HASAN CAN
Active member
Hakiki Bütün Elem Dalalette, Bütün Lezzet İmandadır
Hayal libasını giymiş muazzam bir hakikat
Ey yoldaş-ı hüşdar! Sırat-ı müstakimin o meslek-i nurani, mağdub ve dallinin o tarik-ı zulmani, tam farklarını görmek eğer istersen ey aziz!
Gel, vehmini ele al, hayal üstüne de bin; şimdi seninle gideriz zulümat-ı ademe. O mezar-ı ekberi, o şehr-i püremvatı bir ziyaret ederiz.
Bir Kadir-i Ezeli, kendi dest-i kudretle bu zulümat-ı kıtadan bizi tuttu çıkardı, bu vücuda bindirdi şu dünyaya, şu şehr-i bilezaiz.
İşte şimdi biz geldik şu alem-i vücuda, o sahra-i haile. Gözümüz de açıldı, şeş cihette biz baktık. Evvel istitafkarane önümüze bakarız.
Lakin beliyyeler, elemler önümüzde düşmanlar gibi tehacüm eder. Ondan korktuk, çekindik. Sağa sola, anasır-ı tabayie bakarız, ondan medet bekleriz.
Lakin biz görüyoruz ki, onların kalbleri kasiyye, merhametsiz. Dişlerini bilerler, hiddetli de bakarlar; ne naz dinler, ne niyaz!
Muztar adamlar gibi meyusane, nazan yukanya kaldırdık. Hem istimdatkarane ecram-ı ulviyeye bakarız; pek dehşetli tehditkar da görürüz.
Güya birer gülle bomba olmuşlar; yuvalardan çıkmışlar, hem etraf-ı fezada pek süratli geçerler, her nasılsa ki onlar birbirine dokunmaz.
Gel birisi yolunu kazara bir şaşırtsa, el-iyazübillah, şu alem-i şehadet ödü de patlayacak. Tesadüfe bağlıdır; bundan dahi hayır gelmez.
Meyusane nazarı o cihetten çevirdik, elim hayrete düştük. Başımız da eğildi, sinemizde saklandık, nefsimize bakarız; mütalaa ederiz.
İşte işitiyoruz; zavallı nefsimizden binlerle hacetlerin sayhalan geliyor, binlerle fakatlerin eninleri çıkıyor. Teselliyi beklerken tevahhuş ediyoruz.
Ondan da hayır gelmedi. Pek ilticakarane vicdanımıza girdik; içine bakıyoruz, bir çareyi bekleriz. Eyvah! Yine bulmayız; biz medet vermeliyiz.
Zira onda görünür binlerle emelleri, galeyanlı arzular, heyecanlı hissiyat, kainata uzanmış. Herbirinden titreriz, hiç yardım edemeyiz.
O amal, sıkışmışlar vücud-u adem içinde; bir tarafı ezele, bir tarafı ebede uzanıp gidiyorlar. Öyle vüsatleri var; ger dünyayı yutarsa o vicdan da tok olmaz.
İşte, bu elim yolda nereye bir baş vurduk, onda bir bela bulduk. Zira mağdub ve dallin yolları böyle olur. Tesadüf ve dalalet, o yolda nazarendaz.
Hayal libasını giymiş muazzam bir hakikat
Ey yoldaş-ı hüşdar! Sırat-ı müstakimin o meslek-i nurani, mağdub ve dallinin o tarik-ı zulmani, tam farklarını görmek eğer istersen ey aziz!
Gel, vehmini ele al, hayal üstüne de bin; şimdi seninle gideriz zulümat-ı ademe. O mezar-ı ekberi, o şehr-i püremvatı bir ziyaret ederiz.
Bir Kadir-i Ezeli, kendi dest-i kudretle bu zulümat-ı kıtadan bizi tuttu çıkardı, bu vücuda bindirdi şu dünyaya, şu şehr-i bilezaiz.
İşte şimdi biz geldik şu alem-i vücuda, o sahra-i haile. Gözümüz de açıldı, şeş cihette biz baktık. Evvel istitafkarane önümüze bakarız.
Lakin beliyyeler, elemler önümüzde düşmanlar gibi tehacüm eder. Ondan korktuk, çekindik. Sağa sola, anasır-ı tabayie bakarız, ondan medet bekleriz.
Lakin biz görüyoruz ki, onların kalbleri kasiyye, merhametsiz. Dişlerini bilerler, hiddetli de bakarlar; ne naz dinler, ne niyaz!
Muztar adamlar gibi meyusane, nazan yukanya kaldırdık. Hem istimdatkarane ecram-ı ulviyeye bakarız; pek dehşetli tehditkar da görürüz.
Güya birer gülle bomba olmuşlar; yuvalardan çıkmışlar, hem etraf-ı fezada pek süratli geçerler, her nasılsa ki onlar birbirine dokunmaz.
Gel birisi yolunu kazara bir şaşırtsa, el-iyazübillah, şu alem-i şehadet ödü de patlayacak. Tesadüfe bağlıdır; bundan dahi hayır gelmez.
Meyusane nazarı o cihetten çevirdik, elim hayrete düştük. Başımız da eğildi, sinemizde saklandık, nefsimize bakarız; mütalaa ederiz.
İşte işitiyoruz; zavallı nefsimizden binlerle hacetlerin sayhalan geliyor, binlerle fakatlerin eninleri çıkıyor. Teselliyi beklerken tevahhuş ediyoruz.
Ondan da hayır gelmedi. Pek ilticakarane vicdanımıza girdik; içine bakıyoruz, bir çareyi bekleriz. Eyvah! Yine bulmayız; biz medet vermeliyiz.
Zira onda görünür binlerle emelleri, galeyanlı arzular, heyecanlı hissiyat, kainata uzanmış. Herbirinden titreriz, hiç yardım edemeyiz.
O amal, sıkışmışlar vücud-u adem içinde; bir tarafı ezele, bir tarafı ebede uzanıp gidiyorlar. Öyle vüsatleri var; ger dünyayı yutarsa o vicdan da tok olmaz.
İşte, bu elim yolda nereye bir baş vurduk, onda bir bela bulduk. Zira mağdub ve dallin yolları böyle olur. Tesadüf ve dalalet, o yolda nazarendaz.