HASAN CAN
Active member
İKİNCİ CİLD, 76. cı MEKTÛB Bu mektûb, mevlânâ Hüseyne yazılmış olup, Arşı ve Kürsîyi bildirmekdedir:
Allahü teâlâya hamd olsun. Onun beğendiği, seçdiği kullarına selâm olsun!
Arş-ı Mecîd, Allahü teâlânın şaşılacak mahlûklarından biridir. Âlem-i halk ile âlem-i emr arasındadır. Âlem-i kebîrdendir. Âlem-i halkın en büyüğüdür. Âlem-i halka da benzer, âlem-i emre de benzer. (Âlem-i halk), [madde âlemidir] yerler, dağlar, gökler olup, [bu âleme (Âlem-i şehâdet) de denir. (Âlem-i mülk) de denildiği, (Reşehât)da yazılıdır] bu âlem, altı günde yaratılmışdır. Fussılet sûresinde, dokuzuncu âyetde meâlen, (Yer küresini iki günde yaratdı) buyuruyor. Arş, âlem-i halkdan önce yaratıldı. Nitekim, Hûd sûresinde, yedinci âyet-i kerîmede meâlen, (Allahü teâlâ, gökleri ve yeri altı günde yaratdı ve Arşı, su üzerinde idi) buyuruldu. Bu âyet-i kerîme, suyun, yerden ve göklerden önce yaratıldığını gösteriyor. Demek ki Arş, yerin yapısında olmadığı gibi, göklerin yapısına da benzemez. Çünki Arş, âlem-i emre çok benzer. Bunlar ise, hiç benzemez. Arş, yerden ziyâde, göklere benzer. Bunun için göklerden sayılmakdadır. Fekat o, yer küresi olmadığı gibi, gök de değildir. O hâlde, yere ve göke benzer tarafı yokdur.
Kürsîye gelince, Bekara sûresi, ikiyüzellibeşinci âyeti olan Âyet-el-kürsîde meâlen, (Onun Kürsîsi, göklerden ve yerden genişdir) buyuruldu. Demek ki, Kürsî de, göklerden başka bir şeydir. Kürsî, âlem-i emrden değildir. Çünki, Arşın altında olduğu söylenilmişdir. (Âlem-i emr) ise, Arşın üstündedir. [Maddeli ve zemânlı değildir. Âlem-i emre, (Âlem-i melekût) ve (Âlem-i ervâh) da denir.] Kürsî, âlem-i halkdan olunca ve göklerden ayrı olarak yaratıldığı için, bu altı günün dışında yaratılması lâzım geliyor. Nitekim, âlem-i halkdan olan su, altı günün dışında yaratıldı ve dahâ önce yaratıldı. Kürsî için bize birşey bildirilmediğinden onu başka zemâna bırakıyorum. Bilgi vermesini, Hak celle ve âlânın lutfünden, kereminden bekliyorum. Yâ Rabbî! Bilgimizi artdır!
Yukarıdaki yazı, iki şübheyi aydınlatmış oldu: Biri, yer ile gökler olmayınca, altı gün nasıl belli olur? Pazar günü, pazartesiden nasıl ayırd edilir? Arşın göklerden önce yaratıldığı bilinince, zemânın belli olacağı anlaşılır ve günler hâsıl olur. [Gece gündüz olması lâzım değildir. Nitekim, kutublarda altı ay gündüz ve altı ay gece oluyor. Fekat altı aylık, ya’nî yüzseksen günlük zemân diyoruz.] Günlerin birbirinden ayrı olması için, güneşin doğup batması şart değildir. Nitekim, Cennetde günler ayrı ayrı olacakdır. Hâlbuki, Cennetde güneşin doğup batması yokdur.
İkinci şübhe, bu fakîrin [ya’nî İmâm-ı Rabbânînin] bilgisine göredir. Allahü teâlâ, hadîs-i kudsîde, (Yere ve göke sığmam. Fekat, mü’min kulumun kalbine sığarım) buyurdu. Buradan anlaşılıyor ki, tam zuhûr, mü’min kulun kalbine mahsûsdur. Hâlbuki, birkaç mektûbda tam zuhûr, Arşa mahsûsdur demişdim ve kalbdeki zuhûr, Arşdaki zuhûrdan bir şuâ’ olduğunu bildirmişdim. [Kelimeleri Peygamberimizden “sallallahü aleyhi ve sellem”, ma’nâları, Allahü teâlâdan olan hadîs-i şerîflere, (Hadîs-i kudsî) denir.] Yukarıda bildirilenden anlaşıldı ki, Arş-ı mecîdin hâli, hükmü, yerin ve göklerin hâli, hükmü gibi değildir. Mü’minin kalbine sığmaz ve Arşa sığar. Cevâbı şudur ki, yer ve gökler ve bunların içinde bulunan herşey, böyle geniş değildir. Yalnız mü’min kulun kalbinde bu genişlik vardır. Hadîs-i kudsîde, kalbin, yer ve göklere göre geniş olduğu bildirildi. Bütün mahlûkâta göre geniş buyurulmadı ki, Arş da hesâba katılmış olsun. O hâlde, başka mektûblardaki yazılarımız, hadîs-i kudsîye uymuyor denilemez.
Arş-ı mecîde tam zuhûr vardır. Yeri ve gökleri, içindekilerle berâber, Arşın karşısına korsak, hemen yok olurlar ve eserleri bile kalmaz. Yalnız, mü’min insanın kalbi kalır. Çünki, ona benzemekdedir.
Arşın üstündeki âlem-i emre olan zuhûr öyledir ki, Arş da bunun yanında hiç kalır. O hâlde, her üst makâma olan zuhûr, aşağısına göre hep böyledir. Âlem-i emr bitince, hayret ve cehl âlemi başlar.
Allahü teâlâya hamd olsun. Onun beğendiği, seçdiği kullarına selâm olsun!
Arş-ı Mecîd, Allahü teâlânın şaşılacak mahlûklarından biridir. Âlem-i halk ile âlem-i emr arasındadır. Âlem-i kebîrdendir. Âlem-i halkın en büyüğüdür. Âlem-i halka da benzer, âlem-i emre de benzer. (Âlem-i halk), [madde âlemidir] yerler, dağlar, gökler olup, [bu âleme (Âlem-i şehâdet) de denir. (Âlem-i mülk) de denildiği, (Reşehât)da yazılıdır] bu âlem, altı günde yaratılmışdır. Fussılet sûresinde, dokuzuncu âyetde meâlen, (Yer küresini iki günde yaratdı) buyuruyor. Arş, âlem-i halkdan önce yaratıldı. Nitekim, Hûd sûresinde, yedinci âyet-i kerîmede meâlen, (Allahü teâlâ, gökleri ve yeri altı günde yaratdı ve Arşı, su üzerinde idi) buyuruldu. Bu âyet-i kerîme, suyun, yerden ve göklerden önce yaratıldığını gösteriyor. Demek ki Arş, yerin yapısında olmadığı gibi, göklerin yapısına da benzemez. Çünki Arş, âlem-i emre çok benzer. Bunlar ise, hiç benzemez. Arş, yerden ziyâde, göklere benzer. Bunun için göklerden sayılmakdadır. Fekat o, yer küresi olmadığı gibi, gök de değildir. O hâlde, yere ve göke benzer tarafı yokdur.
Kürsîye gelince, Bekara sûresi, ikiyüzellibeşinci âyeti olan Âyet-el-kürsîde meâlen, (Onun Kürsîsi, göklerden ve yerden genişdir) buyuruldu. Demek ki, Kürsî de, göklerden başka bir şeydir. Kürsî, âlem-i emrden değildir. Çünki, Arşın altında olduğu söylenilmişdir. (Âlem-i emr) ise, Arşın üstündedir. [Maddeli ve zemânlı değildir. Âlem-i emre, (Âlem-i melekût) ve (Âlem-i ervâh) da denir.] Kürsî, âlem-i halkdan olunca ve göklerden ayrı olarak yaratıldığı için, bu altı günün dışında yaratılması lâzım geliyor. Nitekim, âlem-i halkdan olan su, altı günün dışında yaratıldı ve dahâ önce yaratıldı. Kürsî için bize birşey bildirilmediğinden onu başka zemâna bırakıyorum. Bilgi vermesini, Hak celle ve âlânın lutfünden, kereminden bekliyorum. Yâ Rabbî! Bilgimizi artdır!
Yukarıdaki yazı, iki şübheyi aydınlatmış oldu: Biri, yer ile gökler olmayınca, altı gün nasıl belli olur? Pazar günü, pazartesiden nasıl ayırd edilir? Arşın göklerden önce yaratıldığı bilinince, zemânın belli olacağı anlaşılır ve günler hâsıl olur. [Gece gündüz olması lâzım değildir. Nitekim, kutublarda altı ay gündüz ve altı ay gece oluyor. Fekat altı aylık, ya’nî yüzseksen günlük zemân diyoruz.] Günlerin birbirinden ayrı olması için, güneşin doğup batması şart değildir. Nitekim, Cennetde günler ayrı ayrı olacakdır. Hâlbuki, Cennetde güneşin doğup batması yokdur.
İkinci şübhe, bu fakîrin [ya’nî İmâm-ı Rabbânînin] bilgisine göredir. Allahü teâlâ, hadîs-i kudsîde, (Yere ve göke sığmam. Fekat, mü’min kulumun kalbine sığarım) buyurdu. Buradan anlaşılıyor ki, tam zuhûr, mü’min kulun kalbine mahsûsdur. Hâlbuki, birkaç mektûbda tam zuhûr, Arşa mahsûsdur demişdim ve kalbdeki zuhûr, Arşdaki zuhûrdan bir şuâ’ olduğunu bildirmişdim. [Kelimeleri Peygamberimizden “sallallahü aleyhi ve sellem”, ma’nâları, Allahü teâlâdan olan hadîs-i şerîflere, (Hadîs-i kudsî) denir.] Yukarıda bildirilenden anlaşıldı ki, Arş-ı mecîdin hâli, hükmü, yerin ve göklerin hâli, hükmü gibi değildir. Mü’minin kalbine sığmaz ve Arşa sığar. Cevâbı şudur ki, yer ve gökler ve bunların içinde bulunan herşey, böyle geniş değildir. Yalnız mü’min kulun kalbinde bu genişlik vardır. Hadîs-i kudsîde, kalbin, yer ve göklere göre geniş olduğu bildirildi. Bütün mahlûkâta göre geniş buyurulmadı ki, Arş da hesâba katılmış olsun. O hâlde, başka mektûblardaki yazılarımız, hadîs-i kudsîye uymuyor denilemez.
Arş-ı mecîde tam zuhûr vardır. Yeri ve gökleri, içindekilerle berâber, Arşın karşısına korsak, hemen yok olurlar ve eserleri bile kalmaz. Yalnız, mü’min insanın kalbi kalır. Çünki, ona benzemekdedir.
Arşın üstündeki âlem-i emre olan zuhûr öyledir ki, Arş da bunun yanında hiç kalır. O hâlde, her üst makâma olan zuhûr, aşağısına göre hep böyledir. Âlem-i emr bitince, hayret ve cehl âlemi başlar.