ceylannur
Yeni Üyemiz
Haydi ey âb-ı hayat, yani aşk!
Bir nağmeye başla da,
beni şevkle, heyecanla değirmen taşı gibi döndür!
Böyle yap! Böyle yap da, hep böyle olsun;
perişan, darmadağın olarak, ben bir tarafta, gönül bir tarafta olsun!
Ağaçların dalları ve yaprakları, rüzgâr olmasa oynamaz;
kehribar olmadan saman çöpü de uçup gitmez!
İnsaf et; saman çöpü bile rüzgar esmedikçe hareket etmez ise,
dünya nasıl olur da rüzgarsız, rüzgar olmadan,
bir tesir eden bulunmadan kendi kendine hareket eder?
Aslında, dünyanın her cüz’ü, her şeyi âşıktır;
her şeyin, her zerrenin, her atomun bile içine
bir aşk ateşi düşmüştür!
Her şey, sevgili ile buluşmak için çırpınır durur;
her şey buluşma sarhoşudur!
Fakat onlar, kendi sırlarını sana söylemezler!
Çünkü sır, lâyık olandan başkasına söylenmez!
Bütün varlıklar, ev sahibinin,
yani ALLAH’ın tatlı sofrasından yemekte içmektedirler!
Her şey canlı, her şey yiyor içiyor, konuşuyor!
Böyle olmasaydı, karıncalar Süleyman’a sır söylerler miydi,
dağ Dâvud Peygamber’le beraber ilâhî okur muydu,
seslenir miydi?
Şu gökler âşık olmasaydı,
göğsü böyle saf, temiz, masmavi olur muydu?
Eğer güneş de âşık olmasaydı,
yüzünde bir nur, bir ışık bulunmazdı!
Yerler, dağlar âşık olmasalardı,
gönüllerinden bir ot bile bitiremezlerdi!
Deniz aşktan habersiz olsaydı, aşkı anlamasaydı,
böyle çırpınıp durur muydu, köpürüp coşar mıydı?
Ey insan! Sen de âşık ol, aşkı tanı; vefâlı ol da, vefâ bul!
Mevlânâ Celâleddin Rûmî
Dîvân-ı Kebîr