MURATS44
Özel Üye
Tarihte kaydı geçmemekle birlikte ancak halk efsanelerinde nesilden nesile aktarılana göre Babil Şehri meşhur avcı NİMROT’un “NEMRUT” Krallığını kurmuş olduğu bir yerdir. Müslüman geleneklerine göre Peygamber İbrahim ile uğraşan ve onu ateşe fırlatıp öldürmek isteyen hain ve müstebit kral budur. Kutsal Kitabın 11inci ve sonraki fasıllarında anlatılmış olduğu üzere Babil adı dillerdeki karışıklığın simgesidir. Kutsal Kitaba göre Kule tuğla ve katran (Bitüm) dan yapıldı. Babil kelimesinin İbrani’ce kökü BALAL olup karışıklık demektir. Eski AKKAT diline göre ise BABEL, BABİLİ, Tanrı Kapısı, Tanrı Şehri demektir.
BABİL ESARETİ
Tarih kitaplarında meşhur Babil Esareti denilen olaya gelince. Bu olay genel olarak bilindiği gibi tek bir defaya mahsus bir sürgün olayı gibi gözükür. Aslında İsrail Oğulları bir çok kereler yapmış oldukları savaşların neticesinde yerlerinden yurtlarından olmuşlardır.
BİRİNCİ OLAY:
Kuzey İsrael Devleti Kralı ACHAZ kendi krallığı içinde Semitik kavimler tarafından başlatılan bir isyanı bastırmak için Asur Kralı TİGLAT PİLESER-3 ü yardıma çağırdı. İsyan İsrael kısmındaki Samariye krallığına Suriye kralının bir yakını olan RESON’un getirilmesini bahane eden İsrael ve Aramaen kavimlerinin protestoları üzerine başlamıştı. ACHAZ, TİGLAT PLESER-3 e rüşvet olarak ayrıca sarayında bulunan bir çok tarihi kıymetli eşyayı da hediye etti. TİGLAT’ın kumandanları isyanı bastırdılar, ancak Kuzey İsrael Devleti de ister istemez Asur Kralının himayesini mecburen kabullenmiş oldu. Samariye devletindeki ileri gelen aileler ve sanat ve zanaat erbabı, cengâverler M.Ö. 734′te TİGLAT tarafından bir tedbir olarak Suriye yakınlarında bulunan HAMAT, HERMON ve SIPRAİM diyarına sürgün edildiler. Daha önce de yukarıda bahsetmiş olduğum parçala ve yönet politikası gereğince.
TİGLAT PİLESER-3 M.Ö. 727′de öldü. Kuzey İsrael Krallığının başında bulunan OSEE, ASUR Devletinin bu iç karışıklığından istifade etmek istedi. Mısır Firavunu SABE ile gizlice anlaştı ve elinden çıkmış olan yerleri geri almak için harekete geçti. Ancak uzun süren savaşlar sonunda TÎGLAT’ın oğlu SARGON-2′ye yenildi (M.Ö. 722) kadın, çocuklar dahil olmak üzere 20,000 kadar Samariyeli İsraelli Asurun genel politikasına göre HARRAN, HABDUR ve GAZZE diyarlarına sürüldüler. Arkeolog SİNAİSCHİFFER’e göre bu yerlerde yapılan kazılarda günlük ticari yaşantıya ait kil tabletler bulunmuştur. M.Ö. 692 ile 612 yıllarına ait olan bu tabletlerde NEDABYAHU, EÜYAHOU, NERİYAHOU gibi Yahvist menşeli isimler yanında SAUL, HANINA, ABİDANHU, AHİRAM, NABOT, PEKAH, USİ, OSEE, MENAHEM, AMRAM, AHİRAM, ABİRAM gibi İbrani köklü isimlere rastlanmıştır. Bu kişiler o devirlerde kâtip, tacir, vekili harç, kuyumcu, sarraf vs. gibi gözde mesleklerin başındaymışlar.
Güney İsrael Devleti veya JUDA KRALLIĞI Kralı ACHAZ M.Ö.720 de öldü. Yerine oğlu EZECHİAS geçti ve babasının izlediği uzlaştırıcı ve sulhçu politikanın aksine hareketle ASUR boyunduruğundan kurtulmak istedi. (Hatırlanacağı üzere JUDA Krallığı M.Ö. 734 ilâ 609′a kadar süren bir yasal devlet halinde idi.) Asur Kralı SARGON-2′nin o tarihlerde en çekindiği rakibi Kaide Prensi MERODAK BALADAN idi. Bu prens ASUR devletine karşı bir isyan tertipledi, buna Elam Kralı HAMAD ve Firavun SEBE de gönülden katıldılar. JUDA Kralı EZECHİAS da verilmiş olan sadakat yeminini bozarak bu koalisyona katıldı. SARGON teker teker isyanı bastırırken öldü yerine SENNACHERİB geçti ve isyanı bastırarak Kudüs önlerine geldi ve şehri kuşattı. Ancak ya veba hastalığı veya tarihçi Herodot’un dediğine bakılırsa fare sürülerinin Asur ordusunun ok yaylarının kirişlerini kemirmeleri üzerine ve bu arada yeni bir Mısır ordusunun güneyden kuşatma hareketinin başlaması haberinin gelmesiyle kuşatma kaldırıldı.
JUDA Kralı EZECHİAS’ın bunu Yahvenin bir yardımı olduğu düşüncesi, inancı ve sevinci çok sürmedi, SENNACHERİBİN oğlu NABUCHADNEZZAR-2 güneyden gelen Mısır ordusunu Karkamış (Kadeş)’te imha etti ve yeniden Kudüs önlerine geldiğinde JUDA Krallığı tahtında üç aylık Kral YEHOYAKİN’i buldu. Kendisi dahil, anası, karıları, çoluk çocuğu, ileri gelen asker ve mülkî erkânı, ustalar, silâhçılar ile seçkin sınıf ile birlikte Babil’e götürüldü. Bu tedbirin şimdilik yeterli olduğuna kanaat getiren NEBUKO, JUDA Krallığının başına YEHO-YAKİN’in ihtiyar amcası ZEDEKİAS’ı getirdi.
İradesi zayıf bir kişi olan bu kişi önceleri NABUKO’ya sadakat vaat etmekle birlikte, Elam Krallığının yeniden Babil’e karşı ayaklanması üzerine ve başta rahiplerin teşviki ile EDOM, MOAB, AMMON, TİR ve SİDON Kralları ile birlikte yeni bir iç savaşa katıldı.
NABUKO idaresindeki ordu bu defa kararlı olarak Ocak 587′de Kudüs’ü kuşattı ve M.Ö. Temmuz 586 ‘da Kudüs’e girdi. Başta din adamları olmak üzere 80 kişi kadar idam edildi. ZEDEKİAS kör edilmeden önce bütün oğulları gözlerinin önünde boğazlandı, kendisi de zincire vurularak Babil’e götürüldü. Juda Krallığı işgal edildi, surları, Süleyman Mabedi, kaleleri yakılıp yıkıldı ve bir siyasî cemaat olarak tarihten silindi. Bundan böyle gerek Kuzey ve gerek Güney İsrael devletleri tarihe karışmış oldu, sadece bir cemaat, Sinagog / Klise şeklinde kaldılar.
(historicalsense)
Kur’an’da Babil şehrinden Bakara Suresi, 102. ayette bahsedilir. Harut ve Marut isimli iki melek, insanları imtihan etmek için Allah tarafından babil’e gönderilirler. Şeytanlar insanlara bu iki meleğin insanları imtihan etmek için kullandıkları sihir i kötü işler için öğretiyorlardı. Melekler sihrin küfür olduğunu söyledikleri halde insanlar sihir öğrenmekte ısrar ederler ve karı-kocayı ayırmaya yarayan sihirler öğrenirler.
Babilden Yakut el-Hamavi’nin yazmalarında ve Lisan el-Arab’da bahsedilir. Öyküye göre tüm insanlar rüzgarın önüne katılarak bir yerde toplanırlar. Buraya sonradan Babil denir. Babil’de insanlara Allah tarafından değişik lisanlar tahsis edilir ve yeniden rüzgarla geldikleri yerlere dağıtılırlar.
9. yy İslam tarihçilerinden el-Tabari’nin “Peygamberler ve Krallar Tarihi” adlı eserinde daha detaylı bilgi verilir. Öyküye göre Nimrod Babil’de bir kule inşa ettirir. Allah bu kuleyi yıkar ve o zamana kadar aynı dili konuşan insanların dilini 72′ye ayırır. 13. yy. İslam tarihçilerinden Ebu el-Fida da aynı öyküden bahseder ve İbrahim’in atası Hud’un kendi dilini (İbranice) muhafaza etmesine izin verildiğini ekler. Zira Hud kulenin inşasına katılmamıştır.