Mevlana’nın gönül diliyle tercüman olduğu gibi:
“Akıl, “aşkın başını, dertten kurtarayım” diye
Aldı onu karşısına, başladı öğüt vermeye
Baktı, aşık, yâr’la dolmuş, hiç boş yer yok öğüt için
Şapka çıkardı bu aşka, secde etti saygı ile”
Kişiyi insan eden bir duygu..
Aşk öylesine büyük bir nimet ki hoyratça herkese verilmez. Aşk kendini sevdiğinde yok etme olayı… Öylesine önemsemek ki maşuku; algıda seçicilik derler ya hani; sadece sevdiğini, onun seçtiklerini seçer. Yol boyu yürür sadece sevdiğinin sevdiği şeyler gözüne çarpar. Onun sözleri hatırına gelir. Gözünün önünden gitmez bir süliyet… Seyreder durur.
Aşk bu dünyanın eylemi değil… Cennete ait bir eylem olduğundan olsa gerek ki dünya insanı pek kaldıramaz. Sadece cennet gönüllü insanlar anlar aşkı. Çünkü cennette kişi eşini ve dostlarını aşk boyutunda sevecek. Akıl pek işe yaramaz orada…
Mevlana’nın gönül diliyle tercüman olduğu gibi
“Bu kapının aslını, akılla anlamaya çabalayan ulema
Ehli gönüle kıyas, saman çöpü gibidir, harcar beyhude çaba
Bir göz ile bakarak, bin boyuttan kaçını görürsün ki a şaşkın?
Bu kapı mühürlüdür, Hakk’ın mahremi olan ehli gönül müstesna”
Aşk denilince akla gelen sadece gönül ve ruh olur. Gönül öylesine sever, öylesine bağlanır ki sevdiğine; gözü de odur, kulağı da odur. Maşuk bin cefa etse de aşığa kızamaz. Üzse incitse de ayrılamaz. Sevdiğine bir şey oldu mu her şey bitti zanneder. Hayat tüm anlamını kaybeder.....
Velhasıl canlar AŞK yanmaktır,,,,,3 Harf bir candan kelime olmaktır.....