Allah'ın sistemi

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Allah'ın sistemi
Allah'ın sistemi
ALLAH’IN SİSTEMİ


Kur'ânı Kerim; muhteşem ilâhî bir sistemi açıklamakta, bilinmeyen bütün soruları cevaplamaktadır. Dünyaya niçin geldik? Vazifelerimiz nedir? İnsanlar öldükten sonra herşey Dünyada bırakılıp yok mu olunuyor? Ölüm ötesi yaşam var mı?

Tüm bunları insanlar bilmeliydi. Cenâbı Allah'ın muhteşem sistemini içeren İlâhî Yasaları; Son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) aracılığı ile, bir ışık olarak insanlara gönderilen Kur'ânı Kerîm'den öğrenmekteyiz. Din denilen bu sistemi, çok iyi ve çelişkisiz kavramak, üzerinde derin derin düşünmek, sırrı çözmenin anahtarıdır. Din, Yaratıcı Kudreti hissetmek, tanımak ve tasdik etmekle başlar. Bu dinin adı, İslâm yani Allah'a teslimiyettir. Bütün kâinatın da Allah'a teslim olarak ibadet halinde olduğunu Kur'ân bize bildirmektedir. İslâmiyet sadece belli bir topluluğun dini değil, bütün insanların ve muhteşem düzen içindeki evrenin de Yüce Yaratıcı'sına olan hamdının ve şükrünün ifadesidir.

Kitabımızın ikinci bölümünü teşkil eden Allah'ın Sistemi, beş başlık altında toplanmıştır : Peygamberler, Kitaplar, Allah Katında Din İslam'dır, İbadet, İnsana Verilen Nimetler.

- PEYGAMBERLER
- İLAHÎ KİTAPLAR
- ALLAH KATINDA DİN İSLAM'DIR
- İBADET
- İNSANA VERİLEN NİMETLER
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Peygamberler

PEYGAMBERLER


Yüce Yaratıcı'nın yasalarını insanlara bildirmekle görevlendirilmiş Allah'ın elçileri olan peygamberlerin, istisnasız bütün toplumlara gönderildiğini Kur'ân ayetlerinden anlaşılmaktadır. İnsanlara yaratılış kanunlarını tebliğ ederek, Allah'ı öğrenmeleri ve doğru yola gitmeleri için vazifelendirilen resullerin sayılarını yalnız Cenâbı Hakk bilmektedir. Ancak binlerce olduğu rivayet olunur. Kur'ânda; ilk insan ve ilk Resul Hz. Adem'den Son Peygamber Hz. Muhammed'e kadar, 27 peygamberin isimleri ve öyküleri bildirilmiştir. Bu peygamberler genellikle Ortadoğu kökenlidir. Her topluma bir peygamber gönderildiğine göre, diğer bölgelere de çok daha fazlasının geldiğini Kur'ân açıklamaktadır.

PEYGAMBERLERİN GÖNDERİLME SEBEPLERİ

AYET-İ KERiME
16/36: Andolsun ki Biz: Allah'a ibadet edin ve azgın kişilerden sakının diye her topluma bir peygamber gönderdik...
4/165: Rahmet müjdeleyici ve azab uyarıcı gönderdik ki, elçiler geldikten sonra insanların Allah'a karşı bahaneleri olmasın...
Rahmet; merhamet, nimet verme, bağışlama, lütuf manalarına gelmekle beraber, sevgi, şefkat gibi anlamları da içerir. Azab ise büyük sıkıntı, eziyet, işlenen suçlara karşılık dünyada ve ahirette çekilecek cezadır.

Cenâbı Allah insanlara emir ve yasalarını öğretmek için rahmet müjdeleyici ve azab uyarıcıları olarak peygamberler göndermiştir. Böylece Yaratıcı'sını gönlünde hisseden, tanıyan insan, iman ederek azgın kişilerin etkisinden de kurtulmuş , insanların da bu dünya'da ve ölüm ötesi yaşamda, ilâhî yasaları bilmiyorduk gibi bahaneleri de kalmamıştır.

HER TOPLULUĞA BİR PEYGAMBER

AYET-İ KERiME
10/47: Her topluluğun bir peygamberi vardır...
35/24: ... Hiçbir topluluk yoktur ki içinden bir uyarıcı gelip geçmemiş olsun.
4/164: Resuller var, hayat ve hatıralarını daha önce sana anlattık; resuller var, hayat ve hatıralarını sana anlatmadık...
Cenâbı Allah; her topluluğa açık deliller ile bir peygamber gönderdiği gibi, onların yolundan giden veliler ve ilâhî ilim sahipleri ile de insanları aydınlatmaktadır. Değerli İslâm Bilgini Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Kur'ân'daki İslâm'da bu konuya şu açıklamayı getirmektedir : " Adlarından ve hayat hikayelerinden bahsedilmeyen birçok peygamber gelip geçmiştir. Bu Kur'ân'sal perspektif bizi şu sonuca götürür : Biz, Son Peygamber'den önceki tarihlerde yaşamış büyük insanların, mesela Budha'nın, Sokrat'ın, Eflâtun'un, Konfüçyus'un v.s. birer peygamber olabileceğini ihtimal içinde görürüz, fakat peygamber olduklarına hükmetmeyiz. "

PEYGAMBERLER EŞİTTİR

AYET-İ KERiME
2/136: ... Bütün Peygamberlere, Rabb'i katından verilen kitab ve ayetlerin hepsine iman ettik. O'nun peygamberlerinden hiç birini diğerinden ayırt etmeyiz...
2/285: ... Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız...
40/78: Hiçbir peygamber, Allah'ın izni olmaksızın her hangi bir ayeti kendiliğinden getiremez.
Din bir bütün olduğu için tüm peygamberler Cenabı Allah katında eşittir. Aralarında ayrılık yapmak doğru değildir. Çünkü peygamberler, Mutlak Tek Varlık'tan vahy almaktadır. Getirdikleri vahiylerde de yol ve metot dışında esasta bir farklılık bulunmamaktadır. Peygamberler de Cenâbı Allah'tan aldıkları bilgileri insanlara aynen iletmekle görevlendirilmişlerdir. Ancak peygamberler arasında bir mertebe farkının bulunduğunu Kur'ân bildirmektedir. Bakara 2/253: " İşte bu peygamberlerden kimini, kimine üstün kıldık. Allah onlardan bazısı ile konuşmuştur. Bazılarını da derecelerle yüceltmiştir... " Ayette açıklandığı gibi her peygamberin kendine mahsus özellikleri bulunmaktadır. Örneğin Cenâbı Allah Hz. Mûsa ile bizzat konuştu. Meryem oğlu Hz. İsâ'ya da açık mucizeler vermiş ve Ruhul Kudüs ile yani Meleği Cebrail Aleyhisselam ile de desteklemiştir. Son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimizi de İlâhî Kitab'ların son ve en mükemmeli olan Kur'ân'ın tebliğcisi olarak ve "Mirac" mucizesi ile en yüksek mertebelere ulaştırmıştır.

SON PEYGAMBER

AYET-İ KERiME
33/40: Fakat O, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur.
34/28: Biz seni, bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik...
3/31: Ey Muhammed, de ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.
33/21: And olsun Allah'ın Resulünde sizin için, Allah'ı ve Ahiret Günü'nü arzu edenlerle, Allah'ı çok ananlara güzel bir örnek vardır.
Kur'ân'da hikmet ile dolu öyküsü anlatılan Hz. Peygamberimiz (s.a.v.) Cenâbı Allah'ın sevgili kulu, son Resulü ve varlıklara da gönderilen büyük bir lütuftur. Hikmet; gizli sebep, oluş sırrı, gerçeği ilim, akıl ve gönül ile yakalama demektir. Ayetlerde: " Allah'ı seviyorsanız Peygamberinize uyunuz ve Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için Peygamberiniz de çok ğüzel örnekler vardır. " diye buyrularak Peygamber Efendimizin insanlık alemine bir rahmet olduğu açıklanmaktadır. (Bkz. Bu Kitap, İnsanda Sevgi, Son Peygamber Sevgisi-Tıklayın)
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
İlahi kitaplar

İLÂHÎ KİTAPLAR


Kitap
, " Allah'ın sözleri " manasına gelen özel bir anlamda kullanılmıştır. Cenâbı Allah, meleği Cebrâil Aleyhisselam aracılığı ile peygamberlerine vahiy (ilâhî bildirme) ile yasalarını göndermiş ve bunların kaydedilmesiyle oluşan belgeler de kitap haline getirilmiştir. İlâhî Kitaplar dörttür. Tevrat Hz. Mûsa'ya, Zebûr Hz. Davud'a, İncil Hz. Îsâ'ya ve Kur'ânı Kerîm de Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'e indirilmiştir. Ayrıca bazı peygamberlere de sayfa oluşturan küçük ilâhî belgelerin de gönderilmiş olduğunu Kur'ân açıklamaktadır.

Tevrat, Hz. Musa hayatta iken indirilmiş, fakat Babil İmparatorluğu istilasında, Antlaşma sandığı ile birlikte yok edilmişti. Sonradan sözlü ve yazılı aktarım ile yeniden yazıldığından orjinalliği kaybolmuştu.

Zebur'u yazma lütfu, Tevrat'tan sonra Yahudilerin kralı Hz.Davud'a verilmişti. Yüce Yaratıcı'ya şükür, yalvarış ve yakarışlarla İlahi Aşk'ı anlatıyordu.

İncil
ise, Hz. İsa'ya indirilmiş, fakat onun zamanında kaleme alınmamıştı. 25-30 yıllık sözlü bir aktarımdan sonra İncil'in yazımına başlanmış ve 40 yıl devam etmişti. Araştırmacılar, Q incili olarak bilinen ve sonradan yok edilmiş olan gerçek İncil'in, Hzİsa'nın varisleri "Havariler" tarafından kaleme alındığını kabul ederler. Kilise teşkilatı; yazılmış birçok İncil arasından kendi aralarında da çelişki bulunan Matta, Markos, Luka ve Yuhanna'yı esas İncil olarak kabul ederek resmileştirmişti. İncil Hz.İsa zamanında Kur'an ile paralellik göstermekle beraber, sonradan Kilise teşkilatı tarafından değiştirilerek ayrı bir din haline getirilmiştir.

Son Resul Hz. Muhammed'in peygamberliği müddetince 23 yılda indirilen Kur'ânı Kerîm, Peygamber Efendimiz görevde iken yazıldığı ve ezberlenildiği için tek bir harfi bile değişmemiştir. Kur'ân; Genel Vahiy Kitabını tasdik ederek özetlemiş, insanlığın olgunlaşması için birçok yeni hükümlerin ilâvesi ile de son şeklini almıştır. Hicr suresi ayet 15/9: " Kur'ânı elbette Biz indirdik, kesinlikle onu Biz koruyacağız. " diye buyrulmakla Kur'ân'ın Kıyamete kadar aslının korunarak insanlara kılavuzluk edeceği açıklanmıştır.

TEVRAT, ZEBÛR VE İNCİL
AYET-İ KERiME
5/44: Gerçekten Tevrat'ı Biz indirdik. Onda bir hidayet ve bir ışık vardı...
21/105: Andolsun Tevrat'tan sonra Davûd'a verilen Zebûr'da " Cennete salih kullarım varis olacaktır " diye yazmıştık.
5/46: Ardından O peygamberin izleri üzerine Meryem oğlu İsâ'yı gönderdik. Tevrat'ı tasdikliyordu. Ona İncil'i verdik. Onun içindeki Tevrat'ın tasdikleyicisi ve güzele kılavuzdu, takvaya sarılanlara bir öğüt.
Cenâbı Hakk'tan bir hidayet ve ışık olarak gelen Tevrat, Zebûr ve İncil; zamanın insanlarına kurtuluş müjdecisi olarak verilmiştir. Kendinden öncekini tasdik eden bu Îlâhî Kitaplar, Allah'ın yasalarına sımsıkı sarılanlar için öğüt ve mutluluk kaynağı olmuştur.

KUR'ÂNI KERÎM

AYET-İ KERiME
2/97: ... (Resulüm) Kur'ânı senin kalbine; bir yol gösterici ve müjdeleyici, önce gelen kitapları da doğrulayıcı olarak O indirmiştir.
10/57: Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, mü'minler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.
2/2 : Kur'ân, takva sahibi için hidâyet kaynağıdır.
7/3: Rabbinizden size indirilene uyun. Kur'ânı bırakıpta başka dostların peşinden gitmeyin. Ne kadar az öğüt alıyorsunuz!
Kur'ân; toplamak, biraraya getirmek demektir. Diğer bir manası da okumak anlamına gelir. Mucizevî bir şekilde dini esasları, yasaları, öğütleri ve birçok gerçekleri toplayıp birleştirmiştir. İnsanların doğru yolu bulabilmeleri için, her zaman okunması gerekeceğinden, Cenâbı Allah özel olarak " Kur'ân " ismini vermiştir.

Kur'ân vahiy ile indirilmiştir.

Vahiy, Cenâbı Allah'ın sözleridir. Şuara 26/192-194'de şöyle buyrulmuştur : " Kur'ân muhakkak ki, bütün alemleri var eden Allah'ın vahyidir. (Resulüm) Onu Cebrâil, uyarıcılardan olasın diye senin gönlüne indirdi. " Kur'ân'ın büyük bölümü, elçi melek Hz. Cebrâil aracılığı ile Peygamber Efendimizin gönlüne inmiştir. Şûra 42/51: " Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder... "

İnsanlar, yaratılışları icabı dayanamadıklarından Allahü Teâlâ onlarla yüzyüze konuşmaz. Sözlerini, ya doğrudan doğruya peygamberlerin gönüllerine vahyeder ki, onlar uyanık ve uyku hallerinde iken de olabilir. Yahut da Hz. Mûsa'ya olduğu gibi, sözlerini, ağaç gibi bir cisimden, (perdeden) işittirir, ancak konuşan görülmez. Veya bir elçi melek (Hz. Cebrâil) göndererek Yasa'larını vahyeder. Genel olarak resullere bu şekilde vahy gelmiş ve hafızalarına bir daha unutamayacakları şekilde kaydedilmiştir. A'la 87/6: " Sana Kur'ân'ı okutacağız, sen hiç unutmayacaksın. "

Kur'ân rahmettir.

Kur'ân'ın ana kavramlarından biri olan rahmet; merhamet, bağış, lütuf demektir. Sevgi, şefkat anlamlarını da içerir. Allah'ın en büyük nimetlerinden biri olan rahmet, istisnasız bütün yaratılan varlıkları kuşatmıştır. Araf 7/156 ayetinde şöyle buyrulmaktadır : " ... Rahmetime gelince o her şeyi topyekün sarıp çevrelemiştir. " Lütuf, sevgi, merhametin kaynağı Cenâbı Allah, rahmetini Kur'ân ile de insanlara yansıtmıştır. Kur'ân'a uyanlar; İlâhî Kanunları öğrenip, tatbik ederek rahmetten en büyük nasibini alır, dünya'da mutlu bir yaşam ile ahiret hayatında da cennete kavuşurlar.

Kur'ân inananları hidayete erdirir.

Hidayet, kılavuzluk, rehberlik etmek demektir. Allah insanları ulaştırdığı yol, doğru yol, doğruyu ve güzeli bulma yoludur. Hidayet; insanın iman ederek emir ve yasaklara uyup, Allah'a itaat ve ibadet etmesi, böylece de Cenâbı Allah'ın arzu ettiği doğru yola, Allah'ın yoluna girmesidir.
AYET-İ KERiME
Enbiya 21/73 de: " (Hz. Yakup, Hz. İshak) Onları, emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık. Onlara iyilikler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar, daima Bize ibadet eden kimselerdi. "
AYET-İ KERiME
Yasin 36/61'de de " Bana ibadet ve itaat edin! Doğru yol budur diye bildirmedim mi? "
diye buyrulmaktadır. Hidayete ulaşmak, insanlardaki niyet ve gayretlerinin bir neticesidir.
AYET-İ KERiME
Ankebut 29/69 da şöyle buyruluyor: " Bizim uğrumuzda didinenleri, Biz elbette yollarımıza ulaştırcağız. "


Hidayete erme kulun isteği ve Cenâbı Allah'ın da lütfu ile mümkün olmaktadır.
AYET-İ KERiME
Kasas 28/56: " ... Sen istediğin kişiyi doğru yola iletemezsin. Ama Allah, dilediğine kılavuzluk eder. Hidayete erecekleri O daha iyi bilir. " Hidayete erme lütfuna erişmiş olanların bir üst mertebesi de takvadır. Muhammed 47/17: " Hidayete ermiş olanların da Allah hidayetlerini arttırdı ve onlara takvalarını verdi. "

Kur'ân nur'dur.

Nur; ışık,aydınlık, karanlıktan kurtularak aydınlığa kavuşmak demektir. Göklerin ve yerin nuru olan Cenâbı Allah, Kur'ânı da insanlara bütün Dünyayı aydınlatan bir nur olarak göndermiştir. Kur'ân; nur gibi ışık saçan hakikatlerin, İlâhî Yasaların, insanlarca akıl ve gönül gözüyle algılanarak, onları karanlıktan aydınlığa kavuşturmak için indirilmiştir.
AYET-İ KERiME
İbrahim 14/1. ayette şöyle buyrulmaktadır: " (Resulüm bu Kur'ân) Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan nura, herşeye galip ve övgüye layık olan Allah'ın yoluna çıkartacak olan bir Kitap'tır. "


Kur'ân gönüllere şifa ve öğüttür. Şifa; bedeni ve ruhî bir sağlığa kavuşma, gönlün ferahlanması anlamına gelmektedir. Kur'ân; insanları cehaletten, her türlü sapıklıklardan koruyarak kalp yumuşaklığı ve merhamet verir. İnsanları manevi dertlerden, şüphenin bütün hastalıklarından korur. İnanç kuvveti ile gönülleri ferahlatır ve Cenâbı Allah'ın ipini tutan mü'minler de tam bir güvene kavuşur.

Kur'ân; insanları iyiliğe davet eden, her türlü kötülüklerden korunmaya teşvik eden, en güzel öğütleri veren İlâhî bir Kitaptır. Aralarında Peygamber Efendimizin bulunduğu topluma, rahat ve kolaylıkla tebliğ edilmesi için, Arapça olarak indirilmiştir.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
İbadet

İBADET


İbadet; Cenâbı Allah'ın buyruklarını yerine getirme, emir ve yasaklarına uyma, O'nu bilme, rızasını ve sevgisini kazanmaktır. İbadetin ruhu ihlâstır. İhlâs; saf ibadet, temiz sevgi ve yürekten bağlılık demektir. Yapılan ibadetlerin temelini, hiçbir karşılık ve menfaat beklemeden yalnız ve yalnız Allah'ın hoşnutluğu için olanı teşkil eder. İlâhî bir düzen içinde ve en mükemmel bir şekilde yaratılmış olan evren ve canlıcansız tüm varlıklar, Yüce Yaratıcı'larına karşı ibadet halindedirler. Evrendeki yaratılmış varlıkların ve devam eden oluştaki en küçük zerreden en büyüğüne kadar istisnasız bütün hareketleri, zorunlu ve şuur dışı bir dua ve ibadet faaliyeti olduğunu Kur'ânı Kerîm bize bildirmektedir.

Allahü Teâlâ; varlık yapımız gereği yapmakta olduğumuz zorunlu ibadetlerin dışında, şuurlu bir kulluk görevi yapmamızı biz insanlardan istemektedir. Yeryüzünde Cenâbı Hakk'a ibadet eden, şuur ve akıl sahibi yegane varlık da yine insandır. Buna rağmen insan, doğuştan Rabbini bilme özelliği ile yaratılmıştır (Araf 7/172).

TÜM VARLIKLAR İBADET HALİNDEDİR

AYET-İ KERiME
17/44: Yedi Gök, Dünya ve ikisi arasında olanlar, O'nu tespih ederler. O'nu övgü ile tespih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat siz onların tespihini farkedemezsiniz...
13/15: Göklerde ve yerde kim varsa gölgeleriyle birlikte ister istemez ve sabah-akşam Allah'a secde eder.
22/18: ... Göklerde ve Yerde olan herşey; Güneş, Ay, Yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan çok kimseler hep Allah'a secde ederler.
17/84: De ki: Hepsi varoluş programları doğrultusunda fiiller ortaya koyarlar...
Tespih; uzay boşluğunda yüzme, Allah'ı anma, dua etme, zikretmektir. Secde ise boyun bükme, ezilme anlamına gelir. Yukarıda geçen ayetler, ilerleyen modern bilim ile ancak yeni açıklığa kavuşmuştur. Bilindiği gibi atomun yapısını, ortasındaki pozitif elektrik yüklü atom çekirdeği ile etrafında dönen negatif yüklü elektronlar oluşturmaktadır. Atomun çekirdeği durumunda olan Güneş ile etrafında zorunlu olarak dönen Dünyamız, Mars, Satürn, Venüs v.s. gibi yıldızlar; bizim gök adamız olan Samanyolu ekseni etrafında dönmektedirler. Yaratılışları icabı zorunlu olarak hareket eden bütün gök adaları da İlâhî Kanun gereği Allah'ı tespih etmektedirler. Böylece makrodan mikroya kadar bütün evrenin zorunlu olan bu hareketlerinin, Kur'ân'a göre bir ibadet halinden başka birşey olmadığını öğrenmekteyiz.

Mekke'de Cenâbı Allah'ın emri ile Hz. İbrahim'e inşa ettirdiği Kâbe (Allah'ın evi) İslâm Dünyası'nın manevî çekim merkezidir. Her yıl Dünya'nın muhtelif bölgelerinden akın eden milyonlarca insan, Kâbe'nin çevresini dolaşarak Allahü Teâlâ'ya ibadet etmektedirler, tıpkı atom çekirdeğinin etrafında dönen elektronların durumu gibi.

Büyük tasavvuf alimi Mevlâna Celâlettin Rumî Hazretleri (1207-1273), yaşadığı yıllarda ne atomun ne Güneş Sisteminin ve ne de gök adalarının yapısını biliyordu. Onun kurduğu Mevlevîliğin Sema törenlerinde; dairevî dönmek suretiyle yapılan zikirli ibadet, kainattaki dönüş ile yapılan zorunlu ibadete, mucizevî olarak bilinçli bir katılımdır.

YALNIZ BANA İBADET EDİN

AYET-İ KERiME
1/2: Hamd (övgü, şükür ve minnet), Alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur.
1/5: Yalnız Bana ibadet edin ve yalnız Benden yardım dileyin!
Hamd; Cenâbı Allah'ın sonsuz yüceliğini övgü, şükür ve minnet duyguları ile anmadır. Hamd iki türlü yapılır. Birincisi söz ile, ikincisi de Cenâbı Allah'a yönelerek O'nun rızasını kazanmak için, fiili olarak ibadet ve hayır işleri yapmaktır. Alemlerin Rabbi ise; mikrodan makroya kadar bütün yaratılmış varlıkların hepsinin Rabbı (gerçek terbiyecisi), Sahibi, Maliki anlamına gelmektedir. Herşey Allahü Teâlâ'nın yaratmasıyla meydana gelmiştir ve O'nun mutlak hakimiyeti altındadır. Hiçbir şey başıboş değildir. Onları; her an koruyarak. büyüterek, olgunlaştırarak terbiye etmektedir. İbadet; yalnız nimetlerin en büyüğü olanı hayatı bizlere bağışlayan Yüce Yaratıcı'ya karşı yapılır. Ayette Cenâbı Allah insanlara seslenerek şöyle buyurmaktadır:
AYET-İ KERiME
" Ey insanlar! Ben evrenin, göklerin, varlıkların ve sizin Mutlak Sahibiniz Allah'ım; Bana ibadet ederek minnetle hamd edin, şükredin. Sizin Yaratıcı'nız ve Sahibi'niz olarak yalnız ve yalnız Ben'den yardım dilenir. " Hûd 11/123: "
Rabbine kulluk et! Yalnız O'na dayanıp güven!... "

İNSANIN YARATILIŞ SEBEBİ

AYET-İ KERiME
51/56: Ben cinleri ve insanları sadece Bana ibadet etsinler diye yarattım.
2/21: Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet edin ki korunabilesiniz.
İnsanları ibadet etmeleri için yaratan Cenâbı Allah, onlardan yapmakta oldukları zorunlu ibadetin dışında şuurlu ibadete geçerek kulluk etmelerini istemektedir. Gerçeği öğrenerek Allah'ın kulu olduğu bilincine kavuşan insan, Cenâbı Allah'a övgü ve yüceltme duyguları ile hamd ve şükür etme mutluluğuna erişir. İlâhî Güzellik ve Sevginin Kaynağı Yüce Yaratıcı'sına özlem ve isteyiş ile dopdolu olan kul, Yaratan'ın da karşılık vermesi ile İlâhî Mutluluk'a kavuşur.
AYET-İ KERiME
Fecr 89/2730: " Ey sükûna kavuşmuş benlik! Dön Rabbine, razı edici ve razı edilmiş olarak. Gir kullarımın arasına. Gir cennetime.


YARATAN İLE YARATILANIN SEVGİSİ

AYET-İ KERiME
2/152: Öyle ise siz Beni anın ki, Ben de sizi anayım...
2/186: Ey Muhammed! Kullarım sana Beni sorarlarsa; Ben, hiç şüphesiz onlara yakınım, Bana dua ettikleri vakit dua edenin dileğine karşılık veririm...
Sevginin Kaynağı Cenâbı Allah; çok sevdiği kullarının dualarına, onların sevgi dolu yakarışlarına hemen cevap verir, dileklerini yerine getirir. Kemal (mükemmel bir olgunluk) mertebesine ulaşmış kulların ibadetleri ise, sevginin aşka dönüşmüş halidir.
AYET-İ KERiME
Bakara 2/165: " ... İman sahiplerinin Allah'a sevgisi, herşeyden daha fazla, herşeyden daha kuvvetlidir...
" Yine Kur'ânı dinleyelim.
AYET-İ KERiME
Maide 5/54: " ... Allah yakında kendilerini sevdiği ve Kendisini seven... bir topluluk getirecektir..."
Sevgi; insanların yaratılış nedeni ve Cenâbı Allah tarafından verilen en büyük güç ve kudret kaynağıdır. İbadet, Yaratan ile yaratılanın bir sevgi alışverişidir.

DOĞRU YOL ALLAH'A İBADETTİR

AYET-İ KERiME
3/51: ... Allah'a kulluk edin, işte bu dosdoğru bir yoldur.
36/60-61: " Ey Ademoğlu! Şeytana kulluk etmeyin, o sizin için açık bir düşmandır. Bana ibadet edin, doğru yol budur. " demedim mi?
Allahü Teâlâ, doğuştan insanlara Rabbini bilme özelliği vermiş (Araf 7/172) ve Kur'ân ile de yasalarını bildirmiştir. Bütün bunlara rağmen şeytan, insanların zayıf tarafı olan nefislerini etkileyerek; para, mal, servet ve makamın esiri yapar. Bazı Dünya'lık yapmış insanlara da kulluk ettirir. Oysa insanlar; bu gibi Dünya nimetlerinin geçici olduğunu, gerçek mutluluk ve kurtuluşun iman ederek Cenâbı Allah'a teslim olmakla elde edildiği gerçeğini, nefsinin ve şeytanın yanıltmasıyla anlayamaz.

Şeytan, ihlâs ile iman etmiş gerçek inananlara hiçbir şey yapamaz. Mü'minler; Alemlerin Rabbi Allah'a tam bir teslimiyet ile iman eden, güvenen ve kulluk edenlerdir ki böylece de doğru yola ulaşır; kurtuluşa erişirler. İbâdetler, gösteriş ve ikiyüzlülükten uzak olmalıdır. Kur'ân Maûn Suresi ile bu gerçeği belirtmektedir: " Gördün mü o Din'i yalan sayanı? İşte odur ki yetimi iter-kakar. Yoksulu doyurmayı özendirmez.Vay haline o namaz kılanlara ki, namazlarında bilgisizlik içindedirler. İkiyüzlülüğe sapandır onlar. Ve onlar iyiliğe engel olanlardır. "

İBADETTEN UZAKLAŞANLAR

AYET-İ KERiME
25/77: De ki: Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?
40/60: Rabbiniz buyurdu ki: Bana ibadet ve dua edin ki, karşılığını vereyim. Bana ibadet etmekten yüz çevirenler, yarın aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir.
İnsanların yaratılış sebebi; Cenâbı Allah'ı bilmek, hoşnutluğunu ve sevgisini kazanmak için O'na tam bir teslimiyet ile ibadet etmeleri içindir. Bunu yerine getirmeyenlerin Allah'ın yanında hiçbir değerleri olmayacakları gibi, aşağılanmış bir halde dünyada ki sınavlarını da kaybedeceklerdir.

UYARI | İLAHİ İMTİHAN

DİKKAT
Cenâbı Allah, kullarına sonsuz nimetler lütfetmiştir. Yaratılış sebebini bilmeyen, bilgisizlik içinde olan insanlara, Peygamberler vasıtasıyla uyarılarda bulunmaktadır. Araf 7/23: " (Ey Muhammed!) Bu onunla insanları uyarman için, inananlara da bir öğüt olmak üzere indirilen bir Kitap'tır... Rabbinizden size indirilene uyun! Allah'tan başkasını dostlar edinip onlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz. "


ALLAH'IN SİSTEMİ ASLA DEĞİŞMEZ

AYET-İ KERiME
AYET-İ KERiME
48/23: ... Allah'ın sisteminde asla değişiklik olmaz.
36/62: ... Aklınızı kullanmayacak mısınız?
4/82: Kur'ânı iyice okuyup düşünmüyorlar mı?


" Allah'ın sisteminde asla değişiklik olmaz " Yüce Yaratıcı, Kur'ân ile insanlara uyarılarda bulunuyor: Kıyamete kadar değişmeyecek olan bu sistemi, bu Din'i halâ algılayamıyor musunuz? Aklınızı kullanmayacak mısınız? Kur'ân; Dünya hayatının geçici olduğunu, olgunlaşmak için buraya geldiğimizi bir müddet sonra ömrünü tamamlayan insanın, başka bir aleme göç ederek yaşamaya devam edeceğini açıklamakta dır. Yüce Allah'ın dilemesi ve ihsanı ile yaratılmış olan insan, büyük bir lütuf ile en yüceliğe, halifelik makamına getirilmiştir. Dünya'da ki bütün varlıklar insanın emrine verilmiş, onun istifadesine ayrılmıştır. Bu ilâhî nimetlerle donatılmışlığın elbette bir sorumluluğu olmaktadır. Dolayısıyla geçici heveslerin esiri ve bedene dönük yaşam tarzı ile kısacık ömrü boşa harcamadan, bütün çalışmalarımızın da hesabını vereceğimizin bilincinde olarak, Cenâbı Allah'ın istediği şekilde yaşamalı ve ebedî hayata da ona göre hazırlanmanın şuuru içinde olmalıyız.

ALLAH'TAN GELDİK O'NA DÖNECEĞİZ

AYET-İ KERiME
19/67 : ... 0 (insan) daha önce hiçbir şey değilken, onu biz yarattık. 2/156: ... Biz Allah'a aidiz ve elbette O'na döneceğiz.
32/79: O ki, yarattığı her şeyi güzel yarattı ve insanı da başlangıçta çamurdan yarattı. Sonra O, insanın neslini bayağı bir suyun özünden yarattı. Sonra onun vücudunu güzelce tanzim etti ve ona Kendi Ruh'undan üfledi. Kulak, göz ve kalp verdi.
6/62: Öldükten sonra insanlar, gerçek sahipleri olan Allah'a teslim edilirler. Dikkat edin! Hüküm yalnız O'nundur...
Ayetlerden, bu Dünyaya "Nereden geldik?" sonra "Nereye gideceğiz?" gibi soruların cevapları açık bir şekilde anlaşılmaktadır. İnsanoğlu, Cenâbı Hak tarafından daha hiçbir şey değilken, Kendi özellikleri ile donatılarak en güzel bir şekilde yaratılmış ve ona her türlü nimetler sunulmuştur.

Dönüşümüz de bizleri yaratan Cenâbı Hak'ka olacaktır. Sonunda hepimiz Yüce Yaratıcı'nın huzurunda toplanacağız. İşte o zaman, bu Dünyada işlediğimiz fiillere göre ceza veya ödül göreceğimiz gerçeği vurgulanmaktadır.

İLAHÎ İMTİHAN


Allahü Teâlâ; evreni ve varlıkları " Ben gizli bir hazine idim, bilinmek istedim de, Beni bilsinler diye varlıkları yarattım. " Kutsal hadisinin sırrı içinde yaratmıştır. Güzelliğin ve Sevginin Kaynağı Yüce Yaratıcı; İlâhî Özelliklerini varlıklara görüntüleri ile yansıtmış, Yeryüzü'nün halifesi olarak en güzel bir surette yarattığı insana da, sonsuz rahmetinden birçok nimetleri ihsan etmiştir. Zariyat 51/56: " Ben cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etmeleri için yarattım. " Ayetinin açıkladığı gibi Cenâbı Allah; insanlardan Kendisini bilmelerini ve kulluk etmelerini istemektedir. Bizleri bu Dünya'ya halife olarak gönderen Yüce Kudret'e iman ederek, her işimizde O'nun hoşnutluğunu aramak, arzu ettiği şekilde yaşamak ve hep şükretmek en temel görevimiz olmalıdır. Bu da ancak bizlere bahşedilen İlahî Yasalar'a uymakla mümkündür. Mülk 67/2: " Hanginiz daha güzel işler yapacaksınız diye sizi sınamak için ölümü de, hayatı da o yarattı. O'nun kudreti herşeye galiptir, O çok bağışlayıcıdır. " Bir yaşamdan sonra ölümün, ondan sonrada hayatın yaratılması, insanların ölümsüzlüğünün işaretidir. Dünya'da iken yapılan ameller, bir olgunlaşma'nın gereği olmaktadır ki neticesinde de ilâhî sınav takdir edilmiştir. Eğer ölümden sonra ikinci yaşam devam etmeseydi, Dünya'da yapılan iyi ve kötü amellerin hiçbir anlamı kalmazdı.

ÖDÜL VE CEZA AMELLERDENDİR

AYET-İ KERiME
99/78: Kim zerre kadar bir iyilik yapmışsa onun karşılığını görecektir. Her kim de zerre kadar kötülük yapmışsa o da onu görecektir.
17/15: Her kim doğru yola giderse, sadece kendi lehine olur. Her kim sapıklık ederse, ancak kendi aleyhine eder. Hiçbir günahkar da başkasının günahını taşımaz...
41/46: Kim iyi iş yaparsa, kendi yararı için yapmış olur. Kötü iş yapan da, kendi zararına yapmıştır. Rabbin kullarına zulmedici değildir.
Amel; lügat manası iş, çalışma'dır. Kur'ân'da; insanın iman, ilim, niyet, düşünce gibi iç faaliyetleri ile şuurlu çalışmaları demektir. Cenâbı Allah, Yeryüzü'nün halifesi olarak görevlendirdiği insana; akıl, gönül ile doğru ve yanlışı ayırma ve Rabbini bilme özelliğini doğuştan vermiş, peygamberleri vasıtasıyla gönderdiği kitaplar ile de yasalarını bildirmiştir. İnsanlar da dilerlerse Cenâbı Allah'ın doğru yoluna, dilerlerse nefislerine uyarak kötü bir yola gitmekte serbest bırakılmıştır.
AYET-İ KERiME
Şûra 42/30: " Başınıza gelip çatan her musibet (felâket), kendi ellerinizle kazandığınız günahlar yüzündendir. Halbuki Allah, günahlarınızın birçoğunu da affetmektedir. "
Kullar, yalnız ve yalnız kendi amelinin karşılığı olarak ödül ve cezayı bu Dünya'da ve ahirette görecektir. Her insan yalnızca kendinden sorumludur. En yakını dahi olsa, diğer bir insanın cezaî yükümlülüğünü taşımaz. İnsanların dilediği yolu seçmelerinde, Cenâbı Allah'ın hiçbir karışması olmamaktadır. Çünkü Allah, hiçbir kuluna zulmedici değildir.

ŞİRK, İMANSIZLIK VE NANKÖRLÜK GAFLETİ

AYET-İ KERiME
39/65: ... Eğer şirke saparsan amelin kesinlikle boşa çıkar ve hüsrana uğrayanlardan olursun.
5/5: ... Her kim imanı tanımazsa, bütün amelleri boşa gitmiştir...
14/18: Rablerine nankörlük edenlerin amelleri, fırtınalı bir rüzgarın tarumar ettiği küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. İşte bu dönüşü olmayan sapıklığın ta kendisidir.
Şirk (Allah'a ortak tanıma), küfür (Allah'ı inkâr etme nankörlüğü) ve imansızlık; insanların Dünya plânında işlemiş olduğu bütün amelleri yani yapmış olduğu iyiliği de kötülüğü de boşa çıkarmaktadır. Yaptıklarından hiçbir şey elde edemezler. İşte bu, en büyük sapıklıktır.
AYET-İ KERiME
Kehf 18/105: " ... Kıyamet Günü onlara hiçbir değer vermeyiz. "


İYİ AMELLERE FAZLASIYLA ÖDÜL

AYET-İ KERiME
AYET-İ KERiME
42/23: ... Her kim çalışır da bir güzellik sergilerse, ona daha fazla bir güzellik veririz...
34/37: Sizi Bize yaklaştırıp, katımızda size yakınlık sağlayacak olan ne mallarınızdır ne de çocuklarınız. İman edip barışa yönelik iş yapanlar müstesna. Onlara yaptıklarının kat kat fazlası ödül vardır...
40/40: Kötü iş yapan, sadece yaptığı kadariyle cezalandırılır. Erkek ve kadından mü'min olarak iyi iş yapana gelince, işte böyleleri cennete girerler ve orada hesapsız bir biçimde rızıklandırılırlar
Cenâbı Allah; kötü iş yapanı yaptığı kadarıyla cezalandırmakla beraber, bir kısmını da rahmet ve lütfu ile affeder. Ancak güzel ve barışa yönelik amel yapanlar için ise; ayrı bir kanun, bir ihsan yasası uygulayarak onları kat kat fazlasıyla ödüllendirmektedir.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
İNSANA VERİLEN NİMETLER


Nimet; lugat anlamı olarak iyilik, lütuf, ihsan, yiyecek-içecek gibi faydalı şey, rızık demektir. Cenâbı Allah'ın insanlara bahşettiği nimetler sonsuzdur.
AYET-İ KERiME
İbrâhim 14/34: " ... Eğer Allah'ın nimetlerini sayacak olursanız, onu bitiremezsiniz... "
Biz insanlara verilen nimetlerin en büyüğünü muhakkak ki hayat teşkil eder.
AYET-İ KERiME
Hac 22/66: " Size hayat veren O'dur... "
Allahü Teâlâ'nın kullarına olan lütuflarından bir bölümünü Kur'ân'dan dinleyelim.
AYET-İ KERiME
Mü'min 40/64: " Allah O'dur ki, Yeryüzü'nü nimetlerle rızıklandırdı... "
AYET-İ KERiME
Lûkman 31/20: " Allah, göklerde ve yer'de bulunan şeyleri sizin emrinize verdi ve görünür görünmez nimetleri üstünüze saçtı... "
AYET-İ KERiME
Kasas 28/73: " Rahmetin bir eseri olarak geceyi ve gündüzü sizin için oluşturdu ki; onda huzur bulasınız, O'nun lütfundan birşeyler dileyesiniz ve şükredebilesiniz diye...
AYET-İ KERiME
" Bakara 2/22: " O Rabb ki, Yeryüzü'nü sizin için bir döşek, göğü bir bina yaptı. Ve gökten bir su indirdi de onunla sizin için bir ürün çıkardı... "
AYET-İ KERiME
Mü'min 79: " Bir kısmından binek edinesiniz, bir kısmından yiyesiniz diye sizin için hayvanları yaratan O Allah'tır. Hayvanlarda sizin için daha nice faydalar var...
AYET-İ KERiME
" En'am 6/165: " Sizi Yeryüzü'nde halifeler yapan O'dur... "
Cenâbı Allah, sayılamayacak kadar bilip bilmediğimiz daha birçok nimetleri insanlara lütfetmiş, istifadelerine vermiştir. Bu nimetlerden; insanlara yakılan İki İlâhî Işık ile İnsanın Halifeliği önem taşır.

İki İlahi Işık
İnsanın Halifeliği

1-İki İlahi Işık


Cenâbı Allah; Yeryüzü'nün halifesi olarak görevlendirdiği insanı, en mükemmel bir şekilde yaratmış, ilâhî özellikleri ile de donatmıştır. İnsanlara iki ilâhî ışık yakılmıştır. Birinci ışık; akıl-gönül ve Rabbini bilme özelliği ile doğuştan verilmiş, ikincisi ise vahiy yolu ve peygamberler aracılığı ile insanlara gelen ilâhî kitaplardır. Böylece kullar; gerçekler karşısında tamamıyla aydınlanmışlar, doğruyu ve yanlışı öğrenmişler ve diledikleri yolu seçmekte de özgür bırakılmışlardır.

BİRİNCİ IŞIK : DOĞUŞTAN VERİLEN AKIL VE GÖNÜL

AYET-İ KERiME
36/62: ... Aklınızı hiç işletmiyorsunuz?
90/8-10: Biz ona iki göz, bir dil ve iki kulak vermedik mi? Ona iki yolu (doğru ve eğriyi) göstermedik mi?
Allahü Teâlâ; insanlara doğuştan günümüz bilgisayarlarından bile daha mükemmellikte bir özellik vermiştir. Akıl. Akıl; insandaki iyi ve kötüyü ayıran, ilimleri anlayan, sebeplerden neticeleri çıkaran düşünme ve anlama kabiliyetidir. Mantık, zekâ ve hafıza gibi üç unsurdan ibarettir. Merkezi beyinde bulunan bu süper bilgisayarımızın yardımcıları da göz, kulak, burun, ağız, el ve ayaklardan oluşan beş duyumuzdur. Sonsuz evrenin sırlarını bu kısıtlı tarafımızla tam çözemezsek de doğru ve yanlışı ayırt edebiliriz.
AYET-İ KERiME
6/104: ... Rabbinizden size gönül gözleri gelmiştir. Kim görürse kendi yararına, kim körlük ederse kendi zararına... Ben sizin üzerinize bekçi değilim.
23/78: Sizin için ... gönüller yaratan O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz?
Yüce Yaratıcı; yine doğuştan insanlara aklın çok ilerisinde tamamlayıcı bir özellik daha ihsan etmiştir: Gönül. Diğer varlıklar da bulunmayan insanın en yüce tarafı. Sevgi, merhamet, önsezi ve sezgi gibi manevî duygularımızın tümü gönülden gelir. Allahü Teâlâ; hazinelerinde ki dolup taşan, Sonsuz Güzelliği ve Sonsuz Sevgisini Yeryüzü'nde ki halifesi olan insana gönül sırrı ile yansıtmıştır. Cenâbı Allah'a aklın bittiği yerde ancak " gönül " ile ulaşılır; İlâhî Güzel ancak gönül penceresinden algılanır, insanın kendi iç dünyasındaki sırları bu merkezden hissedilir. İman gönülde yanan bir ateştir ki, Cenâbı Allah'tan gelen cevabi bir ışıkla birleşir.

Gönlün merkezi kalptir. Büyük sevinçleri ve acıları, kalbimizdeki çekilme ve yanma duyguları ile hissederiz. Kur'ân, gönüle kalp de demektedir. Kur'ân'ın derinliklerine inerek sırlarını anlamak, kafa gözü ile değil, ancak kalp gözü (basiret) ile mümkün olmaktadır. Kalp gözünü; günah işlemeyi adet edinerek kullanılamaz haline getirenler, mutlaka yaratılıştaki gerçekleri öğrenemeyeceklerdir.
AYET-İ KERiME
Hac 22/46: " ... Şu bir gerçek ki, kafadaki gözler kör olmaz, ama göğüslerin içinde ki gönüller körleşir. "
AYET-İ KERiME
7/172: Rabbin, Ademoğullarının bellerinde ki zürriyetlerini alıp da onları kendi nefislerine şahit tutarak: " Ben sizin Rabbiniz değil miyim? " dedi. Onlar da " Evet Rabbimizsin, şahit olduk. " dediler. Bu şahit tutuşumuzun sebebi, Kıyamet Günü: " Bundan bizim haberimiz yoktu " dememeniz içindir.
Cenâbı Allah, doğuştan insanlara " Rabbini bilme özelliği " de vermiştir. Ayetle vurgulanan " Bellerinde ki zürriyetlerini alma " ifadesi, insanın henüz sperm halinde iken, babasının geninden aldığı " Rabbini bilme niteliği " ile yaratılmış olduğunun gerçeğini belirtmek içindir.
AYET-İ KERiME
76/3: Biz onu yola kılavuzladık. Artık ya şükredici olur ya da nankör.
Biz insanı yarattığımızda, ona doğuştan bir ışık yaktık. Akıl, gönül ve Rabbini bilme özelliği vererek onu, iyi ve kötü yolları ayırma kabiliyeti ile donattık. Artık isterse şükredici olur, isterse de nankörlük ederek doğru yoldan, Allahü Teâlâ'nın yolundan çıkabilir. Bu husus onlara tamamıyla serbest bırakılmıştır. Allah, insanlar üzerinde de bekçi değildir. Onlar, diledikleri şekilde hareket edebilirler. Her insan, doğuştan Allahü Teâlâ'ya aynı mesafededir. Ancak kendi niyet, gayret ve çalışmaları neticesi bir değer ölçüsü kazanır ki bunu Kur'ân takva diye isimlendirmektedir. Takvası en ileri olan, Allah'a en yakın ve en değerli insandır.

İKİNCİ IŞIK: İLÂHÎ KİTAPLAR

AYET-İ KERiME
40/54: Akıl ve gönül sahipleri için bir yol gösterici, bir hatırlatıcıdır Kur'ânı Kerîm.
39/9: ... Hiç bilenlerle bilmeyenler eşit olur mu? Ancak gönül ve akıl sahipleri düşünüp ibret alır.
10/108: Ey insanlar! İşte size Rabbinizden hak geldi. Artık doğruya yönelen kendi benliği için yönelir, sapan da kendi benliği aleyhine sapar. Ben sizin üzerinize vekil değilim.
]İnsanlara Rabb'lerinden yakılan ikinci ışık ise, peygamberler aracılığı ile verilen ilâhî yasalardır. Böylece kul, Dünya planında tamamıyle aydınlanmış, kendisine iyi ve kötü yollar gösterilmiş, dilediği yolu seçmekte de özgür bırakılmıştır. Nefislerine uyarak gönül penceresini kapatanlar dünyada ki sınavı kaybedecek, gönül cereyanı ve aklı ile Cenâbı Allah'ın yoluna yönelerek yasalarını uygulayanlar da kurtuluşa ve mutluluğa ereceklerdir.

2-İnsanın Halifeliği


Halife; vekil, temsilci demektir. Az veya çok asilin yerini tutarak onu temsil etmektir. Cenâbı Allah; ilk insan ve ilk Peygamber Hz. Adem'i ilâhî özelliklerle donatarak ona Yeryüzünün halifesi olmayı bahşetmiştir.

Kur'ân'da ki Hz. Adem öyküsü, tasavvuf tarihinde de önemli bir yer işgal eder ve çok değerli görüşlere de dayanak teşkil etmiştir. Tasavvuf ehline göre, Hz. Adem'e verilen halifelik 5 temel özellik te toplanmıştır.

1) Cenâbı Allah, kendi eliyle yaratma gerçeğini bütün varlıkların dışında yalnız Hz. Adem'e uygun görmüştür.
2) " Allah, Ademi Kendi sureti üzre yarattı " Hadisinin işaret ettiği gibi Hakk, Zat'ını ve görüntüsünü seyretmek istediğinde kemal mertebesinde bir varlık olarak Hz. Adem'i yarattı. Böylece Cenâb-ı Allah, dilediği Yüce Özellik'lerini Adem aynası ile ortaya çıkardı. Başka bir ifade ile Cenâb-ı Hakk'ın sıfatları Adem'den açığa çıkarak göründü. Büyük müfessir merhum Elmalı'lı Hamdi Yazır, Hakk Dini Kur'ân Dili isimli tefsirinde şu açıklamayı getirmiştir: " Sıfat, Zat'ın aynısı olamaz. Yaratan ile yaratılan aynen birleşik olamaz. Allahü Teâlâ'nın olmayan hiçbir şey yoktur. Hepsi Allahü Teâlâ'nın malıdır. Halifeliğin açığa çıktığı bütün güçlerinde İlâhî Kudret belirir, lâkin ondan, onun Allahü Teâlâ olması lâzım gelmez. Allah'ın Zat'ı bütün görüntülerin üstündedir. "
3) Cenâb-ı Hakk, Celâl ve Cemal sıfatlarını yalnız Hz. Adem'e yansıtmış, yaratılıştaki bu iki zıt unsur ile yücelmenin ve kemalin en üst noktasına onu eriştirmiştir. Bu özellik, ne meleklere ve ne de cin şeytanlarının atası İblis'e verilmemiştir.
4) Diğer varlıkların sahip olduğu yaratılmış nitelikleri ile Cenâb-ı Hakk'ın özelliklerini yalnız Hz. Adem birlikte taşımaktadır.
5) Cenâb-ı Allah; İlâhî isimler'in tümünü yalnız Hz. Adem'e öğretmekle Allah'ın özelliklerine bürünmüş oldu. Böylece O'nu temsil etme şerefi halifelik Hz. Adem'e uygun oldu.
Hz. Adem'in torunları olan bizler de aynı özelliklere sahibiz. Aklımızı ve gönlümüzü çalıştırarak, ilâhî yeteneklerimizi ortaya çıkarmak için çok gayret sarfetmeli, olgunlaşma ve sınav yeri olan bu Dünya'da nefislerimizin istek ve arzularına esir, kötü bir hayat sürmekten mutlaka korunmanın anlayışı içinde olmalıyız. Bakara 2/29: " O Allah'tır ki Yeryüzündekilerin tümünü sizin için yarattı... " ve Yûnus 10/14: " Yeryüzünde sizi hükmedenler kıldık ki, nasıl iş yapacağınızı görelim. "
İnsanlar, Cenâb-Allah'ın vekili olarak donanmış oldukları özelliklerin ve lütufların emanet olarak verildiğini de çok iyi bilmelidir. Yaşam boyunca bu ilâhî emanetleri koruyarak muhafaza etmeli ve netice de Gerçek Sahibi'ne teslim etmenin mutluluğunu yaşamalıdır.

YERYÜZÜNÜN HALİFESİ

AYET-İ KERiME
2/30: Rabbin meleklere: " Ben Yeryüzünde bir HALİFE yaratacağım. " demişti; melekler: " Orada bozgunculuk yapacak, kanlar akıtacak birini mi var edeceksin? Oysa biz; Seni hamd ile tespih ediyoruz, Seni kutsayıp yüceltiyoruz. " Allah şöyle dedi: " Ben, şüphesiz sizin bilmediklerinizi bilirim. "
15/29-31: " Ona şekil verdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz onun için secdeye kapanın! " Meleklerin hepsi de hemen secde ettiler...
Cenâb-ı Allah meleklerine; Hz. Adem'i halife olarak yaratacağını, sohbet etmek ve düşüncelerini açıklamak için bildirmişti. Ancak melekler buna şiddetle itiraz etmişler, aralarında şöyle konuşmuşlar : " Nasıl olur, biz varken bizim üzerimize halife halkedilecek. Biz halifeliğe uygun değil miyiz? "

Hz. Adem yaratılmadan meleklerin itiraz etmeleri çok anlamlıdır. İslâm bilginlerinin genel kanaatine göre; Hz. Adem'den evvel de insanlar yaratılmıştır. Böylece onların isyankâr özellikleri melekler tarafından da bilinmekteydi.

Ayetle ilgili açıklamayı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Kur'ân'daki İslâm'da şöyle vermektedir: " Melekler; kayıtsız, şartsız isyan bulaşmamış ibadeti en büyük üstünlük ölçüsü görmüşlerdir. Cenâb-ı Hakk ise itaat ve ibadetle birlikte isyan ve karşı çıkmanın bulunuşunu esas almış, yani pozitif ve negatif kutupları birleştirmenin daha üstün olduğunu vurgulamıştır. Aksini yapma gücü taşımayan bir varlığın sergilediği iyilik ve hayra, Yaratıcı Kudret birinci derecede değer vermemektedir... İnsanın yüceliğinin temelinde, onun zıtları birleştirmesi vardır. İnsan; eksileri-artıları, yücelikleri-basitlikleri, güzellikleri-çirkinlikleri ile büyük ve onurludur... İnsanı sadece melek ve yalnız şeytan olarak görmek, insan gerçeğine ve hayata ters düşmektedir. İnsanı, varlık yapısındaki zıtların beraberliği ile kucaklamak, sevmek ve iyiye-güzele çağırıp çekmek esastır. Kur'ân'ın yolu budur."

İNSANIN MELEKTEN ÜSTÜNLÜĞÜ

AYET-İ KERiME
2/31-32: Allah Adem'e bütün isimleri öğretti, sonra onları meleklere gösterip: " Şunların isimlerini Bana söyleyin. " dedi. Melekler: " Yücedir Şanın Senin. Bize öğretmiş olduğunun dışında bir bilgimiz yoktur... "
2/33-34: Allah: " Ey Adem! Onlara onların isimlerini söyle." dedi. Adem, onların isimlerinin hepsini söyledi... O vakit Biz meleklere: " Adem'e secde edin. " demiştik de İblis dışında tümü secde etmişti. İblis yan çizmiş, kibre sapmış ve nankörlerden olmuştu.
Müfessirler; Hz. Adem'e Cenâbı Allah'ın öğrettiği isimlerle ilgili çeşitli görüşler bildirmişlerdir. Bir kısmına göre bunlar eşyanın veya bilimsel kavramların, diğer bir görüşe göre de Ademoğullarının veya meleklerin isimleriydi. Ancak ayetten anlaşılan temel kavram, ilim ve bilgi'nin önemiydi ve bunlar meleklerin dışında yalnız halife olarak yaratılan Hz. Adem'e öğretilmiş olduğudur. Sınavda da Hz. Adem, bilgisi ile meleklerden üstün çıkmıştı.

" Meleklerin hepsi de Adem'e hemen secde ettiler... Fakat İblis müstesna. " Hz. Adem ile aralarındaki sınavı kaybeden melekler, ona saygı duymaya ve secde etmeye mecbur bırakılmışlardır. Çünkü Yaratıcı Kudret dilediği yüce sıfatlarını Adem'e yansıtmıştı, dolayısıyle Adem meleklerin de üstünde bir varlıktı. Yaratılışın pozitifini teşkil eden melekler, bundan böyle hep insanların dostu olarak kalacaklar, Hz. Adem'e secde etmeyen negativitenin temsilcisi cin şeytanlarının atası İblis ve tayfaları ise, Kıyamet'e kadar esas olan görevleri icabı insanlara düşmanlık yapacak ve onları doğru yoldan, Allah'ın yolundan saptıracaktır. İşte halife özelliği ile yaratılmış olan insan; özünde var olan birbirine zıt bu iki iç kuvvet birbiriyle savaşacak, kâh doğru yola kâh isyana yönelecektir. Hür iradesi ile bu Dünya'da nefsini dizginleyip arındırarak takva yaşamı ile kemale eren benlik; meleklerin de üstünde bir mertebe ile Cenâbı Allah'ın halifesi olmaya hak kazanacak, kurtuluş ve mutluluğa erecektir. Nefsinin istek ve arzularına yenik düşenler, şeytanın kuruntularına uyanlar, insana uygun olmayan hayvansal bir yaşam tarzı sürecekler, neticede sıkıntı çekeceklerdir. Maalesef insanların büyük bir bölümü, hakikatleri öğrenmeden olgunlaşma ve sınav yeri olan bu Dünya'dan göç edip gitmektedirler.

İLÂHÎ EMANET

AYET-İ KERiME
33/72: Biz emaneti göklere, Yer'e, dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten kaçındılar, ondan ürktüler. İnsan ise zalim ve çok (cahil) bilgisiz olduğu halde onu yüklendi.
70/32,35: Bunlar kendilerindeki emanetlere... sadık kalırlar. İşte onlar cennetlerde ikram göreceklerdir.
Emanet; bir maddî veya manevî değeri, birinin korumasına gönül huzuru ile teslim etmek ve aynı şekilde teslim almaktır. Halîfe olarak yaratılan Hz. Adem ve onun torunları olan her bir insan, ilâhî özelliklerle ve güçlerle bezenmiştir. Bu güçler hem maddi, hemde manevîdir. Bunlar, insanlara emanet olarak Allahü Teâlâ tarafından bahşedilmiştir.

Ayette insan, emaneti yüklenen varlık olarak tanıtılıyor. Verilen emanetlerin en başında hayat gelir ki, Cenâbı Allah bizzat Kendi Ruh'undan üflemek suretiyle insanlara yansıtmış ve onu emanet olarak vermiştir. İlim, irade, kudret ve beş azamızın da bulunduğu bedenimiz de bize, birer emanettir. İman sahibine mü'min denir, bir anlamda emaneti taşıyan kişidir, iman da, bir emanettir. Mallar, anne baba, evlat, tabiat varlıkları olan çevre güzellikleri, denizler, hava tabakaları, insanlar, hayvanlar, bitkiler v.s. nimetlerin hepsi de emanettir.

Kur'ân, insanların toplumsal yaşamlarında uygulanması gerekli çok önemli bir yasayı da vurgulamaktadır: Emanet, mutlaka onu adaletle yürütebilecek uzman ve ehil kişilere verilmelidir. Nisa 4/58: " Allah size emanetleri, onlara ehil olanlara teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde, adaletle hükmetmenizi emreder..." Gerek idari, ilmi, teknik ve gerekse manevi alanlarda emaneti titizlikle uzmanına veren toplumlar mutlu bir yaşam ile yükselme devirleri yaşamışlar; menfaat, çıkar ve bilgisizlik nedeni ile emanetleri uygun olmayan kişilere teslim edenler ise ilkel bir yaşam tarzı ile sıkıntı çekerek gerilemişlerdir. Cumhurbaşkanı, başbakan, milletvekilleri, belediye başkan ve meclis üyeleri, memurlar v.s. hepsi de emaneti yüklenen kişilerdir; bunlar toplumun en uzman, ehil ve adalet sahibi kişilerinden seçilmelidir. Bu İlâhî Yasa devirler boyu hükmünü sürdürmüş ve sürdürmektedir.

Tüm bu emanetlerin kendimizin olmadığını, onlara sahiplenmemeyi, gerçek sahibinin Cenâbı Allah olduğunu, emanetlerin titizlikle korunması gereğini çok iyi bilmeli ve anlamalıyız. Bize halife olarak verilen bu güçleri geliştirip işletmeli, Dünya'da ki yaşamımız sonunda da Cenâbı Hakk'a aldığımız gibi teslim etmeliyiz. Emaneti kötüye kullananlar onlara hıyanet etmiş olurlar. Kur'ân,
AYET-İ KERiME
Enfal 8/27'de insanları şöyle uyarmaktadır: " ...Bilip dururken emanetlere hıyanet etmeyin! "
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Üst Alt