TÜRKOĞLU
Aktif Üyemiz
Tarihi belgelerde ilk olarak M.Ö. 209-174 tarihinde yaşamış olan Oğuz Kağan’ın Destanı’nda rastlıyoruz. Oğuz Kağan Destanı’nda; Barakların, İtil Nehri kuzeyinde, Karanlıklar Ülkesi olarak bilinen bölgede yaşayan bir topluluk olduğu anlatılmakta ve “Kıl-Barak-Kara Barak” olarak isimlendirilmektedir. Destanda, Oğuz Kağan’ın, Karanlıklar Ülkesi sakinler olan,Baraklarla olan mücadelesi ve Barakları kendine bağlaması anlatılmaktadır.
Destanı dikkate aldığımızda, Barakların, Oğuzlarda farklı bir boy olarak yaşadıklarını anlıyoruz. Elbette ki, bu noktaya dair daha detaylı bilgiler edinmek durumundayız. Önümüzdeki süreçte, bu noktaya dair de bazı araştırmaları sizlere sunucağız.
Moğol tarihçi Reşidüddin de, aynı bölgeyi kastederek. Bölgede yaşayan toplumu “Kılbaraklar” olarak adlandırıyor.
18. yüzyılda Cengiz Han’ın memleketine gitmiş olan İtalyan gezgini Garpini, Barakların Moğolistan’ın güney bölgelerinde yaşayan bir topluluk olduğundan bahsederek “Cengiz, Hindistan Seferinden dönüşte, Baraklara rastladığını anlatır. Cengiz Han, ordusu ile Barakların üzerine yürümüş fakat Baraklar, bu güçlü ordu karşısında yenilgiye uğrama noktasında, geliştirdikleri bir savaş taktiği ile, Cengiz Han’ın ordusunu bozguna uğratmışlardır.
Tarihçi Garpini bu taktiği şöyle aktarmaktadır;
“Baraklar vücutlarını ıslattıktan sonra, bölgede bulunan ve ıslandığında deri üzerinde sert bir tabaka oluşmasını sağlayan kumu, vücutlarına sürmüş, Kuruyan kum vücutta kurumuş ve bir nevi doğal bir zırh oluşturmuştur. Savaş tekrar başladığında ise, Cengiz Han’ın ordusunun okları Barakları etkilememiş ve ordu bozguna uğramıştır.
Aynı konu Moğol Tarihçisi Reşidüddin tarafından;
“Barakların, her savaşta çamura girerek kumda yuvarlandıktan ve bu işleri üç defa tekrar ettikten sonra, meydana gelen kalın tabakayı kurutmak ve savaşa böyle gitmek gibi bir savaş taktikleri olduğundan bahseder.
Burada görülüyor ki; Baraklar, sadece savaşçı değil aynı zamanda, zekaları ile üstün savaş taktiklerine de sahiptirler.
Ayrıca bazı kaynaklardaki: Barak erkeklerinin çirkin oluşu ifadelerinin altında da, bu çamura belenen ve kurt başlığı takan Barak Savaşçılarının görüntüsü yatmaktadır. Bayanların güzelliği ise, savaşta yer almamalarından kaynaklıdır.
Bu bilgilerden;
Oğuz Kağan Destanı, tarihçi Reşidüddin’in aktarımı ve Garpini’nin verdiği bilgiler ışığında, Barak Toplumu’nun ana vatanın “İtil Nehri” güzergahı olduğunu söylemek mümkün.
Baraklar ile ilgili bir diğer bilgi de, Prof. Dr. Hilmi Ziya Üken’in “Anadolu’nun Dini Sosyal Tarihi” adlı kitabında söz edilmektedir.
“Şamanlar Barkta otururlardı. Odalarında bir ocakla, tahtadan yapılmış birkaç basamaklı merdiven bulunurdu. Bu merdiven göğe çıkmaları için bir vasıta idi. Acemlerin Burak’ı, Şamanların da Barak’ı vardı. Şaman üzerine biner ve Allah’la görüşmeye giderdi” (sayfa 57)
Prof. Dr. Hilmi Ziya Üken, Barak kelimesinin anlamına dair bir tespiti de;
“Orhun kitabelerinde okunacağı üzere hakanın yog merasimine bütün Türk kavimlerinden yogcular gelirdi. Bir adam öldüğü zaman mezarına evvela üzeri yazılı büyük bir taş: Yani Bengütaş = ya da kitabe denilirdi. Sonra bunun etrafına ölenin hayatta öldürdüğü düşmanların adedi kadar taş koyarlardı. Mezarın uzaktan gözükmesi için büyük bir sırık dikilir ve yanı başına ahşap, ya da taştan yapılmış mabet inşa edilirdi. İşte bu mabede “Bark” denirdi. “Bark” sırıklar üzerine kurulur ve içerisine merdivenle inilirdi. Bark içinde ölenin eşyası, silahları dururdu. Duvarlara hayatında yaptığı kahramanlıklar resimlenir, kendisi için yazılan mersiyeler övgüler asılırdı. Bu “Barklar” budunun büyüklerinden biri için yapılırdı. Halkın mezarları daha sade, tek bir kitabe ve taşlardan meydana gelirdi” şeklindedir.
Kitapta, Barakların günlük yaşamına dair bilgiler “Eskiden Barak kadınları başörtülerine Feriz Bey turnayı çok seviyor diye turna tiyeği takarlarmış. Sonra bu tavuk tiyeğine, tavuk tiyeği de zamanla yerini çiçeğe bırakmış. Halen Adana Tarsus’taki Tahtacı Türkmenleri (Baraklarla aynı topluluktan olan bir grup) de başlarına Baraklar gibi tavuk tiyeği takıyorlar” şeklinde aktarılmıştır.
Barak’ın “Berrak” kelimesinden geldiği, “İskân Bayraktarı” olduklarından, giydikleri çuha ve kebeden, yanlarında bulundurdukları uzun tüylü köpekten, cesaret ve kahramanlık anlamı taşıyan “kurt başından” dolayı, “Barak” denildiği gibi bilgilerde konunun anlam yanına dair belirtmelerdir.Kaynakçalar:
Prof. Dr. Hilmi Ziya Üken
Oğuz Kağan Destanı
İtalyan gezgini Garpini
Destanı dikkate aldığımızda, Barakların, Oğuzlarda farklı bir boy olarak yaşadıklarını anlıyoruz. Elbette ki, bu noktaya dair daha detaylı bilgiler edinmek durumundayız. Önümüzdeki süreçte, bu noktaya dair de bazı araştırmaları sizlere sunucağız.
Moğol tarihçi Reşidüddin de, aynı bölgeyi kastederek. Bölgede yaşayan toplumu “Kılbaraklar” olarak adlandırıyor.
18. yüzyılda Cengiz Han’ın memleketine gitmiş olan İtalyan gezgini Garpini, Barakların Moğolistan’ın güney bölgelerinde yaşayan bir topluluk olduğundan bahsederek “Cengiz, Hindistan Seferinden dönüşte, Baraklara rastladığını anlatır. Cengiz Han, ordusu ile Barakların üzerine yürümüş fakat Baraklar, bu güçlü ordu karşısında yenilgiye uğrama noktasında, geliştirdikleri bir savaş taktiği ile, Cengiz Han’ın ordusunu bozguna uğratmışlardır.
Tarihçi Garpini bu taktiği şöyle aktarmaktadır;
“Baraklar vücutlarını ıslattıktan sonra, bölgede bulunan ve ıslandığında deri üzerinde sert bir tabaka oluşmasını sağlayan kumu, vücutlarına sürmüş, Kuruyan kum vücutta kurumuş ve bir nevi doğal bir zırh oluşturmuştur. Savaş tekrar başladığında ise, Cengiz Han’ın ordusunun okları Barakları etkilememiş ve ordu bozguna uğramıştır.
Aynı konu Moğol Tarihçisi Reşidüddin tarafından;
“Barakların, her savaşta çamura girerek kumda yuvarlandıktan ve bu işleri üç defa tekrar ettikten sonra, meydana gelen kalın tabakayı kurutmak ve savaşa böyle gitmek gibi bir savaş taktikleri olduğundan bahseder.
Burada görülüyor ki; Baraklar, sadece savaşçı değil aynı zamanda, zekaları ile üstün savaş taktiklerine de sahiptirler.
Ayrıca bazı kaynaklardaki: Barak erkeklerinin çirkin oluşu ifadelerinin altında da, bu çamura belenen ve kurt başlığı takan Barak Savaşçılarının görüntüsü yatmaktadır. Bayanların güzelliği ise, savaşta yer almamalarından kaynaklıdır.
Bu bilgilerden;
Oğuz Kağan Destanı, tarihçi Reşidüddin’in aktarımı ve Garpini’nin verdiği bilgiler ışığında, Barak Toplumu’nun ana vatanın “İtil Nehri” güzergahı olduğunu söylemek mümkün.
Baraklar ile ilgili bir diğer bilgi de, Prof. Dr. Hilmi Ziya Üken’in “Anadolu’nun Dini Sosyal Tarihi” adlı kitabında söz edilmektedir.
“Şamanlar Barkta otururlardı. Odalarında bir ocakla, tahtadan yapılmış birkaç basamaklı merdiven bulunurdu. Bu merdiven göğe çıkmaları için bir vasıta idi. Acemlerin Burak’ı, Şamanların da Barak’ı vardı. Şaman üzerine biner ve Allah’la görüşmeye giderdi” (sayfa 57)
Prof. Dr. Hilmi Ziya Üken, Barak kelimesinin anlamına dair bir tespiti de;
“Orhun kitabelerinde okunacağı üzere hakanın yog merasimine bütün Türk kavimlerinden yogcular gelirdi. Bir adam öldüğü zaman mezarına evvela üzeri yazılı büyük bir taş: Yani Bengütaş = ya da kitabe denilirdi. Sonra bunun etrafına ölenin hayatta öldürdüğü düşmanların adedi kadar taş koyarlardı. Mezarın uzaktan gözükmesi için büyük bir sırık dikilir ve yanı başına ahşap, ya da taştan yapılmış mabet inşa edilirdi. İşte bu mabede “Bark” denirdi. “Bark” sırıklar üzerine kurulur ve içerisine merdivenle inilirdi. Bark içinde ölenin eşyası, silahları dururdu. Duvarlara hayatında yaptığı kahramanlıklar resimlenir, kendisi için yazılan mersiyeler övgüler asılırdı. Bu “Barklar” budunun büyüklerinden biri için yapılırdı. Halkın mezarları daha sade, tek bir kitabe ve taşlardan meydana gelirdi” şeklindedir.
Kitapta, Barakların günlük yaşamına dair bilgiler “Eskiden Barak kadınları başörtülerine Feriz Bey turnayı çok seviyor diye turna tiyeği takarlarmış. Sonra bu tavuk tiyeğine, tavuk tiyeği de zamanla yerini çiçeğe bırakmış. Halen Adana Tarsus’taki Tahtacı Türkmenleri (Baraklarla aynı topluluktan olan bir grup) de başlarına Baraklar gibi tavuk tiyeği takıyorlar” şeklinde aktarılmıştır.
Barak’ın “Berrak” kelimesinden geldiği, “İskân Bayraktarı” olduklarından, giydikleri çuha ve kebeden, yanlarında bulundurdukları uzun tüylü köpekten, cesaret ve kahramanlık anlamı taşıyan “kurt başından” dolayı, “Barak” denildiği gibi bilgilerde konunun anlam yanına dair belirtmelerdir.Kaynakçalar:
Prof. Dr. Hilmi Ziya Üken
Oğuz Kağan Destanı
İtalyan gezgini Garpini