MURATS44
Özel Üye
Batınî Yorumun Tarihine Toplu Bakış: Tarihsel Analiz Açısından Cefr ve Ebced
Ebced'in menşeine dair yapıla gelen rivayet ve yorumlar, konuya dair söylenegelen efsaneleri göstermesi bakımından dikkate şayandır.
Ebced diziminde geçen kelimelerin, Şuayb (a.s)'ın kavminden olan altı kişinin adı, Medyen ülkesinin şahları, ilk altısı altı şeytanın adı, haftanın günlerinin adları, Hz. Adem'in yaratılış ve cennetten ayrılış hikayesinin evrelerini gösterdiğine inanıldığı gibi, insanı meydana getiren “anasır-ı erba'a” (dört unsur)'nın da ebcedin karşılığı olduğu kabul edilmektedir. Yine ebced'in ilâhî isimlerin altı anahtarı; ilâhî isimlerin karşılığı olan kelimelerin inisiyallerinin (baş harflerinin) bir araya getirilmesiyle ortaya çıkan bir düzen olduğuna da inanılmaktadır. Bir başka inanışta bunun, Tanrı'nın ilâhî kitaplarında yer alan emir ve yasaklarını açıklayan kelimeler olduğu kabul edilir. Yine ebced düzenindeki sekiz anlamsız kelimenin, kimler olduğu bilinmeyen sekiz filozofun adı olduğuna da inanılır. Yunanlılar'ın sayıları zaptetmek için koydukları kelimeler olduğuna dair rivayete rastlandığı gibi, bu sekiz kelimenin Pers hüküm-darı Sâbûr'un çocuklarının adları olduğuna [SUP][1][/SUP] da inanılmaktadır. Bu inanışlar tarihte kalmış yaklaşımlardan ibaret değildir. Örneğin René Guénon, ebced'in sayısal değerleriyle alfabedeki harflerin toplamına karşılık gelen sekiz ismin, sekiz meleğin adı olduğunu [SUP][2][/SUP] söylemekte ve benzeri yaklaşımlar gelenek eğilimince geniş kabul görmektedir.
Ebced düzenini oluşturan kelimelerin ne olduğuna dair efsanevî rivayetleri daha da uzatmak mümkündür. Ancak amacımız sekiz kelimenin ne olduğunu ortaya koymak değil, ne olduğuna dair anlatıla gelen rivayetlerin, bilgi değeri açısından bir kıymet ifade edip etmeyeceğine yönelik zihinsel bir egzersiz yapmaktır.
“Şia'da beklenen Mehdi inancına uyarlanan cifir girişimi ilk kez Cafer-i Sadık'a ilâhlık atfeden ve İmam Cafer tarafından tekfir edilip kovulan, Gulât-ı Şia'dan Hattabîler tarafından İslâm dünyasına sokulmuştur. Cifir hakkındaki rivayetler Ehl-i Sünnet'çe güvenilir sayılmamaktadır. Çünkü bunların senetleri muteber olmadığı gibi Cafer-i Sadık'ın yakınlarından olan Malik b. Enes, Süfyan b. Uyeyne gibi alimler tarafından da benimsenmemiştir. Bu rivayetlerin kaynağı Kuleynî'dir. Kuleynî “El-Kâfi” isimli hadis kitabında bugünkü Kurân'ın tahrif olduğunu, Cafer'i Sadık'ın Hz. Musa'dan daha bilgili olduğunu iddia edecek kadar tutarsız görüşler benimseyen bir kişidir.” [SUP][3][/SUP] Günümüz mutedil Şia alimleri cifiri kullanmamakta, Kurân'ı şifre kitabı gibi algılamanın yanlış olduğunu vurgulayarak; el-Kâfi'nin şüpheli senetlere dayandığını ve muteber olmadığını söylemektedirler.[SUP][4][/SUP]
Cefr ile ilgili sözlerin İmam Cafer-i Sadık'a nispet edilmesi ve cefrin sıhhatiyle ilgili olarak Muhammed Ebu Zehra şunları söylemektedir: “Biz cefr ile ilgili sözlerin İmam-ı Cafer Sadık'a nisbetini kabul etmiyoruz. Çünkü cefr, gayb ilmi ile alakalı bir şeydir. Gayb ilmini ise Allah kendi zatına hasretmiştir. İmam Ca'fer'e nisbet edilen cefr ile ilgili rivayetlerin çoğu el-Kuleyni yoluyla gelmektedir. Bu el-Kuleyni, aynı zamanda İmam Cafer'in Kurân'da eksiklik bulunduğunu söylediğini de rivayet etmiştir. El-Kuleyni'nin Kurân ile ilgili bu rivayetinin yalan olduğunu, İmam el-Mardi ve öğrencisi et-Tusi gibi Isna-Aşeriyye'nin büyük imamları ortaya koymuş ve İmam Cafer'den bu rivayetin tam aksini nakletmişlerdir. Asılsız bir şeyi böyle bir imama nisbet eden kimsenin hiçbir rivayeti hakikat araştırıcıları nazarında kabul edilmeye layık değildir. Bana göre cefr fikrini, Isna-Aşeriyye mezhebine sokanlar Hattâbîlerdir.” [SUP][5][/SUP]
Cefr hakkında M. Reşit Rıza el-Hüseynî ise şunları anlatıyor: “Bu hesap Araplara Süryaniler ve İbranilerden geçmiştir. Hafız İbn Hacer diyor ki; Bu bâtıldır, güvenilecek ve dayanılacak bir söz değildir; çünkü İbn Abbâs (r) kesin olarak ebced hesabını men etmiş ve bu hesabın bir nev'î sihir olduğuna işaret etmiştir ki doğrudur. Çünkü dinde bunun aslı ve esası yoktur. Halbuki biz, ilim adı verilen bu gibi şeyleri eskiden beri insanların elindekileri haksız yoldan yemeyi kendilerine meslek seçmiş belli kişilerin inhisarı altında görüyoruz. Keza bunlar büyü ve tılsım çeşitleri arasındadır.
Cenâb-ı Hak hiç bir kimseye gaybı bilmek, ondan haber vermek gibi bir ilim bahşetmemiştir. Yalnız bazı peygamberlerin ahirete, meleklere, cinlere dair verdikleri haberler vardır ki bunlar vahye dayandıkları için sadece bunlara inanır, doğru olduklarını kabul ederiz. Zayiçe de hesap ve kesir yoluyla harfleri değerlendirmek suretiyle gaybten haber vermeyi gaye edinmiş bir yoldur. İbn Haldun, bunu Simya'nın bir kolu saymaktadır. Remil'de zayiçe kabilindendir. Yine İbn Haldun'a göre remli, müneccimlerden bir gurup icad edip bunu kum üzerinde yaptıkları için adına “reml yazısı” demişlerdir.” Din bunları toptan çirkin görüp beğenmemiş, redderek kınamıştır. Ayrıca gayb alemi ile insanlar arasında perde vardır; keza gaybı ancak Allah bilir.” [SUP][6][/SUP]
Kendisini Ehl-i Sünnet'e nispet ettiği halde bilinmeyenleri yorumlamada bilgi kaynaklarını önemli bir bölümünde Şia'ya dayandıran ve kabullerinin önemli bir kısmını Ehl-i Sünnet'e rağmen Şia disiplininden alan, yorumlarında cifiri bir yöntem olarak kullanan Said Nursi ve batınî çağdaş bir yorum olarak gördüğümüz risaleleri de bu konuda nev-î şahsına münhasır bir prototip olarak incelenmeye muhtaçtır.[SUP][7][/SUP] Kaynaklar ve Dipnotlar [1] Guénon, s. 59.
[2] Bülent Şahin Erdeğer, “Apaçık Kur'ân'ın Şifresi Olur mu?”, Haksöz, İstanbul2002, s: 140, s. 48-55; Bkz.: İlyas Çelebi, İslâm İnancında Gayp Problemi, İFAV, İstanbul 1996, s. 202.80
[3] Erdeğer, s. 51.
[4] Muhammed Ebu Zehra, İslâm'da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Çev.: Abdulkadir Şener, Hisar Yayınları, İstanbul (Tarihsiz), s. 178-179.
[5] M. Reşit Rızâ el-Hüseyni, İslâm'da Birlik ve Fıkıh Mezhepleri, Çev.: AhmetHamdi Akseki, Sadeleştiren: Hayrettin Karaman, D. İ. B. Yayınları, Ankara (Tarihsiz, s. 49,51,61,74,79,80; Bkz.: Celaleddin es- Suyuti, El-İtkan fî Ulûmi'l Kur'ân, Çev.: Sakıp Yıldız, Hüseyin Avni Çelik, Madve, İstanbul, s. 26; İbn Haldun, Mukaddime, Çev.: Zakir Kadiri Ugan, M.E.B. Yayınları, İstanbul 1991, c: 3, s. 20.
[6] Bkz.: Nursi, Bediüzzaman Said, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Doğuş ltd. Şti., Ankara 1959; Nursi, Bediüzzaman Said, Tarihçe-i Hayat, Tenvir Neşr., İstanbul 1987; Nursi, Bediüzzaman Said, Asâyı Mûsa, Medresetüz-Zehra, Tenvir Neşriyat, İstanbul; Nursi, Bediüzzaman Said, İşârâtü'l-İcaz, Mütercim: Abdulmecid Nursi, Medresetüz Zehra, Tenvir Neşriyat, İstanbul; Nursi, Bediüzzaman Said, Lem'alar, Medresetüz-Zehra, Tenvir Neşriyat, İstanbul; Nursi, Bediüzzaman Said, Mektubat, Tenvir Neş., İstanbul; Nursi, Said, Risale-i Nur Külliyat –Zülfikar Mecmuası, Fihriste-i Rumûzat-ı Semâniye-, Yeni Asya Yayınları, İstanbul 1996, c: 2.
[7] Yakıt, s. 34.
Ebced'in menşeine dair yapıla gelen rivayet ve yorumlar, konuya dair söylenegelen efsaneleri göstermesi bakımından dikkate şayandır.
Ebced diziminde geçen kelimelerin, Şuayb (a.s)'ın kavminden olan altı kişinin adı, Medyen ülkesinin şahları, ilk altısı altı şeytanın adı, haftanın günlerinin adları, Hz. Adem'in yaratılış ve cennetten ayrılış hikayesinin evrelerini gösterdiğine inanıldığı gibi, insanı meydana getiren “anasır-ı erba'a” (dört unsur)'nın da ebcedin karşılığı olduğu kabul edilmektedir. Yine ebced'in ilâhî isimlerin altı anahtarı; ilâhî isimlerin karşılığı olan kelimelerin inisiyallerinin (baş harflerinin) bir araya getirilmesiyle ortaya çıkan bir düzen olduğuna da inanılmaktadır. Bir başka inanışta bunun, Tanrı'nın ilâhî kitaplarında yer alan emir ve yasaklarını açıklayan kelimeler olduğu kabul edilir. Yine ebced düzenindeki sekiz anlamsız kelimenin, kimler olduğu bilinmeyen sekiz filozofun adı olduğuna da inanılır. Yunanlılar'ın sayıları zaptetmek için koydukları kelimeler olduğuna dair rivayete rastlandığı gibi, bu sekiz kelimenin Pers hüküm-darı Sâbûr'un çocuklarının adları olduğuna [SUP][1][/SUP] da inanılmaktadır. Bu inanışlar tarihte kalmış yaklaşımlardan ibaret değildir. Örneğin René Guénon, ebced'in sayısal değerleriyle alfabedeki harflerin toplamına karşılık gelen sekiz ismin, sekiz meleğin adı olduğunu [SUP][2][/SUP] söylemekte ve benzeri yaklaşımlar gelenek eğilimince geniş kabul görmektedir.
Ebced düzenini oluşturan kelimelerin ne olduğuna dair efsanevî rivayetleri daha da uzatmak mümkündür. Ancak amacımız sekiz kelimenin ne olduğunu ortaya koymak değil, ne olduğuna dair anlatıla gelen rivayetlerin, bilgi değeri açısından bir kıymet ifade edip etmeyeceğine yönelik zihinsel bir egzersiz yapmaktır.
“Şia'da beklenen Mehdi inancına uyarlanan cifir girişimi ilk kez Cafer-i Sadık'a ilâhlık atfeden ve İmam Cafer tarafından tekfir edilip kovulan, Gulât-ı Şia'dan Hattabîler tarafından İslâm dünyasına sokulmuştur. Cifir hakkındaki rivayetler Ehl-i Sünnet'çe güvenilir sayılmamaktadır. Çünkü bunların senetleri muteber olmadığı gibi Cafer-i Sadık'ın yakınlarından olan Malik b. Enes, Süfyan b. Uyeyne gibi alimler tarafından da benimsenmemiştir. Bu rivayetlerin kaynağı Kuleynî'dir. Kuleynî “El-Kâfi” isimli hadis kitabında bugünkü Kurân'ın tahrif olduğunu, Cafer'i Sadık'ın Hz. Musa'dan daha bilgili olduğunu iddia edecek kadar tutarsız görüşler benimseyen bir kişidir.” [SUP][3][/SUP] Günümüz mutedil Şia alimleri cifiri kullanmamakta, Kurân'ı şifre kitabı gibi algılamanın yanlış olduğunu vurgulayarak; el-Kâfi'nin şüpheli senetlere dayandığını ve muteber olmadığını söylemektedirler.[SUP][4][/SUP]
Cefr ile ilgili sözlerin İmam Cafer-i Sadık'a nispet edilmesi ve cefrin sıhhatiyle ilgili olarak Muhammed Ebu Zehra şunları söylemektedir: “Biz cefr ile ilgili sözlerin İmam-ı Cafer Sadık'a nisbetini kabul etmiyoruz. Çünkü cefr, gayb ilmi ile alakalı bir şeydir. Gayb ilmini ise Allah kendi zatına hasretmiştir. İmam Ca'fer'e nisbet edilen cefr ile ilgili rivayetlerin çoğu el-Kuleyni yoluyla gelmektedir. Bu el-Kuleyni, aynı zamanda İmam Cafer'in Kurân'da eksiklik bulunduğunu söylediğini de rivayet etmiştir. El-Kuleyni'nin Kurân ile ilgili bu rivayetinin yalan olduğunu, İmam el-Mardi ve öğrencisi et-Tusi gibi Isna-Aşeriyye'nin büyük imamları ortaya koymuş ve İmam Cafer'den bu rivayetin tam aksini nakletmişlerdir. Asılsız bir şeyi böyle bir imama nisbet eden kimsenin hiçbir rivayeti hakikat araştırıcıları nazarında kabul edilmeye layık değildir. Bana göre cefr fikrini, Isna-Aşeriyye mezhebine sokanlar Hattâbîlerdir.” [SUP][5][/SUP]
Cefr hakkında M. Reşit Rıza el-Hüseynî ise şunları anlatıyor: “Bu hesap Araplara Süryaniler ve İbranilerden geçmiştir. Hafız İbn Hacer diyor ki; Bu bâtıldır, güvenilecek ve dayanılacak bir söz değildir; çünkü İbn Abbâs (r) kesin olarak ebced hesabını men etmiş ve bu hesabın bir nev'î sihir olduğuna işaret etmiştir ki doğrudur. Çünkü dinde bunun aslı ve esası yoktur. Halbuki biz, ilim adı verilen bu gibi şeyleri eskiden beri insanların elindekileri haksız yoldan yemeyi kendilerine meslek seçmiş belli kişilerin inhisarı altında görüyoruz. Keza bunlar büyü ve tılsım çeşitleri arasındadır.
Cenâb-ı Hak hiç bir kimseye gaybı bilmek, ondan haber vermek gibi bir ilim bahşetmemiştir. Yalnız bazı peygamberlerin ahirete, meleklere, cinlere dair verdikleri haberler vardır ki bunlar vahye dayandıkları için sadece bunlara inanır, doğru olduklarını kabul ederiz. Zayiçe de hesap ve kesir yoluyla harfleri değerlendirmek suretiyle gaybten haber vermeyi gaye edinmiş bir yoldur. İbn Haldun, bunu Simya'nın bir kolu saymaktadır. Remil'de zayiçe kabilindendir. Yine İbn Haldun'a göre remli, müneccimlerden bir gurup icad edip bunu kum üzerinde yaptıkları için adına “reml yazısı” demişlerdir.” Din bunları toptan çirkin görüp beğenmemiş, redderek kınamıştır. Ayrıca gayb alemi ile insanlar arasında perde vardır; keza gaybı ancak Allah bilir.” [SUP][6][/SUP]
Kendisini Ehl-i Sünnet'e nispet ettiği halde bilinmeyenleri yorumlamada bilgi kaynaklarını önemli bir bölümünde Şia'ya dayandıran ve kabullerinin önemli bir kısmını Ehl-i Sünnet'e rağmen Şia disiplininden alan, yorumlarında cifiri bir yöntem olarak kullanan Said Nursi ve batınî çağdaş bir yorum olarak gördüğümüz risaleleri de bu konuda nev-î şahsına münhasır bir prototip olarak incelenmeye muhtaçtır.[SUP][7][/SUP] Kaynaklar ve Dipnotlar [1] Guénon, s. 59.
[2] Bülent Şahin Erdeğer, “Apaçık Kur'ân'ın Şifresi Olur mu?”, Haksöz, İstanbul2002, s: 140, s. 48-55; Bkz.: İlyas Çelebi, İslâm İnancında Gayp Problemi, İFAV, İstanbul 1996, s. 202.80
[3] Erdeğer, s. 51.
[4] Muhammed Ebu Zehra, İslâm'da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Çev.: Abdulkadir Şener, Hisar Yayınları, İstanbul (Tarihsiz), s. 178-179.
[5] M. Reşit Rızâ el-Hüseyni, İslâm'da Birlik ve Fıkıh Mezhepleri, Çev.: AhmetHamdi Akseki, Sadeleştiren: Hayrettin Karaman, D. İ. B. Yayınları, Ankara (Tarihsiz, s. 49,51,61,74,79,80; Bkz.: Celaleddin es- Suyuti, El-İtkan fî Ulûmi'l Kur'ân, Çev.: Sakıp Yıldız, Hüseyin Avni Çelik, Madve, İstanbul, s. 26; İbn Haldun, Mukaddime, Çev.: Zakir Kadiri Ugan, M.E.B. Yayınları, İstanbul 1991, c: 3, s. 20.
[6] Bkz.: Nursi, Bediüzzaman Said, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Doğuş ltd. Şti., Ankara 1959; Nursi, Bediüzzaman Said, Tarihçe-i Hayat, Tenvir Neşr., İstanbul 1987; Nursi, Bediüzzaman Said, Asâyı Mûsa, Medresetüz-Zehra, Tenvir Neşriyat, İstanbul; Nursi, Bediüzzaman Said, İşârâtü'l-İcaz, Mütercim: Abdulmecid Nursi, Medresetüz Zehra, Tenvir Neşriyat, İstanbul; Nursi, Bediüzzaman Said, Lem'alar, Medresetüz-Zehra, Tenvir Neşriyat, İstanbul; Nursi, Bediüzzaman Said, Mektubat, Tenvir Neş., İstanbul; Nursi, Said, Risale-i Nur Külliyat –Zülfikar Mecmuası, Fihriste-i Rumûzat-ı Semâniye-, Yeni Asya Yayınları, İstanbul 1996, c: 2.
[7] Yakıt, s. 34.