Başkurt Destanı ‘Ural-Batır’

TÜRKOĞLU

Aktif Üyemiz
Başkurt Destanı
Başkurt Destanı
Başkurtlar – Ural bölgesindeki Başkurdistan Cumhuriyetinin asıl nüfusunu oluşturan Türk halkıdır.

‘Ural-Batır’ destanı kubair isimli eski Başkurt halk şiir edebiyat türüne aittir. Eser 4576 şiir ve 19 nesir satrından ibarettir.

‘Ural-Batır’, Başkurt Türklerinin mitolojisini ve kökleri ilkel komünal sistemin egemen olduğu döneme uzanan arkaik görüşleri ve inançları yansıtan bir eserdir.

‘Ural-Batır’ destanında yer alan bazı hikaye ve karakterlere başka Başkurt destanlarında da rastlanır (mesela ‘Zayatulyak ve Hıyhılu’, ‘Kongur buga’, ‘Alpamışa’, ‘Kuzıykurpyas ve Mayanhılıu’ gibi destanlar).

Destan temelinde yatan hikaye oldukça karmaşık, Ural-Batır’ın insanların mutluluğu için canavar görünüşlü kötü ruhlar ile mücadelesini anlatıyor. Destanın kahramanları bahadır ve sıradan bir insanlar, gökyüzünde yaşayan Tanrılar, doğa güçleri, mitolojik yaratıklardır.

Eserde ihtiyar adam Yanbirde ve karısı Yanbike, çocukları Ural ve Şulgen ve torunları Yayik, İdel, Nuguş, Sakmar gibi üç nesilden karakterlerin yaşam öyküleri anlatılıyor. Buna göre destan da üç kısımdan ibarettir.

Birinci kısmında dünyanın oluşumundan söz edilir, Büyük Tufan meydana gelir, ilk insanlar Yanbirde ve Yanbike ortaya çıkar, oğulları Ural ve Şulgen dünyaya gelir.

Destanın kahramanlıkları anlatan ikinci kısmında Ural ile Şulgen ölümsüzlük arayışlarına koyulur. Ural zalim Katil Han’ı yener, Yılanlar Kralı Kahkahi’nin boynunu eğdirir, yeraltı ve sualtı dünya kralı Azraka’yı öldürür, kötülük tarafını seçen kardeşi Şulgen ile savaşır, sonuçta ise yeryüzüne dirilik suyunu serperek onu ölümsüzleştirmeyi başarır.

Son kısmında üçüncü nesil kahramanlar ortaya çıkar. Babalarının işine devam eden Ural ve Şulgen’in oğulları kötü ruhlar ile mücadele eder ve yenşişma isimli dirilik suyunu elde ederler. Destan Ural’ın ölümüyle son bulur. Onun gövdesi Uraltau Dağı’na dönüşür.

Ural-Batır Destanın’dan küçük bir parça alalım:

Büyük kardeşiyle beraber Ural
Günler, aylar, yıllar sayarak
Kara ormanlar, dağlar ve çöller aşarak
Beraber aynı yoldan yürüyormuş;
Günlerden bir gün
Çoşkun çayın aktığı yerde
Yere uzanan beyaz sakallı
Bir İhtiyara rastlamışlar.
Elinde büyük sopa varmış.
Kardeşler ihtiyara yaklaşıp
Saygıyla selam vermişler.
Onları da selamlayıp ihtiyar
Kardeşlerin nereden ve nereye gittiğini sormuş,
Kardeşler de ona her şeyi anlatmışlar.
İhtiyar düşüncelere dalmış. Sonra
Sakalını eliyle okşayarak yol ağzına işaret etmiş
Şunları söylemiş:
‘Önünüzde iki yol var:
Sola giderseniz – ileride
Gülme, içten neşe sizi bekliyor.
Orada keder ve düşmalık nedir bilmeyen
Barış içinde çayırlarda kurtlar ile koyunlar,
Ormanlarda tilkiler ile tavuklar yaşar,
Kuş Samrau’ya tüm kalbiyle saygı gösterir,
Et yemez, kan içmez,
Ölüme yol vermez.
İşte böyle diyar var orda.
İyiliğin karşılığına iyilik yapmak
O bereketli refah topraklarda bir adettir.
Sağa giderseniz – tüm yol boyunca
Sadece insanların gözyaşlarını görürsünüz.
O belalı diyar zülüm ve kederlerle dolu.
Kurnaz zalim kral Katil onun hükümdarı,
İnsanların kanını içiyor.
Bu ülkenin her yeri kemik yığınları,
İşte bu manzarayı göreceksiniz
Sağ yoldan giderseniz’.
 
Üst Alt