Başörtü

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
BAŞÖRTÜ
İNSANLIĞIN ORTAK DEĞERİ ÖRTÜNME
Başörtüsü Yasağına Dair Hukuk Raporu,Av. Muharrem BALCI


Nur Sûresi'nin 30 ve 31. ayetlerindeki hitap tarzı, insan fıtratına dikkatimizi çekmektedir. İstenenler de 'Bakışlarını yere indirmeleri', 'süslerini (zinetlerini), el yüz hariç göstermemeleri', 'başörtülerini, baş-boyunlarını kapatacak biçimde koymaları' şeklinde yapılan bir sıralama önemlidir. Bakışların etkisizliği veya bakışların tekrarlanmaması, karşı cinsin süslerini göstermemesi ve örtünmesi ile bağlantılı olması gerekir.

Örtünme ile ilgili giysiler için, Ahzab 59'da Cilbab, Nur 31'de Hımar (humur) kavramları kullanılmaktadır. Ayrı kavramlar kullanılması bunların gördüğü fonksiyonlar açısından önemlidir. Bu kavramlardan Hımar'ın asıl fonksiyonu baş ve boynu örtmesidir.5.6.8 Her iki giysiden beklenen özellik ise Nur 31'de geçen kadının zinetlerini göstermemesidir. Dolayısıyla farklı coğrafyada, farklı toplumlarda farklı giysiler giyilebilir. Önemli olan örtünmeden arzu edilen, beklenen güvenlik kuşağını oluşturabilmesidir.
Gerek Ahzab 59, gerekse Nur 30-31 örtünme (cilbab ve hımarın kuşattığı anlamındaki bir örtünme) ile ilgili hitabın müminlere olması, bu anlamdaki örtüyü, müminin kimliğinin bir parçası haline getirir. Bu bağlamda tesettür mümin bir kadının sembolü olur.
Hitabın mümin diye yapılması, tesettürün bir iç değişim, kalbi bir dönüşümden sonra gerçekleştirilebileceği anlamına da gelir. Nitekim tesettüre ilişkin yukarıdaki ayetler, hicretten sonra gelmiştir. Toplumun imani değişimi; toplumun tutum, davranış, hal ve hareketlerine, örtünmesine ve ihtiyaçlarını tatmin şekline yansıyacaktır.
Gene bu bağlamda başörtüsü, mümin kadının Rabbi olan Allah'a bağlılığının ve itaatinin bir ifadesidir. Kutsal ve kutsallığa karşı duyulan saygının bir sembolüdür.
Hıristiyan kadınların kiliseye giderken başlarını örtmeleri, Allah'a karşı duyulan bir saygının ifadesi olsa gerekir. Keza ölümle ilgili olarak ölü sahiplerinin başlarını kapatmaları, yaratıcı olan Allah'ın affediciliğine, merhametine sığınma anlamında bir teslimiyetin göstergesidir. Demek ki çok farklı kültür ve inanç sistemlerinde örtü, Allah'a sığınmanın O'ndan af ve merhamet dilemenin bir işareti olarak kullanılmaktadır.
Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta da; müslüman olmanın gerek şartını yerine getirenlerin, başörtüsü veya örtünme konusundaki eksikliklerinin onları İslam dairesi dışına çıkarmadığı gerçeğidir. Bunların İslami terminolojideki karşılığı kafir değil, günahkârdır. Öyleyse yapılması gereken bu kardeşlerimizi dışlamamak, bunları kucaklamaktır. Toplumu kamplaştırmak isteyenlerin arzusunun bunun tersi olduğu unutulmamalıdır. O açıdan böyle bir oyuna gelinmemelidir.
Müminin kimliği durumundaki kılık ve kıyafet, beşeri mantıkla bakılarak değiştirilemez, tanzim edilemez. Örtünmeyi Kur'an ve sünnetin tanımladığı bir çerçevenin dışına çekmeye çalışmak bu ülkeye sadece zaman ve imkan kaybettirir.
Bir toplum, yukarıdan cebri yöntemlerle şekillendirilemez. Toplumu yukarıdan 'cebren ve kanunen' mantığıyla şekillendirmeye çalışan tüm toplumsal mühendislik girişimleri başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Aksini iddia edenler, III. Selim'den bu yana toplumu yukarıdan zorla yapılandırma çalışmalarının sonuçlarını incelesinler. Her işi 'cebren ve kanunen' halka rağmen yapacağını sananların tümü toprak olmuş; ama din ve örtü varlığını her geçen gün güçlendirerek devam ettirmiştir.
O açıdan bugün yasalar çıkararak arzuladıkları toplumsal mühendisliğin gerçekleşebileceğini sananların, tarihe tekrar tekrar bakmalarında fayda vardır.
Bu toplumun bu kadar tahrik ve aşağılanmayı uzun süre kaldırması mümkün değildir. Toplumu; Hz. Yusuf gibi, 'Rabbim, zindan da, ölüm de bunların bizi kendisine çağırdıkları şeylerden daha sevimlidir', deme noktasına getirmeden toplum mühendisliğine soyunanlar akıllarını başlarına toplamalıdırlar
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
İslamda Tesettürün Temelleri

İslam'da kadının konumuyla ilgili olarak çağımızda en çok tartışılan konu, kadının örtünme meselesidir. Kur'an'da :
"Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir."
(Ahzab: 59),

"Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler, yahut henüzkadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz."
(Nur: 31)

Gerek bu ve gerek benzeri ayetler ifade tarz ve üslubu gerekse Hz.Peygamber zamanında uygulamalar, kadınların örtünmesinin, tavsiye kabilinden veya örf-adete veya sosyalkültürel şartlara bağlı ahlaki çerçevede bir hüküm olmaktan öte dini ve bağlayıcı bir hüküm olduğunu göstermektedir. Çağımıza kadar bütün İslam bilginlerinin anlayışı ve asırlar boyu İslam ümmetinin uygulaması da bu yönde olmuştur.
Örtünme konusunda kadınlara ağır bir sorumluluk yüklendiği ortadadır. Bu kadını koruma, yüceltme ve ona toplumda saygın bir yer kazandırma çabasının bir parçası olarak değerlendirilmelidir. Utanma ve örtünme, canlılar içinde sadece insana has bir özelliktir.
İslam bilginlerinde ortak görüş, kadınların el, yüz ve ayak hariç örtünmeleri gerektiği üzerinde ağırlık kazanmıştır. Ancak örtünmenin renk, üslup ve şeklinin toplumların gelenek, zevk ve imkanları ile bağlantılı olacağı, bu sebeple de bölge ve devirlere göre farklılık gösterebileceği açıktır.
Cahiliyet devrinde Arap kadınlarının iki adeti vardı :
  • Başörtülerini başlarına örtüp iki omuzları arasında arkaya doğru sarkıtarak boyunlarını tamamen, göğüslerininde bir kısmını açık bırakırlardı.
  • Süslendikten sonra evlerinden çıkıp yabancı ereklerle karışık gezip otururlardı.
İslam'dan sonra, Medine'de hicab ayeti gelene kadar bu iki adet devam etti. Hz.Aişe hicab ayet-i geldikten sonra müslüman hanımların durumunu şöyle anlatır:
"Vallahi ben Allah'ın kitabını tasdik, Onun indirdiğine iman açısından ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim. Nur suresinin örtünme ayeti gelince erkekleri kendilerine varıp Allah'ın indirdiği ayetleri okumaya başladılar. Hanımların hepisi Allah'ın emrine uyarak yünden ve pamuktan yapılmış örtülerine büründüler, Resulullah'ın arkasında sabah namazı kılmaya geldiler."

Hicab ve tesettür ayetleri geldikten sonra iki çeşit tesettür farz kılındı.
  • Erginlik çağına girdiği andan itibaren her kadının bütün vücudunu örtmesi, mahremlerin dışında hiç kimseye göstermemesi
  • Meşru bir ihtiyaç olmadıkça evlerinden dışarı çıkıp namahrem erkeklerle karışık dolaşıp oturmak
Bu konuda haremlik-selamlık müessesini İslam getirmiştir.

Faydalanılan Eserler:
1) İlmihal, Türkiye Diyanet Vakfı İslami Araştırmalar Merkezi
2) Büyük Kadın İlmihali, Rauf PEHLİVAN


 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
Kadının Örtünmesi

Hayreddin Karaman
İslam'da Kadın ve Aile


Çağımızın Batılı kadını kendisine yabancı olan, mahrem akrabası olmayan erkeklerin yanında en azından başını, boynunu, kısmen gerdanını, kollarını ve diz kapağı hizasından aşağıya kadar bacaklarını açmakta, ayrıca sayılan yerlerini güzel göstermek üzere tedbirler almakta, makyaj yapmaktadır. Modern, çağdaş, ileri olmanın ölçüsünü Batı olunca, bu tarz giyinme ve açma da çağdaş medeniyetin gereği olarak görülmektedir. Buna karşı İslam dininin ana kaynakları (Kur'an ve Sünnet) kadınların evlenmeleri caiz bulunan erkeklere karşı örtünmelerini, el, yüz ve ayaklar hariç bütün vücutlarını uygun elbise ile kapatmalarını ve açıkta kalan yerlerini de güzel göstermek, buralara dikkatleri çekmek için tedbir almamalarını emretmektedir. (Nur: 30-31) . Batıyı örnek alan, Batılı değerleri ve uygulamaları evrensel sayan bazı modernistler, İslam kadının da Batılıı kadın gibi açılmasını gerekli görmekte, bunu çağı yakalmanın bir gereği bilmekte, bu sebeple ilgili nasları te'vile çalışmaktadırlar. Te'vil iki noktadan yapılmaktadır.
a) Örtünmeyi emreden nasların üslubundan hareket ederek bunların bağlayıcı emir olmadığını, tavsiye mahiyetinde bulunduğunu ileri sürmek.
b) Örtünme emrini o devrin örf ve adetine, sosyo-kültürel şartlerına bağlamak, Kur'an'ın ahlaki gayesinin iffti korumak ve zinayı önlemekten ibaret olduğunu, iffetin korunması halinde açılmanın -amaca aykırı olmadığı için- İslama göre caiz olacağını ileri sürmek. Bu iddiaya karşı biz, gelenekçi İslam yorumcularıyla beraber kadının örtünmesinin gerekli bulunduğu inancında olduğumuz için karşı delilleri vermek ve konuyu tartışmakta fayda görüyoruz.
Bilindiği üzere bir metnin yorumunda üç usul vardır: Tarihi yorum, lafzi yorum ve gai yorum. Önce ayetlere lafzi ve tarihi yorum açısından bakalım:
Örtünme ile ilgili ayetler iki surede yer almıştır. Ahzab suresindeki ayet, iffeti korumaya yönelik örtünme ile değil, hür müslüman kadınları böyle olmayanlardan ayırmaya yönelik özel kıyafetle ilgilidir. (Ahzab: 33/59) "Eşlerine , kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına (dışarı çıkarken) üstlerine örtü almalarını (cilbab adı verilen dış giysiyi bürünmelerini) söyle: bu onların tanınmalarını ve bundan dolayı incitilmemelerini daha iyi sağlar...". Ayette, cilbab denilen ve vücudu baştan aayağa örten dış giysinin kullanılmasının sebebi açık olarak zikredilmektedir, "tanınmaları, diğerlerinden ayırt edilmeleri ve bu sebeple incitilmekten kurtulmaları" . O devirde henüz köle ve cariyeler bulunduğu için çarşıda, pazarda bunların saaşılır, el ve dil ile rahatsız edildikleri olurdu. İslam bir yandan bu gibi davranışları önlemeye çalışırken, diğer yandan, cariye sanılarak hür kadınların da rahatsız edilmelerini önlemek için, cilbab adı verilen dış giysinin bütün devirlerde müslüman kadınlar için gerekli bulunmadığını anlamada önemli bir yorum delili olmaktadır. Ayetin sonunda yer alan ve gerekçeyi açıklayan kısım da bu konudaki şüpheleri ortadan kaldırmaktadır. Şu halde tarihi şartlar değişip, ya toplumda cariye kalmadığında -ki bugün böyledir- yahut da ayrımı sağlayacak başka bir alamet bulunduğunda -bir başka toplumda hür kadınlar, başka bir alametle diğerlerinden ayrıldığında- cilbab emri bağlayıcı olmaktan çıkacaktır.
Nur suresindeki ayet, iffeti korumaya yönelik örtünme ile ilgilidir, : Mü'min erkeklere söyle, gözlerini (haramdan) sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Bu, onların arınmasını daha iyi sağlar; Allah yaptıklarından şüphesiz haberdardır. Mü'min kadınlara da söyle gözlerini sakınsınlar, iffetlerini korusunlar, görünen dışında zinetlerini (çekici ve güzel yerlerini, süslerini) açıp göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine kavuştursunlar. Zinetlerini kocaları veya babaları veya kayınpederleri veya oğulları veya kocalarının oğulları veya kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kızkardeşlerinin oğulları veya kadınları veya cariyeleri veya kadına ihtiyacı kesilmiş olup hanedan geçinen erkekler veya kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süslerin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey Müminler! Kurtuluşa ermeniz için hepiniz tevbe ederek günahtan dönün." Tarihi, siyer ve hadis kaynakları İslam'dan önce kadınların nasıl giyindikleri ve nerelerini açıkta bıraktıkları hakkında sağlam ve açık bilgi vermiştir. Buan göre kadınlar takılarını, süslerini göstermek için bunları taktıkları yerleri açıkta bırakır, gerdanlıklarının görünmesi için de baş örtülerini yakalarının üzerinde bağlamak yerine arkalarına doğru uzatırlardı. bir örtünme inkilabı yapan ayet, mezkur adetleri hedef almakta, onları ortadan kaldıran emirler vermektedir: "Süsleri göstermeyin, ayaklarınızı yere vurmayın, başörtünüzü önden yakalarınızın üzerinde bağlayın..." . Yani örtünme konusunda Kur'an-ı Kerim, o günkü sosyo-kültürel şartlara uymuyor, onları devam ettirmiyor, aksine değiştiriyor, inkilap yapıyor. Bunun gerekçesini, aşağıda gelecek olan gai yoruma bırakarak lafzi yorum açısından kelimeler ve üsluba baktığımızda, emrin bağlayıcı (tavsiye değil, vücub için, kesin olartak örtünmeyi sağlamaya yönelik) olduğunu gösteren sağlam deliller ve karineler görüyoruz:
1) "Söyle, korusunlar, açmasınlar, göstermesinler..." şeklindeki emirler, gelenekçi yorumcu ve usulcülerin çoğuna göre kesinlik ifade eder, bağlayıcıdır, gereğini yerine getirmek farzdır.
2) Gazzali gibi, "Emrin bağlayıcı olup olmadığına hükmedebilmek için yardımcı delil ve karinelere ihtiyaç vardır." diyen usülcülere göre de bu emrin bağlayıcı olduğunu gösteren karineler vardır:
a) "Örtünürlerse daha iyi olur, bunda hayır, edebe uygunluk vardır, ecir vardır..." gibi yumuşak bir uslup kullanılmamış, "söyle, sakınsınlar, iffetlerini korusunlar, örtünsünler, açıp göstermesinler..." şeklinde kesin ifadeler kullanılmıştır.
b) Tavsiye uslubunun sınırını çok aşan detaylara girilmiş, nerelerin örtüleceği, nerelerin nasıl örtüleceğ hangi şartlarda kimlere, nerelerin gösterilebileceği açıklanmıştır.
c) Ayetin sonunda tevbe tavsiye edilmiş, böylece aksine davranışın günah olduğuna işaret edilmiştir.
d) Örtünme emri gözlerin haramdan sakınması ve iffetlerin korunması emrine bağlanmış ve aradaki ilişkiye işaret edilmiştir.

Örtünme ayetine gai yorum açısından bakıldığında önemli ve açık ipuçları bulunduğu görülecektir. Şari, (Allah Teala) örtünme emrinin hemen başında bunun gerekçesini açıklamıştır: "Söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, iffetlerini korusunlar, şuralarını şunlara karşı örtsünler..." Bu gerekçe, İslam'ın ahlak ilkeleri ve değerleri bakımından erkek ve kadının cinsi cazibe taşıyan yerlerini açmaları, karşılıklı olarak buralara bakmalrı ile iffetlerini korumaları arasında sıkı, değişmez bir ilişkinin bulunduğunu varsaymaktadır. İslam'a göre zina eden iffetsizdir, iffetini koruyamamıştır. Bir erkeğin kadına, bir kadının erkeğe şehvetle bakması, dokunmasdı da zinadır, cinsi temasta bulunması da zinadır, iffetsizliktir. Cinsi yönden karşılıklı tatminin tek meşru yolu evliliktir. Erkek ve kadınların, evli olmadıkalrı karşı cinsten biri ile bakma, dokunma ve birleşme şeklindeki cinsi alış-verişleri iffetsizlik sayılmış ve yasaklanmıştır. Bütün bu hüküm ve anlayışalrın temeli, İslama özgü varlık, bilgi ve değer anlayışıdır. Bu açıdfan bakıldığı zaman Batılı değerler ve değerlendirmelerin çok farklı olduğu görülecektir. Batı'da yasak ve ayıp olan tecavüzdür, bir ölçüde de evlilerin zinasıdır. Bunların dışında da evli olmayan kadın-erkek arasındaki cinsi alış-veriş ne ayıptır, ne de günahtır (seküler Batı'da günah yoktur, ayıp da değişken bir kavramdır). Ortada böylesine derin ve uzlaştırılması imkansız farklılıklar varken, iffet ve örtünme konularını Batı'yı hayat tarzı ve değer ölçüleri ile nasıl yaklaşabilir? Batı'yı bir yana bırakarak İslam'a, İslam'da örtünme ile iffeti koruma arasındaki ilişkinin sabit olup olmadığına bakalım denilirse, sağlıklı bir hükme varabilmek için şu noktaları düşünmek, tartışmak ve araştırmak gerekir.
a) İslam'ın iffet anlayışı,
b) İffeti koruma açısından örtünme ve açılmanın etkisi.

Bunlardan birincisine yukarıda kısaca temas edilmişti. İslama göre iffet, nihai olarak, gayr-i meşru cinsi hayatttan uzak durmaktan ibaret olsa bile, aynı zamanda bunu sağlayan tedbirleri ve davranışları da içine almaktadır. Bu sebeple giyiniş (veya giyinmeyiş) ve davranışları ile başkalrını tahrik eden, günah işlemelerine sebnep olan erkek ve kadınların- İslami manada- iffetlerine gölge düşmektedir. Gerek erkek ve gerekse kadının, karşı cins için genellikle cazip, çekici, cinsi duygulanma ve tahriki etkileyici yerlerini örtmeleri, uygun giysilerle kapatmaları Kur'an ve Sünnet kaynaklarında gerekli görülmüş, açılma ve gösterme ile iffeti koruyamama arasında bir bağın, sabit bir ilişkinin bulunduğuna işaret edilmiştir. Günümüzde bilim ve tecrübe de bunun aksini isbat etmiş değildir. Kapalı bir kadın belki tecessüs ve merak konusudur, açık bir kadın ise şehvetli bakışların odak noktası olmaktadır. Normal ölçülerde çağdaş bir açıklığın böyle bir sonuç doğurmayacağı iddiası veya varsayımı -samimi ise- yalnızca bir iddia ve varsayımdan ibarettir ve daha ziyade açıklığın şartlandığı ve kısmen iktidarsız kıldığı şahıslar için düşünebilinir. İlahi bir emanet ve nimet olan cinsi gücünü ve duyarlılığını, fıtrattan saspmayarak korumuş olanlar için, karşı cinsin bütün vücudu çekici olabilir. Ayetler ve hadisler, ihtiyacı gözönüne alarak hem bazı şahısları, hem de vücudun bazı kısımlarını örtünme yükümünden muaf tutmuş, mamafih yine de gözlerin sakınmasını istemiştir. Muaf tutulan kısım, ayette ve ilgili hadislerde kadınlar için "eller, topuktan biraz yukarısından aşağıya doğru ayaklar ve saç bitiminden çene altına kadar yüz olarak" belirlenmiştir. Tarih boyunca hiçbir İslam alimi, zaruret bulunmadan daha fazlasının açılabileceği kanaatine varılmıştır. (Yakın zamanların modernist yorumcularını hesaba katmıyoruz.) Erkeler için istisna, göbekten yukarısı ile dizden aşağısıdır. Bu iki sınır çerçevesinde, farklı rivayetlere dayalı küçük görüş farkları mevcuttur. İşte İslam kadını ve erkeği bu sınırlar içinde örtünme emrini yerine getirecek, böylece kendi iffetini koruma tedbiri aldığı gibi, başkalrının korunma çabalarına da katkıda bulunmuş olacaktır. Önemli ve gerekli olan örtünmedir; hangi giysilerle, hangi biçimde örtünüleceği hususu ise İslami değerler içinde oluşacak modaya ve estetik tercihe kalacaktır. Örtünmenin gerekçelerine dikkat edilirse, örtünme tedbirinin yalnızca örtünmenin iffeti ile ilgili olmadığı, daha ziyade başkalarının korunmasına yardım ve katkı mahiyetinde bulunduğu anlaşılacaktır. Bütün bunlar normal şartlar ve durumlarda sözkonusudur. Fevkalade durumlar, şartlar ve zaruretlerin kendilerine mahsus, uygun ve rahatlatıcı hükümleri vardır.
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
Kadında Avret Sayılan Organları
  • Cinsel organ ve çevresi,
  • Büyük abdest mahalli ve çevresi,
  • İki popo,
  • İki oyluk (dizler oyluklara dahildir),
  • Göbek ile kasık arası,
  • İki kulak,
  • İki meme,
  • Topuklar dahil olmak üzere iki ayak bileği,
  • Dirseklerle beraber iki pazu,
  • Dirseklerle bileğe kadar olan iki kol,
  • Gerdan, baş, saç, boyun,
  • Omuzlar.
[FONT=Times New Roman,Times]Bu sayılan organlardan her biri, ayrı organ kabul edildiğinden bunlardan birinin dörtte biri, üç tesbih miktarı yani rükun veya secde yapılacak kadar açılırsa namaz bozulur.

Kaynak:
Büyük Kadın İlmihali, Rauf PEHLİVAN

 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
Kadının Kocasına karşı veya tek başına tesettürü

Erkek, hanımın bütün vücuduna bakabilir. Meşru suretle ondan yararlanabilir.
İkinci bir görüşe göre bu caiz değildir. çünkü Resulullahın sünnetini Hz.Aişe şöyle anlatır:
"Ben Resulullahın avret mahallini asla görmedim"
Allah Resulü:
"Çıplak olmaktan sakınınız, zira yanınızda kişinin helada bulunduğu ve hanımıyla cinsel ilişkide bulunduğu zamanın dışında sizden hiç ayrılmayanlar var."
Takva ve azimet açısından ikinci görüş daha uygundur. Kurtubi birinci görüş daha sahihtir der.
Hanımın tek başına evde bulunduğu zaman göbekle diz kapağı arasını örtmek gerekir. Ancak her an birisi gelecek diye temkinli olması gerekir. Ayrıca insanın yanından ayrılmayan melekler vardır. Bunlar avret yerin açılmasından eziyet duyarlar.

Kaynakça:
Büyük Kadın İlmihali, Rauf Pehlivan
 

sırat-ı müstakim

Aktif Üyemiz
ÖRTÜNME GEREK ŞARTTIR FAKAT YETMEZ

[SIZE=-1]İNSANLIĞIN ORTAK DEĞERİ ÖRTÜNME
[SIZE=-1]Başörtüsü Yasağına Dair Hukuk Raporu
[SIZE=-1]Av. Muharrem BALCI


Örtünün yukarıdaki fonksiyonunu icra edebilmesi için iki önemli şartın yerine getirilmesi gerekir. Bunlardan birincisi insanın kendisine, iç dünyasına dönük olgunlaşma süreci, ikincisi insanın içinde yaşadığı ortamın temizliği ve insan iradesini kuvvetlendirecek özelliğe sahip olmasıdır.
Nitekim Allah, mümin erkek ve mümin kadınlara gözlerini zinadan sakındırmalarını emretmekle doğrudan doğruya müminlerin iç dünyalarına hitap etmekte, örtünün oluşturduğu güvenlik kuşağını zedelememelerini istemektedir.
'Mümin erkeklere şöyle: 'Bakışlarını yere indirsinler. (harama çevirmekten kaçındırsınlar). Irzlarını, bellerini korusunlar. Bu onlar için daha arındırıcıdır...
'Mümin kadınlara da söyle: 'Bakışlarını yere indirsinler. Irzlarını, eteklerini korusunlar. Süslerini, zinetlerini görünen kısımlar müstesna açmasınlar. Başörtülerini (humur, göğüs) yırtmaçlarının üstüne koysunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler....' (24 Nur 30-31)
Allah önce erkeklere, sonra da kadınlara harama bakmamayı ve ırzlarını korumayı emretmektedir. Demek ki bakma konusunda erkekler, kadınlardan daha fazla zaafa sahiptirler. Ancak örtünme, süslerini ortaya koyma konusunda, tersi olması gerekir ki, Allah örtünme ve süslerini gizleme ile ilgili erkeklere değil de kadınlara hitap etmektedir.
Cazibe konularını kuvvetlendirici, örtü engelini aşıcı bakışlar için Hz. Peygamber sahabelerini uyarmıştır:
'Ey Ali, birbiri ardınca bakma. Birinci bakışın zararı yoktur ama ikinci bakıştan sonra zararlıdır.'11
Böylelikle İslam, bakışları kontrol altına alıyor. Dahası Hz. Peygamber, 'Gözün zinası bakıştır; dilin zinası sözdür; elin zinası dokunmaktır; ayağın zinası, nefsimizin doğrultusunda yürümektir.' buyurarak, müslüman olmanın kendini kontrol edebilmek olduğunu, müslüman olmanın bir içsel bütünlük olduğunu ortaya koymaktadır. Müslüman olmak demek, tüm tutum ve davranışlarını kontrol edebilmek demektir. Bu da Kur'an ve sünnetin tanımladığı bir imani düzeyle, bir imani değişimle gerçekleşir.
Nitekim ilk yaratılış olayında, Hz. Adem'le eşinin yeryüzüne gönderilişinden sonra Allah'ın Ademoğullarına yaptığı hitapta bu olgunun önemi açıkça vurgulanmaktadır:
'Ey Ademoğulları, biz sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size süs kazandıracak bir giyim indirdik. Takva ile kuşanıp-donanmak ise, bu daha hayırlıdır. Bu, Allah'ın ayetlerindendir. Umulur ki öğüt alıp düşünürler.' (7 Araf 26)
Örtünün oluşturduğu güvenlik kuşağının fonksiyonu icra edebilmesi için insanın içinde yaşadığı toplumsal şartların insan iradesini kuvvetlendirici istikamette etkili olması gerekir. İnsan iradesini, iç olgunlaşmayı, gelişmeyi engelleyici dış şartlar güvenlik kuşağını zayıflatabilir. Bunun için Hz. Peygamber:

'Her doğan çocuk, İslam fıtratı üzerine doğar. Ancak ebeveynleri onu Hıristiyan, Yahudi veya Putperest yapar.'
diyerek çevresel koşulların önemine dikkatimizi çekmektedir.
İnsanın iman düzeyinin ve içinde yaşadığı şartların insan davranışına etkisinin, iki faktörün etkisini içermesi anlamında, en güzel örneklerinden biri de Kur'an-ı Kerim'de anlatılan Hz. Yusuf olayıdır.
Hz. Yusuf, evinde hizmetçi olarak çalıştığı Vezir'in karısının ilişki kurma isteklerini reddederek 'Allah'a sığınırım. Çünkü O (Kocan), benim efendimdir' demesi konumuz açısından önemlidir. Gerçekte iki farklı cins birbirini arzulamaktadır:
'Andolsun kadın onu arzulamıştı, eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıtını görmeseydi -o da onu arzulamıştı. Böylelikle biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis, gönülden katıksızca Allah'a bağlı, ihlasa erdirilmiş olan kullarımızdandı.' (12 Yusuf 24)
İki karşı cins, birbirini biyolojik olarak arzu etmiş olmalarına karşılık; inançlarının farklılığı nedeniyle, iki farklı davranış sergiliyorlar. Biri, zina ederek nefsi arzularını yerine getirmeye; diğeri de, zinayı redderek imanının kemaline bir zarar vermemeye çalışıyor. Bu olay, iç olgunluğun insan davranışlarına, güvenlik kuşağına olan etkisini göstermektedir.
Vezir'in karısının isteklerinde ısrarlı olması, bu konuda Hz. Yusuf'u hapse atmakla tehdit etmesi üzerine; Hz. Yusuf'un endişesi, korkusu, içinde yaşanılan şartların insan davranışı üzerindeki etkisini göstermesi açısından anlamlıdır:
'Yusuf dedi ki: 'Rabbim, zindan, bunların beni kendisine çağırdıkları şeyden bana daha sevimlidir. Onların kurdukları düzeni benden uzaklaştırmazsan, onlara eğilim gösterir, cahillerden olurum. Böylece Rabbi, onun duasını kabul etti ve onların hileli-düzenlerini kendisinden uzaklaştırdı. Çünkü o, işitendir, bilendir.' (12 Yusuf 33-34)
Hz. Yusuf, kadının ısrarı ve baskısı karşısında iradesinin çözülebileceğinden endişe ederek hapse girmeyi tercih etmiştir ve de girmiştir.
Bugün, Hz. Yusuf'un içinde bulunduğu şartlardan çok daha kötü şartlar, insanların iradesi üzerine etki etmektedir. İnsanlar, özellikle kadınlar kozmetik sanayiinin, moda sektörünün ve pazarlama sektörünün adeta kölesi durumuna getirilmişlerdir. Kadın bir pazarlama, bir tüketim aracı gibi düşünülmektedir. O sadece ürünlerin teşhiri için karşısındakileri 'aşırı uyarmakla' görevli bir beden, bir ciltten ibaret görülmektedir. Böylece her geçen gün kadın daha da açıklığa itilmekte tahrik edebildiği, uyarabildiği oranda itibar görmektedir. Bu da kadının köleleşmesinden başka birşey değildir.
Elbetteki bu köleleştirme hareketine başta kadınlar olmak üzere toplum tepki koyacaktır. Elbetteki bu psikolojik tacize karşı kadınlar, örtüneceklerdir. Seks, şiddet, uyuşturucu ve yolsuzluğun yaygınlaştığı bir ortamda insanların kendilerini korumak için çareler araması kaçınılmazdır. Tüm dünyadaki bu dört 'baş belasına' karşı insanların fıtrata, dine yönelmeleri tesadüfi değildir. Şartlar ağırlaştıkça dine yönelme daha da hızlanacaktır. Kadınların güvenlik kuşağı olarak örtüye sahip çıkmaları kaçınılmazdır. Bu fıtrattan gelen kendini korumaya ilişkin bir tepkidir. Bunu gözönüne almayan toplumsal mühendislik çalışmaları hüsranla sonuçlanacaktır.
 
S

Sultan_Farukî

Guest
Ablacım Çook Uzun Yazmışsın .. Allah Râzi Olsun
 
Üst Alt