ceylannur
Yeni Üyemiz
Beyin Fırtınası ve Tink Tanklar
Amerikalı Edwin Land 1943'te sahilde küçük kızının fotografını çektiği zaman kızı sabırsızlıkla, 'Baba! Niçin resmi hemen şimdi göremiyorum ?' diye sormuştu. Bu soru babayı düşünmeye sevk etti. Düşünmesinin semeresini ise, ona ün kazandıran Polaroid makineyi geliştirerek gördü. Burada küçük kızın, o güne kadar düşünülmemiş veya hayata geçirilememiş bir olay için babasına ilham kaynağı olmuştur. Yeni keşif ve icatlara zemin hazırlayan müessir yollardan biri de beyin fırtınasıdır (Brainstorming). Beyin fırtınasının temel prensibi şudur: Bir problemi çözmekle görevlendirilen bir grubun üyeleri mümkün olduğu kadar kadar çok fikir üretirler. Buradaki problem illâ da bir sıkıntılı durum olmayabilir (Negatif problem) . Olumlu bir problem de olabilir. Meselâ bir şirket, yıl sonunda elde ettiği kârı en verimli bir şekilde nasıl kullanacağını bir beyin fırtınası seansı ile halledebilir. Beyin fırtınası seanslarında üretilen fikirler mantıksız, sıra dışı, çılgınca ve görünüşte imkânsız olabilirler. Burada temel kaide, kesinlikle eleştiri ve kritik olmaması. 'Nasıl olur?, bu da mı olur ? yahu, hadi be sende !, kafayı mı yedin !!! ?' türünden sözler henüz yeni ortaya çıkmış veya çıkacak olan fikri hemen yok edebilir.
Albert Einstein bu konuda şöyle demiştir: " Ortaya atılan yeni fikirlerde bir ilginçlik, saçmalık yoksa bu fikirde umut yok demektir." Dahası başlangıçta aptalca imiş gibi görünen bir fikir, beyin fırtınası ekibinin diğer üyeleri üzerinde müsbet tesirler icra edebilir. Beyin fırtınası seansında görüşler yüksek sesle söylenmeli ve hemen kaydedilmelidir. 30-40 dk'lık bir seanstan sonra bütün fikirler üyeler tarafından değerlendirilerek en iyi fikir çözüm olarak seçilir.
Beynimizin sağ tarafı, zihindeki resimlerle veya hikâyelerle ilgilenmekten ve çapraz bağıntılar kurmaktan hoşlanır. Beyin fırtınaları çalışmaları sağ beyni uyarır.
Yapılan çalışmalar çocukların (bilhassa 2-7 yaş arası) okula gitmeden önce, okul dönemine göre sağ beyni dokuz kat daha fazla kullandıklarını ortaya koymuştur. Yani çocuklar yeni (mucitce) fikirleri daha fazla üretirler. Durum böyle iken niçin uzun yıllardan beri hiçbir bilim adamımız Nobel mükâfatı almamıştır? Niçin bütün yeni buluş ve icatlar başkaları tarafından yapılmaktadır? Son yüz yıldaki patentlerin yüzde kaçı bize aittir? Cevaplardan bir tanesi, okullarımızda beyin fırtınası gibi yenilikçi düşüncelerin yeterince öğretilmemesi olabilir.
Okullarımızda genellikle meraklı sorular pek teşvik edilmemekte, aksine, çocuklardan kalıplar içinde düşünmeleri ve önceden hazırlanmış cevapları vermeleri istenmektedir. Yeri gelmişken tarihimizdeki duruma kısaca bir göz atıp Mimar Sinanlar'ın, Itrîler'in, Fatihler'in, Hazerfenler'in, Gazaliler'in nasıl yetiştiğini daha iyi anlayabiliriz.
Fatih Sultan Mehmet'in kurduğu, Sahn-ı Seman Medreseleri'nde fizik, kimya, biyoloji, matematik, astronomi, mantık, felsefe, edebiyat gibi fen ve sosyal bilimler birlikte öğretiliyor, mucit ve kâşifler yetiştiriliyordu.
Havan topunu ilk icat eden Fatih'tir. Barutu ateşli silahlarda ilk kullanan Osmanlılar'dır. İlk uçan insan bir Türk'tür. Mimar Sinan hâlâ aşılamamıştır. Bir Itrî, bir Dede Efendi henüz geçilemedi. Bir Gazali yetişmedi.
Süleymaniye Kütüphanesi hâlen Dünyanın en çok el yazması eser bulunduran kütüphanesidir. Ancak mâzide kalmış bu hâmasî destanlara bakıp iç geçirmektense, davranıp "Eski hâl muhâl, ya yeni hâl, ya izmihlâl" deyip, gayrete gelmenin zamanın çoktan geldiğini ve geçmek üzere olduğunu farketmeliyiz.
Bir Beyin Fırtınası Seansı
Problem: Şirketimizin bu seneki gelirleri çok düştü zarar ediyoruz.
Seans sırasında ortaya atılan bir görüş: Kuşlar uçar.
Beyin Fırtınası: "Onlar nesnelere bir kuşun gözleriyle bakarlar... Her şeyi tepeden iyi bir şekilde görebilirler... Keskin bir görüşleri vardır... Bazen kanat çırpmayı bırakırlar ve aşağıya doğru süzülürler. Ama bunu zarif bir şekilde yaparlar... Çok beceriklidirler... Kaynakları ziyan etmezler... Güçlerini tutumlu şekilde kullanmaya çalışırlar... Nereye gittiklerini biliyor gibidirler... Oysa çok uzaktadır, gittikleri yer... Yolculuğa iyi hazırlanırlar... Her çeşit hava şartlarına hazırdırlar... Gittikleri yere varmayı ümid ederler... Düşmanlarını tanırlar... Bazen kendilerini güvenlik içinde bulurlar... Bazen yırtıcı hayvanlar arasında... Ama her zaman çevrelerinde bütün olup bitenlerin farkındadırlar... Bir yolunu bulup gitmeyi sürdürürler... Her gizli hava akımını kendi hizmetlerine kullanarak.. rüzgârla bozuşmadan.. ama çevreyle başarılı bir iş birliği sergileyerek... Uçmanın büyüsündeki asaleti daima koruyarak.. dengeyi, kontrolü, ustalığı elden bırakmadan yapabileceklerinin en iyisini yaparlar." Gördünüz mü ? Bir kuşun uçmasından nerelere geldik !
Sınırları Zorlayın
İnsan hayatında birçok sınırlar vardır ve bu sınırların ötesine geçmek ürkütücü bulunur. Hayatımızda fizikî sınırlar olduğu gibi zihnî sınırlar da vardır. Zihnî sınırlamalar beyin fırtınası oluşturacak şekilde düşünmemize izin vermezler, değişimi engellerler. "Bu daha önce denenmedi, çok güçsüzüm, izin vermezler, yapamam, ne derler, bu kadar da olur mu?.." gibi ifadeler zihnî sınırlamalara örnektir. Zihnî kalıplar aşıldığı an, kapılar açılır ve yepyeni ufuklar bizi bekler. Sınırları bazen bir soru ile aşarız. Tıpkı Edward Lande, ailesinin fotograflarını çekerken küçük kızının 'fotograflarımızı görmek için niçin beklemek zorundayız?' sorusunda olduğu gibi. Sınırlarımızı zorlayalım, düşünelim, düşünelim, derin tefekkürlere dalalım. Muhteşem birer makine olan hücrelerimizi, sütün dışkı ile kan arasında nasıl oluştuğunu, uzayın sonsuz büyüklüğünü, kuşları, denizleri, rüzgârı... Beynimizde fırtınalar oluşturalım. Neticede yenilikler, keşfedilenler sizin olsun.
Think-Tank Düşünce Kulüpleri
Ülkemizin içine düştüğü ve bir türlü çıkamadığı bu durumdan kurtulması için insanımızın kolaycılığı terk etmesi, okuması, düşünmesi, tartışması gerekmektedir. Bütün bunların olabilmesi için de her şeyin rahatça konuşulup eleştirilebildiği, bir toplum yapısının oluşturulması gerekmektedir.
Günümüzde eğitim, sağlık, ekonomi, politika, savunma tratejileri ve çevre gibi hayatın her alanında yeni yaklaşımlara orijinal fikirlere ihtiyaç vardır. Bu da bol bol beyin fırtınası yapan, tefekkür eden genç ve dinamik insanlarla olacaktır. Bunun bir yolu da çok alternatifli-beyin fırtınalı düşünme kulüplerini (Think-Tank) her bir müessese ve şirket için kurup ayakta kalmasını ve işletilmesini sağlamaktır.
Batı'da ileriye dönük projeler geliştiren Türkçe'ye tam tercümesi 'Düşünce Tankı' olan Think-Tank kuruluşları ise Türkiye'de yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla Türkiye'de bir düşüncesizlik ve bunun getirdiği bir çözümsüzlük hüküm sürmektedir. ABD'de 3.500 kadar think-tank müessesesi bulunmaktadır. Bunların her biri ayrı ihtisas sahalarında, politikadan içtimaî problemlere, bütçeden millî müdafaaya kadar birçok sahada çalışmalarını sürdürmektedirler.
Meselâ; bir think-tank kuruluşu olan Brooklyn's Institute sadece devlet bütçesi ile ilgilenmeyip, bütçenin hazırlanışında müessir olmakta ve uygulamasını da takib etmektedir. Mısır'da bile bir think-tank araştırma enstitüsünün yıllık bütçesi 2 milyon dolardır. Türkiye'de ise hiçbir kuruluşun bütçesi bu kadar değildir. Lübnan'da bir araştırma kuruluşunda çalışanların sayısı 30-35 kişi iken Türkiye'de en büyük think-tank kuruluşu olan Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı'nın çalışan sayısı 9-10 civarındadır.
Think-tank kulüplerini, düşüncenin AR-GE'leri olarak kabul edebiliriz. Hedef çok düşünmek ve mümkün olduğunca çok düşünce üretmektir. Bir bakıma, think-tanklar düşüncesizliğe karşı bir isyandır. Türkiye'de think-tank kuruluşları açısından birçok bâkir sahalar vardır. Meselâ; hoşgörü ve barışçı çözüm üretme konusunda Türkiye'de araştırma yapan bir kurum yoktur. Silahsızlanma konusunda Batılı ülkelerde çalışma yapan binlerce kurum varken, Türkiye'de bir tane bile yoktur. Üniversite eğitimi ve üniversiteye giriş imtihanı sistemi hakkında fikir üreten kaç tane think-tank kulübü vardır?
Kısacası Türkiye'de birçok mevzuda çok sayıda think-tank'lara ve tabiî ki buralarda görev alarak beyin fırtınaları oluşturacak, yeni keşif ve icatlara zemin hazırlayacak genç dimağlara ihtiyaç vardır.
Abdulkadir DEMİR
Amerikalı Edwin Land 1943'te sahilde küçük kızının fotografını çektiği zaman kızı sabırsızlıkla, 'Baba! Niçin resmi hemen şimdi göremiyorum ?' diye sormuştu. Bu soru babayı düşünmeye sevk etti. Düşünmesinin semeresini ise, ona ün kazandıran Polaroid makineyi geliştirerek gördü. Burada küçük kızın, o güne kadar düşünülmemiş veya hayata geçirilememiş bir olay için babasına ilham kaynağı olmuştur. Yeni keşif ve icatlara zemin hazırlayan müessir yollardan biri de beyin fırtınasıdır (Brainstorming). Beyin fırtınasının temel prensibi şudur: Bir problemi çözmekle görevlendirilen bir grubun üyeleri mümkün olduğu kadar kadar çok fikir üretirler. Buradaki problem illâ da bir sıkıntılı durum olmayabilir (Negatif problem) . Olumlu bir problem de olabilir. Meselâ bir şirket, yıl sonunda elde ettiği kârı en verimli bir şekilde nasıl kullanacağını bir beyin fırtınası seansı ile halledebilir. Beyin fırtınası seanslarında üretilen fikirler mantıksız, sıra dışı, çılgınca ve görünüşte imkânsız olabilirler. Burada temel kaide, kesinlikle eleştiri ve kritik olmaması. 'Nasıl olur?, bu da mı olur ? yahu, hadi be sende !, kafayı mı yedin !!! ?' türünden sözler henüz yeni ortaya çıkmış veya çıkacak olan fikri hemen yok edebilir.
Albert Einstein bu konuda şöyle demiştir: " Ortaya atılan yeni fikirlerde bir ilginçlik, saçmalık yoksa bu fikirde umut yok demektir." Dahası başlangıçta aptalca imiş gibi görünen bir fikir, beyin fırtınası ekibinin diğer üyeleri üzerinde müsbet tesirler icra edebilir. Beyin fırtınası seansında görüşler yüksek sesle söylenmeli ve hemen kaydedilmelidir. 30-40 dk'lık bir seanstan sonra bütün fikirler üyeler tarafından değerlendirilerek en iyi fikir çözüm olarak seçilir.
Beynimizin sağ tarafı, zihindeki resimlerle veya hikâyelerle ilgilenmekten ve çapraz bağıntılar kurmaktan hoşlanır. Beyin fırtınaları çalışmaları sağ beyni uyarır.
Yapılan çalışmalar çocukların (bilhassa 2-7 yaş arası) okula gitmeden önce, okul dönemine göre sağ beyni dokuz kat daha fazla kullandıklarını ortaya koymuştur. Yani çocuklar yeni (mucitce) fikirleri daha fazla üretirler. Durum böyle iken niçin uzun yıllardan beri hiçbir bilim adamımız Nobel mükâfatı almamıştır? Niçin bütün yeni buluş ve icatlar başkaları tarafından yapılmaktadır? Son yüz yıldaki patentlerin yüzde kaçı bize aittir? Cevaplardan bir tanesi, okullarımızda beyin fırtınası gibi yenilikçi düşüncelerin yeterince öğretilmemesi olabilir.
Okullarımızda genellikle meraklı sorular pek teşvik edilmemekte, aksine, çocuklardan kalıplar içinde düşünmeleri ve önceden hazırlanmış cevapları vermeleri istenmektedir. Yeri gelmişken tarihimizdeki duruma kısaca bir göz atıp Mimar Sinanlar'ın, Itrîler'in, Fatihler'in, Hazerfenler'in, Gazaliler'in nasıl yetiştiğini daha iyi anlayabiliriz.
Fatih Sultan Mehmet'in kurduğu, Sahn-ı Seman Medreseleri'nde fizik, kimya, biyoloji, matematik, astronomi, mantık, felsefe, edebiyat gibi fen ve sosyal bilimler birlikte öğretiliyor, mucit ve kâşifler yetiştiriliyordu.
Havan topunu ilk icat eden Fatih'tir. Barutu ateşli silahlarda ilk kullanan Osmanlılar'dır. İlk uçan insan bir Türk'tür. Mimar Sinan hâlâ aşılamamıştır. Bir Itrî, bir Dede Efendi henüz geçilemedi. Bir Gazali yetişmedi.
Süleymaniye Kütüphanesi hâlen Dünyanın en çok el yazması eser bulunduran kütüphanesidir. Ancak mâzide kalmış bu hâmasî destanlara bakıp iç geçirmektense, davranıp "Eski hâl muhâl, ya yeni hâl, ya izmihlâl" deyip, gayrete gelmenin zamanın çoktan geldiğini ve geçmek üzere olduğunu farketmeliyiz.
Bir Beyin Fırtınası Seansı
Problem: Şirketimizin bu seneki gelirleri çok düştü zarar ediyoruz.
Seans sırasında ortaya atılan bir görüş: Kuşlar uçar.
Beyin Fırtınası: "Onlar nesnelere bir kuşun gözleriyle bakarlar... Her şeyi tepeden iyi bir şekilde görebilirler... Keskin bir görüşleri vardır... Bazen kanat çırpmayı bırakırlar ve aşağıya doğru süzülürler. Ama bunu zarif bir şekilde yaparlar... Çok beceriklidirler... Kaynakları ziyan etmezler... Güçlerini tutumlu şekilde kullanmaya çalışırlar... Nereye gittiklerini biliyor gibidirler... Oysa çok uzaktadır, gittikleri yer... Yolculuğa iyi hazırlanırlar... Her çeşit hava şartlarına hazırdırlar... Gittikleri yere varmayı ümid ederler... Düşmanlarını tanırlar... Bazen kendilerini güvenlik içinde bulurlar... Bazen yırtıcı hayvanlar arasında... Ama her zaman çevrelerinde bütün olup bitenlerin farkındadırlar... Bir yolunu bulup gitmeyi sürdürürler... Her gizli hava akımını kendi hizmetlerine kullanarak.. rüzgârla bozuşmadan.. ama çevreyle başarılı bir iş birliği sergileyerek... Uçmanın büyüsündeki asaleti daima koruyarak.. dengeyi, kontrolü, ustalığı elden bırakmadan yapabileceklerinin en iyisini yaparlar." Gördünüz mü ? Bir kuşun uçmasından nerelere geldik !
Sınırları Zorlayın
İnsan hayatında birçok sınırlar vardır ve bu sınırların ötesine geçmek ürkütücü bulunur. Hayatımızda fizikî sınırlar olduğu gibi zihnî sınırlar da vardır. Zihnî sınırlamalar beyin fırtınası oluşturacak şekilde düşünmemize izin vermezler, değişimi engellerler. "Bu daha önce denenmedi, çok güçsüzüm, izin vermezler, yapamam, ne derler, bu kadar da olur mu?.." gibi ifadeler zihnî sınırlamalara örnektir. Zihnî kalıplar aşıldığı an, kapılar açılır ve yepyeni ufuklar bizi bekler. Sınırları bazen bir soru ile aşarız. Tıpkı Edward Lande, ailesinin fotograflarını çekerken küçük kızının 'fotograflarımızı görmek için niçin beklemek zorundayız?' sorusunda olduğu gibi. Sınırlarımızı zorlayalım, düşünelim, düşünelim, derin tefekkürlere dalalım. Muhteşem birer makine olan hücrelerimizi, sütün dışkı ile kan arasında nasıl oluştuğunu, uzayın sonsuz büyüklüğünü, kuşları, denizleri, rüzgârı... Beynimizde fırtınalar oluşturalım. Neticede yenilikler, keşfedilenler sizin olsun.
Think-Tank Düşünce Kulüpleri
Ülkemizin içine düştüğü ve bir türlü çıkamadığı bu durumdan kurtulması için insanımızın kolaycılığı terk etmesi, okuması, düşünmesi, tartışması gerekmektedir. Bütün bunların olabilmesi için de her şeyin rahatça konuşulup eleştirilebildiği, bir toplum yapısının oluşturulması gerekmektedir.
Günümüzde eğitim, sağlık, ekonomi, politika, savunma tratejileri ve çevre gibi hayatın her alanında yeni yaklaşımlara orijinal fikirlere ihtiyaç vardır. Bu da bol bol beyin fırtınası yapan, tefekkür eden genç ve dinamik insanlarla olacaktır. Bunun bir yolu da çok alternatifli-beyin fırtınalı düşünme kulüplerini (Think-Tank) her bir müessese ve şirket için kurup ayakta kalmasını ve işletilmesini sağlamaktır.
Batı'da ileriye dönük projeler geliştiren Türkçe'ye tam tercümesi 'Düşünce Tankı' olan Think-Tank kuruluşları ise Türkiye'de yok denecek kadar azdır. Dolayısıyla Türkiye'de bir düşüncesizlik ve bunun getirdiği bir çözümsüzlük hüküm sürmektedir. ABD'de 3.500 kadar think-tank müessesesi bulunmaktadır. Bunların her biri ayrı ihtisas sahalarında, politikadan içtimaî problemlere, bütçeden millî müdafaaya kadar birçok sahada çalışmalarını sürdürmektedirler.
Meselâ; bir think-tank kuruluşu olan Brooklyn's Institute sadece devlet bütçesi ile ilgilenmeyip, bütçenin hazırlanışında müessir olmakta ve uygulamasını da takib etmektedir. Mısır'da bile bir think-tank araştırma enstitüsünün yıllık bütçesi 2 milyon dolardır. Türkiye'de ise hiçbir kuruluşun bütçesi bu kadar değildir. Lübnan'da bir araştırma kuruluşunda çalışanların sayısı 30-35 kişi iken Türkiye'de en büyük think-tank kuruluşu olan Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı'nın çalışan sayısı 9-10 civarındadır.
Think-tank kulüplerini, düşüncenin AR-GE'leri olarak kabul edebiliriz. Hedef çok düşünmek ve mümkün olduğunca çok düşünce üretmektir. Bir bakıma, think-tanklar düşüncesizliğe karşı bir isyandır. Türkiye'de think-tank kuruluşları açısından birçok bâkir sahalar vardır. Meselâ; hoşgörü ve barışçı çözüm üretme konusunda Türkiye'de araştırma yapan bir kurum yoktur. Silahsızlanma konusunda Batılı ülkelerde çalışma yapan binlerce kurum varken, Türkiye'de bir tane bile yoktur. Üniversite eğitimi ve üniversiteye giriş imtihanı sistemi hakkında fikir üreten kaç tane think-tank kulübü vardır?
Kısacası Türkiye'de birçok mevzuda çok sayıda think-tank'lara ve tabiî ki buralarda görev alarak beyin fırtınaları oluşturacak, yeni keşif ve icatlara zemin hazırlayacak genç dimağlara ihtiyaç vardır.
Abdulkadir DEMİR