31 — İKİNCİ CİLD, 67. ci MEKTÛB
Bu mektûb, Hân-ı Hânân-ı cihâna yazılmış olup, Ehl-i sünnet i’tikâdını ve islâmın beş şartını ve günâhlardan tevbe etmeği bildirmekdedir:
Mektûbuma Besmele ile başlıyorum. [Ya’nî, dünyâda, bütün insanlara fâideli şeyleri yaratıp göndermekle merhamet eden ve âhıretde, Cehennemi hak etmiş olan mü’minleri, afv ve inâyet buyuran, mahlûkâtı yaratan ve her ân varlıkda durduran ve korku ve dehşetden muhâfaza buyuran Allahü teâlânın ism-i şerîfi ile, bu mektûbu yazmağa başlıyorum.] Onun seçdiği, beğendiği iyi insanlara selâmetler olsun!
[İbni Âbidîn, birinci cild, altıncı sahîfede buyuruyor ki, (Hayvan keserken, av hayvanına ok atarken, ava ta’lîm edilmiş köpeği gönderirken, (Bismillâh) veyâ (Allahü ekber) demek vâcibdir. Besmeleyi temâm söylemek de olur. Her rek’atde, Fâtihadan önce, Besmele çekmek vâcib diyenler vardır. Fekat, sünnet olduğu dahâ doğrudur. Abdest almağa, yimeğe, içmeğe ve her fâideli işe başlarken, Besmele çekmek sünnetdir. Fâtiha ile sûre arasında Besmele çekmek, câiz veyâ müstehabdır. Yürümeğe, oturmağa, kalkmağa başlarken okumak mubâhdır. (Bismillâhillezî lâ-yedurru ma’ asmihî şey’ün fil-erdı velâ fissemâi ve hüves-semî’ul’alîm), ya’nî besmele okuyarak başlanan her şey, zarar vermez.
Avret yerini açarken, necâset bulunan yere girerken ve Berâe sûresini, evvelki sûreye bitişik okurken ve sigara içmeğe ve bunun gibi, fenâ kokulu şeyleri, meselâ soğan, sarmısak gibi şeyleri yimeğe [ve sakal traşı olmağa başlarken], Besmele çekmek mekrûhdur. [Sigaranın, soğan ve sarmısak gibi fenâ kokulu şeylere benzetilmesi, tütünün, bu şeyler gibi, tab’an mekrûh olduğunu, şer’an mekrûh olmadığını göstermekdedir.] Harâm işlemeğe başlarken besmele çekmek, harâmdır. Hattâ, kat’î harâm olan şeye, bile bile, Besmele çeken kâfir olur dediler. Kur’ân-ı kerîm niyyeti ile, cünübün Kur’ân-ı kerîm okuması harâmdır.
Hamd etmek, nemâzda vâcib, hutbede ve her düâdan önce ve yimekden, içmekden sonra sünnetdir. Her hâtırladıkca söylemek mubâhdır. Pis yerlerde söylemek mekrûh, harâm yidikden, içdikden sonra söylemek, harâmdır ve belki, küfre sebeb olur.)].
Lutf ederek göndermiş olduğunuz kıymetli mektûbunuz geldi. Allahü teâlâya hamd ve şükrler olsun ki, şübhelerin artdığı şu zemânda, hiçbirşeye ihtiyâcı olmıyan sizin gibi bahtiyârlar, temiz mayalarının îcâbı olarak, hiçbir münâsebet olmadığı hâlde, bir köşede kalmış, unutulmuş olan bu fakîrleri düşünmekle, iltifât buyuruyor ve bu tâifeye îmân ediyorsunuz. Ne büyük ni’metdir ki, çeşidli meşgûliyyet ve bağlılıklarınız, sizleri bu devletden alıkoymamış ve dağınık işleriniz, onlara muhabbetinize mâni’ olmamış. Bu büyük ni’metin şükrünü yerine getirmelisiniz ve (El mer’ü me’a men ehabbe), ya’nî, (Herkes, âhıretde, dünyâda iken sevmiş olduğu kimselerle berâber bulunacakdır) hadîs-i şerîfinden ümmîdli olmalısınız!
Ey kıymetli ve bahtiyâr insan! Yetmişüç fırka içinde, Cehennemden kurtulan, yalnız (Ehl-i sünnet vel-cemâ’at) fırkasıdır. Her müslimân, Ehl-i sünnet i’tikâdını öğrenmeli, îmânını buna göre düzeltmelidir. Asrlardan beri dünyâya yayılmış olan müslimânların çoğu, Ehl-i sünnet idi. [Gelmiş olan yüzbinlerle Ehl-i sünnet âlimlerinin, milyonları aşan kitâbları, dünyânın her tarafına, islâmiyyeti yaymış, tanıtdırmışdır. Cehennemden kurtulmak istiyen, bu doğru kitâbları bulup, okuyup i’tikâdını düzeltmelidir.] Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarında yazılı olan i’tikâda uymıyan fenâ, bozuk i’tikâdlar, îmânlar, ya’nî bunlara gönül bağlamak, gönlü öldüren bir zehrdir. İnsanı sonsuz ölüme, ebedî azâba götürür. Amelde, ibâdetlerde tenbellik, gevşeklik olursa, afv olunabilir. Ammâ, i’tikâdda gevşek davranmak afv olunmaz. (Şirki, ya’nî küfrü, aslâ afv etmiyeceğim. Diğer bütün günâhları, istediğim kimselerden afv ederim!) meâlindeki âyet-i kerîme meşhûrdur.
Bu mektûb, Hân-ı Hânân-ı cihâna yazılmış olup, Ehl-i sünnet i’tikâdını ve islâmın beş şartını ve günâhlardan tevbe etmeği bildirmekdedir:
Mektûbuma Besmele ile başlıyorum. [Ya’nî, dünyâda, bütün insanlara fâideli şeyleri yaratıp göndermekle merhamet eden ve âhıretde, Cehennemi hak etmiş olan mü’minleri, afv ve inâyet buyuran, mahlûkâtı yaratan ve her ân varlıkda durduran ve korku ve dehşetden muhâfaza buyuran Allahü teâlânın ism-i şerîfi ile, bu mektûbu yazmağa başlıyorum.] Onun seçdiği, beğendiği iyi insanlara selâmetler olsun!
[İbni Âbidîn, birinci cild, altıncı sahîfede buyuruyor ki, (Hayvan keserken, av hayvanına ok atarken, ava ta’lîm edilmiş köpeği gönderirken, (Bismillâh) veyâ (Allahü ekber) demek vâcibdir. Besmeleyi temâm söylemek de olur. Her rek’atde, Fâtihadan önce, Besmele çekmek vâcib diyenler vardır. Fekat, sünnet olduğu dahâ doğrudur. Abdest almağa, yimeğe, içmeğe ve her fâideli işe başlarken, Besmele çekmek sünnetdir. Fâtiha ile sûre arasında Besmele çekmek, câiz veyâ müstehabdır. Yürümeğe, oturmağa, kalkmağa başlarken okumak mubâhdır. (Bismillâhillezî lâ-yedurru ma’ asmihî şey’ün fil-erdı velâ fissemâi ve hüves-semî’ul’alîm), ya’nî besmele okuyarak başlanan her şey, zarar vermez.
Avret yerini açarken, necâset bulunan yere girerken ve Berâe sûresini, evvelki sûreye bitişik okurken ve sigara içmeğe ve bunun gibi, fenâ kokulu şeyleri, meselâ soğan, sarmısak gibi şeyleri yimeğe [ve sakal traşı olmağa başlarken], Besmele çekmek mekrûhdur. [Sigaranın, soğan ve sarmısak gibi fenâ kokulu şeylere benzetilmesi, tütünün, bu şeyler gibi, tab’an mekrûh olduğunu, şer’an mekrûh olmadığını göstermekdedir.] Harâm işlemeğe başlarken besmele çekmek, harâmdır. Hattâ, kat’î harâm olan şeye, bile bile, Besmele çeken kâfir olur dediler. Kur’ân-ı kerîm niyyeti ile, cünübün Kur’ân-ı kerîm okuması harâmdır.
Hamd etmek, nemâzda vâcib, hutbede ve her düâdan önce ve yimekden, içmekden sonra sünnetdir. Her hâtırladıkca söylemek mubâhdır. Pis yerlerde söylemek mekrûh, harâm yidikden, içdikden sonra söylemek, harâmdır ve belki, küfre sebeb olur.)].
Lutf ederek göndermiş olduğunuz kıymetli mektûbunuz geldi. Allahü teâlâya hamd ve şükrler olsun ki, şübhelerin artdığı şu zemânda, hiçbirşeye ihtiyâcı olmıyan sizin gibi bahtiyârlar, temiz mayalarının îcâbı olarak, hiçbir münâsebet olmadığı hâlde, bir köşede kalmış, unutulmuş olan bu fakîrleri düşünmekle, iltifât buyuruyor ve bu tâifeye îmân ediyorsunuz. Ne büyük ni’metdir ki, çeşidli meşgûliyyet ve bağlılıklarınız, sizleri bu devletden alıkoymamış ve dağınık işleriniz, onlara muhabbetinize mâni’ olmamış. Bu büyük ni’metin şükrünü yerine getirmelisiniz ve (El mer’ü me’a men ehabbe), ya’nî, (Herkes, âhıretde, dünyâda iken sevmiş olduğu kimselerle berâber bulunacakdır) hadîs-i şerîfinden ümmîdli olmalısınız!
Ey kıymetli ve bahtiyâr insan! Yetmişüç fırka içinde, Cehennemden kurtulan, yalnız (Ehl-i sünnet vel-cemâ’at) fırkasıdır. Her müslimân, Ehl-i sünnet i’tikâdını öğrenmeli, îmânını buna göre düzeltmelidir. Asrlardan beri dünyâya yayılmış olan müslimânların çoğu, Ehl-i sünnet idi. [Gelmiş olan yüzbinlerle Ehl-i sünnet âlimlerinin, milyonları aşan kitâbları, dünyânın her tarafına, islâmiyyeti yaymış, tanıtdırmışdır. Cehennemden kurtulmak istiyen, bu doğru kitâbları bulup, okuyup i’tikâdını düzeltmelidir.] Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarında yazılı olan i’tikâda uymıyan fenâ, bozuk i’tikâdlar, îmânlar, ya’nî bunlara gönül bağlamak, gönlü öldüren bir zehrdir. İnsanı sonsuz ölüme, ebedî azâba götürür. Amelde, ibâdetlerde tenbellik, gevşeklik olursa, afv olunabilir. Ammâ, i’tikâdda gevşek davranmak afv olunmaz. (Şirki, ya’nî küfrü, aslâ afv etmiyeceğim. Diğer bütün günâhları, istediğim kimselerden afv ederim!) meâlindeki âyet-i kerîme meşhûrdur.