ceylannur
Yeni Üyemiz
[...] Onları, dedi, yeteri kadar sadık bulmayacaksın. Sağdan, soldan, önden, arkadan yani her halden, her meşrepten, her mizaçtan, her lisandan bir yol bulacağım. Sımsıkı bağlarını gevşetip açacağım. Ümit vereceğim, korku salacağım. Güzellikle kandıracağım, güzellikle olmassa şiddeti nefreti sokacağım araya.elimden geleni ardına koymayacağım. Doğru olanı yaptıklarına inandıracağım. En fazla da onları ben’den caydıracağım. Yok, diyecekler, şeytan diye bir şey. benim ismimi telaffuz ederken dudakları titremeyecek. Benizleri atmayacak, kanları çekilmeyecek. korkmayacaklar şerrimden. O kadar ileri gideceğim ki olmadığıma neredeyse ben bile inanacağım. İşte o zaman onları sana geldikleri dosdoğru yoldan çekip çıkaracağım. Yani ben kazanacağım.
İşte o zaman ey benim, ey benim, ey benim Rabbim.
Ey topraktan önce ateşin Rabbi.
Onu hiç seçmemiş gibi benim üstünlüğümü kabul edeceksin.
O zaman hiç gitmemiş gibi bana geleceksin.
O zaman gör ki sana kalan mı daha fazla yoksa bana dönen mi? Ben mi üstünmüşüm yoksa Adem mi?
Olumsuzluğun ruhu, yaratılacak ve yaşatılacak, ve hepsi de ölümü tadacak insanları doğru yoldan çıkaracağını söylerken bile Rabbinin izzet ve şerefine ant içti. Ağız dolusu Rabbim dedi.
Ama gücünün nereye kadar yeteceğinin, nerede duracağının o bile farkındaydı. Araya bir istisna bıraktı:
Muhlis kulların müstesna. Yani temiz ve samimi olanlar bir yana. Yani meleklerin önünde secde etiği mana.
Kabul gördü dileği. Harfe sayıya sığar zamanın biteceği ana değin ona mühlet verildi.
En eski düşmanlık hikayesi böyle başladı.
Ateşin tukusu, toprağın onuru.
Nazan Bekiroğlu – Lâ Sonsuzluk Hecesi
Timaş Yayınları (s,51-52)