Beş Yaşındaydım,

Nur Hanım

Aktif Üyemiz
Beş yaşındaydım, beş bahar yaşamıştım,
Karı eksilmeyen yüce dağların koyaklarında.
Ak başlı kartal yuvalarında palazlanırdı,
Beyaz kalpaklı, siyah çerkeskalı Abrekler.
Gökte çarpışan gümüş kabzalı kamaların
Kıvılcımları yağardı parlayan gözlerime.
Hayallerim vardı gelecek günlerimden avans.
Hani, düşecekti dişlerim, sevimli olacaktım
Sonra saçlarım örülecekti temmuz güneşinde.
İnce belli, beyaz gerdanlı bir sülün olacaktım
Ve sevdiklerimin yüreğine usulca süzülecektim
Bitimsiz sevdaların akordeonları eşliğinde.

Thamate meclislerinden övgüler duyacaktım,
Sabır taşı dedemin sakallarını okşayacaktım.
Şömine önünde, köz başında güngörmüşlerden
Arkası yarın ocak başı masallar dinleyecektim.
Sevilecektim, övülecektim ve şımaracaktım.

Düğün evlerinin sulanmış toprak avlularında
Özgürce koşacaktım elimde kurabiyelerle.
Toprak damlarda annemin eteğine tutunarak
Kayan bembeyaz asil kuğuları izleyecektim.
Ve ak gerdanlı, nazlı asil bir kuğu olacaktım
Ahhh! Bitimsiz hayallerim, isimsiz çocukluğum…

Islanacaktı biteviye yağmurlarında saçlarım.
Yağmurların ki yanağımdan usul usul süzülür,
Gözyaşı olur, vedayla damlardı hüzünlü bağrına.
Rüzgarın savururdu saçlarımı özgür ufuklara.
Pul pul parlardı, göz alırdı güneşi üşüten karın.
Avlumdun, evimdin, ekmeğimdin, suyumdun.
Ruhumdun, umudumdun ve ezeli yurdumdun

Beş yaşındaydım, beş bahar yaşamıştım.
Lakin bu bahar kan sıçramıştı, mayısın al yanağına.
Elbruz’un kuban’ın Nart’ların şah damarından
Şebnemler gözyaşı devşirirdi Kafkas ağıtlarından,
Eğilmiş, zamanı kolluyor baykuşlar saçaklardan.
Köz başında çok acıklı ağıtlar dinlerdim yaşanmış,
İç çekerek anlatırdı ninem iç sızısını, hüzünlerini,
Zalim Zass’ın malum utanç kör mızrakları ucunda,
Kanlı sakallar uçuşurdu rüzgarda, o tepe başında.
Suskun dedemin gözlerinden iki damla yaş düşerdi,
Düşen iki damla yaş ben olur düşerdim boşluğa…
Yalazlar korkunç resimler çizerdi ürkek yüzümde
Yorgun gözlerimde kaybolunca alevlerin kızıl gölgesi
Vebalı düşlerimi acımasız umacılar basardı zamansız.

Beş yaşındaydım beş bahar yaşamıştım
Korkunç hışırdardı karanlık ormanların zifiri yaprakları,
Huysuz at kişnemeleri sarardı derinden uzak vadileri
Ve zincir, üzengi, nal sesleri yankılanırdı kulaklarımda
Sonra amansız ağıtlar kaplardı o mehtapsız gökleri
Simsiyah atlılar eğilirdi zifiri yaprakların altından
Zincirleri, üzengileri, gümüşleri parlardı karanlıkta.

Beş yaşındaydım beş bahar yaşamıştım.
Yampiri yamyamların nefti gölgesi düşerdi köyüme
Destursuz dalardı isterik cellatlar serçe yüreğime
Gövdemden büyük tekmeler daraltırdı nefesimi,
Sızlatırdı kanlı parmakları incecik kaburgalarımı.
Ellerinde bilenmiş kinler, keskin ve çelik aletler…
Acımasızca yürek, böbrek, ciğer söker gibi
Yuvamdan, topraktan, kucaktan söküyorlardı
Sevimliydim ama yüzüme bile bakmıyorlardı.

Beş yaşındaydım beş bahar yaşamıştım
Dipçiklerle süngülerle vurdular ölüm kıyısına
Donmuş bebekleri kucağından bırakmayan anneler
Ölmüş annesinin göğsünde süt arayan bebekler
Kefenlerden metelik damıtan, tamahkar gemiciler…

Et tırnaktan ayrılıyor, yürek kafesten sökülüyordu
Ağlaşıyordu çaresizce kıyıda dolunay yeminlileri…
Ve üşüyordum! Düşüyordum ölüm gemisinden.
Azgın dalgalar üstüme köpükten bir kefen geriyordu
Can bu! Tek gözüm eğreti kalıyordu suyun üstünde
Son kez görüyordum balıklara yem atan gemicileri
Ve karışıyordu annemin simsiyah saçları dalgalara
Düşüyordu denize, babamın kıyamet ve soğuk yüzü
Ardından çığlıklar, yüzen kalpaklar, şişmiş cesetler…

Beş yaşındaydım beş bahar yaşamıştım
Bir buçuk asırdır kulaç atıyorum yitiklerime
Hıçkırık rüzgar eser Elbruz’dan kesik kesik
Ağlamaklı bir hüzün yayılır mızıka körüklerinden
Ben ağlarım, ardı sıra yaslı karanfiller ağlar
Asil Kafkas kuğuları daha ağır kayar yokluğa
Şimşekler çakar, Çakır’ların kurşun gözlerinde
Ve ben bir buçuk asırdır onları izlerim ümitle

Yetmez meşaleler yakmanız, dualarla anmanız
Yahut kıyılarda kırmızı karanfillerle ağlamanız
Yaslı bedeninizle sarılın yetim, yitik ruhumuza,
Çifte su verin çelikten destansı onurumuza
Sözüm olsun ağlamayacağım körpecik bedenime
Üzülmeyeceğim gamzelerime, yetmemiş ömrüme
Kurduğum ve kavuşamadığım yitik hayallerime…
Korkmayacağım ressam Ayvazovski’nin puslu,
Fırtınalı, alaboralı hırçın bensiz denizlerinden.

Bir buçuk asırdır uykusuzum, acıyor gözlerim
Uğulduyor kulaklarım, binlerce vurgun yedim
Yoruldum artık uyumak istiyorum, ser yamçını
Al, Elbruz’un yaslı yamacına, usulca yatır beni
Sende yaşamak istiyorum, boğulan çocukluğumu..








__________________







 
Üst Alt