kendisine "Bilim İçin Ölen Kadın" denildi. Marie'nin radyokaktivite çalışmalarından dolayı, radyokativite birimine "curie" denilmektedir.
SÖZLERİ:
- Ben, bilimin yüksek bir güzelliği olduğunu düşünenler arasındayım.
- Ben de Nobel gibi düşünüyorum: İnsanlık, yeni keşiflerden kötülüklerden çok iyilikler çıkaracaktır.
- Hayatta hiçbir şeyden korkmayın yalnız; her şeyi anlamaya çalışın. Şimdi anlama zamanı, böylece daha az korkabiliriz.
- İnsanlar konusunda daha az, fikirler konusunda daha çok meraklı olun.
ÖDÜLLERİ:
1903 - Nobel Fizik Ödülü
1903 - İngiliz Kraliyet Birliği'nden Davy madalyası
1911 - Nobel Kimya Ödülü
1921 - Bilime katkılarından ötürü, Amerika'nın kadınları adına, başkan Warren Harding'ten 1 gram radyum
Marie Curie'nin not defterleri o kadar çok radyasyona maruz kalmıştır ki, ancak kurşun kaplı bölmelerde muhafa edilip radyoaktif korunma malzemeleri ile incelenebilmektedir.2- Carl Scheele
Scheele, 18. Yüzyılın en önemli doğa bilimcilerinden biri olan ve modern kimyanın kurucusu olarak bilinen ünlü İsveçli eczacı kimyager, Alman kökenli olup 19 Aralık 1742 ‘ de Stralsun da on bir çocuklu bir ailenin yedinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası oldukça saygın bir tüccardı.
Tıpkı en büyük ağabeyi Johan Martin gibi o da eczacılık ve kimya ile ilgilendi. 1757-1765 yılları arasında ortaokuldan mezun olduktan sonra Göteborg da eczacı çırağı olarak çalıştı. Daha sonra 2 yıl Stockholm da yaşadı. Taşındığı Uppsala da büyük bir ilaç şirketinde laboratuvar sorumlusu olarak çalıştı aynı zamanda orada önemli bir Üniversite de Kimya profesörü olan Torbern Bergman ile tanıştı. Daha sonra ise Malmö ye ve ardından Köpinge taşındı. 1775’te Köping’de kendi eczane ve laboratuvarını kurarak yaşamının sonuna kadar burada bilimsel çalışmalarını sürdürdü .Ve Scheele 21Mayıs 1786 da Köping de 43 yaşında öldü.
1775 den beri Scheele Stockholm da İsveç akademisinin üyesiydi. Scheele mangan klor, tartarik asit, gliserin, laktik asit gibi çeşitli kimyasal element ve bileşikleri keşfetti. Bariti (baryum oksit) ayırmayı başardı. Dağ billuru (kalsiyum florür) üzerindeki çalışmalarının sonucunda hidroflüorik asiti elde etti. İlk kez onun elde edip fiziksel ve kimyasal özelliklerini araştırdığı bakır arsenit Scheele yeşili, kalsiyum, tungstat minerali ise şeelit olarak adlandırılır. Organik asitler elde etmek amacıyla sebze, meyve ve öteki doğal maddeler üzerinde çalıştı. Bu çalışmaları arasında limondan limon asiti, kuzukulağı ve raventin kökünden oksalik asidi, idrardan ürik asidi ayırmayı başarabildi. Scheele aynı zamanda ilk defa gazların adsorpsiyonunu keşfetti. Fakat onun en önemli başarısı havadaki oksijenin varlığını keşfetmesi idi. Ve Scheel bu keşfi "Ateş ve Havada Kimyasal Gözlem ve Deneyler" olarak tanımladı.
Scheele bu çalışmasını yayımlaması aşamasında oldukça yavaş davrandı ve Priestly hızlı davranarak çalışmalarını daha önce yayımladı.Fakat bugün biliniyor ki Carl Wilhelm Scheele bu keşfi Priestly den daha önce yapmıştır.
Havadaki oksijenin keşfi fotoğrafçılık tarihi için oldukça önemlidir. Scheel çalışmasında gümüş klorürün sulu çözeltisini ve amonyağın fazlası ile reaksiyona sokarak gümüş klorürün renginde olan çeşitli etkileri incelemiştir. Scheele 1770lerde gazlarla ilgili çalışmalar yaparak filojiston kavramını ileri sürmüştür. Ve Scheele filojiston kavramını "ateşin maddesi" olarak tanımlar. Bilim tarihçileri Carl Wilhelm Scheele, Antoine Lavoiser, Joseph Black ve Joseph Priestley arasından Scheelin yaptığı çalışmalar doğrultusunda oksijeni ilk keşfeden bilim insanı olarak kabul ederler. Bugün bu çalışma metninin ilk basımı çok nadir ve pahalı olarak antika mağazalarında bulunabiliyor.
Başlıca eseri: Abhandlung von der Luft un dem Fere (Hava ve Ateşe İlişkin Bilimsel Araştırma) 1777.3- Sir David Brewster
İskoç fizikçi. Optik alanındaki çalışmalarıyla, özellikle ışığın polarılmasına ilişkin Brewster yasasıyla tanınır.
11 Aralık 1781’de,Roxburghshire’daki Jedburgh kentinde doğdu. 1793’te daha on iki yaşındayken papaz olmak amacıyla girdiği Edinburgh Üniversite-si’nden 1800’de diplomasını almasına karşın, fen bilimlerine, özellikle optiğe duyduğu ilgi onu kiliseden ayırdı. 1799’da ışık üzerinde deneylere başlayarak, ölünceye değin çoğu optiği, özellikle de ışığın polarılmasını konu alan üç yüzü aşkın makale yayımladı. Pek çok bilimsel derginin sürekli yazar kadrosunda yer alan Brewster 1807’den başlayarak yirmi iki yıl boyunca Edinburgh Encyclopaedia’yı yayıma hazırlama görevini de üstlendi. 1815’te Londra’daki Royal Society’nin üyeliğine seçildi; ışığın polarılmasına ilişkin çalışmaları da bu kuruluşun Copley (1816), Rumford (1819) ve Royal (1831) madalyalarıyla ödüllendirildi. 1831’de British Association for the Advancement of Scicnce’m kuruluşunda etkin bir rol oynadı, ertesi yıl da “sir” unvanı aldı. 1859’da Edinburgh Üniversitesi’nin yöneticiliğine, 1860’ta rektör yardımcılığına getirilen Brewster, 10 Şubat 1868’de Melrose’daki Allerby’de öldü.
Çalışmalarını kristallerin optik özellikleri, ışığın yansıması, soğurulması ve polarılması üzerinde yoğunlaştıran Brewster’in bu alana en büyük katkısı, adıyla anılan polarılma yasasıdır. 1808’de Malus, bir yüzeyden yansıyan ışık dalgalarının kısmen ya da tümüyle polarıldığını gözlemlemişti. Araştırmalarını bu bulgu üzerinde derinleştiren Brewster, önce kırılan ışığın, ardından yansıyan ışığın polarılmasını inceledi ve yansıtıcı yüzeylerde ortamın kırma indisi ile polarılma açısı arasında matematiksel bir bağıntı olduğunu ortaya koyarak 1815’te polarılmanın temel yasalarını açıkladı. Brewster yasasına göre su ya da cam gibi saydam bir ortamın yansıtıcı yüzeyine düşürülen bir ışık demeti gelen ışınla kırılan ışın arasındaki açı 90° olduğu zaman maksimum polarılmaya uğrar. Işığın yüzeye geliş açısı, dik bir eksene göre θp ve ortamda kırılma açısı θr olarak tanımlanırsa, θp + θr = 90° eşitliğini sağlayan bu kritik θp, açısına Brewster polarılma açısı denir. Brewster yasasına göre ayrıca, havadan başka bir ortama geçen bir ışık ışını için kırılma indisi, polarılma açısının tanjantına eşittir: tan θp=n. Bu eşitlikte n, havadan ortama giren ışık için, ortamın havaya göre kırma indisini verir. Örneğin kırma indisi yaklaşık 1,5 olan camın polarılma açısı 57°’dir.
Brewster’in tüm bulguları, ışığın enine yayılan elektromanyetik dalga olduğu yolundaki o çağın görüşüyle kolaylıkla açıklanabildiği halde o, tüm yaşamı boyunca parçacık kuramına bağlı kaldı. Zamanında bilimsel tutuculuk olarak nitelenen bu tavrı, yarım yüzyıl sonra ortaya çıkarılan bulgularla bir ölçüde aklanıyordu. Bugün ışığın bazen dalga, bazen parçacık özelliği gösteren ikili bir yapısı olduğu bilinmektedir.
• YAPITLAR (başlıca): A Treatise on Neza Philosophical Instruments for various Purposes in the Arts and Sciences, 1813,(“Sanat ve Bilimde Çeşitli Amaçlarla Kullanılabilecek Yeni Felsefi Araçlar Üzerine İncelemeler”); On Some Properties of Light, 1813, (“Işığın Bazı Özellikleri Üzerine”); Treatise on the Kaleidoscope, 1819, (“Kaleidoskop Üzerine incelemeler”); Treatise on Optics, 1831, (“Optik Üzerine İncelemeler”).
4- Elizabeth Ascheim
Röntgen ışıkları üzerine çalışmalar yapan ve "X ışınları"nı daha iyi kullanmak için kendisini deney hayvanı gibi kullanarak bugün de kullandığımız birtakım ayarlamaları geliştiren bilim kadınıdır. O tarihlerde röntgen ışınlarının vücut üzerindeki negatif etkileri bilinmediğinden vücudunun her organında gelişen kanserden dolayı hayatını kaybetmiştir.
5- Robert Bunsen
obert Bunsen 30 Mart 1811 doğumlu Alman kimyacıdır.Gustav Kirchhoff ile birlikte sezyum ve rubidyumu bulmuşlardır(1860).Bunsen çeşitli analitik-gaz metodları geliştirmiştir ve fotokimya da öncü bilim adamlarındandır ve organoarseik kimyanın ilk adımlarını atanlardandır.Laboratuvar asistanı Peter Desaga ile birlikte, zamanında kullanılan laboratuvar ocağını geliştirerek Bunsen ocağını bulmuşlardır. Robert Bunsen adlı Kimyagerle birlikte Spektrum Analizi Teorisi'ni ortaya koyan Alman kimyagerdir. Bu teori ile daha sonra Güneşin yapısını ve davranışlarını açıklamak için çalışmalarda bulunmuştur.
Doğum 30 Mart 1811, Königsberg Prusya (Şimdi Kaliningrad, Rusya)
Ölüm 17 Ekim 1887, Berlin Almanya
Robert Bunsen adlı Kimyagerle birlikte Spektrum Analizi Teorisi’ni ortaya koyan Alman kimyagerdir. Bu teori ile daha sonra Güneşin yapısını ve davranışlarını açıklamak için çalışmalarda bulunmuştur.
Kirchhoff 1845 yılında Kirchhoff’un Kanunları adı altındaki çalışmalarını açıklamıştır. Bu kanunlarla akım, voltaj ve elektriksel ağların direnç hesaplamaları yapılabilmektedir. Alman fizikçi George Simon Ohm’un çalışmalarını bir adım daha ileriye taşımış ve elektriksel akımın üç boyutlu analizini yapmıştır. Daha sonraki çalışmaları ışık hızındaki bir iletkenden geçen akım üzerine olmuştur.
1847′de Berlin Üniversitesinde Privatdozen (maaşsız ders veren) olmuştur. Üç sene sonrada Breslau Üniversitesi tarafından sıra dışı fizik profesörü olarak kabul edilmiştir. Heidelberg Üniversitesi 1854′te Kirchoff’a Fizik Profesörü ünvanını vermiştir ve yine burada Spektrum Analizi Teorisini birlikte bulduğu Bunsen ile tanışmıştır. İkilinin çalışmalarına göre her element belirli bir sıcaklık altında renkli bir ışık yaymaya başlar. Bu ışık element için karakteristik olup prizmadan geçirilerek gösterdiği dalga boyu her element için farklılık göstermektedir. Bu yeni araştırma ekipmanı aracılıyla ikili cesium (1860) ve rubidium (1861) elementlerini bulmuştur. Daha sonra Kirchoff bu çalışmalarını Güneş üzerine yoğunlaştırmıştır ve ışığın bir gazdan geçerse gazın onu absorbe edeceğini ve daha sonra gaz ısıtılırsa bu dalga boyunda ışınım yapacağını bulmuştur.
Daha sonra bu ilkeyi Güneş spektrumunun karanlık hatları üzerinde denemiş ve Astronomide yeni bir çağ başlatmıştır. 1875′te Berlin Üniversitesinde Matematiksel Fizik Koltuğu’na sahip olmuştur.
En ünlü yayınları; Vorlesungen über mathematische Physik (4 ciltlik Matematiksel Fizik üzerine Dersler) ve Gesammelte Abhandlungen (1882; ilave, 1891; “Toplanmış Raporlar) adlı eserlerdir.
6- William Bullock
Bullock, çarklı matbaa makinesini icat etti. Bakıldığında aslında tehlikeli bir icat değildi; ama Bullock, kendi sinirine kurban olacaktı.
Makineyi Philadelphia Public Ledger Gazetesi'ne sattı. Ne olduysa kurulum sırasında oldu. Dişlisine tam oturmayan bir kayış, Bullock'u haddinden fazla sinirlendirdi ve Bullock, kayışı tekmelemeye başladı. Böylece kayışı dişlisine oturtacağını sanıyordu; ama onun yerine dişli bacağını tercih etti. Çok geçmeden bacağı kangren oldu. Ampute edilmek için girdiği ameliyatta masada kaldı.
7- Jean-Francois de Rozier
Hidrojenle şişirilmiş bir balonla Manş denizini ilk defa geçmeyi başaran havacıdır. Normalde fizik ve kimya öğretmeni olan Jean-François de Rozier için uçmak bir tutkuydu. Bu sebeple Mongolfier kardeşlerin balonla uçuş denemelerinde gönüllü olarak yer aldı. 1783 yılında dünyanın ilk balon uçuşunu gerçekleştiren insan olmuştur. Ancak hayatı ise bir balon kazasında sona ermiştir.
8- Thomas Midgley Jr.
Thomas Midgley Jr. 1889'da doğmuş Amerikalı bir bilim adamı. Kendisine ait bir çok patenti var. Ama beni özellikle ilgilendiren iki tanesi, tetraetil kurşun ve CFC.
Kurşun bir nörotoksin, yani çok fazla kurşun alırsanız beyninizi ve merkezi sinir sisteminizi onarılamayacak şekilde tahrip edersiniz. Yoğun bir şekilde kurşuna maruz kalmanın körlük, uykusuzluk, böbrek yetersizliği, işitme kaybı, kanser ve felç gibi ağır sonuçları olabilir. Midgley General Motors Reseach Corporation için çalışırken, kurşunun bütün bu olumsuz etkilerine karşın tetraetil kurşun bileşiğinin araba motorlarındaki sarsılma sorununu ciddi biçimde azalttığını fark etti. Bunun üzerine General Motors, Dupont ve Standart Oil of New Jersey, Ethly Gasoline Corporation'ı kurarak dünyadaki tetraetil kurşun talebini karşılamak için faliyete geçti. Kurşun isminin halk üzerindeki negatif etkisini azaltmak için reklam kampanyalarında genelde "Etil" adını kullandılar. Dolaylı etkileri tam olarak ölçülemese de bu yeni buluşun ne kadar ölümcül olduğunu anlatmak için bir örnek vermek gerekirse 1924'te, bir kaç gün içerisinde beş üretim işçisi birden ölüp, yeterince iyi havalandırılamayan tek bir üretim tesisinde otuz beş işçi kalıcı hasarlar yüzünden yürüyemez hale geldi.
Midgley'in insanlığa zararı bu kadarla kalmadı. Motorlardaki sarsılma problemlerini tetra etil kurşun ile çözdükten sonra buzdolaplarındaki soğutma problemleri içinde kloroflorokarbonları (CFC) keşfetti. Ve CFC'ler ozonu deldikleri anlaşılana kadar yaklaşık 50 yıl süreyle soğutuculardan deodorantlara her yerde kullanıldılar. CFC'lerin ozonu yok etmekte ne kadar etkili olduklarını hayal etmek çok zor. 1 kilogram CFC yaklaşık 70.000 kilogram atmosferik ozonu yok edip delebilir. Aynı zamanda tek bir molekül CFC gaza seri etkilerini arttırmakta bir molekül karbondioksit gazına göre 10.000 kat daha etkilidir.
Dünya tarihi üzerinde bence yaşayan hiç bir organizma çevreye Thomas Midgley Jr.'dan daha fazla zarar vermemiştir. Belki de tanrısal bir adaletle Midgley'in ölümünede bir icadı yol açmıştır. 1940'da geçirdiği çocuk felci sonucu kötürüm olunca, kendisini otomatik olarak kaldırması ya da yatağa yatırması için motorlu bir makara takımı tasarladı. 1944'te makine çalışırken yanlışlıkla kordonlara dolanan Midgley boğularak öldü.