sırat-ı müstakim
Aktif Üyemiz
BAŞÖRTÜ
İNSANLIĞIN ORTAK DEĞERİ ÖRTÜNME
Başörtüsü Yasağına Dair Hukuk Raporu,Av. Muharrem BALCI
Nur Sûresi'nin 30 ve 31. ayetlerindeki hitap tarzı, insan fıtratına dikkatimizi çekmektedir. İstenenler de 'Bakışlarını yere indirmeleri', 'süslerini (zinetlerini), el yüz hariç göstermemeleri', 'başörtülerini, baş-boyunlarını kapatacak biçimde koymaları' şeklinde yapılan bir sıralama önemlidir. Bakışların etkisizliği veya bakışların tekrarlanmaması, karşı cinsin süslerini göstermemesi ve örtünmesi ile bağlantılı olması gerekir.
Örtünme ile ilgili giysiler için, Ahzab 59'da Cilbab, Nur 31'de Hımar (humur) kavramları kullanılmaktadır. Ayrı kavramlar kullanılması bunların gördüğü fonksiyonlar açısından önemlidir. Bu kavramlardan Hımar'ın asıl fonksiyonu baş ve boynu örtmesidir.5.6.8 Her iki giysiden beklenen özellik ise Nur 31'de geçen kadının zinetlerini göstermemesidir. Dolayısıyla farklı coğrafyada, farklı toplumlarda farklı giysiler giyilebilir. Önemli olan örtünmeden arzu edilen, beklenen güvenlik kuşağını oluşturabilmesidir.
Gerek Ahzab 59, gerekse Nur 30-31 örtünme (cilbab ve hımarın kuşattığı anlamındaki bir örtünme) ile ilgili hitabın müminlere olması, bu anlamdaki örtüyü, müminin kimliğinin bir parçası haline getirir. Bu bağlamda tesettür mümin bir kadının sembolü olur.
Hitabın mümin diye yapılması, tesettürün bir iç değişim, kalbi bir dönüşümden sonra gerçekleştirilebileceği anlamına da gelir. Nitekim tesettüre ilişkin yukarıdaki ayetler, hicretten sonra gelmiştir. Toplumun imani değişimi; toplumun tutum, davranış, hal ve hareketlerine, örtünmesine ve ihtiyaçlarını tatmin şekline yansıyacaktır.
Gene bu bağlamda başörtüsü, mümin kadının Rabbi olan Allah'a bağlılığının ve itaatinin bir ifadesidir. Kutsal ve kutsallığa karşı duyulan saygının bir sembolüdür.
Hıristiyan kadınların kiliseye giderken başlarını örtmeleri, Allah'a karşı duyulan bir saygının ifadesi olsa gerekir. Keza ölümle ilgili olarak ölü sahiplerinin başlarını kapatmaları, yaratıcı olan Allah'ın affediciliğine, merhametine sığınma anlamında bir teslimiyetin göstergesidir. Demek ki çok farklı kültür ve inanç sistemlerinde örtü, Allah'a sığınmanın O'ndan af ve merhamet dilemenin bir işareti olarak kullanılmaktadır.
Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta da; müslüman olmanın gerek şartını yerine getirenlerin, başörtüsü veya örtünme konusundaki eksikliklerinin onları İslam dairesi dışına çıkarmadığı gerçeğidir. Bunların İslami terminolojideki karşılığı kafir değil, günahkârdır. Öyleyse yapılması gereken bu kardeşlerimizi dışlamamak, bunları kucaklamaktır. Toplumu kamplaştırmak isteyenlerin arzusunun bunun tersi olduğu unutulmamalıdır. O açıdan böyle bir oyuna gelinmemelidir.
Müminin kimliği durumundaki kılık ve kıyafet, beşeri mantıkla bakılarak değiştirilemez, tanzim edilemez. Örtünmeyi Kur'an ve sünnetin tanımladığı bir çerçevenin dışına çekmeye çalışmak bu ülkeye sadece zaman ve imkan kaybettirir.
Bir toplum, yukarıdan cebri yöntemlerle şekillendirilemez. Toplumu yukarıdan 'cebren ve kanunen' mantığıyla şekillendirmeye çalışan tüm toplumsal mühendislik girişimleri başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Aksini iddia edenler, III. Selim'den bu yana toplumu yukarıdan zorla yapılandırma çalışmalarının sonuçlarını incelesinler. Her işi 'cebren ve kanunen' halka rağmen yapacağını sananların tümü toprak olmuş; ama din ve örtü varlığını her geçen gün güçlendirerek devam ettirmiştir.
O açıdan bugün yasalar çıkararak arzuladıkları toplumsal mühendisliğin gerçekleşebileceğini sananların, tarihe tekrar tekrar bakmalarında fayda vardır.
Bu toplumun bu kadar tahrik ve aşağılanmayı uzun süre kaldırması mümkün değildir. Toplumu; Hz. Yusuf gibi, 'Rabbim, zindan da, ölüm de bunların bizi kendisine çağırdıkları şeylerden daha sevimlidir', deme noktasına getirmeden toplum mühendisliğine soyunanlar akıllarını başlarına toplamalıdırlar
İNSANLIĞIN ORTAK DEĞERİ ÖRTÜNME
Başörtüsü Yasağına Dair Hukuk Raporu,Av. Muharrem BALCI
Nur Sûresi'nin 30 ve 31. ayetlerindeki hitap tarzı, insan fıtratına dikkatimizi çekmektedir. İstenenler de 'Bakışlarını yere indirmeleri', 'süslerini (zinetlerini), el yüz hariç göstermemeleri', 'başörtülerini, baş-boyunlarını kapatacak biçimde koymaları' şeklinde yapılan bir sıralama önemlidir. Bakışların etkisizliği veya bakışların tekrarlanmaması, karşı cinsin süslerini göstermemesi ve örtünmesi ile bağlantılı olması gerekir.
Örtünme ile ilgili giysiler için, Ahzab 59'da Cilbab, Nur 31'de Hımar (humur) kavramları kullanılmaktadır. Ayrı kavramlar kullanılması bunların gördüğü fonksiyonlar açısından önemlidir. Bu kavramlardan Hımar'ın asıl fonksiyonu baş ve boynu örtmesidir.5.6.8 Her iki giysiden beklenen özellik ise Nur 31'de geçen kadının zinetlerini göstermemesidir. Dolayısıyla farklı coğrafyada, farklı toplumlarda farklı giysiler giyilebilir. Önemli olan örtünmeden arzu edilen, beklenen güvenlik kuşağını oluşturabilmesidir.
Gerek Ahzab 59, gerekse Nur 30-31 örtünme (cilbab ve hımarın kuşattığı anlamındaki bir örtünme) ile ilgili hitabın müminlere olması, bu anlamdaki örtüyü, müminin kimliğinin bir parçası haline getirir. Bu bağlamda tesettür mümin bir kadının sembolü olur.
Hitabın mümin diye yapılması, tesettürün bir iç değişim, kalbi bir dönüşümden sonra gerçekleştirilebileceği anlamına da gelir. Nitekim tesettüre ilişkin yukarıdaki ayetler, hicretten sonra gelmiştir. Toplumun imani değişimi; toplumun tutum, davranış, hal ve hareketlerine, örtünmesine ve ihtiyaçlarını tatmin şekline yansıyacaktır.
Gene bu bağlamda başörtüsü, mümin kadının Rabbi olan Allah'a bağlılığının ve itaatinin bir ifadesidir. Kutsal ve kutsallığa karşı duyulan saygının bir sembolüdür.
Hıristiyan kadınların kiliseye giderken başlarını örtmeleri, Allah'a karşı duyulan bir saygının ifadesi olsa gerekir. Keza ölümle ilgili olarak ölü sahiplerinin başlarını kapatmaları, yaratıcı olan Allah'ın affediciliğine, merhametine sığınma anlamında bir teslimiyetin göstergesidir. Demek ki çok farklı kültür ve inanç sistemlerinde örtü, Allah'a sığınmanın O'ndan af ve merhamet dilemenin bir işareti olarak kullanılmaktadır.
Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta da; müslüman olmanın gerek şartını yerine getirenlerin, başörtüsü veya örtünme konusundaki eksikliklerinin onları İslam dairesi dışına çıkarmadığı gerçeğidir. Bunların İslami terminolojideki karşılığı kafir değil, günahkârdır. Öyleyse yapılması gereken bu kardeşlerimizi dışlamamak, bunları kucaklamaktır. Toplumu kamplaştırmak isteyenlerin arzusunun bunun tersi olduğu unutulmamalıdır. O açıdan böyle bir oyuna gelinmemelidir.
Müminin kimliği durumundaki kılık ve kıyafet, beşeri mantıkla bakılarak değiştirilemez, tanzim edilemez. Örtünmeyi Kur'an ve sünnetin tanımladığı bir çerçevenin dışına çekmeye çalışmak bu ülkeye sadece zaman ve imkan kaybettirir.
Bir toplum, yukarıdan cebri yöntemlerle şekillendirilemez. Toplumu yukarıdan 'cebren ve kanunen' mantığıyla şekillendirmeye çalışan tüm toplumsal mühendislik girişimleri başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Aksini iddia edenler, III. Selim'den bu yana toplumu yukarıdan zorla yapılandırma çalışmalarının sonuçlarını incelesinler. Her işi 'cebren ve kanunen' halka rağmen yapacağını sananların tümü toprak olmuş; ama din ve örtü varlığını her geçen gün güçlendirerek devam ettirmiştir.
O açıdan bugün yasalar çıkararak arzuladıkları toplumsal mühendisliğin gerçekleşebileceğini sananların, tarihe tekrar tekrar bakmalarında fayda vardır.
Bu toplumun bu kadar tahrik ve aşağılanmayı uzun süre kaldırması mümkün değildir. Toplumu; Hz. Yusuf gibi, 'Rabbim, zindan da, ölüm de bunların bizi kendisine çağırdıkları şeylerden daha sevimlidir', deme noktasına getirmeden toplum mühendisliğine soyunanlar akıllarını başlarına toplamalıdırlar